YANIT
Size ne öneririm? Ne diyebilirim ki sevgili kardeşim? Açıkçası bizim düşünce sistemimizin ulaşamayacağı yerlerde gibisiniz. Tabii ki bu bir suçlama hiç değil.
İlk aklıma gelen soru: Psikolog yardımcı olduysa neden onunla görüşmeyi sürdürmüyorsunuz?
Yine de lütfedip soru sormuşsunuz, aklıma gelenleri aktarayım.
İlk olarak bize göre 13 yaş (tıpkı anaerkil paganizm ve Müslümanlıktaki gibi) cinsel ilişki için ideal yaştır. Yanıtlarımda sıklıkla söz ettiğim Anadolulu ve anaerkil Lidya imparatorluğunda (Lidya'da soy kadını izler, örneğin krallık babadan oğula geçmez, kraliçe kiminle evlenirse kral odur) cinsel yaşam çok küçük yaşlarda başlar.
[Bir kriter olmadığımın bilincindeyim, bir anekdot olarak ekleyeyim: Kendi babaannem 13 yaşında evlenmiş, 15 yaşında amcamı doğurmuştur. Çok uzun yıllar süren evliliklerinde iki oğlu daha dünyaya gelmiştir. Büyükbabamla gerçekten mutlu evlilikleri vardı. Anneannem de 16 yaşında -önceden yayında olan ve gelecekte yeniden yayınlayacağımız "Majikal Geçmişim" başlıklı bölümde sitayişle söz ettiğim- dedemle evlenmiş, ölene dek evli kalmış ve mutlu bir hayat var etmişlerdir.]
Ancak dikkat buyurun, kültürümüzde 13-15 yaşında bir genci cinselliğe “iyidir/doğrudur, doğa bunu söylüyor” diye zorlamak felaket yaratabilir; çünkü içinde yaşadığımız sistem, bunun kötü bir şey olduğu düşüncesi üzerine bina edilmiştir. İçinde olunan ortama uymak en iyisidir.
Yine de dilerseniz bir seferlik -ne olsa yaşadınız diye- bizim açıdan bakalım ve biraz çizgi dışı konuşalım. Eğer yaşadığınız olayın aslında sağlıklı; ayrıca geçmişte binlerce yıl boyunca olağan bir davranış şeklinde kabul edilmiş bir anlayış olduğu düşüncesini benimseyebilirseniz “Aslında bu kötü olayı yaşadım diye biraz da şanslı sayıırım; işe ters yerden girdik, ama oldu bi’ kere. Artık olayın tadını çıkarayım, erken olgunlaşıyorum, kih kih” moduna girebilirseniz, sizi ezen NE dağılacaktır.
İşin üzerinde durulması gerekli yanı şudur: Toplumda bu denli tabu olan bir davranışı (toplumsal doğrulara saygılı yaşamak güzel bir şeydir ve güçlü karakterle ilgidir) kız arkadaşına uygulayabilen bir kimlik için iyi şeyler düşünmek bence olanaksızdır… çünkü bu tutumun gerisinde ağır bir bencillik vardır. Dünyanın en doğru şeyi olsa bile, insanlar toplum içinde nice kural ve kişi ile iç-içe yaşarlar. Bir erişkinin, 13 yaşındaki bir bilincin, içinde yaşadığı toplum kurallarına bu denli ters tutumları taşıyamayacağını ve sizin durumunuza düşebileceğini bilmesi gerekir.
[Dilimi tutamayacağım; bir gün, 30+ yıl sonra yeniden ahlakı bozup birini lanetlersem, hedef kişi bana ve yakınlarıma değil, hayvanlara ve çocuklara kötülük edenler olabilir.]
