YANIT
İntihar etmeyi ve kötü şeyler yapmayı hangi genç düşünmemiştir ki? :) Olur böyle düşünceler… Gelirler… sonra da geçer giderler. Asıl yanıta geçmeden biraz dostça laflayalım: Gençken parasız olmak pek de fena değildir. Fena olan, yaşlıyken parasız olmaktır. Sorununuz ise son derece de basmakalıp, yani gençlerin ezici çoğunluğunun sorunudur. Önceden de böyleydi… Bence böyle de sürecek. Takmayın.
Geçecek…
Tabi ki geçecek…
Ama çabuk geçmesi için önerilerim olabilir.
Baştan alayım:
Anaerkil ezoterizme göre öncel evren Yahveh tarafından ortadan bölünür, makrokozmos var edilir. Bizlere göre cennetten sadece bir parça kopar, makrokozmos var olur. Bu teorilerden hangisi doğru olsa da, MAKRO ORTAMINDA Yahveh’in hükümranlığı, ya da modelleyiciliği, en azından etkisinin varlığı gerçektir. Hazretin Tevrat’ta (Yaratılış bölümünde) insana birkaç laneti vardır: Bunlardan biri kadınların acı ile doğurmaları ve erkeğin yönetiminde olmalarıdır. Sezaryen ve eşitlikçi modern hukuk yasaları ile bu engeller aşılmıştır.
[Biz sezaryen yerine -ülkemizde böyle bir merkez var mı bilmiyorum- suda doğumu öneriyoruz. Eş istekli ise onun da katılımı daha zengin bir sonuç sağlanacak olabilir; istemiyorsa zorlanmaz. Doğuma tanık ve yardımcı olmayı istemek de, istememek de doğal ve iyidir. Hatta -medikal merkezlere uzaklık halinde- bir küvette, bir ebe eşliğinde bu sistem ile doğum yapmış bazı kişiler tanımaktayım. Hepsi de yaşadıklarından ve sonuçlardan çok memnun…]
Ancak Yahveh’in erkeğe laneti (yani Yahveh tarafından yaratılan makro yasası) aynı ile vakidir; çünkü bu lanet “ekmeğin topraktan zorlukla çıkartılacağı”dır.
Yani para kazanmak kolay bir iş değildir.
Ancak yapılması gerekli olan da açıktır: Madem ki cennet frekansı ile Yahveh yasalarını aşarak kontak kurulmaktadır; o zaman yapılması gereken ve yapılmaktan yan çizilen eylem çalışmaktır. Çalışan para kazanır.
Çalışmak ise sabah uyanıp işe gitmek, işte stres içinde saat harcamak, akşam yorgunlukla eve dönmek değildir. Çalışmak; HEYACAN VE UYANIKLIK İÇİNDE, hayata çalım atıcı bir kıvraklıkla, değişime ve yeniliğe açık olarak, hatta bunlara özlem duyarak, yüzleşilen olanakların HİÇ BİRİNİN (beğenmeme yüzünden) yanından dolaşılmadan İLERLEMEK, zorluklara koşarak onları yüklenmek, kan/ter içinde kalmak, sık sık “isyanlaaarrrrr” diye bağırmanın yakınına gelecek kadar KENDİNİ ZORLAMAK, yani KİŞİSEL SINIRLARI AŞMAK demektir. Bu yaklaşım içinde olmak adına belli bir iş sahibi olmaya bile gerek yoktur. Bu enerjideki herkes, popüler değim ile “Pazarda limon satmaya başlasa” bile giderek para kazanacaktır. Ona para kazandıracak olan ise aslında andığım tavır/eylem/yaklaşım (limon satması) DEĞİL, bu tavır/yaklaşım ile celp edeceği PEdir. Bir de dipnot: Söz ettiğim cengaverlik kolay değildir ve bu enerjiyi var eden İSTENEN İŞİN YAPILMASIDIR. Yoksa kimse “ittirildiği” işte anılan modelde davranamaz. Sadece sürüklenir. Laneti aşmak için arzulanan (karaktere, üretici olmaya uygun) alanda bulunmak ve sınırları ZORLUKLA aşmak (korku ile yüzleşip onu aşmak, İSTENMEYEN ŞEYLERİ YAPMAK) şarttır.
