YANIT
Ataerkil kültürde insanların pek çoğunun eşcinsel olduğundan, kültürel baskı nedeni ile bu eğilimin bastırıldığından söz edilir. Paganizme göre insanlarda gizli eşcinsellik yoktur… çünkü eşcinsellik gizli kalamayacak kadar güçlü bir beklenti, bir itilim, bir ihtiyaçtır. Heteroseksüeller nasıl karşı cinse yakınlık duyuyor ve arzumuz oranında bu içgüdüye karşı koyamıyorsak, eşcinseller de aynı şekilde arzuları oranında ihtiyaçlarına karşı koyamazlar. Geçmiş çağlarda yakılmaya, işkence görmeye, deli olarak ruh doktorlarınca tedavi edilmek adına buzlara sokulmaya kadar çok tepki almışlardır. (Benim gençliğimde bir arkadaşım psikologlardan tedavi gördü ve onun bu sapmasından, sözcük kendine aittir, kurtarmak adına bazı kötü kokular koklattıkları gibi şeyler anlatmıştı… doğru mudur bilmiyorum. Eş deyişle günümüzde bile eşcinsellik “hala” bazı ortamlarda tedavi edilmeye çalışılmaktadır.) Oysa eşcinselliğin 10.000 yıldır değişmeyen oranda varlığını sürdürmesi göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir.
Sapma mıdır, değil midir karar vermek beni aşar. Ben sadece pagan ortamdaki anlayışı, kendi bireysel kanılarımı sözlerime dahil etmeden, yansıtacağımı vurgulayarak konuya gireyim.
Paganizmde doğal olan heteroseksüellik değildir; çünkü insanların –kural sayılmasa da- pek çoğunun biseksüel olduğu inanışı hakimdir. Bu “biseksüellik” kavramı eşin cinsiyetini seçimde %50-50 dağılımda izlenmez. Ağırlık heteroseksüelliktedir. Ancak biseksüel deneyimin arada yaşanacak bir durum olduğu ve bunun normal sayıldığına inanıldığını söyleyebilirim.
Sokak köpekleri ile gerçek anlamda içli dışlıyım. Evimde bir zamanlar sayıları 18e varan kedi nüfusu ile yaşadım. 15 yaşımdan beri evimde ya kedi, ya köpek vardı. Yani hayvanların cinsel hayatlarını değerlendirebilecek reel (gerçek yaşamdan alınama) bilgim olduğunu iddia edebilirim. Ve müşahedeme göre pagan anlayış aynen hayvanlar arasında izlenebilir. İnsanları hayvanlardan yüce gören anlayış için bu gerçek “İnsanlarda biseksüellik olmamalıdır” şeklinde okunabilir. Pagan anlayışa göre ise hayvanlar ve insanlar farklı değerlere sahip (hepsi yerinde ağır) ama benzer varlıklardır. Bu bakış açısı ile hayvanlardan yola çıkarsak insanlarda bisekseülliğin olağan olduğu sonucuna varılabilir.
Yukarıda söylediğim gibi, sosyolog ya da psikolog olmadığım için bildiklerimi aktarmak dışına kanılarımdan söz etmedim. Ancak uzmanlık konum olan enerjiler hakkında konuşmak isterim.
PE celbi bütünü ile kişinin kendini iyi hissetmesi ile ilgilidir. “İyi hissetmek” beyindeki ödül devrelerinin aktivasyon miktarı ile ilintili görülebilir. Bazı kişiler bunu duyduklarında –daha önce yazmıştım- “Ben de falancanın ağzını burnunu dağıtınca kendimi iyi hissediyorum, hatta küfür edince rahatlıyorum o zaman ne olacak?” benzeri çıkışlarda bulunurlar. Oysa bizim inancımıza göre bu kişiler kendilerini iyi hissetmenin anlamını pek çözememişlerdir. Kendini iyi hissetmek (yani PE celp edecek beyin elektriği), boşalma sonrası rahatlamak değil, bir çeşit tamlık duygusudur. Bu beyin süredurumunu bizler Müslümanlıkta Cennet olarak nitelenen mekan ile (ya da kuantum alanı ile) kontak (senkronizasyon) biçiminde yorumluyoruz. Bizlere göre Cennet Müslümanlıkta Allah’ın, paganizmde Ana Tanrıça’nın, ya da kişi her hangi dine inanıyorsa o dinin yaratıcısının kendidir. Mitolojilerde yaratıcı genelde evreni kendinden yaratır… dahası, evren kendidir. Bu evren saldırıya uğrar ve makrokozmos oluşur. Bana göre insan bilinci ve makrokozmos, bilemediğimiz bir hata yüzünden bu ana alandan uzaklaşmak ile meydana gelmiştir. Yani makro gerçekte yoktur; makro, kopan parçanın (bilincin) yarattığı bir halüsinasyondur. Dinsel literatürde bu yapı “İnsan’ın hatası ile Cennet’ten kovulması” şeklinde dile getirilir. Rahatlık (yukarıda söz ettiğim tamlık duygusu) ise öncel diyar, özgün mekan, Cennet, ya da yaratıcının kendi ile kontak, senkronizasyondur. Bu yüzden rahat olan insan kimsenin ağzını buruna kırmak veya küfür etmek istemez. Bunlar ihtiyaç duymaz. (Küfür, alt edilemeyeceği ya da ulaşılamayacağı bilenen odakları imajinatif şeklide yok etme veya üstün gelme çabasıdır. Her iki amaç da NE celp eder.)
Bu düşünceleri cinselliğe ibla edersek, kendini rahat hisseden kişinin cinsel seçimi ne olursa olsun PE celp edeceğini (yaratıcı ile kontak kuracağını) varsayabiliriz.
Ancak önemli olan davranış değil, davranış sergilenirken beyin elektriği dalga boyudur. Bu yüzden doğru (normal, olağan, doğal) tutumların suçluluk duygusu (öfke veya acı) içinde sergilenmesinin de NE envoke edeceği unutulmamalıdır.
Bir örnek vereyim:
Eşcinselliği doğal bir eğilim şeklinde benimseyip, diğerlerine kabul ettirmeye çalışmak; ya da heteroseksüelliği doğal görüp eşcinselliği engellemeye çalışmak, kişi davranışlarının doğru olduğuna inansa bile NE celp edecektir; çünkü işin içine negatif bir tavır olan “zorlama” girmiştir. Zorlamanın negatif olma nedeni gerisinde gizlediği korku, acı veya öfkedir.
PE sahibi kişiler ise eğilimler her ne olursa olsun doğru davranarak PE celp eder ve -ortamda azınlıkta da kalsalar, çoğunluk da olsalar- rahat yaşarlar.
Örneklendirelim:
- PE sahibi eşcinseller azınlıkta olduklarını ve azınlıkların çoğunluğa saygı göstermeleri gerektiğini (kendilerini sıfırlamasalar bile, biraz geriden ilerlemelerinin iyi bir şey olduğunu) kabul ederler.
- PE sahibi heteroseksüeller azınlıkların da kendiler olarak yaşamaya hakları olduğunu, kimseye zarar vermiyorlarsa, diğerlerini rahatsız etmiyorlarsa, korunmaları ve kollanmaları gerektiğini kabul ederler.
“bir bilinç neden eşcinsel kimliği seçer?”
Neden bazı kişiler pembe rengi maviye yeğlerler? Neden kimileri balık sever, kimileri benim gibi kebap? Niçin bazı insanlar arkadaşlık edemeden duramazlar, kimi benim gibi yalnızlıktan hoşlanır? Bu soruların yanıtını verebiliyorsanız, aynı yanıtı “neden bir bilincin eşcinselliği seçtiği” sorusunu da yanıtlayabilirsiniz. :) Bilinç, genetik faktörlerden, önceki enkarnasyonlarda edinilen bilgilere; yetişme şeklinden, içinde var olunan kültüre dek yüzlerce etmenle belirlenir. Cinsel zevkler de bilincin bir parçasıdırlar.
“eşcinsel bireylere olan nefretin nedenini bilmek istiyorum.”
Konservatif toplumlarda farklı olana tepki daima vardır. Tutucu olan, değişmek istemez; kendini kapatır. Oysa makrokozmosun temel yasasına göre PE açılarak, farklı olan ile uzlaşmaya çabalayarak celp edilir. Bunun nedeni sorunlardan asude olmayan makronun, NE, yani bölünme etkisinde olmasıdır. Bölünme varsa makro ve dert vardır. (Bu nedenle -basit bir mantık ile- Cennet’e, ya da Yaratıcıya, birleştirerek ulaşılacaktır.) Eş deyişle kapanma varsa, NE celp olacak, nefret duygusu etkinleşecektir. Aynı gerekçe ile tutucu eşcinsel bir toplum olsa, o ortamda da heteroseksüellere nefret duyulacağı söylenebilir. NEyi ortamın haklılık oranı değil, beyin elektriğinin dalgaboyu yaratır. Eğer çoğunluk “normal” yani "doğal" (olumlu) olan manasındaysa, doğal olanı öfke ile savunmak, savunulan ne kadar olağan/normal/doğal olsa da NE celp ettirecektir.
Bir örnek daha vereyim: Yanılıyor olabilirim ama eğer siz de bu soruyu sorarken eşcinsellerin yüzleştikleri sorunlar nedeni ile bir acı, ya da eşcinsellere nefret duyanlara öfke hissediyorsanız, eşcinsellere (ya da tutucu bir eşcinsel toplumda heterolara) yönelik nefret duyanlarla benzer dalgaboyunuz var demektir. :) Bazı kişiler hatalı gördükleri durumları değiştirmek adına aktif olmayı isteyebilirler. Bu da güzel bir arzudur. Ancak bu kişilerin başarılı (etkin) olmaları için yapacakları en önemli şey soğukkanlılık ve empati yeteneklerini geliştirmektir.
Azınlıkta kalınan ortamlarda varlığı sürdürmek sanıldığı kadar zor değildir. İşin sırrı kitaptaki gibi hak aramamak, adalet savaşlarına girişmemek, kendini biraz geri çekmek, genel ile uzlaşmaya çalışmak, genelin çıkarlarını ön planda tutmaktır.1 Denge (adalet) böyle elde edilir; çünkü dengenin biricik odağı olan (dengeyi yaratacak olan) yaratıcıya ancak bu beyin elektriği ile ulaşılır. Müslümanların –inançsızlara akıl dışı gelebilecek olan- “Her şey Allah’tan” sözlerinin açılımı bu olabilir.
Sözlerimdeki gerçeklik payını kendimizden örnekleyerek göstermeye çalışayım:
Müslüman bir ülkede, üstelik iman edenlerin sayılarının hayli fazla olduğu bir dönemde, paganist olduğumuzu apaçık söylediğimiz halde;
-
çoğunluktaki Müslümanlara saygımız,
-
onları kendimizden önde tutmamız,
-
insanları kendi doğrularımızla DEĞİL, genelin (çoğunluğun) doğruları ile uzlaştırmaya çalışmamız,
-
ve en önemlisi, bunları içimizden gelerek yapmamız
nedeni ile en küçük bir nefret mesajı almadan yedi yıldır yayındayız. Sözlerimi tam olarak kabul etmedikleri halde siteyi izlediklerinden söz eden birçok Müslüman, paganist ve inançsız ziyaretçimiz var.
İnsanlar kesinlikle iyi canlılardır… tıpkı pek çok hayvan gibi. Dahası, bize göre bazı hayvanlar NE ile doğsalar bile, insanlar için bu doğru değildir. Söz konusu düşünce gerçek ise (ki bize göre gerçektir) insanların hayvanlara üstünlüğü belki iddia bile edilebilir. :)
İnsanlar sadece korkunca olumsuz tavırlar sergilerler. Sergilenen olumsuz tavır ise kendilerine ait değil, korkunca yönetimi altına girdikleri (obsede edildikleri) frekansın itilimi ile sergilenmektedir.
DİP NOTLAR
[1]
Bu yaklaşım kesinlikle teslim olmak, ya da esir konumuna düşmek, hatta kendini değiştirmek demek değildir.