722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

YAŞAM ve İLİŞKİLER

SORULAR ANA SAYFA | TÜM YAŞAM ve İLİŞKİLER SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

3 Şubat 2021
nasil mesafe koyabiliriz, nasil had bildirebiliriz, nasil tavir koyabiliriz.

Aslinda daha çok ikili iliskiler hakkinda ama her türlü iliski için geçerli. Sormak istedigim, nasil mesafe koyabiliriz, nasil had bildirebiliriz, nasil tavir koyabiliriz. Gereksiz trip atip mizmizlanmak, insanlari yönetmeye, manipüle etmeye ya da ezmeye çalismak degil kastettigim, belki kendimizi kontrol etmek ya da iliskinin gidisatini yönetmek. Önceden çok güzel yapabiliyordum bunlari, sonra galiba biraz fazla yumusak bir insana dönüstüm. Aman onu kirmayayim, söyle yapmayayim yanlis anlamasin, haddini bildirmeyeyim ezdigimi düsünmesin diyerek gittikçe tahammül etmeye basladigimi fark ediyorum. Bu belki disarda dogru olani yaptigimi gösterse de içimde - belki iyi olmak için- kendi hakkimi korumadigimdan öfkelenmeme sebep oluyor, tabii aslinda daha çok kendime kiziyorum çünkü buna ben izin veriyorum. Daha sonra ufacik bir seyde patlayabiliyorum. Eskiden bunlari çok dogru bir sekilde yönetebilirdim ama simdi bazen öyle sinirleniyorum ki sanki ilk defa böyle durumlarla karsi karsiya kaliyormusum gibi düsünmeden hareket ediyorum. Nasil hem mesafeli ama soguk olmadan, hem kibar ve seviyeli ama yapmacik olmadan yapabiliriz bunu? Hatta belki o mesafeyi geçmeye cesaret edemeyecek kadar net ve uzak olma noktasinda. Özellikle yakin çevre ve iliskiler konusunda, yakinimizdaki insanlarla aramiza mesafe koymak daha zor olabiliyor maalesef. Cevabiniz için simdiden çok tesekkürler, sevgiler.

YANIT

Sevgili sanal öğrencime merhaba… :)

Mesajında, senin hedefin olduğunu bildiğim PE, hatta dinsel açıdan bakarsak “iyilik amacı” biraz az. Bu bakış açısı ve getirdiği kaygı kişiyi rahat bir ruhtan ve tabidir ki PEden uzak tutar. Önce overall birkaç laf edeyim; sonra cümlelerine inelim:

İlişkilerde (ikili ilişkilerde de) “had bildirmek”, ya da “ilişkinin gidişatını yönetmek” arzuları yanlış beyin elektriğinin yarattığı tutum ve hedeflerdir. Kişinin bir “doğru” kavramı vardır ve bu kavram her bir yere “monte edilir”. Eğer yaşamın farklı alanlarına monte edilen bu kavram kişiyi mutsuz edecek sonuçlar yaratıyorsa yanlış içerikli demektir. Kişinin "doğru" modelinin kendisini mutsuz etmesinin ise tek açıklaması “Doğru kavramını aslında anlayamamış, bu nedenle yorumlayamamış ve aynı nedenlerle geri dönüşü alamamış olması”dır.

Senin cümlelerin üzerinde konuşursak sanırım demek istediğimi daha iyi anlatacağım.

“Sormak istedigim, nasil mesafe koyabiliriz, nasil had bildirebiliriz, nasil tavir koyabiliriz.”
Karşı taraftan, sana bu gibi duyguları bir gereklilik olarak hissettirecek bir davranış gelmişse orada hata olarak adlandırılacak bir defekt var demektir. Bana sorarsan bu gibi durumlar ilişki kurulan kişinin doğru kişi olmadığını göstermektedir; bu yüzden yapılması gereken tek şey uzaklaşmak, en azından uzak durmaktır (biraz mesafe koymaktır). İnsanlara (karşı cins dahil) had bildirmek sadece ciddi tehlikeler varsa doğrudur.