Ve evet; sizi anlıyorum. 13 yaşında bir kız sevdiğini elden kaçırmamak adına doğru bulmadığı işleri yapar. Lütfen kendinizi suçlamayın. Aşk ve kadınlık böyle fedakarlıklar içerir. :)
Diğer yandan size bu pervasızlığı yapan kişiliği de suçlamayın. Sadece unutun. İster ilahi adalet deyin, ister bizler gibi kuantum ortamının etki-tepki mekanizması, bu denli riskli davranışları bencilce sergileyenler çektikleri NE ile, ya da ilahi adaletle, başlarını kesinlikle derde sokarlar. Ancak, burası çok önemli, eğer siz o kişiyi sürekli suçlar, sürekli “travma-mıravma” diye size sunulan kalıplara sarılıp “pek masum ve mağdur”u oynamayı sürdürseniz, SİZİN çektiğiniz NE, o adamın başına gelenleri izlemenize engel olur. Böylece sistemi, ya da ilahi adaleti görmez, daha da öfkelenir, daha fazla NE çekersiniz.
Sevdiğiniz erkekle birşeyler yaşamışsınız. Büyütecek ne var? Hoşunuza gitmemiş. Doğal. O yaşta cinsel yaşam çok dikkatli ve yaşıtlara (oyunlar gibi, erişkinin yönlendirmesi değil, ergenin bireysel deneme-yanılma sürecinde, kendi seçimi olan özgün eylemleri/girişimleri ile) başlamalıdır, bu yüzden eğlenememişsiniz. E? Bunda büyütecek ne var? Sizi zorla kuantum konferansına ya da Bach’ın en ağır opuslarının üç saat çalındığı bir konsere götürsem ve başınıza ağrılar saplansa, bana biraz sinirlenip, birkaç gün sonra unutacaksanız, o adamı da aklınızdan artık çıkartın. Bırakın hayat aksın.
Şimdi cümlelerinize gelelim ve söz ettiğiniz kitaptan alıntılar hakkında konuşalım:
“her acidan onu aldatmaniz bana hizmetinizdir,”
İnsanları aldatmak, sevgiye/eşe ihanet etmek, tıpkı size yapılan gibi, onların üzerinde yıkıcı ruh halleri meydana getirirler. Anaerkide çok eşlilik olağan, ihanet kabul edilmez bir tavırdır. Bir insanın ruh halinde böylesi bir hasar yaratmanın daima geri dönüşü olur; çünkü -her zaman söylediğimizi gibi- diğer kişilerin alanına girmenin, hele ki acı yaratmanın, tepkimesi şiddetlidir. Bu kitabın yazarı hazrete “Neden hoşa gitmeyen ortamdan ayrılmak yerine, oraya kazık çakıp, ihanet ettiğini” sormak da gerekebilir.
“disardaki biri size zarar verecek olursa öldürebilirsiniz”
Evet ve hayır. Böylesi olaylarda “zarar” kavramının ölçüsü önemlidir. Yaşamsal risk varsa, evet, elinizdeki tüm güç ve ekipmanla karşı koyabilirsiniz. Ancak evren, ne kadar denge yaratılırsa kapılarını o kadar açar. Dinsel bakış açısı ile Yaratıcı ile o kadar kontak kurulur. Acıların nedeni dengesizliktir çünkü. Bu yüzden size zararı dokunan davranışlardaki zarar katsayısı küçükse (ki, yaşam boyu genelde bu küçük katsayılı zararlarla karşılaşılır) önce EMEK VEREREK, empati yaparak, o kişinin neden zarar vermeye çalıştığını anlamaya çabalayarak, hoşgörü ve anlayış gücünü toplayarak sorunlar aşılmaya çalışılırsa, ve en önemlisi, BU TAVIR İSTEYEREK, İNANARAK YAPILIRSA, işte o anda “ilahi yardım” adını verebileceğimiz bir olay olur ve sorun inanılması güç şekilde (insana parmağını ısırttıracak biçimde) hallolur. Böyle “kolay” bir mekanizma üzerine kurulu bir sistemde yaşarken onu-bunu öldürmeye kalkmak hiç de rantbl değildir.
“intiharin kendisi degil midir sapkinlik?" gibi bir yazi da bulunuyordu.”
“Sapkınlık” kavramının içeriğini belirlemeden böyle lafları kullanmak çocukçadır. Bu tip “farfara” sözlerin öğretiyi anlamaya çalışan derin düşünce kapasiteli beyinlere etkisi olmaz; ancak -çoğu ergen- birkaç kişi üzerinde etkin olur. Yine de, eğer bu kitap tek bir gence bile ümit vermeyi başarmışsa, ki, sanırım size verebilmiş, o zaman benim sayfalarca yazmamdan daha iyi bir iş yapmıştır. Her şeyin farklı alıcısı vardır.
