Biz canlilar olar ak dünyada (bitkiler hariç) yasamak için yemek ve baska bir canliyi öldürmek zorundayiz ya da ölmesini beklemek zorundayiz. (Sadece daldan düsen meyveleri yiyen kisileri omit ediyorum) Bu nedenle et yemek konusundaki düsüncelerini merak ediyorum. Yasamak için bir canlinin aci çekmesi konusu beni hep "çok sefkatli tanri" tanimlamalarini sorgulamama itmis bir konudur. Bir canliyi öldürmek ise -yemek için bile olsa- negatif karsiligi olan ve bedel ödememiz gereken bir eylem mi? Saçma bir soru da olabilir. Ama yine de sormak istedim.
YANIT
Yeni öğrencime merhabalar…
Evet, haklısınız… Önceki bazı yanıtlarımda altını çizdiğim gibi vejetaryenler bile (sadece meyva tüketseler dahi) ölüm ile beslenirler. Bu yasa makrokozmosun değiştirilemeyecek yapısını gösterir.
İki sorunuza önce ortak bir yanıt vereyim:
Kaygınızın nedeni makronun ve yaratılışın insanlara tam olarak açıklanmaması ve bu bilgileri var edenin Tevrat olmasıdır. 722 teorisi ise, birçok soruya yanıt verdiği için, Yaratıcının gerçekten şefkatli (bizlere göre mutlak iyi) olabileceği hakkında da ipuçları da sunmaktadır.
Teorimizin temeli çeşitli (birbirinden farklı) İlk Çağ uygarlıklarının masal olarak kenara itilen Yaratılış mitlerindeki ortak anlatım ile kuantum mekaniği ile ezoterizm temelindeki benzerliklere dikkat çekmeye dayalıdır. Yani farklı üç alanı -elden geldiğince- uzlaştırdığı söylenebilir.
722 Bölünen evren teorine göre öncel bir mutluluk (tamlık) evreni bölündüğü için (ya da bölünmesi ile) makro meydana gelmiştir. Ama parçalar hala da ortak çaba ile bütünü ile ayrılmaya karşı koymaktadırlar. Dişi ve erkek (can), elektrik ve manyetizma (evrenin tutkalı EM) ve daha nicesi bir arada çalışırlar… “var ederler”… ayrılmaktan/bölünmekten öte bir tehlike olan, “tamamen birbirlerinden kopmayı” engellerler.
Söz konusu mitlerde yaratıcı, öncel evrenin kendidir.
Bu noktadan yola çıkarak, yaratıcı bölünemeyeceği için, bir bilinç parçasının ondan uzak kaldığına inanıyorum. Cennetten kovulan insan (yani cennet olduğu gibi duruyordur), bu gerçeği sembolize etmektedir.
Kuantum mekaniğinde Nothing is real until its observed şeklinde dile getirilen inanılmaz gerçeği ortaya çıkartmıştır. Evren siz ölçmeden önce süperpozisyon halindeki olasılıklar ortamıdır. Stapp benzeri bilim adamlarının teorilerine göre evreni ölçüm değil, bilinç meydana getirir. Bilinci yapan ise beyin elektriği adını verdiğimiz nöronlar arası çakışı yaratan elektriğin var ettiği EM alanın frekansıdır. Frekans pozitif ise pozitif alanlarla ve yaratıcı ile senkronize olunacak ve güzel bir yaşam sürdürülecektir.
Farklı bir söyleyişle, hatalı beyin elektriğini sürdürmemiz nedeni ile tanrı ile iç-içe konumumuzdan farklı bir yerdeyiz ve kendimizi ittiğimiz bu yerde iyicil yaratıcı bütünü ile etkin DEĞİLDİR. Bilinç frekansımızı (bunlar uzun ve derin konular, çok kısaltıyorum) iyicil yaratıcınınkine paralel hale koyduğumuzda kendimizi yaşarken cennete yakın mutlulukta bulacağımız -bize göre- kesindir. Eğer yaşantımızda sorunlar, hatta felaketler varsa, bunlar için kahpe felek ya da zalim yaratıcı yerine, evreni olumsuz şekilde var eden beyin elektriği frekansımızı suçlamamız gerekir.
“Birincisi bize yapilan bir kötülük için intikam almak konusunda düsüncelerin nelerdir?”
İntikam almanın çekici gelmesini geçin, bu kavram aklınıza “lahza” sürede dahi geliyorsa NEnin varlığından söz edilebilir. Beyinde PE ortamında bu çeşit düşüncelerin üretilmesi olanaksızdır. Zaten ciddi oranda kötülüklerle karşılaşan kişilerde negativite bulunduğu varsayılabilir. Altı çizilmesi gerekli nokta şudur ki, NE varlığı kötü birine her zaman işaret etmez. İyi yürekli, yardımsever, saygılı, yumuşak huylu vb. nice kişide NE bulunabilir. NE, daha çok kişinin rahat olması ile ilgilidir. Kendini yemek, öfkeli bir kimlik sergilemek, sabırsız olmak, kaygıya eğilimli karakter, kendine acımak, pek çok şeye acımak, fazla düşünmek gibi binlerce tavır NEyi celp eder, celp olan NE, celp olma oranına paralel ölçüde evreni kişiye acı vererek şekilde var olmasına neden olur. Felaketler, hiç tahmin edilemeyecek yerlerde yapılmış olunan hatalı düşünce formlarının geri yansımalarıdırlar.
“varliginizi çalmis ve yok etmis bir kisiyi yok etmek evrende nasil karsiligi olan bir eylem?”
Hiç kimse evren kurtarıcısı değildir ve herkes sadece kendi ve yakınlarının yaşamından sorumludur. Düşmanlardan kendimizi ve yakınlarımızı korumak (savunmak) adına nasıl tepki vermemiz gerektiğini genelde öfke katsayısı değil, şartları soğukkanlılıkla iyi değerlendirmek ile bulabiliriz. Önemli olan hınç çıkartmak değil, her ne pahasına olursa olsun daha iyi şartlara geçmektir. Bu sonucu elde etmek adına eğer teorilerimizde yanılmıyorsak (ki, kendi yaşamlarımızda defalarca test edilmişlerdir) yapılması gereken sadece KENDİ beyin elektriğimizi “yok etmek” ve yerine daha pozitif karakter ve hayata bakış özellikleri getirmektir. Beyin elektriği aynı kaldığı sürece bize ciddi zararlar veren herkesi sihirli bir değnekle yok edebilsek bile, yenisinin gelmeye devam edeceğine emin olabiliriz.
“Kötülük yapan kisi yaptiginin ne oldugunu ögrenmesi için evrenin dislileri tarafindan bir sekilde ögütülür mü?”
Evrenin dişlileri yoktur. İntikam hakkında düşünüyor olmanız kadar (kesinlikle sizi eleştirdiğimi sanmayın, yardım etme çabasından başka amacım yok) “evrenin dişlileri” ve “evrenin öğütmesi” biçimindeki tamlamalarınız NEnin varlığını ciddi ölçüde düşündürmektedir. Evrende (iyicil yaratıcıdan koparak yarattığımız evrende) -önceki yanıtlarımda defalarca değindiğim gibi- ilahi adalet yoktur, sadece fizik etki/tepki mekanizmaları vardır. Olageleni, bir topu yere ne ölçüde kuvvetle vurursanız, o ölçüde geri tepmesine benzetebiliriz. Diğer kişilerin alanına onlardan davet gelmeden -olumlu olduğuna inanılan konularda bile- müdahil olan herkes, yaptığının geri yansımasını basit fizik prensipler nedeni ile alacaktır. Bu gerçeğin anlaşılamama nedeni kişilerin geri yansıma hakkında kişisel zaman periyotları ve senaryolar geliştirmeleridir. Oysa geri yansıma birbirinden çok farklı binlerce alanın etkileşimi ile meydana geleceği için hem zamanı belirsizdir, hem de yapısı… Örneğin geri yansıma kişi konumunu etkilemeden beyin elektriğinde meydana gelebilir; bunun adı o kişinin yaşarken cehennemde olması demektir.
“Intikam aldigimizda o kötülük eden kisileri le ayni konuma mi düseriz?”
Bu cümleyi kurduğunuza göre, yanıtı (yani öyle olduğunu) bence seziyorsunuz. :)
Uzun felsefeler yerine üç cümle ile yanıt vereyim:
-
Bir kötülüğü bir diğer ile yok edemez, sadece abartırsınız.
-
Kötülüğe kötülükle karşılık veren, kendine kötülük edenden daha iyi olmadığını görmelidir.
-
Yasal olan (her zaman olmasa da), genelde doğrudur. (Yasaları erkekler yaptığı halde. ;-) )
“Yasamak için bir canlinin aci çekmesi konusu beni hep "çok sefkatli tanri" tanimlamalarini sorgulamama itmis bir konudur.”
PE sahibi (Yaratıcı ile senkronize) hiç kimse acı çekmez. Acı çekenler olarak görülenler birer illüzyondurlar. Acı çekerken izlediğiniz kişi ya da canlılar, kendi evrenlerinde beyin elektrikleri yapısına paralel mutlulukta (ya da mutsuzlukta) yaşamaktadırlar.
“Bir canliyi öldürmek ise -yemek için bile olsa- negatif karsiligi olan ve bedel ödememiz gereken bir eylem mi?””
Bu konuda da birkaç yanıt verdim: Dünya üzerinde sağlığa yararlı etlerin sahibi hayvanlar bilinç düzeyi düşük canlılardır (örneğin balık ve sebze). Küçük ve büyükbaş hayvanlar ise (örneğin eşleşebilen, yavrularına salt içgüdüsel yakınlık değil, insanlarınkine benzer şefkat duyan, insanlarla sevgi bağı kurabilen) hayvanların eti ise sağlığa zararlıdır.
Ancak şu da var: Anaerkide yerleşik düzene başkaldırmak onaylanmaz. Yerleşik olan hatalı ise, ki olabilir, bunu adım-adım, küçük hamlelerle, zaman içine yayarak değiştirmeye çalışmak gerekir. Et yemeye alışmış bir bünyeyi birden etten kesmek NE celp eder, adım-adım daha az kırmızı et tüketmek ise PE...
Sorunuzun kalbimi ısıtan giriş cümlesi için çok, çok teşekkürler ederim. Bu sözler -yani amacımın anlaşılması, çabamın gerisinde maddi kaygı olmadığının görülebilmesi- beni mutlu ediyor… tabi ki bir teşekkür etmeyi seven ve bana “sevgili Janus” diyen öğrencilerimin olması da…