"Zalim, Adaletsiz , Saldırgan ve Kibirli" insanlara yönelik tavrımız ne olmalıdır.
YANIT
Yeni öğrencime merhabalar!
(Editörün notu: Bu soru 31.08.2020’de bize ulaşmış, yanıt 04.09.2020’de sorucuya ulaşmıştır.)
Yaşamda insan adlı yaşam formunun en bariz isteği rahat bir hayat sürmektir. Anaerkil ezoterizme göre bunun yolu PE celbidir; çünkü PE celbi, makrokozmos oluşmadan önce var olan tamlık evreni (dinlere göre Cennet) ile beynin bir ölçüde senkronizasyonudur.
Senkronizasyon; ortak frekansta buluşup, rezonans yapmak ve karşılıklı olarak frekansın genliğinin artması demektir. Genliğin artmasını da “PE celbi” (ya da senkronizasyon negatif bir alanla ise “NE celbi” şeklinde) şeklinde adlandırmaktayız.
Bu durumu girilen bir sınavda başarı elde edildiği için ödül olarak sunulan bir tatile; ya da çok çabalayarak elde edilen bir meslek ile şahane bir işe girmeye benzetebiliriz. Bir ayağımız hala olağan yaşam modelimizdedir. Ancak sınavlarda yüksek not aldığımız, ya da girdiğimiz işte başarılı olduğumuz sürece yeni ele geçirdiğimiz keyifli yaşama da sahibizdir artık. Sınavlarda tökezlemek, ya da iş ortamında süreğen hatalar yapmak bu ortamdan bizi yeniden ayıracaktır.
Farklı şekilde anlatayım: Elinize bir firkete alıp bunu prize sokarsanız, sizi elektrik çarpar. Canınızın acımasından öte, yaralanabilirsiniz de… Bu durumu elektrikle senkronize olmak biçiminde adlandırabilirsiniz.
Oysa bir majisyenseniz (Manyetik Maji eğitiminde anlattığımız şekli ile) bir mıknatıs ile çalışma yapıyorsanız, sizi manyetizma… “çarpar” diyemeyeceğim, hayırlı manyetizma hiçbir şeye çarpmaz, olsa olsa okşar. Çalışma ile ağrınızı geçirebilir, belki sağlık bile kazanabilirsiniz. Bu durumu manyetizmayla senkronize olmak biçiminde adlandırabilirsiniz.
Ne yaparsanız (size bir şeyi yaptıran, örneğin kararları aldıran, beyin EM alanınızın yapısıdır), ulaştığınız odağın enerjisi (vibrasyonu) ile kontağa girer ve -burası önemli- onun frekansı ile onun frekansına uygun şeyler yaşarsınız.
Ya çarpılırsınız… ya da okşanırsınız.
İşte söz konusu yapı nedeniyle PE senkronizasyonu içindeyseniz “Zalim, Adaletsiz , Saldırgan ve Kibirli” şekline adlandırdığınız kimliklerle karşılaşmazsınız. Kişi yaşamında ne ölçüde acımasız kimliklere yakınsa, o ölçüde negatif enerji taşıyor olabilir. Bir diğer söyleyişle, kişi karşılaştığı olayların kalitesi ve sorunların çözülme kolaylığı gibi durumlara bakarak taşıdığı PE veya NE düzeyini anlayabilir.
Sizi tenzih ederek, ortaya konuşayım. Diyelim bir kişi NE içinde olduğu için olumsuz karakterlerle iletişim, hatta ilişki içinde ve bu soruyu bana soruyor. O zaman bile bu durumdan korunması için nasıl davranılması gerektiği önceden kesin biçimde bilinemez. Her bir olayın (ve de olayda yer alan kişilerin) kendine göre bir dinamiği vardır. Münferit olaylarda çözüm üretecek bilgilerle dolu bir “Davranış El Kitabı” yoktur.
Yine de uzaktan kerteriz ile, pek de vazıh olmayacak bir yanıt vermem gerekirse ilk adımda haksızlık eden ile (pop kültürün moda tabirini kullanalım; ki, bizim zamanımızda da aynı yaklaşım vardı, bu kadar havalı bir sözcükle değil “canı, canla ölçmeli” ve “kendini onun yerine koy” biçiminde dile getirilirdi1) empati yapılması önerilebilir. Ciddi oranda (psikotik düzeyde) sağlıksızlığı bulunmayan pek çok negatif davranışlı kimsenin beynine girip, onların gözleri (bilinci) ile etrafa bakabilseniz, davranışlarına hak verecek olabilir, ya da ne ölçüde korku, en azından kaygı içinde bulunduğunu görerek üzülebilirsiniz bile.
“gördüğümüz haksızlıklara "Selam" diyerek geçelim mi”
Bu sözünüz (bilmem biliyor muydunuz) Furkan 63’de yer alır:
“O çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) “selam” derler (geçerler).”
Fakat dikkat edilecek olursa ayette “münasebetsiz insanlardan” söz edilmektedir. Ayrıca mesajınızda yer alan “gördüğümüz haksızlıklar” sözcüğünün kapsamı belirsizdir. Sizin neye haksızlık dediğinizi ben bilemem; bizim bakış açımızdan bakarsak sizin haksızlık dediğinizin bize göre haksızlık olup olmadığını da…
Bize göre genelde (kendini ezdirmeden) “veren hesap” olmak (haifiten kazık yemeyi yüreklice göze almak) yaşamı kolaylaştırır. Yani olaylar karşısında karşı tarafa göre birkaç level daha özverili davranmak (dengenin karşı taraf lehine bozulmasına aldırmamak) sanılandan fazla kazanç getirebilir; rantabl bir seçimdir! Ancak bu tavır içinde beyin elektriğinde en küçük bir kaygı zerresi bile varsa (örneğin kişi olumlu dediğimiz tavrı dişini sıkarak, için-için kendini yiyerek yapıyorsa) tutumunun bir getirisi olacağını varsaymak zordur. Bu tip kişilerin ortak söylemi ise “Ben özverili davranınca eziyorlar”dır. Bu durum gerçek de olabilir; ancak yaratılma nedeni kişinin özverili oluyorum sanırken ürettiği kaygıdır.
“Pozitif düşünce her tür sorunlu duruma gözlerini kapamakmıdır yoksa aktif bir şekilde eyleme geçmek midir ?”
Altını çizeyim: Sözlerimizin mutlak doğrular olduğu konusunda hiçbir iddiamız yoktur. Ancak bizim sistemde “aktif şekilde eyleme geçmek” sadece beyin elektriğini rafine etmek için kullanılır. Doğrudur; bir adam size elinde döner bıçağı ile saldırıyorsa aktif şekilde kaçmak, ya da aktif şekilde kendini korumak şarttır. Ancak bir kişinin, adamın birinin elinde pala ile kendisine saldırdığı durumu yaşama olasılığı sanılandan çok düşüktür. Hatta bazı kişiler tüm hayatları boyunca bu denli “aktif şekilde karşı konulacak” durumla karşılaşmayacak olabilirler.
Sorunuzda sizi daha kaliteli bir yaşam modeline götürecek kesin yollar aramakta olduğunuzu düşündüren içerik az da olsa hatalı doğruların etkisinde olduğunuz kuşkusunu uyandırıyor. Değişmek değil, daha keyifli hayata ulaşmanızı sağlayacak kesin çözüm aramanın, aslında gizli bir “değişmeden (bedel ödemeden) sahip olmak arzusu” içermesi mümkündür. Buna “elde etmek” denir. Gerçek anlamı ile “sahip olmak” ise bedava değildir; fiyat ödemek (bir kayba “evet” demek) şarttır. Bu yüzden soru, “Zalimlerle karşılaşmama neden olan hatam nerede? Bundan kurtulmak için neyimi değiştirmem gerek?” olmalıdır. Aynı soruyu “Rahat yaşamak için hangi kişilik özelliklerimden feragat etmeliyim?” şeklinde okumak da mümkündür.
Kimlik değişince celp edilecek PE, kişiyi celp edilme oranına paralel güçte -sadece ona acı verecek insanlardan değil- topyekun tüm olumsuz olaylardan koruyacaktır.
Kurandan alıntı olarak verdiğiniz cümlenin ayet numarasını paylaşırsanız bildiklerimi aktarabilirim.
DİP NOTLAR
[1]
Nedense kültürümüzde batılı sözcük kullanılınca kavramın önemi, hatta kalitesi artıyor. Örnek: Salgın değil, pandemi. :) Oysa pandemi salgın demek değildir.
Aslında pandemi nedir pek bilemedim. “Pandemik” hastalıkları biliyorum da… Pandemos, tamam; pandemia, tamam, pandemik, tamam… pandemi? İngilizce karşılığı hiç yok, Fransızcadan alıntı bu kez…
Bu kullanımı insanların “psikoloji” sözcüğünü kullanmasına benzetiyorum. Psikoloji sözcüğü ruh halini gösteren bir kelime değildir; “psiko” (psyche, yani “tin”) ve “logos” (bilim, akıl) sözcüklerinden meydana gelir. Bu nedenle “psikolojim bozuldu” sözü adama neşeli günündeyse kahkaha attırabilecek kadar gülünçtür.
Neden “bulaşma” riski değil, “bulaş” riski var edilmiştir. Bir aracı “hızlı kullanma” riski yerinde “hızlı kullan” riski demek yanlıştır.
Bulaş ile ilgili
Bulaş ne demek? TDK icat etti, sonra sildi ve unuttu başlıklı yazıyı
okuyabilirsiniz. Bilim adamlarının doğru Türkçe kullanmaları gerekli midir? Bu konu beni aşar…
“Her şey öz Türkçe olacak” tutarağında kişiler hiç değiliz. Sözcüğün kökeni batılı ise rahatça kullanırız; çevirinin çok da gerekli olmadığını, çevirinin, gerçek anlamı gölgeleyebileceğini savunuruz.
ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR - İçerik ve Üslup’dan alıntı:
Türkçede pek çok karşılığı olabilecek İngilizce bir sözcük ya da değimin -eğer dilimizde yer etmiş bir karşılığı yoksa- (kişisel kelime seçimiyle çevirisinin yapılmasının o sözcük ya da değimin içeriğine yorum katmak anlamına geldiğine inanmakta olduğumuzdan) çevirisi yapılmamakta, İngilizce olarak verilmektedir. Okur, karşılaştığı İngilizce sözcüğü çeviri sitelerinden araştırırsa, kendi beyin yapısına en uygun karşılığı bulacak ve kavramı daha iyi anlayacaktır.
Eleştirim, uzun zamandır kullanılan Türkçe karşılık varsa, onu silip, yerine acayip bir yabancı sözcük kullanması hakkında. Bu yüzden “salgın dönemi” demek daha iyi gibi… Salgın, ayıp bir kelime değil, bize ait bir sözcük. Kendimize ait olanı kalitesiz görmek, kendimizi diğerinden değersiz görmek anlamında değil mi? ;-)