722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

EZOTERİZM

SORULAR ANA SAYFA | TÜM EZOTERİZM SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

27 Haziran 2022
Disi enerji ve eril enerji dengesi

Merhaba, kafama takilan bir konu var ve sizin bu konudaki görüsünüzü ögrenmek isterim. Bir çok insanin bilinçsizce disi enerji eril enerji dengeleme çalismalari verdigini görüyorum. Bir insanda disi enerji ve eril enerji ayni anda vardir diye biliyorum. Bu enerjilerin kadinda dengesi farkli, erkekte farkli mi olmalidir? Bu denge bozuldugu zaman nasil bir durum ortaya çikar? Bir de reenkarasyon var ise disilik ve erillik sadece bedensel bir durum degil midir? Simdiden tesekkür ederim.

YANIT

Bu soruya psikolojik veya ezoterik açıdan farklı yanıtlar verilebilir.

Psikolojik açıdan Jung'un anima/animus teorisini muhakkak bilirsiniz. Teoriye göre herkes içinde karşı cinsten olan bir diğer (gizli) kimlik taşımaktadır.

Anima and animus – Wikipedia
Jung described the animus as the unconscious masculine side of a woman, and the anima as the unconscious feminine side of a man, each transcending the personal psyche.

Bu sözlerin –kimse darılmasın- bizim ezoterik teorilerden (ki, bunlardan söz ederken, kanıtlama eksiğimizi esprili şekilde kabullenmek adına "sallama serbest" sözcüklerini kullanırız), ya da okült bilgilerden farkı yoktur… çünkü onlar, tüm psikolojik disiplinlerdeki veriler gibi, deneysel kanıtları olmayan sözlerdir. Okültik ve ezoterik bilgilere –kanıtları olmadığı için- eleştirel gözle yaklaşanların, yukardakine benzer teorilere (belki de "çağdaşlık" adı altında baskıcı şekilde servis edilen kalıbın iteklemesi ile) tapınırcasına bağlı olmaları bizce biraz gariptir.

Psikolojik teoriler o kadar baskındır ki, teorinin gerçekliği hakkında hiçbir deneysel kanıt sunulamadığı halde, neredeyse tümü "teori" kapsamından kendi kendine çıkartılmış, "kanun" olarak benimsenmiş ve yeni teoriler (tedaviler!) bu kanunlar üzerine bina edilmeye koyulmuştur. Oysa bu gün ciddi laboratuvar deneyleri ile sunulan nice fizik rapor, hala da teoridir. Bilim ortamında bir teorinin kanun olarak kabul edilmesi kolay bir iş değildir. Bu konuda psikoloji adlı disiplinin teorilerinin nedense hayli şanslı olduğu da açıktır.

Bu konuda bir örnek vereyim: Bilim adamı Roger Nelson, insanlar arasında beyinsel bir etkileşim olduğunu (Global Consciousness), "Rasgele Sayı Üreticileri" ile uluslararası düzeyde yirmi iki yıl (rakam ile 22) araştırma yapmış; bulgularını bilim dünyasına son derece tutarlı kanıtlar sunmuş olduğu halde hala bir dolu bilim adamı tarafından onay görmemektedir. Oysa psyche ve bilinçaltı gibi kavramlar yıllardır kütleçekimi kuvveti kesinliğinde benimsenmiştir. Bu durum araştırmalara yıllarını veren fizikçiler için üzücü olmalıdır.

Söz konusu psikoloji –affedin- "modasının" nedeni ise tabidir ki Freud ve (sözlerim ezoteriktir) ardına aldığı, onu destekleyen, hatta onu var eden negatif enerjidir. Kendi buluşu olan psikanaliz adlı tedavinin(!) hataları (hatta zararları) artık bütünü ile kabul edilse de, açtığı yolu kapatmak zor olacaktır. Ayrıca psikanaliz "alarak" kafası karmakarışık olan kişilerin hala da kimseden bu konuda hesap soramamaları üzücüdür.