“benim bu grupta o inanctan 2018de tanistigim biriyle iliskim oldu 2 seneye yakin.”
Kitaptaki öğretinin “adamı ‘erkek’ etmeye” (anaerkide erkeklik de çok kutsaldır) pek işe yaramadığı ortada… Bir erkek, gerçek bir erkek, bize göre anaerkil düşünceli bir erkek, kendi zevki için (çıkarı için) bir çocuğu “kullanmaz”. Erkekler ağır SORUMLULUKLARI hanımlara oranla daha kolay sırtlayacak yapıdadırlar, daha dirençli ve sarsılmaz oldukları için koruyucu modellerde rahat ederler. Sanılanın aksine erkekler kolayca “pislik etmezler”. (Kimsenin beğenisine karışma hakkım olmadığının bilincindeyim; arkadaş sohbeti olarak algılayın: Gelişmemiş bir bedenden uyarılmak (yani beynin "zamanı tam gelmemiş çizgilere cinsel tepki vermesi") bir bana pek doğru bir iş gibi de hiç gelmiyor. İşi biraz "gır-gıra" alalım: Bu durum bana göre şahane bir kadın göğsüne bakıp, bebek olup süt emmeyi özlemeye benzemeye benzer bir iş. :D )
Yineleyeyim mi?
Peki: Gerçek erkek pislik etmez.
Erkek; ağırbaşlılık, farklı bir “kollama gücü” ile dolu ruh sahibidir. Belirleyicilik kapasitesindeki üstünlük yüzünden kendinden güçsüz olarak algıladıklarını (örneğin çocukları) KORUR. Dahası, bu gibi davranışlardan ruhsal DOYUM ELDE EDER. Hissettiği doyum, özgün karakteri güçlendiği için meydana gelmektedir.
“kitaplar okumaya, filmler izlemeye, meditasyon yapmaya basladim.”
Meditasyon dışındaki eylemleriniz bizim ortamda onaylanmaz. Miskince film izleyip beyin ve gözlerinizi bozacağınıza, iki saat boyunca stres altında beyninize NE bombalaması yapmaktan öte, silinmesi zor kalıplar yaratacağınıza; çıkın dışarı, cadde ve sokaklarda amaçsızca yürüyün, daha iyi bir yapmış olursunuz.
“aslinda bir yandan da iyi ki yasamisim diyorum bu olayi, cunku beni gercekten olgunlastirdi ruhsal olarak ve guclendim insanin atlatamayacagi birsey yokmus dedim.”
Böylesi “ataerkil kahramanlık yazıtlarından alınmış yaldızlı sözler”e yekun çekin lütfen. Bu pop kültür laflarının kimseye yararı olamaz. Can sıkıcı bir olay yaşamışsınız hepsi bu. Eğer bu safsata düşüncelere çakılı kalırsanız, gerçek acılarla karşılaşma riskini davet edecek olabilirsiniz.
“niye bu kadar soguk oldugumu soruyorlar, benden uzaklasanlar oluyor. sert ve ciddi bir kisilige sahibim icten ice oyle hissediyorum(kötü biri anlaminda degil asla)”
Yine aynı şeyi söyleyeyim: Bunda büyütecek ne var? Soğuk olmak bir ayıp değil, bir karakter yapısıdır. Bir dolu erkek daha mesafeli ve kendini kolay açmayan (bu kimliğe isteyen soğuk diyebilir, biz demeyiz) hanımlardan hoşlanır. Sizden uzaklaşanlar bu kişiliği çekici bulmayanlardır. Kadınlar cilveli ve fıkır-fıkır olurlarsa daha çok erkek ile ilişki imkanı elde ederler. Ama mesafeli ve ağır başlı bir hanım olmanın en küçük bir hatası yoktur. Üzerinde durulması gereken nokta insanın sergilediği kişilikte rahat olması, yani KENDİ OLMASIdır.
