Mavi rengin, bölen tanri frekansinda yer aldigini ve soguk renkler skalasinda öteye gittikçe morötesinde bize göre olumsuz enerjiler olustugu - seklinde anladim. Renkleri kullanirken dikkat etmemiz gereken asil sey nedir? Mesela elbiselerimizde ya da evimizdeki objelerde mavi kullanmanin birakilmasi mi gerekir. Deniz suyu aslinda renksiz olmasina ragmen su altina dalinca yesil tonlarinda, uzaktan bakinca net bir sekilde mavi gözükmekte. Bu durumu gök enerjisinin su enerjisini ele geçirmesi olarak mi anlamaliyiz. Dünyada nadir yerlerde pembe göller var. Denizlerin öncel rengi pembe olabilir mi? Mavi akil ile simgeleniyorsa, akli kullanmanin olumsuzlugunu mu anlatiliyor yoksa buradaki maviyi akildan ziyade zeka olarak mi anlamaliyiz. Majisyenin basarisini arttirmada kullanilan gama dalgalarinin morötesi en uç skalada bulunmasini nasil degerlendirmeliyiz. Renklerin isimlerinin kökenleri ile ilgili internette okudugum bir yazi da Mavi kelimesinin eski Türkçe de Gök/Kök seklinde kullanildigini gördüm. Dogal olarak Gök-Tanri inancina mensup olan Türkler aslinda kendi zamaninda ona Mavi-Tanri diyerek seslenmis oluyorlar. Dolayisiyla Bölen tanri imaji Türklere yansimadan önce daha farkli bir inanç sisteminde olmalari mümkün mü? Sahsi olarak benim en çok kullandigim ve gözüme hos gelen renkler; siyah, füme ve lacivert. Lacivert renginin enerjisine 722 sistemi nasil yaklasmakta..
Bir seylere cevap buldukça yerine sürekli baska sorular geliyor ama cevaplari kesfetmenin hayattaki en keyifli sey oldugunu düsünüyorum. Sizin herkese kattiginiz en kiymetli seylerden biri bu kesifte önemli tabelalar gösteriyor olmaniz. Simdiden tesekkür ederim.
YANIT
Yeni öğrencime/arkadaşıma merhaba!
Eğitimde renkler ve elektromanyetizma (EM) derslerini aldınız sanırım. Bilmeyenler için kısaca özetleyelim.
EM spektrumun bir tarafındaki dalgalar insan fizyolojisine zararlı; diğer yanındakiler insan fizyolojisine ve yaşamına yararlıdır. Söz konusu yarar ya da zarar, ortadan uzaklaştıkça artar. Andığım dalgaların ortasında ışık vardır; ama ışık da tek dalga değildir. Işık da ortadan olumsuz (insana zararlı) yana doğru, ya da olumlu yana doğru uzanan tonlamalardadır. Olumsuz yana doğru olan tonlamalar mavi tonları, olumlu yana doğru olan tonlamalar kırmızı tonlardır. Mavinin 722de olumsuz olarak nitelenmesinin nedeni budur.
Bu bilgiyi verdikten sonra cümleleriniz üzerinde konuşalım.
" Renkleri kullanirken dikkat etmemiz gereken asil sey nedir?"
Bu konuda biraz dogmatiğiz ve negatif yöndeki tonlara dikkatle yaklaşmak gerektiğine inanıyoruz.
" Mesela elbiselerimizde ya da evimizdeki objelerde mavi kullanmanin birakilmasi mi gerekir."
Evet; bizim görüşümüz bu yönde. Örneğin benim mutfağımdaki alet edevat ful pembe, banyomdakiler kırmızı/siyahtır.
" Deniz suyu aslinda renksiz olmasina ragmen su altina dalinca yesil tonlarinda, uzaktan bakinca net bir sekilde mavi gözükmekte. Bu durumu gök enerjisinin su enerjisini ele geçirmesi olarak mi anlamaliyiz."
Tam da böyle... Çok güzel (bize paralel) bir gözlem ve yorum bu... Yani bize ait teorilerden birini gözlemiş (bunun farkına varmış) ve doğru yorumlamışsınız. Evet; bize göre bu durum, makrodaki negativitenin, pozitiviteye biraz üstünlüğünü göstermektedir. (E, zaten makroya bölünme adlı olumsuzluk olabildiği için geldik.)
Aynı düşünce yapısını oksijene de uygularız. Oksijen havadır. Hava, negatiftir; belayı ve aklı ;-) sembolize eder. (Bu düşünce bize ait değil, pek çok tradisyonda, örneğin Tarot'ta, Hava negatiftir; akıl ve beladır.) İnsanlar sudan önce oksijensiz yaşayamazlar. Su ise her tradisyonda pozitiftir. Bu yüzden hava ve mavinin –Şeytan demeyelim- insana yararlı olmayan bir odaktan kaynaklandığını düşünmekteyiz.
" Denizlerin öncel rengi pembe olabilir mi?"
Hiç bilmiyorum kardeşim. Bu konuda araştırmamız yok. Ama belki de Cennet'te pembedir. :) Ancak altını çizmek isterim; Müslümanlık Cennet'inde yeşil renk hakimdir (Kuran'daki Cennet betimlemelerinde bu bilgi vardır.) Bizim sistemde yeşil kutsaldır, nedenselliğini derslerde anlatıyoruz. Yani Müslümanlık Cennet'indeki yeşil baskınlığının bilimsel izahı –bize göre- vardır.
Ama renk işi biraz karmaşık… Örneğin Rayleigh Scattering… İçinden bizim de çıkamadığımız noktalar var. Hatta çok sevdiğim –öncel öğrencim, sonradan kanka diyeceğim kadar yakın arkadaş olduğum- bir dostumla da çıkamadığımız noktalar var. (Öyle değil mi sevgili Turgay? :) ) Sürekli, durmaksızın, araştırıyoruz.
" Mavi akil ile simgeleniyorsa, akli kullanmanin olumsuzlugunu mu anlatiliyor yoksa buradaki maviyi akildan ziyade zeka olarak mi anlamaliyiz."
Yine çok güzel bir yorum, sizi ikinci kez kutlayayım. Evet; bize göre akıl ve zeka farklı. İnsan doğasında tabi ki akıl önemli, ama bu akıl –sözlerim yanlış anlaşılmasın- kargalarınkine benzemekte: Alet yapan, iş üreten, hayattaki zorlukları PRATİK şekilde çözümleme gücü taşıyan beyin çalışma sistemi. Bu sistem (bu çalışma biçimi) bozulmaya çalışılıyor; çünkü amaç insanın rahat yaşamaması ve –bazılarını besini olan- NE üretmesi. Güçleştirmenin (sistemi bozmanın) yolu ise beyne farklı bir düşünme sistemi empoze etmek.
İşte felsefe bu…
Bir beyin, özellikli somut dışı, "idea" denen şeylere dolanıp "Acaba o öyle mi, yoksa böyle mi; bu böyle ise şu da şöyle olur ama bu şöyle, biraz da öyledir. O zaman öyle tam olarak nedir?" tipi çalışmaya yönlendirilince beyin "Acaba hasta mıyım?"dan başlıyor, "Acaba hangi yönetim biçimi daha iyi"ye dek bir dolu -gerçekliği olmayan, asla bulunamayacak olan- çapraşık düşünme yapıları üretmeye başlıyor. Dertler de (çatışmalar da) böyle start alıyor. Akıl, bu yüzden ezoterizmde bela.
Biz akla karşıyız derken bu tip akıldan (bize göre Şeytan'ın tekelindeki düşünme biçiminden) söz ediyoruz; yoksa beyni çalışmadan, üretmeden, durdurmanın imkanı yok. Bu yüzden bizim ekolde kendilerini "aydın ve çağdaş" olarak niteleyen bir grup beyin bize sempatik gelmiyor.
Ancak altını çift çizgi ile çizmek isterim: Bu insanlar (çağdaş ve aydın diye laf sokup durduğum insanlar) da masum; onlar DA sadece daha iyi olmaya yönelmiş kişiler. Ama onlar yetişme tarzları nedeni ile "batılı/bilimsel iyidir" kalıbına içinde yaşadıkları kültürel yönlendirme ile MECBUREN inanmış insanlar. Kötü haber o ki, bu insanlara yanlış şeyler "batılı/bilimsel" kılıfı ile sunuluyor; onlar da iyisi bu diye (doğruyu ve iyiyi yapma erki ile) belli bir düşünce sistemini üstleniyorlar.
Bizler köylülerin, çiftçilerin, işçilerin, zanaatkarların, esnafların, iş adamlarının, askerlerin, memurların, gezginlerin, serüvencilerin ve benzer konum/meslek gruplarındaki kişilerin pozitiviteye yakın olduğuna inanırız. Zaten bu kişilerin arasında anti-depresan kullanma ve "terapi alma" adlı durumlara bulaşma oranı çok düşüktür.
Yanlış anlaşılmasın, "aydın ve çağdaş" diyerek kimseyi küçümsemiyorum; sadece tehlikenin büyüklüğüne somut örnek ile dikkat çekmeye uğraşıyorum. Beni okuyan, beni seven, benim de ciddi oranda sevdiğim kişilerin neredeyse tümü bu "aydın ve çağdaş" kişilerdir. İnsanların hata yapması, onların kötü kişiler olduklarına asla kanıt değildir. Örneğin ben, pozitif davranmayı öğrendiğim ve gerçekten güzel bir hayatım olduğu halde, aydın ve çağdaş olarak adlandırdığım nice kişiden çok daha –hem de gerçek anlamda- olumsuz bir temel kimliğe sahibimdir. Farkım, bununla başa çıkmama yardım edecek doğru bilgiye erişebilmiş olmamdadır. Vurgulamak istediğim nokta HATALARIN NEDENİNİN KÖTÜ BİR KİMLİK TAŞIMAK DEĞİL, YANLIŞ BİLGİLERE BAĞLANMAK OLDUĞUDUR.
[Yeri geldi bu kişilerin en büyük yanılgısından –bir kez daha- söz edeyim: Onlar ışığa inanmaktadırlar. Kendilerini tanımlayan "aydın" sözcüğü bile ışıkla ilgilidir. Ölmüşlerin ardından "Işıklarda uyu" gibi bir sözü söylemek zorunda bırakılmaktadırlar. Oysa bu sözler bir ruh ardından topluca söylendiğinde bir ölçüde olsa da tam bir lanettirler.
(Bu konuda bilgi edinmek için
IŞIK HAKKINDA BİLMEK İSTEMEYECEĞİNİZ GERÇEKLER adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
Yaygın kültürde o kadar "yanlış doğru" var ki, bazen düşman kazanmadan hangi birini, hangi yöntemle söyleyeyim, şaşıyorum.
]
" Majisyenin basarisini arttirmada kullanilan gama dalgalarinin morötesi en uç skalada bulunmasini nasil degerlendirmeliyiz."
Burada bir hatanız var ve bunun nedeni bilimsel literatür: EM skaladaki gama dalgası ile, gama beyin dalgası farklı şeylerdir. Gama dalgaları hakkında (eğer bitirebilirsem) bir makalem var.
Editörün notu:
Janus'un söz ettiği makale BEYİN DALGALARI, GAMA DALGALARI VE MAJİ adı altında yayınlanmıştır.
Aynı durum gama dalgası ile gama senkronizasyonunda da yaşanıyor sıklıkla; yeri gelmişken bu konudan da söz edeyim: Orch OR'a göre bilinci yaratan beyin gama dalgası değil, gama senkronizasyonudur. "Majide gama dalgası gereklidir" hipotezi bize (722ye) aittir.
Beyinde 30+hz.'de üretilen dalgaya beyin dalgası denir. EM spekturumdaki en negatif (mavi) taraftaki ve en sondaki (en zararlı) farklı bir frekans vardır; onun da adı gama dalgasıdır. İkisi birbirinden farklı şeylerdir.
"Renklerin isimlerinin kökenleri ile ilgili internette okudugum bir yazi da Mavi kelimesinin eski Türkçe de Gök/Kök seklinde kullanildigini gördüm. Dogal olarak Gök-Tanri inancina mensup olan Türkler aslinda kendi zamaninda ona Mavi-Tanri diyerek seslenmis oluyorlar. Dolayisiyla Bölen tanri imaji Türklere yansimadan önce daha farkli bir inanç sisteminde olmalari mümkün mü?"
Yine güzel bir gözlem/soru… Bizim inanca göre Tengri, Allah değildir. En azından bizim kendi Baba Tanrımızın modern versiyonu olarak gördüğümüz, bu yüzden pagan olsak da inancımızı ifade ederken Kurandan ayetler vermemize neden olan tek ve iyicil yaratıcı değildir; bu demektir ki -yine bize göre- Tengri; Allah değil, Yahveh'dir. Beni okuduklarını bildiğim pagan-Türk arkadaşlar sözlerim yüzünden beni hoş görsünler; tabidir ki yanılıyor olabiliriz.
Ayrıca şurası önemlidir: Bir bilinç, diğerlerine son derece olumsuz görünen bir kavrama kendi içinde son derece pozitif şekilde yaklaşabilir. Bunu kendinden başkası da bilemez. Önemli olan eylemin biçimi, yani eylemin/sonucun pozitif olup olmamasıdır. Şahsen tanıdığım ve "ünlü satanist" olarak bilinen bazı kişilerin, inancına İslam diyen bazı kişilerden çok daha pozitif olduğuna kendim tanık olmuşumdur. Bu skalada Yahudiler (Yahveh'e inanlar, onun yolunda gidenler) de en büyük örnektir. Yaşamımda en iyi anlaştığım pek çok arkadaşım Musevidir. Bu yüzden Tengri hakkındaki görüşlerimizin fazla önemsenmemesini rica ederim.
"Sahsi olarak benim en çok kullandigim ve gözüme hos gelen renkler; siyah, füme ve lacivert. Lacivert renginin enerjisine 722 sistemi nasil yaklasmakta.."
Lacivert: Bu kez biraz birbirimizden uzaklaştık. :) (Olabilir; makroda asla hiçbir şey daima çakışmaya yönelmez ve makroyu kutsal bir yol olarak kullanmanın ŞANSI buradan gelir. Her şey hep birleşik olsa ilerleme olmaz, olduğumuz yerde durup dururuz. Oysa Cennet ileridedir.) Lacivert; çok dikkatle yaklaşılması gerekli bir renktir. EM renk yelpazesinde tam konumu yoktur. Ne olduğu –bence- pek bilinmemektir… tıpkı menekşe rengi gibi. Yukarıda söyledim; renkler konusunda grup olarak bilmediğimiz çok şey var. Ama bu eksiklik bize ait değil; bilim ortamında bile bu iş böyle. Örneğin tayfta kaç renk olduğu (7mi, 6mı olduğu) konusunda ortak bir karara varılamıyor.
[Tayfın 7 renk olmasının nedeni Newton'dur.
(Çağdaş ve aydın kişiler onu da doğru dürüst tanıyıp bilmeden, sadece batıda buna inanılıyor diye neredeyse refleks şeklinde baş tacı eder, mükemmel olarak görürler.
Newton kötü adamdır dememekteyim; Newton, tıpkı Einstein ve Freud gibi kendi alanında birçok hata yapmış, tonla acıya neden olmuş senin-benim gibi bir kişidir. Karşı olduğumuz ne Newton'dır, ne de Einstein. Her ikisinin de keşiflerini saygı ile, işimize yarayarak kullanmaktayız. Bizim karşı olduğumuz sadece batıda destekleniyor diye HER ŞEYİN iyi/doğru/güzel sanılmasıdır.)
Newton aslında bilim adamı değil, okültisttir. Rosicrucian (Gül-Haç, Rose-Cross) örgütünün önde gelenlerindendir. Peki bu Rosicrucian örgütü nedir? Rosicrucian örgütü Hırısityan Kabalistlerdir.
Bu Yahveh; Tarot dahil, neredeyse her yere -hem de genelde bilimadamı/yazar/edebiyatçı/sanatçı kisvesinde, yani pek saygın kimlikte- sızmıştır.
]
Füme, tıpkı gri gibi, genelde sevilmese de, makronun tek rengidir. Aslında her şey (kavramlar bile) gridir. Gerçek olmayan (bulunmayan) beyaz ve siyahtır. Bu sözlerim 722ye değil, bilime aittir. Açık gri olan füme bu yüzden –bence- pozitive edilmiş makrodur. :)
Siyah… Evet; bizim siyah. :) Daha doğrusu bizim karanlığın rengi siyah.
(Karanlık kavramına bakış açımızı öğrenmek adına
ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR linki,
Temel İnançlarımız başlığında yer alan
Karanlık kavramı hakkında
linkine başvurabilirsiniz.
Allah ve Yahveh farkı ve ışık hakkında detaylı bilgi edinmek için Tutsak Evren ve Sınırın Ötesi adlı kitabımı okuyabilirsiniz.
Site üyelerine ücretsiz.)
Bize göre siyah, tıpkı beyaz gibi en kutsal renklerdendir. Beyazı iyi, siyahı kötü olarak algılayan (ya da tam tersi yöndeki görüşler) büyük hata içindedirler.
Beyaz, tüm renklerin yekpareleştiği renk olduğu (birleştirdiği) için kutsaldır… siyah ise Cennet'in rengi olduğu için. Hayır; satanist filan olmadım. :) Bilinmeyen (sadece bizim bildiğimiz desem ukala sanılır mıyım?) gerçekler bunun böyle olduğunu söyler… ama tabidir ki siyah, eğer ışığın olmamasının rengi ise kutsaldır.
(Işığın olumlu sanılan kavram olmadığı hakkında bilgi edinmek adına
Işık hakkında bilmek istemeyeceğiniz gerçekler adlı dizi yazımı okuyabilirsiniz.)
Yahveh tipi (aseksüel, dünyasal nimetlerin günah sayan) kutsallık beyaz ile eş görülür. Onlara göre beyaz pir-ü paktır, aseksüel meleklerin rengidir.
Beyaz tabidir ki melek rengi filan değildir; çünkü beyaz tek renk değil, TÜM renklerin bütünüdür. İçinde mavi de vardır, kırmızı da… O yekpareleşmedir.
[Arkadaşlar, bu melek işini yemeyin. Hıristiyanlar ve Yahudiler özellikle dört arkanjeli kanatlı ama zırhlı ve eli kılıçlı kabul ederler. Onların bu dört meleği kadar yıkıp yakan bir başka şey yoktur. Örnek: Sarımsağı –sarımsak kadar insan dostu bir bitkiciği- lanetleyen Gabriel'dir.
]
Siyah ise satanizmle ilgisizdir. (Satanizm derken ülkemizdeki "Ben iyi denenden bir yarar görmedim, o zaman iyi, kötü denendir" düşüncesini temel alan, satanizmden değil; benim yarım asır önce yurt dışında tanıdığım gerçek satanizmden, kötülük felsefesinden, söz ediyorum.) Bu konuyu burada anlatmam zor. Sözlerimizin gerçekliğine referans olarak çok farklı İlk Çağ yaratılış mitlerini gösteriyoruz. Ancak siyah, yineleyeyim, ışığın yokluğu rengi ise (ki siyah renk ışığı yutar, yok eder) ful pozitif bir renktir.
" Bir seylere cevap buldukça yerine sürekli baska sorular geliyor ama cevaplari kesfetmenin hayattaki en keyifli sey oldugunu düsünüyorum."
Evv-vet. :) Bu arayış eğlenceli bir serüven… Sağa-sola bulaşmadan; merak ve heyecan içinde, ilerlenen –belki biraz zorlu- ama heyecan verici bir yol.
"Sizin herkese kattiginiz en kiymetli seylerden biri bu kesifte önemli tabelalar gösteriyor olmaniz.
Sağol kardeşim. :) Bu sözler beni o kadar mutlu ediyor ki… Buna rağmen asıl mutluluk kaynağım, iki bilincin (buna biraz romantik takılarak "iki gönlün" diyecek kişiler de olabilir) ortak paydada, sıcak duygular denen, pozitif NTlerle yan yana gelmesi. Nefis bir ortam bu… Nezaketen söylenen güzel sözler de iyi niyet belirtisi oldukları için çok değerli; ama en şahanesi, aktardıklarımızdan yararlanıldığının söylenmesi.
Siz de araştırmacısınız, bilirsiniz; yolumuz biraz zorludur. Adamı sık sık bunaltır. Daha kötüsü, bazen hayattan kopartır. Araştırmalara gömülüp işimizi aksatırız, bazı dilberleri bekletiriz. (Buluşmaya geç kalır, bazen yan bile çizeriz. Söylenen "toplantımız uzadı" olsa da, gerçekten okumakta olduğunuz raporu elden bırakamamışınızdır. :DD Böylece adımız işkoliğe çıkar. ;-) )
Ödül ise bulgulardır.
Bu bulgular hayatımızı kolaylaştıracak şeyler oldukları için bizce sevinç ile karşılanırlar. Ama hepimizin, her araştırmacının, sevincinin bir nedeni de -iddia ediyorum- hayattaki güçlükleri genel olarak (herkes için) kolaylaştıracağı inancıdır. Söz ettiğim durumdan çokluk araştırmacının kendi de farkında değildir; ama o hep vardır. Araştırmacılar aslında yaşamı kaliteli kılmak ve acıyı azaltma neferleridirler.
Siz kardeşim; bu yaşta kimseyi yağlayacak halim yok, gerçekten dikkate değer bir öğrencimizsiniz, arkadaşımızsınız. (Bu sözlerim diğer öğrencilerimizin değersiz olduğu şeklinde kesinlikle anlaşılmamalıdır.) Hem kendinize özgüsünüz, hem de gerçeklerden –bize göre- kopmadan ilerliyorsunuz. Bir araştırmacı aslına bir dedektiftir ve işlenmiş olan cinayeti çözmede sahip olduğu en önemli iki unsur sezme ve yorumlama yetisidir. Sizde bu var.
Andığım değerler deneyimle taçlanınca çok daha güzel şeyler ortaya çıkacak. Sanıyorum ki –tıpkı öğrencim olarak yola çıkan, ama artık bize yön verecek bulgular üreten Yağız gibi- an gelecek sizin görüşlerinizden de faydalanacağız.