Peki; nasıl mesafe koyabilirsin? Çok basit: Mesafe koyarak! Aramazsın. Az görüşürsün, görüşmek zorunda kalınca az konuşursun, az gülümsersin… İnsanlar anlarlar. Ama had bildirmeye, tavır koymaya kalrsan hiçbir şey anlatamaz, bir de düşman, en azından sana öfkeli, bir kimlik yaratırsın. Önemli olan bu “objektif uzaklaşmaları” mekanda, ama "subjektif uzaklaşmaları" beyninde yapmandır (yani o kişiyi "kaale almaman", düşüncelerinde ona ve/veya yaptıklarına yer vermemendir). O zaman had bildirmek gibi tehlikli bir tavır da sergilememiş olursun.

” belki kendimizi kontrol etmek ya da iliskinin gidisatini yönetmek.”
Bir şeyi yönetmeye kalkmak nadiren doğrudur. Doğrusu; birlikte ilerlemektir. Özellikle özel ilişkilerde ilişkiyi yönetmeye kalkmak, ilişki adlı evrimi sürecinden (okuldan) hiç yararlanamamayı garanti eder. Ayrıca kendini kontrol etmek ve ilişki yönetmek birbirinden çok farklı şeylerdir ve evet; kendini yönetebilirsin… kontrol edebilirsin. Bunun ilk adımı da kimseyi yönetmeye kalkmamayı becermektir.

Önceden çok güzel yapabiliyordum bunlari, sonra galiba biraz fazla yumusak bir insana dönüstüm. Aman onu kirmayayim, söyle yapmayayim yanlis anlamasin, haddini bildirmeyeyim ezdigimi düsünmesin diyerek gittikçe tahammül etmeye basladigimi fark ediyorum.
Bize “siz nasıl içkiyi savunursunuz?” diyenlere her zaman “Kötü olan içki değil, aşırılıktır” deriz. Yani bu evrende aşırılık adlı kavram (yani dengesizlik, yani-yani “olması gerektiği kadar uygulamama”, ölçüyü bilmeme) kötülüğü yaratan en önemli unsurdur. Dindarlıktan, çocuk sevgisine; vatanseverlikten, cesarete dek en yüce sayılan kavramlar bile aşırılık (dengesizlik) ile felaket yaratır. Vermek, paylaşmak, anlayışlı olmak, uysallık birer erdemdirler. Ama denge kaybolunca son derece kötü sonuçlar yaratırlar. Sana gelelim: “Yumuşak” olarak nitelediğin kimlik bence -uyum içerdiği için- bir erdemdir. Ama kendi sözlerinle “fazla yumuşak” diyerek ifade ettiğin tutum, gerekli ölçüde olmadığı için seni mutsuz etmiş olabilir.

Ancak şu da var (Biraz yumuşaklık hakkında konuşalım): Ataerki tam tersini ezberletse de gündelik yaşamda eşit ölçüde yumuşak ve sert olunacağına, yumuşak tarafa meyilli olmak (yani dengeyi yumuşaklıktan yana bilinçle bozmak) çok daha rahat bir yaşam var edebilir. Bu düşüncenin nedenselliğini yine fizik ile göstereyim. Sana yollanan olumsuz bir tavrı, atılan bir topa benzetelim. Eğer topun çarpacağı yüzey yumuşak VE DE gelen toptan zarar görmeyecek yapıda ise aksiyon (hareket) sona erer. Oysa sert bir yüzeyse top yansır, yansıyınca topu atan tarafından daha şiddetle fırlatılır… İnsanlar (özellikle korkmuş ve öfkelenmiş insanlar, sana bir saldırıda bulunduklarında (sıradan, gündelik saldırılardan söz ediyorum) bekledikleri tepkiyi görmediklerinde sakinleşecek (korkularını yenecek) olabilirler. Yani onlara içten gelerek, korkusuzca (kendini aldatarak değil), ama ezilmeden, kararlılık ve ciddiyetle onlara bir ölçüde hak verdiğini söylersen ve de işin senin haklı olduğun aspektlerinden söz etmezsen, kimi zaman çıkacağı garanti olan kavganın başlamadan bittiğini izleyecek olabilirsin. Önemli olan işleri halletmektir. İşleri halledecek her yöntem en iyisidir. Öfkeyi dindirmek, hiçbir plan yapmaya gerek olmadan işleri yoluna sokmanın önemli bir yoldur; çünkü öfke giderilirse –her işi çözümleyen- PE celp olur. Ama bu metodu inanmadan uygularsan (içinde kaygı varsa, kendini bastırma ve bu yüzden stres altına girme varsa) SEN NE celp ettiğin için davranışının geri dönüşü fazlaca olmayacaktır.