Rahatsanız; isterseniz randevularda dilsiz gibi oturun, ister ilk onbeş dakikada hayat hikayenizi anlatın; ister sevdiğinize aşk şiirleri yazın, ister size yazılanları hava durumu bülteni dinler gibi dinleyin; siz “oysanız” çok iyi bir iş yapıyorsunuzdur. Beğenmeyen gider. Bir kez daha kendiniz olmadan erkek eğlendirmeye soyunmayın lütfen. Kendiniz olup bir süreliğine erkek arkadaşsız yaşamak, size ait olmayan bir cenderede aşk yaşamaya çalışmaktan çok daha rahatlatıcıdır. İş ki ataerkil martavalları (örneğin “neden yalnızım?”, “Ben soğuğum, kimse beni sevmiyor”, “Ben soğuk olduğum için yalnızım”) beyninizden silin…
“ancak erkeksi de hissediyorum sanki icimde bir erkeksi his varmis gibi.”
Peki bunda ne sakınca var? Bu tarz -yoğun erkeksi kimlik taşıyan- kadınlar tarihte ilginç sayfalar katmışlar, tarihe yön veren kimlikler olmuşlardır.
Örneğin;
-
cengaver erkek generallere başkomutanlık eden Jean D’ark…
-
kadın korsan kaptanlardan Mary Read ve ünlü Anne Bonnie…
-
kadın amiral, Karia kraliçesi Artemissia…
Her konumda/kimlikte pozitif olmak mümkündür. Pozitiviteyi yaratan konumdan çok, beyin elektriğinin konuma verdiği tepkidir.
“genc kizlari kullanmak icin inanclarin arkasina saklananlara karsi buyuk bir ofke duyuyorum”
Bu tarz insan formları 10.000 yıldır dünyadalar… makrokozmos dağılana dek de olacaklar. Burası böyle bir yer. Değişmeyecek bir duruma öfke duymak anlamsız; yitirilen zaman yazık. Dikkatli olursunuz, olur biter. Dikkatli, kararlı ve önlemci olursanız NE yaratacak durumlardan korunursunuz. Yaşam çok da tehlikeli bir yer değil; tehliklerden korunmak olası. Ataerkinin ezberlettiği kalıplar ve sözcüklerle düşünmeyin; çünkü asıl tehlike burada (kendine acımakta, kendini sürekli suçlamakta, diğerlerini sürekli suçlamakta, şanssız olaylara takılıp kalmakta, dahası, bu şekildeki düşünce tiplerini doğal görmekte).
Tüm mesajınızı toparlayarak yanıtlamam gerekirse söyleyebileceğim şey negatif bir alan ile yakın kontakta olduğunuzdur. Bu alanı anti-depresanlarla dağıtacak olabilirsiniz. Ancak antidepresan almak gibi riskli bir işi yaparken oturup film izleyen, kitap okuyan, acayip gruplara giren, tanımadığı ve kendinden yaşlı adamlarla hoş-beş(!) eden, zevk almadığı ilişkiyi iki sene sürdüren kişiler boşuna kimyasal yutmuş olurlar. Antidepresan nadiren kullanılacak bir şeydir. Süreçte size verilen riskli fırsatı tüm gücünüzle ve en iyi biçimde değerlendirmeli, pozitif işlere atlamalısınız. Örneğin ciddi kimliğinizden çıkmadan şıklaşmaya, size özel bir tarz yaratmaya çalışabilir, yaşadığınız yeri güzelleştirmek için kolları sıvayabilir, cafelere aynı saatlerde gidip hoş göz aşinalıkları kurabilir, el işi öğreten kurslara/atölyelere katılabilirsiniz.
Hayat sokaktadır; eve sığmaz. Yapılması gereken değişmeyecek yapıya küsmek değil; dikkatli biçimde, gerekli önlemleri alarak, küçük adımlarla “akış”a katılarak, kendinize özel yere doğru ilerlemektir.
Bildiklerinizden (size belletilenlerden) farklı şeyler yapmaya cesaret edemedikçe değişim zor korkarım ki.
Soru sorduğunuz ve bu genç yaşınızda teşekkür etme nezaketine ulaşmış olduğunuz için benden de teşekkürler…