Para kazanmak isteyen kişi bizim (İstediğin şeyleri yap ve istemediğin şeyleri yap şeklinde özetlediğimiz) “çift taraflı” yöntemimizi uygulayabilir:
1- İstenen, yani zevk alınan bir alanda üretmeye başlamak ilk adımdır. Adım atılan alanın para kazandırma kapasitesi bile bir ölçüde belki göz ardı edilebilir. Alan, kişisel yeteneklere paralel olup olmadığı konusunda karar verilerek seçilmelidir.
2- Bu alana girdikten sonra sıra istenmeyen şeyleri yapmaya gelir ve işin zorluğu burada başlar: Kazık atan ortak, gıcık müşteri, anlayışsız işveren benzeri “fırsat yaratma potansiyeli olan kişiler” benzeri odaklar ile GEÇİNMEYİ başarmak, UYUMU SAĞLAMAK, başta VERİCİ/YÜK TAŞIYICI OLMAK en önemli gerekliliktir. Yönetilmeye rıza göstermek, emir almak, istenmeyen yükleri omuzlamak, bazen ilgisiz alanda yükleri omuzlamak, yardımcı olmak, uysal olmak, yapılan hatalara hoşgörülü olmak, öfkelenmenin baş belası bir düşman olduğunu görmek, çalışmanın/yorulmanın özgürleştirdiğini kavramak, ama “veren hesap olunsa da” kendini ezdirmemeyi başarmak benzeri -hiç sevilmeyen- kalemleri içerir. Yorulmak… sınırları ZORLAMACASINA yorulmak… yukarıdaki listenin başına yerleştirilmelidir.
3- Kazanç elde edilince harcamamak, atılım yapmak ve ileri gitmek adına birikimde bulunmak benzeri davranışlar gereklidir. Bu aşamada öncekinden DAHA FAZLA yorulmak, “Yok abi bundan sonra ben yokum” diyen beyine BİLE “Sus, kalk yerinden, ileri, daha ileri” demek şarttır!
[Rocky IV adlı filmde ne deniyordu?
Though his body says stop
His spirit cries, never
Burning heart (Rocky IV)]
Kazanca geçmek, rehavet zamanının geldiği DEĞİL; daha yorulunacağı, BİTİLECEĞİ zamanın başladığını gösteren işarettir.
4- Kazançlar ile gününü gün etmenin uzun zamanda geleceği bilgisini benimsemek ve başarısızlıklarda direnmek son gerekliliktir.
Bu yöntemi izleyen kişilerin kazanç elde etmemeleri zordur… hatta bence imkansızdır.
Asıl önerim bu süreçte maji kullanmaktır. Maji, minili iş arkadaşını bir gece geçirmeye zorlamak anlamında kullanılırsa gülünçtür. Maji, GİRİLMESİ GEREKLİ İLERLEME SÜRECİNDE BENZERSİZ BİR DESTEK, EK YAKIT ANLAMINDA TANRISAL BİR LÜTUFTUR.
Şimdi konuyu siz sormasanız da farklı bir alana çekeyim ve bazı laflar edeyim:
Önce aklıma takılan “arkadaslarim çagiriyor bir yere gidemiyorum” sözünü mercek altına alalım: İçinde olduğunuz grupta azınlıkta kalmak biraz riskli bir durumdur ve sorgulamaya açıktır. Yani arkadaşlarınız için ulaşılabilir olan bir yere neden gidemediğiniz yukarıdakinden farklı bir sorundur. Sosyo-ekonomik olarak gerçeğinize uymayan bir ortamda mısınız acaba? Ya da ailenizin para konusuna yaklaşımları sağlıksız mı? Bu sorunlar yukarıda verdiğimden farklı çözümler gerektirebilirler.
Ancak parasız olduğunuz için “sevdigim kizla olmuyor” sözleri başka bir haberdir ve darılmayın, iler-tutar tarafı yoktur.
Bir hanım ile evlilik kurumu oluşturmak adına (belki görücü usulü kapsamında, ki bize ters değildir) tanışıyorsanız, kimse kusura bakmasın, “para konuşur”… yani maddesel açıdan karşınızdaki kişiye bir ölçüde güvence vermeniz şarttır. Evlilik gelir-gider dünyasını da kapsayan bir “kurum”dur. Devlet kontrolunda (güvencesindedir). Bu kurumun bir bacağı (ekonomik yönü) zayıf ise seçilmeyecek olabilirsiniz. (Evlilik kurumu bize ters değildir. Böyle bir kuruma aktarılabilecek ilişkiler ve böyle bir ortamda mutlu olabilecek kişiler de vardır. Bizim karşı olduğumuz konu, evliliğin bir norm, bir şart olarak yaygınlığıdır.)
Ancak iş sevgiye gelince değil para, görsel kusurlar, hatta ciddi karakter defektleri bile görülmez/algılanmaz olur. Eskilerin değimi ile “Sevenin gözüne sihirli su sürülür”. Sevdiğiniz ve sevildiğiniz (yani aşk ilişkisi içinde olduğunuz) bir hanım kız ile ilişkinizin ilerlemesine parasızlık ket vuruyorsa, o ilişki aşk (hatta sevgi) içememektedir. İşi biraz daha erken safhadan ele alalım: Hanımkız ile kesişmişsiniz, kızcağızın bakışlarında yıldızlar çakmış... kalbi güm-güm, gönlü "güp-güp" atıyor. Mesajı almışsınız, cesareti toplamış, çıkma teklifini basmışsınız. Bu yaşımda dek kalbi güpleyen hiç bir kızın "Bu çocuğun parsı yok, cık" dediğini ben duymadım, görmedim. Para engel oluyorsa gönlü güpletememişsiniz demektir. :)
Doğrudur; flört ortamı farklıdır, aşktan biraz daha hafif bir mecradır. Fakat hala da “kadınların seçmek adına paralı erkekleri yeğledikleri” düşüncesi hayatta -hayatı deşifre edemeyecek kadar- kısa süre kalmış olan gençler, ya da kötü darbeler almış olan olgunlara ait -kabalaşacağım- “saçma sapan” bir inançtır.
[Bir kriter olmadığımın tabi ki bilincindeyim, ama madem ki görüş ve deneyimlerime önem veren bazı dostlar/izleyiciler var, o zaman izin verin, kendimden örnekleyeyim: Sağ olsunlar, hoş görüntüm olduğu hakkında mesaj atan öğrencilerim, ya da site izleyicileri dostlar var; ancak bu doğru değildir. Kesinlikle çarpıcı/karşı durulmaz biri sayılmam. Ve altını çizerek belirteyim: Bu yaşım (bu ihtiyarlığım) dahil, kadınlar SÜREKLİ bana para vermişlerdir. Bu sözlere kutsal bildiğim her şey üzerine yemin ederim.
Kadın parası yedim asla demiyorum. Anaerkil paganizmde erkeğin kadını taşımasının, zorlukları üstlenmesinin, “veren hesap” olmasının, ona erkekçe bir doyum vereceği inancı vardır. (İdeal anaerkil erkekler; cesaretleri, güçleri, nezaketleri ve vericilikleri ile tanınan "şövalyelerdir".) Hesabın yarısını ödemek adına ısrar eden hanımlar bana ne kadar sempatik gelseler de -uzun vadede anlaşamayacağımı bildiğim için- araya mesafe koyarım. Sahip olduğum parayı son kuruşuna dek hanımlar ve hanımlarım için sarf etmişimdir. Ancak bu durumum üstte söylediğim durumu yok etmemiştir. En zorda olduğum süreçten, en güzel yaşadığım zamanlara dek hanımlar hep PARA VERİRLER, armağan alırlar, ben İSTEMEDEN destek olurlar. ]
Karşılıksız vermek -bir insan yavrusuna bakabilmelerini sağlamak amacı ile- onların genlerinde yer alır. Onlar, bedenlerinde bir canlıyı beslemek adına SÜT ÜRETEN yaşam formlarıdır. Onların özü -tıpkı Yaratıcı gibi- VERMEK, KARŞILIKSIZ VERMEK üzerine kuruludur. Ancak onlar da zorlu şartlarda (yaşamda yüzleştikleri kötü muamele ortamında) frene basarlar, defansa geçerler. Doğa Ana bile yıkmaya zorlanabilir.