“Haddini bildirmeyeyim ezdigimi düşünmesin” diye düşündüğün anda, had bildirebileceğin gerçeğini, böyle bir eğilim ya da huyun olduğunu itiraf etmiş olmaktasın. Hata bence buradan kaynaklanıyor olabilir. Bir kriter değilim ama şahsına soru sorulan biriyim, o yüzden izninle kendimden söz edeyim: Anaerkiyi sindirdiğimden beri bana yapılan gündelik hatalı davranışların sahibine had bildirmek gibi bir şey aklımdan katre saniye geçmemiştir. Böyle bir durumda kalınca aklım hemen davranışın nedenselliğini incelemeye başlarım. Söz ettiğim “incelemek”, temelde kendine hak vermeye eğilimli içsel konferanslar denilebilecek uzun düşünceler değildir. Bir bilim adamı soğukkanlılığı ile KARŞI TARAFIN neden böyle davrandığını, olayı ONUN penceresinden bakarak keşfederim. ONA hak verirsem, ki empati yapabilmişsem genelde veririm, çözümü bu yapı temelinde üretirim.

“Bu belki disarda dogru olani yaptigimi gösterse de içimde - belki iyi olmak için- kendi hakkimi korumadigimdan öfkelenmeme sebep oluyor, tabii aslinda daha çok kendime kiziyorum çünkü buna ben izin veriyorum. Daha sonra ufacik bir seyde patlayabiliyorum. “
Demek ki temelde "ezilme KORKUN" var tatlım; çünkü öfke, korkunun varlığının kanıtıdır. Sorunları kazanılması şart olan bir üstünlük savaşı şeklinde görmemek ve doğru yöntemle çözüm aramak keyifli bir hayatın gerekliliklerindendir. Bastırdığın her bir huyun eninde sonunda patlar. Fizik bir yasadır bu ve beyin (ruh/bilinç) ETC teorilerine göre fizik yasalarla işler. Bastırmak yanlış; bastırılan huyun, ya da düşüncenin hatalı olduğuna, ziyan getireceğine, kayıplara neden olacağına inanç yaratmaya uğraşmak gerçeği görmek, doğrudur. İnanmadan “doğru olanı yapmaya uğraşsan”da başarılı asla olamazsın. Kendini fazla zorluyorsun. İyilik ve PE fazla zorlama ile değil, kendin olmakla, KENDİN OLARAK hataları elemine etmekle elde edilir. Zorlanma gereklidir, ama bastırmayı içeriyorsa zarar verecek olabilir.

Tüm bu sözlerimin ötesinde, iyi olmak (PE içinde yaşamak ve keyfili bir hayata sahip olmak) için uysal (yumuşak) olmak da tek kural değildir. Otoriter insanlar, eğer bu nosyon GERÇEKTEN POZİTİF KİMLİKLERİNİN UZANTISI İSE ise, bu huyu güzelce taşıyarak, biçimlendirerek, çok yararlı ve mutlu edici sonuçlar yaratabilir, PE celp edebilirler.

İçine düştüğün hata, bence Yahudilik ve Hıristyanlık kavramlarının “iyidir doğrudur” diye pop kültüre sızmasından kaynaklanmaktadır. İyi insan -bu iki dinin iddia ettiği gibi- tek (biraz boynu bükük ve coşkusuz, pırıltısız; ama kimi konularda elde kılıç taşıyarak kavgacı) kimlik değildir. İyilik adına ezbere gitmek, böylece gerçeklerinden uzak kalmak, kişinin başına ciddi sıkıntılar açabilir. Amaç diğerine (ya da doğrudur diye dayatılana) özenmek değil; sahip olduklarını pozitive etmek, daha dorusu “gerçek yapılarına döndürmek”tir. Bence sen otoriter biri değil, otoriter olursa acılardan korunacağına inandırılmış birisin. Çözümü yanlış yerde arıyor olabilirsin. Kişi sadece kendi olarak, ama "kendi" olan yapıyı evrimselleştirerek acıdan korunabilir.

“Nasil hem mesafeli ama soguk olmadan, hem kibar ve seviyeli ama yapmacik olmadan yapabiliriz bunu?
Bak, bu cümle ile benzersiz amacı (ultimate aim) çok güzel rezüme etmişsin. İdeal kimlik gerçekten de budur. Ne yapılması gerektiğini söylüyorsun, sonra bunu nasıl yapacağız diyorsun. Yanıt “Böyle davranarak”dır. Eğer böyle davranmıyorsan, sorunun bu olduğunu anlaman gerek. Böyle davranamamanın nedeni kimliğinde bu nosyonların olmamasıdır. Zamanla bunların gerekliliğine değil de; bunlara sahip olursan, İÇİNDEN GELEREK böyle davranırsan kazanacağın şahane güzelliklere inanman sana yardımcı olacak. Herkesin iyi şeyleri elde etmek adına harcayacağı ek (yedek ve gizli) güçleri vardır. Sorun, aslında bu kazanımların gerçek olmadığına (belki de gizliden gizliye) inanıyor olmaktır. Kişi her zaman, beyninin “inanıyorum” dediği her şeye inanmaz. “İdeal tutum”ları üstlenememe nedeni onların geri dönüşlerine gerçekten inanmamak kadar, onları ezbere üstlenmeye çalışmak, onları karakterde rezüme edememek de olabilir. Bu yüzden derim ki, zaten bildiğine inandığım güzel tutumların geri dönüşlerine inan ve onları kopyalama, “sen yap”; taklit etme, sindir.

Belki de bunun ilk adımı ilişki kurduğun kişilerden korkmamak, bu yüzden (darbe almamak adına) onları yönetmeye çalışmamak, onlardan geleceğine neredeyse -bence- emin olduğun hatalara karşı koymaya soyunarak hayata adım atmamaktır. İnsanlar (hepimiz) hatalıdır. Birisi seninle ilişki kurdu diye bu kuralın dışına çıkamayacaktır.

Sen içinde tutarlı bir rahatlık yaratabilirsen kimse sana dokunamaz. Dokunanlar, gizli bir el tarafından yakılır. Öğrencilerim “Biz şu iyi davranışları yaptık, ama geri dönüş olmadı, bir de başımıza dert açıldı, ne iş?” derler. Ama sözleri güven (inanç) ve sabır adlı erdemleri bilmediklerini (yani PE sahibi olmadıklarını, PE sahibi olma taklidi yaptıklarını) itiraf etmeleri anlamındadır. Doğru davranan, doğru davrandığından emin olan ve her şeyin bir zamanı olduğunu bilen (mekanizmaya inancı olan) geri dönüşü zamanı gelince apaçık izleyecektir.

Hatta belki o mesafeyi geçmeye cesaret edemeyecek kadar net ve uzak olma noktasinda.
Yaklaşımın doğru değil bence. Cesareti en fazla yücelten, cesaretten en fazla konuşan kişiler aslında “korkanlar”dır. İnsanlar -pek çoğu- korkunç düşmanlar değil, senin kadar senden korkan kişilerdir. Senin korkusuz (ama gerçekten korkusuz) yaklaşımın zaman içinde onların da korkularını aşmalarına neden olur. Oysa çözümlerini cesaret kavramını aşırı yücelterek saptamaya çalışırsan sistemin içine korkuyu da fark etmeden sokmuş olursun. Cesaret, en çok (bence SADECE) kişinin bir korkusunun varlığını kabul etmesi sonrasında el atılacak bir kavramdır.

Özellikle yakin çevre ve iliskiler konusunda, yakinimizdaki insanlarla aramiza mesafe koymak daha zor olabiliyor maalesef.
Koymak isteyen koyar. Konulamıyorsa aslında becerilmediği değil, gizliden gizliye istenmediği içindir. Yukarıda dediğim gibi, az birlikte olmak (aynı evin ya da iş yerinin içinde de birlikte olma zamanı azaltılabilir), az konuşmak, kabalaşmadan (çok güzel dediğin gibi) “kibarca”, ağırbaşlılıkla ama biraz (biraz) soğukça yanıtlar vermek uygulanması zor şeyler değildir.

İnsanların pek azı hödüktür. Ezici çoğunluk mesafeyi hemen anlar/hisseder… mesafe süreğen olursa, karşıdaki kişiyi korkutmazsa, gerisinde üstün gelme arzusu olmadığı, kırgınlık bulunduğu hissettirilebilmişse, insanlar toparlanır. İnsanlar (özel ilişkilerden söz edersek) erkekler, kötü ve tehlikeli varlıklar değil, kimi zaman ciddi (olağandan fazla) hatalı davranışlar edinmiş kimliklerdir. Onlara hatalarını göstermek ise -istek varsa- hiç zor değildir.

Sonuç olarak sorunda yer alan “had bildirmek, gidişatı yönetmek, hak korumak, cesaret ettirmemek” gibi sözler ataerkil kahramanlık yazıtlardan alıntı... Bu yazıtların varlığının nedeninin ise korkutmak olduğu bilinir. Yani bu savaşçılar aslında kendileri korkan kişilerdir; çünkü korkutma arzusu, bir korkunun varlığına kesin delildir. Korktukları, çok farklı şeyler olabilir; karşılarındakine -ataerkinin cesaret olarak empoze ettiği- saldırma arzusu/pervasızlığı ile dolu da olabilirler. Ama hala da bir şeyler korkmaktadırlar. Amaçları –genelde dillerinden düşürmedikleri- “hak, hukuk, adalet” hiç değil; sadece korktukları şeyi yok etmektir. Oysa –yineleyeyim- korku varsa hiçbir savaş kazanılamaz… sadece sürer gider. Bu sonuç savaşçıları hiç ilgilendirmez; çünkü asıl amaçları sorun çözmek değil, elde etmek, yani çok derinlerdeki, çok gizli korkularını aşmaya çalışmaktır.

Sosyal ve özel ilişkilerinde karşılaştığın kişilerin hatalı olmalının EN DOĞAL ŞEY olduğunu rahatça kabul edersen, onların düşman değil, korku içinde kimlikler olduğunu görecek bilince ulaşabilirsen; çözümlerini ataerkil yazıt sözleri bazında değil, PE celp ettirecek rahatlık içinde üretmeye başlayacak ve her şeyin çözümünün ne kolay ve yakında olduğunu olduğunu şaşkınlıkla göreceksin. Eğer göremiyorsan, o inancı içinde üretmedin ve hala korkuyorsun demektir. Olayların pozitive olma miktarına bakarak beyin elektriğinin dalgaboyunu saptamak mümkündür. :)


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -