YANIT
Sorunuza Bülent Kısa’nın ünlü sözü ile yanıt vereyim: Olabilir de… Olmayabilir de… :)
Tüm eylemlerdeki kilit soruyu pornoya da uygulamamak için neden yoktur ve soru “Eylem size ne kadar pozitif elektrik sağlıyor?”dur.
Ancak basit sorunun yanıtını vermek ise pek de kolay değildir!
-
Kişi kendine karşı her zaman dürüst olamaz. Gerçekleri hissetse de, bunları görmezden gelebilir; yani kendini aldatabilir.
-
Kişi kendini aldatmadığında bile, dust speck adı verilen Planck mass ölçüsündeki düşünce (aslında kuşku) kırıntıları yüzünden gerçeklik inanç yönünde çökmeyebilir; çünkü dust speck’ler iki ayrı lokasyonda var olarak uzayzaman dokusunu farklı iki yöne doğru bükebilmektedirler.1
Bu genel sözlerden sonra doğrudan porno konusuna gelelim:
Kişisel olarak porno filmlerin bazılarını onaylamasam da, birçoğunun zararlı olduğuna inanmamaktayım; çünkü görüntüler, Hollywood filmlerindeki gibi gerçekdışı şeyleri değil, hepimizin yaşam boyunca yapmakta olduğu olağan şeyleri yansıtmaktadırlar. Seks, olağan bir şeydir.
Yine de eklemek gerek; bazı porno filmlerde genelde hoşa gitmeyecek görüntüler olmadığını söylemek mümkün değildir. Ceset taklidi yapmakta olan modellerle seks, bu filmlere örnektir. Ancak bu gibi filmlerin çekiliyor olması bile batıda seri katil, ya da kadın cinayetleri sayısını arttırmamıştır.
Diğer yandan web’de pornonun yasak olduğu ülkemizde kadın cinayetlerinin akıl hastası seri katiller değil, eş olarak seçilen, ortak bir çocuk sahibi olunmuş erkekler tarafından işlenmekte olması üzerinde durulması gerekli bir konudur belki de.
Gençlerin bile sıklıkla sinemalarda izlediği gerilim, korku, aksiyon, macera filmi başlığındaki filmlerin ve de neredeyse her bilgisayarda bulunan oyunların(!) beyin elektriğine vereceği zarar yanında pornoyu zararlı saymak hatalı bir görüş olabilir. Heyecanlanmak ve günün monotonluğundan kurtulmak için korku filmi izlediğini ya da savaş oyunu oynadığını söyleyen kişilerin nasıl olup da bir parka gidip koşacak, en azından semtlerinin bilmedikleri sokaklarını tanımak için yürüyüşe çıkacak istekleri olmadığını anlamak zordur. Bir mouse’u 10 cm. oynatarak canlıları öldüren, silahlarla halvet olan, insanların kanlarını fışkırtan, yürüyen çürümüş cesetleri izleyen bu serüvene aç kişilerin, dört şiddetinde deprem olunca korku tepki vermeleri, hatta bedelli askerlik için başvuruda bulunma nedenlerini anlamak pek kolay değildir. O filmleri izleyenler, o oyunları oynayanlar, hatta hafta sonları güzel ve anlamlı işler yapacaklarına sosyal medyada kimlikleri gizli kişilerin birbirleri ile kavgasını okumayı yeğleyenler, eğer duyguları kağşamış yarı ölü kimlikler değillerse -apaçık söylüyorum- bambaşka konularda yüzleştikleri sorunların nedenini uzaklarda aramamalıdırlar.
Şimdi teorilerden size geleyim: Kız arkadaşınızla ortak konsensus içinde porno izleyerek daha güzel ve daha sık seks yapıyorsanız, ya da partneriniz OLMADIĞI zaman porno filmlerle stresinizi atıp rahatlıyorsanız bunda bir sakınca olduğunu sanmıyorum.
Ama pornonun verdiği tatmin ile partner aramayı gereksiz hatta zorlu bir yorgunluk görüyorsanız, izlediğinizi görüntüleri olağan yaşama perkitmeye çalışıyorsanız (yani olağan ilişkilerde giderek pornodaki görüntüleri arıyorsanız), porno zararlı olabilir. Porno, olağan insanların yatak odasına sızarak kaydedilen olağan hareketler değil; kadın performer’ların genelde rol yaptığı, koca bir set ekibinin mükemmel olması için profesyonelce emek verdikleri yapıtlardır. Yani porno, bir abartıdır. Bu abartının Hollywood prodüksiyonlarındaki abartıdan farkı, abartılan davranışın gündelik ve olağan olmasıdır. Oysa suç, cinayet, gerilimi, korku başlıklarındaki filmlerde (hatta haber kanallarında, haber başlığı altında2) izlenen görüntüler gündelik ve olağan şeyler değildir.
Porno filmler; dokunma, koklama, tatma duyguları ve aura tahrik olmadan TAHRİK EDEBİLMEK İÇİN abartı içermektedirler. Bu abartıları (ÖRNEĞİN seks pozisyonu bilgisi ve kişisel moral değerler skalası çok geniş kadınları/kızları) olağan/sıradan durumlar olarak almadığınız, normal ve iyi olanın yaşam içindeki zorlu, kimi zaman düş kırıcı avlanma ve ilişki süreci sayılması gerektiğini unutmadığınız, bu ortamdan kopmadığınız sürece porno eğlenceli bir arkadaş olabilir.
"Porno tehlikelidir" düşüncesindeki kişilere, sıradan olan pek çok de şeyin de tehlikeli olabileceği anımsatılabilir: Kişi; aracı ile aşırı hız yapılabilir, fazla kitap okumak yüzünden gözlerini ciddi ölçüde bozabilir, içki ile sarhoş olup çevresini rahatsız edebilir, sigara ile tiryakiye dönüşebilir, aşkta kara sevdaya tutulabilir, dinsel inanç ya da politika ortamında fanatikleşip yasadışı örgütlere katılabilir… liste çok daha uzatabilir.
Bu hataları yapmamanın yolu kullanmamak değil, ABARTMAMAK, yeri geldiğinde frene basmayı becermektir.
Saat 12de baloyu terk edecek gücü olmayanlar, belki de tek değil, iki pabucu, hatta atleti donu yitirmiş şekilde, caddeye çıktıklarında kendilerini araçlarının değil, bir kabağın beklediğini göreceklerdir.
Siz de porno izleme dozunuzu bu kritere göre ayarlayın derim. Kendi ölçünüzü; kendi rahatlık katsayınız ve denge anlayışınıza göre belirleyin. Ancak porno izleme miktarınızı sorunuzdaki gibi “sıklıkla” şeklinde niteliyorsanız… kabağa binmeye hazırlanmanız gerekiyor olabilir. Belki de artık her şeyin bal-kaymak tatlılıkta aktığı filmleri geride bırakıp, sokaktaki yarı-tatlı, ama gerçek hayata akma zamanı gelmiştir. ;-)
Güçlü bir kimlik, ancak sokaktaki (seks ilişkileri dahil, yaşamdaki) mücadelelere girmekten geri durmamak ve yüzleşilen zorluklarla başa çıkmayı becermekle elde edilir. Ve bilin ki güçlü bir kimliğin vereceği kendine güven, porno filmlerin vereceği hazdan hem çok daha doyurucu, hem de her alanda başarının anahtarıdır. Yani büyük ölçüde geri dönüşü vardır.
Bu yüzden ben rotanızı öncelikle sokakta -düşe kalka da olsa- partner/sevgili aramaya yöneltmenizi; sadece üstünüz başınız fazla kirlenince, temizlenip güç toplamak adına pornoya çevirmenizi öneriyorum.
DİP NOTLAR
[1]
Kuantum gravitesi ile ilgili olan bu durum, aynı parçacığın (dust specklerin) süperpozisyonlarının uzayzamanı iki farklı yerde (bifurcation) bükmesi anlamındadır. Bu nedenle fark edilemeyen inançsızlık “kırıntıları” çok dikkatle izlenmeli ve yok edilmelidir.
[2]
“Bunlar dünyada oluyor, biz ne yapalım” savunması ile her gece beyinlere aktarılan, ancak yaşam boyu karşılaşılma ihtimali %10dan çok daha düşük olayları düzenli olarak izlemenin beyin elektriğinde yaratacağı negativite (hasar) gözden kaçmamalıdır.