(Psikanalizi "ti'ye alan" bir kitap okumak isterseniz feminist yazar Erica Jong'un "Uçuş Korkusu" adlı kitabını önerebilirim. :DDD

Erica Jong, edebi yeteneğine ve üretkenliğine saygımız olsa da, kafa yapısı ve hayat görüşü açısından bize yakın bir edebiyatçı değildir.)

Sözlerimizin hedefinin psikolog arkadaşlar olmadığının; bu kişilere saygı duyduğumuzun altını çizeyim. Psikologlar hakkındaki görüşlerimiz için ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR >> Temel İnançlarımız başlığında yer alan Psikologlar hakkında linkine başvurabilirsiniz.

Kanıtlanma olanağı ve ortamı olmayan teorilerden söz etmeye başlamışken bir tanesinden de ben söz edeyim: Amerika'daki yasal tek Satanist Kilisenin kurucu ve başrahibi Anton Szandor La Vey, bu konuyu (anima-animusu) –bence- daha mantıklı ve kapsamlı şekilde "The Satanic Witch" adlı kitabında sunmuştur.

(Anton La Vey, ezoterizm konularındaki birikimi ve üretkenliğine saygımız olsa da, kafa yapısı ve hayat görüşü açısından bize yakın bir okültist değildir.)

Anima/Animus teorisi –bana göre- gerçekliğe yakın dursa da, ona dokunamamış bir varsayımdır. Bizlere göre bölünme anında koparılan parça, kişi içinde karşı cins olarak kalmaz.

Kişilik bütünlüğü –bize göre- tanrısallıkta, bir diğer söyleyişle diğer alem kaynaklı "öncel yekparelik"tedir. Tanrısal bütünlükte, ya da tanrısal bütünlüğün mekanı diğer alemde (Cennette), dişi-erkek kavramları yoktur ki, kişilik bütünlüğü için bu kavrama gerek olsun. Cinsiyet dünyasal, daha doğrusu, yekparelikten koparılma anında var olmuş bir yapıdır. Geçicidir, ikincildir, hatta önemsizdir. Aslında cinsler yoktur. Bu bir illüzyondur. Bu konuda daha detaylı bilgi için 722de Ay, "Genderless" Kavramı ve Erkeklik başlıklı yanıtımı okuyabilirsiniz.

Konu hakkında bildiklerimi dile getirmem sonrası gerekli olduğunu düşündüğüm bir bilgi altyapısı meydana geldi sanırım. Artık cümleleriniz üzerinde konuşmaya geçelim.

"Bu enerjilerin kadinda dengesi farkli, erkekte farkli mi olmalidir? Bu denge bozuldugu zaman nasil bir durum ortaya çikar? "
Yukarıdaki soruları sorduğunuzda, ya da bu sorular muvacehesinde araştırma yapmaya başladığınızda artık içsel dişilik/erkeklik teorisini kabul ederek, içsel bütünlük/tanrısallık gerçeğinden uzaklaşmış olursunuz.

Ben genelde kabul gören yaygın düşüncelere ciddi oranda ters yönlü teorilerimizden bahsetmem. Ancak –yukarıda linkini verdiğim soruda söz ettiğim- bir teoriyi bir kez daha (okurlardan hoşgörü ricası ile) dile getirmek isterim: Bize göre dişi ve erkek yoktur. Daha doğrusu erkek yoktur. Erkek, bölünmüş bütünlüğün bir parçasına katılan bir ek ile (y kromozomu ile) var olmuştur. Bölünme ilk adımda xx ve xx olarak iki parça iken, ardından bir parçadaki x yerine y konmuştur. Evrim, bu yüzden biz erkeklerin y özelliklerini aşmamızdır belki de. Bu başarıldığı zaman, cinsiyet diye bir şey kalmayacak, öncel bütünlük -kadınların tarafında kalmış- Venüsyen nitelikler bazında tesis edilecektir.

(Bu konuda bilgi edinmek adına 2 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 8: Y KROMOZOMU adlı makalemi okuyabilirsiniz.)

"Bir de reenkarasyon var ise disilik ve erillik sadece bedensel bir durum degil midir?"
Kesinlikle haklısınız. Ruhun cinsiyeti yoktur. Kişiliği var eden ise ruhtur. Bu durum "ruhsal tamlık" adına içrek karşı cins ile "birleşmek gerektiği" benzeri varsayımların gerçekdışılığı hakkında kanıt olabilir. "Kadının içinde bir erkek var" sonucuna gönderme yapan teoriler erkekegemen kültürün etkinliğini göstermektedirler belki de.

Daha net anlaşılmak adına yineleyeyim: Gerçekte cinsiyet yoktur. Tek gerçeklik Venüsyen özellikler altyapısına dayalı bir tamlıktır. Venüs dişi değildir; Venüs tanrısal kaynaklı tamlıktır. TÜM ezoterik ekollerde mutluluk planetinin SADECE Venüs olması ve de Cennet adlı kavramın makroda ulaşılamayan "mutlak mutluluk" mekanının (durumunun) sembolizasyonu sayılması gözden kaçmamalıdır.

Tüm ezoterik ilimlerde mutluluğun Venüs planeti ile sembolize edilme nedeni Venüs planetinin önceden bir çeşit Cennet olması, ama sonra bu güzelliklerin sona ermesidir. Söz konusu astronomik gerçek, insan bilinci ile sezilmiş; cehenneme dönen planet, kaybedilen Cennet'in simgesi olarak algılanmıştır.

Tanrısal Venüs mutluluktur, ama aslında çok farklı nosyonların birleşimidir; gerçekte Venüs ile verilen mesaj, mutlak mutluluğu anılan farklı kavramların verebileceğidir.

Söz ettiğim "farklı kavramlar" ise şunlardır.

Uyum. Denge. Aşk (bu aşta cinsellik de vardır; ona "cinsellikle taçlanmış aşk", ya da "aşkla taçlanmış cinsellik" denilebilir). Güzellik. Dostluk. Doyum. Huzur.

Hangi erkek yukarıdaki Venüsyen kavramlara ulaşmak istemez? Bu kavramları illaki kadınlar mı özler? Bunları özleyen erkek kadınsı mıdır? Ya da bu özelliklere "kadınsı" demek doğru olabilir mi?

Tabi ki hayır.

Anılan kavramlar insanoğlunun temel beklentileridir.

Madem ki Venüs, salt kadınlara özel değildir; o zaman tamlığın (tanrısallığın) yolu kadınların –sözde- içlerindeki erkek ile bütünleşmeleri değil, erkeklerin yukarıda zikredilen kavramları temel özellikler olarak benimsemeleridir.

Y kromozomunu geride bırakmak korkulacak bir şey değildir; çünkü elde edilecek güzelliklerin aslında cinsiyeti yoktur. Bölünen parçalardan birinde y olmadığı için, o taraf daha özenilesi durmaktadır. Erkekler Venüs niteliklerine erişince ortada kadın diye bir şey kalmayacak (yani kimse kadınlaşmayacak, cinsler tek bir tarafa, kadınlığa, akmayacak, orada kümelenmeyecek), sadece mutlak bütünlük tesis edilmiş olacaktır.

Güzel sorunuz ve teşekkür etme nezaketiniz için bizden de teşekkürler.

[Yanlış anlaşımasın lütfen, kimseden teşekkür beklediğimiz yok. Teşekkür eden, yani ruhunda (EM alanında) ona teşekkür ettirecek vibrasyonları taşıyan, kendi karma puanlarını arttırır; bir diğer deyişle PE çeker. Bu yüzden teşekkür etmeyi huy edinmek, kolay yoldan PE kapmak uyanıklığıdır. :DD Ancak teşekkür gibi bir armağan almanın bizleri mutlu etmeyeceği de düşünülmemeli tabidir ki. :)
]


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -