YANIT
Az önce yazdığım bir yanıtta (büyük olasılıkla sizin yanıtınızdan bir önceki yanıt olarak yayınlanacak) okült konulara fazla dalmanın sakıncalarını anlatmaya çalıştım. Kurtarıcı olarak bilime yönelmeyi, ama okültten de kopmamayı, yani bir sentez (bizde kutsal olan denge ve /veya birleştirme) yapmanın gerekliliğini vurguladım. Sizin sorunuzu da aynı minval üzerinden (benzer bakış açısı ile) yanıtlamak ve sizi belki kızdırmak, belki düş kırıklığına uğratmak zorundayım.
Editörün notu:
Janus'un söz ettiği sayfa anlam veremedigim görüler daha dazla kafami meskül etmeye basladi adlı linktir.
Okült tehlikeli bir alandır; çünkü verileri ürkütücüdür. Bu verilerin geneli "diğer alem" diyebileceğimiz bir yer hakkındadır. Önceki yanıtımda değindiğim gibi, ürken, korkuya davetiye çıkartır. Korku ise NEnin kendi, hatta bir varlıktır. Cinlerden korkanlar, korkuları ile gerçek bir demonu envoke etmektedirler.
Ancak meditasyon –tıpkı okült gibi- diğer alem ile rabıta içerdiği halde farklıdır… bize göre kutsaldır. Bu inancımızın nedeni meditasyonun Hinduizm yaratıcı tanrısı Şiva'nın eseri olmasıdır. Şiva, tüm batılıların olumsuz yorumlarına rağmen, Baba Tanrının kendidir. Şiva, batılıların lanse ettiği gibi Hinduzmin olumsuz yanı değil, evreni yaratan tanrıdır. Evreni defalarca –Batıda pek beğenilen- Brahma ve Vişnu elinden kurtarmıştır. (Bu iki tanrı evreni yok etmeye kalkamaya bayılırlar!) Örneğin onların ürettiği zehri içerek evreni kurtardığı için rengi mavidir.
Baba Tanrı, bize göre Müslümanlık tek tanrısı Allah'ın öncel pagan versiyonudur. Önceleri –görece daha az gelişmiş insan beyni- onu Baba Tanrı, hatta Ay tanrısı olarak algılamıştır. Batılıların pek sevdiği "Müslümanlık pagan dindir, Ay tapımıdır" suçlamasının nedeni budur. Ve evet; bize göre Allah, öncel Baba Tanrı'nın, Müslümanlıkta öne sürüldüğü gibi modern versiyonudur. Bu nedenle artık meditasyon yoktur, namaz vardır. Namazda –manasını anlamadan sure okumak- meditasyonun "ohmmm" ya da farklı cümlelerinin karşılığıdır… bonus olarak içrek bir anlamı (mana içeren bir alanı) da bulunur.
Yani evet; namaz ve meditasyonda, okültizme göre "astral", Mistisizme göre "diğer alem", kuantum mekaniğine göre "mikrokozmos"a dalınır.
O zaman okilt pratiklerde de, meditasyonda da aynı mekana yolculuk yapılıyorsa neden okült tehlikelidir, ama meditasyon ya da namaz kutsaldır?
Bu farkın nedeni meditasyonun (ve ideal namazın) esasının diğer evrene "dağılınmasında" yatmasıdır. Bu durumun anlamı (tabidir ki başarı oranında) dalga fonksiyonuna geçmektir. Bir çeşit kuantum dolanıklığıdır (quantum entanglement)
Namazda bu yüzden namaz kılanın önünden geçilmez. Dikkat dağılınca (çevre ile etkileşim başlayınca) decoherence (makroya/madde evrenine dönme) yaşanacaktır.
Wikipedia – Quantum Entanglement
Entanglement is broken when the entangled particles decohere through interaction with the environment.
Diğer aleme "dağılma" ise theta dalgası ile ilgilidir.
Okültte (majide), iradi yönlendirme esastır. Maji, gama dalgası ile ilgilidir.
Editörün notu:
Beyin dalgaları hakkında bilgi edinmek adına Janus'un BEYİN DALGALARI, GAMA DALGALARI VE MAJİ adlı makalesini okuyabilirsiniz.
[Biraz konuyu dağıtayıp farklı bir noktaya parmak basayım: Okültik konulara merak yüzünden ataerkil (hatalı) okült bilgiler edinmiş (örneğin cinlere, hayaletlere inanmış) kişilerde söz edilen gerçekdışı laflar birer alan olarak genelde bulunur. Herhangi bir nedenle NE celp edildiğinde (örneğin sosyal medyada bir mesaja sinirlenildiğinde, bir film izleyerek üç saat stres altında kalındığında vb.) celp olan NE, kişinin en güçlü negatif alanını tetikler. Alanın genliği artar.
Şöyle daha net anlatayım: Temelde cin korkusu olan bir kişi sosyal medyada sempati duyduğu siyasal parti aleyhine sözler okuyup ciddi ölçüde sinirlendiğinde, ya da cinlerle alakası OLMAYAN bir film seyredip FARKLI olumsuz duygulara kapıldığında, kişideki cin korkusu (ya da beynindeki en güçlü olumsuz alan) tetiklenir. Politik öfke, ya da acıklı film, hatta sürekli felaket haberi izlemek, bunlar okült konu olmasalar da cin korkusundan, hastalık korkusuna dek nice ilgisiz korkuyu arttırır.
]
" meditasyon yaparken alin bölgemde, zaten daha önce de pek çok kez hissettigim, bir yogunluk hissettim."
Tahmin ettiğinize emin olduğum gibi bu durum pineal salgıları ile ilgilidir. Açıkçası hiç önerdiğimiz bir durum değildir. Başkaları ne der, neyi öne sürer, neleri doğru olarak alır bilemem, diğerleri ile ilgim/bağlantım da yok, sadece kendi sistemimizi savunuruz; ama bize göre özellikle meditasyonda pineal kullanmak son derece sakıncalıdır. (Bizim Manyetik Maji Eğitimi kapsamındaki derslerde yer alıyor. Ama orada bile dikkatle kullanılmasını öneriyoruz.)
Bu durum astralda "dağılarak" var olmak değil, maji yaparak var olmaktır. Gama dalgası; mediasyon ve namazdaki gibi bir "dağılarak tamlaşma" meydana getirmez. Gama dalgası, o aleme –oradaki enerjileri yönlendirmek için- sokar. Bu durum bir çeşit altın arayıcılığıdır.
Bu nedenle, daha doğrusu yaşadıklarınıza bakarak, meditasyonu doğru şekilde kullanmadığınızı düşünmekteyim.
" göz kapaklarima hükmedemeyecek seviyeye geldi bu durum."
Bu cümlenin anlamı göz kapaklarının hızla açılıp kapanması ise durum biraz daha ciddi olabilir.
Göz kapaklarınızı açtıktan sonra gördükleriniz farklı bir alanla kontak olabilir. Bu kontak (daha doğrusu encounter) sizin beyninizce gördüğünüz biçimde yorumlanmıştır. Astral alanların görüntüleri yoktur. Onlar enerjidirler. Kontağa giren beyin, kendi birikimleri, inançları yönünde onları yorumlar. Görme adlı gündelik işlem bile aynı mantıkla gelişir. Gördüğümüzü sandıklarımız, aslında beynimizin yorumlarıdır.
Ancak böyle olmamış olabilir de…
Hangi seçeneğin gerçek olduğunu bilmeme imkan yok; ancak bana görüntüyü durduk yerde algıladığınızı söyleseniz, tıpkı önceki yanıtımda söz ettiğim gibi, fazla üzerinde durmamanızı öğütlerdim. Ancak meditasyon süreci ve pineal tahriki, görümlerin gerçekliğini –yani gerçekten bir şeyler gördüğünüzü- düşündürebilir.
Ama hala da gördüklerinizin gerçekten bir alan ile encounter olduğunu iddia etmek –bence- zordur.
Görümlere yönelik inançsızlığımın nedeni, beynin "yaratma" kabiliyetini bilmemdir. O kadar ki, ezan sesinden, opera aryasına ve ilahiye dek sesler duyanlarla; güzel otlaklardan, Cennet Bahçesine dek çeşitli ortamlarda olanlara, hatta tanrı ile sohbet edenlere dek pek çok örnek görmüşümdür. Ayrıca çalışma sırasında patlayan şampanyalar, kırılan bardaklar, uçuşan perdeler, yükselen dumanlar vb. hem duyduğum, hem kısmen yaşadığım durumlardır.
" O an için onu çok sevimli ve tatli buldum nedensizce."
Eğer görüm beyniniz tarafından var edildi ise, bu durum ruhunuzun (bilincinizin) büyük olçüde pozitif olduğunun delilidir. :)
" Bunu nasil degerlendirmeliyim?"
Bana sorarsanız hiç üzerinde durmayın. Eğer gerçek bir encounter ise, sizde olumlu hisler uyandırması, PE taşıyan bir ortama delalet edebilir. Ama bence yine de olayın üzerinde durmayın. Beyninizi –olayın gerçek olabileceği- düşüncesinden arındırın. Eğer sizin var ettiğiniz bir durum ise böylece bir daha yinelenmez. Değilse ve eğer pozitifse siz arındırsanız da yinelenir. Ama arındırmak reddetmek ("Böyle bir şey yoktur" demek) değildir, sadece üzerinde fazla durmamaktır.
Meditasyon sırasında söz konusu görümleri izleyen kişiler meditasyon yapamıyor olabilirler. Meditason, hiçliğe ulaşmaktır. Hiçlik denen tabidir ki ortamda hiçbir şeyin olmaması değildir. Manası; makrodan geriye hiçbir şey kalmamasıdır. Kutsallığı buradan gelir. Bu yüzden dinlendirir ve sağlık verir.
Doğru meditasyon ve namazla ulaşılan yer tamlıktır. Mistik açıdan tanrının mekanıdır. Bize göre bölünmemiş evrendir. Bilimsel açıdan mikrokozmosun derinlerdeki –her şeyin pozitif (bazı bilim adamlarına göre Platonik) oluğu- katmandır. Bu derinlik Tevrat'ta bottomless pit (dilimize "engin" ve "sular" şeklinde çevrilmiştir) olarak isimlendirilir. Yahveh oraya giremez. Sadece üzerinde gezer.
Tevrat, Yaratılış 1
2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
Bu aşamadan sonra Yahveh bölmeye başlar ve makro oluşur. Bu Big Bang'dir.
Engin, diye tercüme edilen sözcük "abyss" ya da "bottomless pit" ("dipsiz deinlik")'dir. Öncel evrenin, bir karadeliğin içindeki singularity ("tekillik") olduğu ve Big Bang'in bunun bölünmesi ile oluşan patlama sayıldığı hakkında bazı teoriler vardır.
Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un KARA DELİKLER (Sanal Varlıklar Mıyız?) 3. Bölüm: KARA DELİKTEN Mİ YANSIMAKTAYIZ? adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
Gerçekte tanrı ya da iyilik veya Cennet derinlerdedir. Tanrı, Yahudilik etkisi ile göklerde sanılır. Antik devirlerde göklerde SADECE EVRENİ BÖLEN VE BAŞ TANRI OLAN HAVA TANRILARI VARDIR. Ataerki etkisi ile aşağısı lanetlenir, cehennem aşağıdadır. Ataerkinin cehennemi tabidir ki asıl Cennet'tir.
Bana "Ben varlıklarla buluşmayı çekici buluyorum" ya da "yaşadığımı bir daha yaşamak istiyorum" diyebilirsiniz. Bu düşünceniz bize göre sakıncalıdır. Ancak size neyin gerektiğini en iyi SİZ bilirsiniz. Eğer böyle bir seçiminiz varsa önerim seansa bütünü ile neşeli, öfkesiz, rahat, ümit ve heyecan oldu bir ruh hali ile girmeniz olacaktır. Planck seviyesinde bir korku kırıntısı bile tehlikelidir. Arınamıyorsanız (ya da yorgun, üzgün olduğunuz bir günde) denemeyin bence. Beyninizde seans öncesi dostluk hisleri uyandırın. Beyin de, gerçeklik de sizindir. Gerçekliği var eden sizsiniz. Ama astral sizin değildir. :) Orası varlıklar (enerji alanları, var edici parçacıklar, kuvvet taşıyan parçacıklar, sizin bilinciniz, benim bilincim, şu anda beni okuyanların bilinci ve pencereden bakınca gördüğünüz herkesin bilinci) ile dolu bir yerdir, orası buluşma noktasıdır.
Dostluk, neşe, ümit, heyecan, rahatlık duyguları ile ulaştığınız astralda kötülük yoktur. DOĞRU meditasyon ve DOĞRU namaz ile ulaşılan yer tanrının mekanıdır, tanrının kendidir. O yüzden de tehlikesizdir, kutsaldır. Namaz; okunan duaların desteği ile, yani dua okunduğu için, genelde (yani beyinde aşırı öfke, korku gibi duygular yoksa) güvenlidir. Ama hala da kontak için garanti değildir. (İsteksiz namaz, göklere ağmaz.)
[Bülent Kısa namaz kılan insanların, kılmayanlara göre gerek ruhsal, gerek bedensel olarak daha iyi durumda olduğuna inanmış, bu düşüncesini "Daha kanlı-canlı adamlardır" şeklinde dile getirmiş, ancak söz konusu sonucu "Günde beş defa nabız atışı şeklinde EM yayan Hacer-ül Esved'e dönüyorlar" diye özetlemiştir. Söz konusu sonuç gerçek ise, nedeni namaz sırasında astrala dağılma (ya da dağılma "da") olabilir.
]
Bu demektir ki;
Eğer kontağınız gerçek ise, iyidir.
Eğer zararlı ise, kendi beyin elektriğinizi gözden geçirmeniz gerekiyor olabilir. :)
"Sevgili Janus, bir cevabinizda bu hitaptan hoslandiginizi söylemiştiniz"
Ne kadar incesiniz… ne kadar dikkatlisiniz. Çok teşekkürler! Evet, "sevgili" Janus (ya da Jan) sevildiğimi hissettiren, mutlu eden sözcükler. :)
"yüz yüze tanismamis olsam bile bilgisine danismaktan çekinmeyecegim, güvendigim bir büyügüm, bir agabeyimsiniz."
Sağ olun değerli kardeşim. Güveniniz için medyunum (medyun-u şükranım), umarım sizi düş kırıklığına uğratmam. Ama büyük ağabey işini geçin. :) Kabul ederseniz arkadaşınız olmaktan daha büyük keyif alırım. Hoca olmaktansa erkek öğrencilerimin arkadaşı, hanım öğrencilerimin seçimlerine göre arkadaşı ya da büyük babası olmayı yeğlerim.
Yaşlı (eskiden gelen :DD ) bir kişi olduğum için artık pek popüler olmayan alışkanlarım var; bu yüzden biraz demode olmuş (sizde fazlasıyla bulunan) çeşit nezaket beni mutlu ediyor. İletişimde tek ricam bu olabilir. Olmazsa da hiçbir sorun yok. :)
" Saygilar, hürmetler."
Ne güzel bir cümle… "Saygı" ve "hürmet" olarak her iki kelimeyi de kullanmışsınız!
Bazı Osmanlıca sözcüklerin manasının daha derin olduğunu düşünüyorum.
Saygı, saymakla ilgilidir. Saymak, sayı saymayı da içerir.
Hürmet kelimesinin kökünde ise
- Manası "kutsal saygı" olan hurma;
- manası "ısı" olan hrr
şeklinde iki kelime bulunur.
Sözcükte bir sınırlama, ya da çizgi çekme esprisi de vardır. Bu yüzden "harem" kelimesine kaynaklık etmiştir.
Bu bilgilerden sonra hürmet kelimesi derin duyguları (tabidir ki eğer varsa) daha zengin şekilde ifade ediyor gibi… Bu sözcüğü kullandığınız için bir kez daha teşekkür ederim. :)
Ve minik anımsatma:
Sahiplendiğimiz ve rahatça kullanageldiğimiz her şey bizimdir.
Özgünlük adına yeni işler icat etmek kimi zaman kendimizi genelden ve yaygından ayırmak anlamına gelebilir. Bu durum ise "bölmek" manasındadır.
Unutmamak gerekir: Yahveh'in bölme işlemlerinden biri –insanlar anlaşamasın diye- dili bölmektir.
Yaratılış 11
6 “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi,
7 “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.”
Arapça kökenli olsa da, ülkemizce benimsenen her şey bize DE ait sayılır. Ayrıca ulusları (Araplardan-batılılara) dostça eleştirmek, ya da hatalı olduğuna inanılan şeyleri öfkesizce söylemek hiç yanlış olmasa da; küçümsemek ve hor görmek ciddi ölçüde NE celp eder.