Sorum biraz kisisel görünebilir. Yani bana özel gibi. Lakin okuyan herkesin kendine göre bir seyler çikarabilecegine inaniyorum.
Güçlü kisiligi merak ediyorum. Sizin (ve inancinizin) düsüncesine göre kisilik sahibi olmak ne demektir?
Güçlü kisilikte oldugumu düsündügünüzü, haritamda da böyle göründügünü söylediniz. Beni bu konuda süpheye düsüren, yani aksini düsündüren bazi seyler var; Mesela maddi güvence ugruna dogru olmayan bir seylerin parçasi olabilirim. Kolayciligi tercih edecegimi biliyorum. Veya riski göze alamayip hayallerimin pesinden gitmektense, garanti olan isi tercih ederim.
Bunlar güçlü kisilige uygun düsmüyor saniyorum.
--
Fakat çiplak bir dürüstlüge sahip oldugumu düsünüyorum. Günlük hayatta maske takan (rol yapan) içten pazarlikli insanlardan olmadim olamadim. Bu belki gerekliydi bir seylerin pozitife gitmesi, idare edilebilmesi için ama dedigim gibi çiplak bir dürüstlüge sahibim.
Bunu da güçlü kisilik göstergesi olarak görüyorum. Tabi yaniliyor olabilirim.
YANIT
“Sevgili” :) asi ruhlu öğrencime merhaba! (Bilen bilir; böyle deyince içimden aslında “geçimsiz” demek gelmektedir.)
[Okurlar için bir not: Bu “asi ruhlu” sözcükleri ile yanıt verdiğim kişiler birden fazladır. :) Yani bu başlangıcı sadece tek bir öğrencim için kullanmıyorum. Nedense çevremde birden fazla sayıda “asi” ;-) genç var. Sanırım benim EM alanım çekiyor bu delikanlıları. Acaba söz konusu sonucu yaratan, gençliğime benzedikleri için oluşan bir senkronizasyon mu?]
Güçlü kişilik nedir?
Bu sorunun yanıtı olağan kültürde nasıl verilmekte; bununla pek ilgili değiliz. Ben sana anaerkil ortamda nasıl algılandığından söz etmek istiyorum.
Güçlü kimlik bir özdür, sağlam bir öz... Kolay sarsılmayan, darbelere dayanıklı, soğukkanlı olabilen (yeri gelince coşmayı, hatta çılgınlaşmayı becerememesi gerekmez), bu niteliklerini bazı yaşanmışlıklarla elde etmiş, ihtiyarlamadan, durağanlaşmadan, sürekli meydana gelmesi kaçınılmaz olan değişikliklerden kopmadan olgunlaşmış (tamlaşmış) bir ruhtur.
Dikkat et: Karakterdir demedim, ruhtur dedim.
Bizim teoriyi bir kez daha özetleyeyim: Teatral biçimde “seçilmişler” dediğimiz kişiler önemli niteliklerle bedenlenen dalga fonksiyonlarıdır (ruhlardır). Ancak bunlardan bazıları bilfiil, bir anlamda (abartılı konuşuyorum) “bile isteye” zorlu kaderlere -bir casus gibi- gitmeyi göze alırlar. Bu mekanizma nasıl işliyor bilmiyoruz, sembolize ediyoruz; ama böyle bir sistem olduğundan eminiz.
Çok basitleştirelim: Casus olmak pek kolay iş değildir, ama bir casus olduğunu düşün; hükümetin seni çağırıyor ve diyor ki “Bu ortama sızacak ve onlardan biri olarak yaşayacak, ortamı düzelteceksin. Ama kolay olmayacak. Kabul eder misin?” Kabul edenler zorlu kadere kendi kimlikleri (casusluk yetenekleri/güçlü karakterleri) ile bedenleniyorlar, ama hala da o ortama çökebilmek adına, o kaderde bedenlenmek adına, farklı bir kabukla doğmak zorundalar.
Zaman içinde bu kabuk (hatalar diyelim) eğer casus başarılı olabilirse dökülüyor, özdek güçlü karakter ortaya çıkıyor ve asıl görevine (PE yaymaya) başlıyor. Başta yaptığı yanlışların önemi kalmıyor… bunlar bir anlamda -mümkün olduğu kadar az tutulması gereken- zorunluluklar.
Kimi zaman ise görev sadece üstlendikleri sorunlu kimliği yaşayarak rafine etmek oluyor. Her “rafine ediş” bir -bizim sisteme göre- “Itırlı Bahçeye kapı açış”, ortama bir PE celbi anlamında…
Seçilmişler ile gönüllü casuslar arasındaki fark var. Ondan da söz edeyim.
Seçilmişler; özlerindeki olağan insanlardan farklılığa rağmen, diğer insanlar gibi adım adım evrimselleşirler. Yani sergiledikleri karakter ile (yineleyeyim, bu karakter diğerlerinden farklıdır) yaşadıkları kayıp ve kazançlar koşuttur, benzerdir. Bir diğer deyişle arada bir çeşit uyum vardır.
Casuslar ise karakterlerine uygun olmayan hatalar yaparlar. Ortada bir uyumsuzluk, olmaması gerekli durum vardır. Bu hal bizlerce “kabukların temizlenmesi” şeklinde yorumlanır.
Ancak unutmamak gerek: Her casus, casus olabildi, özel göreve seçilebildi diye başarılı olmak zorunda değil. Casuslar yakalanabilirler… öldürülebilirler… tutsak edilebilirler… hatta uzun süre işkence görebilirler. Bu durumlar ise görevlerinde başarısız olduklarının kanıtıdır. Ama tutsak alınsalar da, tutsaklıktan kaçabilirler de…
Eğer yanılmıyorsam (her şeyi bilen değil, son derece sıradan ve hata yapabilen biriyim) ve sen öyleysen, çektiğin her acı ve kısıtlamalar başarısız olduğunun kanıtıdır.
Yolun çok başındasın. Umarım kabuklar kolay dökülür. Her şey sana; hem yeteneğine, hem de bunu başarılı kullanma kabiliyetine bağlı. Sana özgü “Güçlü kişiliğinin” ne olduğunu ancak böyle net bir şekilde anlayacaksın.
Cümlelerine gelelim:
“Fakat çiplak bir dürüstlüge sahip oldugumu düsünüyorum.”
Kendilerini aşırı dürüst ve tok sözlü olarak niteleyen ve bundan paye çıkartan insanlar genelde kaba, en azından kalp kıran, çevrelerini strese sokacak sözler eden insanlardır. Dürüstlüğü -kendilerine sorulmadığı halde- “gerçeği söylemek” olarak yorumlamak hatalıdır; çünkü kimse bir diğeri hakkında görüş bildirecek kadar gerçeklere hakim değildir. Kişisel düşünceler ve kanılar ancak soru gelirse, görüşe ihtiyaç duyulmuşsa paylaşılır.
Ayrıca insanları gererek onlara hiçbir şey öğretilemeyeceği gibi, böylece onlara sahip olmadıkları NE empoze edilmiş bile olabilir. Kelimeler kılıçtır. Anaerkide kitaplar gibi pek sevilmezler. (Tabidir ki kitaplar çok değerli de olabilirler, ama doğru seçim yapmak çok az kişide bulunan bir yetenektir.) Halikarnas balıkçısının komik şekilde altını çizdiği gibi kılıç ile adam öldürülür, patates soyulmaz. Bu yüzden maharet kılıç ustası olmak değil, kılıcı patates soymak için kullanmayı öğrenmektir. Bu zor bir iş olduğu için anlaşmak ya da kendini ifade adına beden dilini kullanmayı öğrenmeni öneririm.
“Günlük hayatta maske takan (rol yapan) içten pazarlikli insanlardan olmadim olamadim.”
Sosyal yaşam içinde şartlardan darbe almamak ve fark etmeden çevredekilere zarar vermemek adına -hatalı şekilde “maske” diye değerlendirilen- bazı davranışları üstlenmekte bir yanlış yoktur… hatta bunlar mecburiyet olarak bile nitelenebilirler. Bir insanın rol yapıp yapmadığını ya da rol yapıyorsa bunu gerçek bir ihtiyaç yüzünden yapıp yapmadığını da anlamanın olanağı yoktur. Rol yapmanın ya da maske takmadaki hata, bunu karşı taraftan haksızca bir elde ediş için yapmaktadır. İkisini birbirine karıştırma. Anlayış, öncelikle diğer insanlara topyekun uygulanırsa işe yarar.
Ayrıca insanları suçlamak için onların gerçeğini her notası ile bilmek gerekir, ki buna olanak yoktur. Suçlamak varsa zaten öfke vardır öfkenin (özellikle diğer insanlara yönelik öfkenin) gerisinde onlara yönelik korku bulunur. “İçten pazarlikli” sözü ise bir küfürdür, küçümseme içerir, bütünü ile NE celp eder.
Senin ataerkil kültür yüzünden haslet sandığın huyların üzerindeki kabuklar olabilir.
“Tabi yaniliyor olabilirim.”
Şimdi kendine uygun bir söz ettin.
“Mesela maddi güvence ugruna dogru olmayan bir seylerin parçasi olabilirim. Kolayciligi tercih edecegimi biliyorum. Veya riski göze alamayip hayallerimin pesinden gitmektense, garanti olan isi tercih ederim."
Bu sözleri tek tek mercek altına alalım:
-
“Maddi güvence uğruna doğru olmayan şeyler” olarak hangi eylemlerin nitelendiği önemli. Yasadışı işler yapmak çok yanlıştır; çünkü yasa -kim ne derse desin, arada fire verse de- elimizdeki tek “eşitlik yaratacak” sistemdir. Ayrıca insanların -yine “kim ne derse desin”- yasa dışı işler yaparak rahat bir yaşam sürmelerine (Hollywood prodüksiyonlarındaki hırsızlık gibi berbat bir işi yücelten filmler dışında) KESİNLİKLE olanak yoktur. Maddesel kazanç elde etmiş olmak, rahat bir hayata sahip olmak anlamına gelmez ve hayattaki TEK erek “rahat yaşam”dır.
-
Kolaycılığı tercih etmekte ben fazla bir yanlış görmüyorum. Eğer biri zor, diğeri kolay iki yol varsa, kolayı seçmekte ne hata olabilir ki? Hayatı boşuna zorlamak, zor işleri yüceltmek anlamsızdır. Ancak ortada söz ettiğim iki seçenek olmadığında (ki, genelde yoktur) zorlanmaktan kaçmak NEyi davettir.
-
Risk… İşte bu görüş bildirmenin zor olduğu bir alan… Risk almak korkarım ki geniş çaplı başarılar (olağandışı istekleri realize etmek) adına gereklidir. Şart mıdır? Hayır değildir. Ancak istekler çizgi dışı ise, evet, risk almak bir gerekliliğe dönüşecek olabilir. Buradaki hüner, alınacak riskin çapını iyi tayin etmektir. (Kişisel olarak, yani karakterim gereği, ben de risk almayı sevmeyen, garantili çözümleri yeğleyen biriyim. Ancak çok çalışarak, yani çok zorlanarak, risk almadan çizgi dışı hedeflerin elde edilebileceğini de yaşamıma bakarak düşünmeden edemiyorum.)
Fakat risk almayınca “hayallerin peşinden gitmek”ten imtina edileceği düşüncesi doğru olmayabilir. Yukarıda dediğim gibi, risk almak hayallerin kapsamı geniş ise gereklidir. Oysa pek çok kişinin hayalleri hiç de o kadar çılgınca değildir. Diğer yandan çılgınca hayalleri olanlar, karakterleri gereği, genelde risk almaya yatkın kişilerdir.
Hepsinin ötesinde ataerkinin çok kötü bir tuzağı daha vardır; o da “ya hayallerin peşinden gidileceği, ya da olağan kaderlere saplanıp kalınacağı” düşüncesidir. Oysa -lütfen dikkatli oku- hayallerin peşinden gitmenin ilk adımı olağan kaderlerde başarı olabilir… çünkü isyan-misyan gibi lükslere kapılmadan bir yandan ortama uyum sağlayıp (gerekenleri İSTEKLE yapıp), diğer yandan ortamda başarı elde etmek güçlülük belirtisidir. Terk etmek -her zaman olmasa da- nadiren büyük kazançlar getirir.
Anlatması zor; bir kez daha deneyeyim: Ultimate aim, içinde yaşadığımız (doğduğumuz) kaderlerde bir yandan agilite kazanmaya çalışırken, diğer yandan düşlerden vaz geçmemek, bunlar adına sürekli birikimler yapmak, çıkış yolları gözlemek, vaz geçmemek, her fırsata balık atlamaktır. Bu tavır; kararlılık, uyum kapasitesi, özveri, irade gibi erdemleri içerir ve PE celp edeceği için, bir kez daha yineleyeyim “doğru/erdemli davranarak PE celp edildiği için” düşler adım adım gerçekleşme aşamasına KENDİ-KENDİNE bile girebilir.
Şimdi bu son seçenek hakkında söylediklerimi sana (“Veya riski göze alamayip hayallerimin pesinden gitmektense, garanti olan isi tercih ederim” cümlene) ibla edeyim:
İstemiyorsan, kendini zorlayarak risk-misk alma. Alabileceğini düşünüyorsan, gözlem yap, sınırları çiz ve fazla düşünmeden al. Garantili işi tercih etmekte katre yanlış yok… Garantili iş varken neden tercih etmeyeceksin ki? Ancak garantili işi tercih etmek, düşlerinden vazgeçmek anlamına gelmez; bilakis, seni -daha itidalli olsa da- o hedefe (eğer garantili işte durağanlaşmamışsan, hala enerjik şekilde bir yandan işini yaparken, diğer yandan fırsat kolluyorsan) götürecek olabilir.
Denge sağla genç öğrencim. Çabucak hiçbir seçeneği elimine etme. Hepsini -tabi ki olabildiğince- birbiri içinde karmaya çabala. Hepsini sinende topla. Başta sıradan bir işe gir, zorlan (sevimsiz iş arkadaşları ile geçinmeyi, itici patron için vaz geçilmez olmayı başar), sorumluluklarını (örneğin ailenin ihtiyaçlarını gidermeyi) “Lan ne muhteşem bir erkeğim, bu kadar insanı taşıyorum, güç budur” düşüncesi ile üstlen (istersen biraz da kasıl, o kadar olur ;-) ). Ancak bu durumun senin üzerindeki kabukları temizleyecek bir süreç, bizim teorilere inanmıyorsan sadece bir eğitim ve güçlenme periyodu olduğunu, daha ileriye gitmenin gerektiğin, oraya ise sadece düşlerle varılacağını bil. Eğer bu sistemi (ve de düşünce modelini) üstlenebilsen, aslında çok güçlü bir erkek olduğun için, düşlerini de -belki risk almadan- elde edebileceksin demektir.
Onları elde eden sen olmayacaksın, onlar sana çektiğin PE ile verilen ödüller olacaklar; bunu da aklından çıkartma.
“Düsünceleriniz benim için hazinedir sevgili Janus.”
Sevgili kardeşim… Senin gibi sert karakterli (baş belası bile olabilen ;-) ) bir delikanlıdan bu sözü duymak gerçekten bizim dünyada bizler için benzersiz bir başarı. Sana teşekkür ederim.