Ayrıca kadınlar kanatsız melek değil; makrokozmos şartlarında yaşamak zorunda olan canlılardır; yani onlar da (dahi) para isterler. Kadınlar yapısal olarak da erkeklere oranla daha fazla lüks severler; çünkü güzel ve rahat yaşamaya (ve yaşatmaya) da programlıdırlar. Bu yüzden zengin olduğunu DEĞİL, güzel yaşamayı becerdiği ve yaşatmayı becereceği mesajını veren erkekler tabidir ki puan kazanırlar.
Ancak… bundan sonrasını dikkatle okuyun: Kadınların ÖNCELİĞİ sıcaklıktır. “Dişilik” denen özelliği yoğun biçimde taşıyan (ki, kadınların pek çoğu bu yapıdadır) HER kadının önceliği sıcaklıktır. Bu sıcaklık farklı alanlarda talep ediliyor olabilir; ama daima önceldir. Kadınların bedenleri bile, erkeklerin bedenleri kadar enerji üretemez, ısınmaya gerek duyar. Bazı erkekler şartları gereği paraya dayalı zevkli ortamlar yapamama handikapına sahip olabilirler. Herkes her güzelliğe sahip olamaz. Ama bu handikap, birçok alanda sıcaklık vereceğini hissettiren bir erkek olarak onarılabilir.
Bu yanıtımı okuyan bazı kişilerin seslerini duyar gibiyim. Bir kulak kabartayım…
Nasıl? Siz sıcaklık vermeye hazır mısınız? Onlar mı almıyor?
Şaştım!
Demek ki yanıldım. Ancak son kararı vermeden, gelin, gerçeği bulmak adına bir deneme yapalım:
Partnerinizin seksi kalçaları, ıslak dudakları aklınızdan çıkmıyor… Tamam! Harika! :)
Sevdiğiniz kıza sahip olmak (cinsellikle sınırlı olmadan) istiyorsunuz. Bu da güzel… Erkeksiniz… olur o kadar. ;-)
Ve şimdi sorun kendinize:
-
Yalnız kalıp onu düşündüğünüzde hiç aklınıza yaşadığı, ya da söz ettiği, özellikle sizinle doğrudan ilgisi olmayan bir sorun geliyor mu? Onu halletmek, YARDIMCI OLMAK adına soruna aklınızı veriyor; çözümlemekte destek yaratıyor musunuz?
-
Onun anlattıklarını (görev, taktik, nezaket dışında) gerçekten -fark etmeksizin ilgilenerek- dinliyor musunuz?
-
Ona daha iyi bir yaşam, ya da daha eğlenceli saatler vermek adına İSTEMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ yapmak adına planlarınız var mı?
Bu kadar kısıtlı sorularla belki de vermek istediğim mesajı veremedim. Söyle bir soruda konuyu özetleyeyim:
Bir kız ya da kadın, sevgiliniz veya büyük aşkınız değil; birkaç saatliğine keyifli anlar yaşamak adına seçtiğiniz bir eskort olsa bile, onu mikronik ölçüde de olsa -dikkat buyurun- KIZINIZ gibi görebiliyor musunuz?
:)
Duraksadıysanız kadınları neden “paracı” gördüğünüzü, ya da görmeseniz de, neden kadınların size para vermediğini anlamış olabilirsiniz.
"Abarttı!" mı diyorsunuz? O zaman dinleyin: Hayvan severler, geç kaldıkları işe giderken yoldaki muhtaç bir hayvana, sadece kendi petlerine değil HER HAYVANA, yardım için vakit VE PARA ayırırlar. Sevgi böyle bir şeydir. Bazı erkeklerin bir hayvan severin başıboş bir hayvana duyabildiği sevgiyi, seks yaptığı bir kadına, bir insana duyamamaları... Bu cümleyi bitirmeyeceğim.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım duygusu bulunmayanlar, erkeklik adlı evrensel/doğal nüansa sahip olmadıkları hissedildiği için tedirginlikle karşılanmakta, iç dünyaya alınmamakta, gerçek kadın niteliklerine/yapısına ulaşamamaktadırlar.
Oysa HER ERKEK şövalyedir!
Şövalyelik, erkeklerin genlerinde vardır.
Bu sefer de "Attı!" mı diyorsunuz? Demeyin. İlk Çağ paganizmde evreni eşi ile yarattığına inanılan Baba Tanrı, ki, erkekliğin özünün sembolizasyonudur, şövalyelerden üstün kalite taşır. Onu bu yanını en muhteşem şekilde esmalardan Kerim adı ile yakınlık kurarak anlamak mümkündür. Kerim'in ebcet değeri 270'dir. (Dikkat edin 2 ve 7. (Bu konuda bilgi edinmek adına 722 RAKAMININ SIRLARI - NUMEROLOJİDE 2 VE 7 RAKAMININ ANLAMI adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
)
[Kişisel görüşümüz, onun Allah olabileceği yönündedir. Konuyu dağıtmak adına kısa iki kelam etmeme izin verin: Hz. Muhammet’in babasının adı Abdullah’dır. Abdullah, Lah’ın oğlu demektir. Lah ise, lanetlenen put Lat’ın conterpart’ıdır. Lat; Uzza adı altında Nabatların Ana Tanrıçasıdır. Nabatlar ise tarihe yüksek uygarlıkları ile geçmiş, El Hazne’nin (Hani İndiana Jones III’de yer alan saray) mimarı olan insanlardır. Abdullah adının Allah’ın oğlu manasına gelmesi, Lah’ın Allah olduğunu gösterir. Müslümanlık, AYRILMIŞ karı-koca ikilisini, birleştirip tek bir isim altında toplamıştır. Besmelede Rahim ve Rahman adlarının bulunma nedeni budur. Bu gerçekler hz. Muhammet'in ölümü sonrasından başlayarak, safha-safha, adım-adım unutturulmaya çalışılmaktadırlar.]
Ataerki; erkekleri doğal özlerinden (Müslümanlığın Allah'ı, paganizmin Baba Tanrı'sının yapısından) kopartmak adına “yamuk” değerleri (örnek, salt tek taraflı tatmine dayalı cinselliği, cinslerin farklılıkları yüzünden birbirine tamamlayıcı değil, zıt/ters, hatta düşman ve anlaşılmaz olduklarını vb.) kültür aracılığı ile “erkeklik” olarak beyinlere yükler, özgün duyguları gömer, onlardan korkutur, hatta yok eder. Artık erkekler, erkeklik diye önlerine sürülen bir tuzak yüzünden yalnız ve eşsiz kalmış, yaşadıklarını anlayamadıkları için kadınları suçlamaya başlamışlardır.
Binyıllardır sistem başarı ile işlemektedir.
“Umarim bu mesaji erken görürsün”
Yanıtlar gecikmesin diye aldığımız karar ile e-mail veren sorucuların yanıtları bir hafta içinde adreslerine gönderilecek. Bundan sonra soru sorarsanız erken yanıt alabileceksiniz.
“janus dediklerin benim için önemli seni seviyorum”
Bundan güzel bir söz var mı? Çok sevindirdiniz beni… Şu anda dün sakatladığım belim ağrıyordu, gerçekten acısı hafifledi. Ben de bazen erkek arkadaşlarıma “Seni seviyorum” derim. Öyle değil mi “…” (Yahu al artık şu ismini ya…) Beni izlemeniz kadar, bu güzel sözünüz için de teşekkür ederim. Bir de dipnot: Sakın bu beyin elektriğini yitirmeyin. Biraz rafine edilmesi, bilenmesi tabi ki gerekli, gençsiniz çünkü, ama öz yapısı bence çok güzel. Güzel günler yaşatacak size.