YANIT
"Korktugunuz bir sey var mi?"
Korktuğum bir şey ar mı? Olmaz mı? Yığınla var. :) Eğer olmasa sizinle konuşuyor olmazdım; bambaşka bir alemde yerden biten pastaları yiyor, dallardan sarkan kadehlerdeki içkileri içiyor, deniz kızları ile muhabbet ediyordum. (Siz isterseniz deniz erkekleri ile konuşabilirsiniz tabi ki. ;-) ) Sizlere durup-durup “sıradanım, sizlerden farksızım, beni ayrıcalıklı yerlere koymayın” deme nedenim, “pek bi’ alçakgönüllü” kimlik olmamdan değil; gerçekleri –bence- yanılmaz (ya da en azından az yanılır) şekilde bilmemdendir.
Bu makro planetinde karşılaştığınız her bir kişinin (tıpkı kürtlerden, lazlardan, çerkezlerden, greklerden, yahudilierden, hıristiyanlardan, Türk mahalle bakkalından, ya da berberinden, veya az önce TVde izleyip hayran olduğunuz bilimciden/aktörden, sinir olduğunuz politikacıdan) bir diğerinden farkı yoktur. Bilgi ve genetik yapı farklılıkları, aynı hamurdan olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Hepimiz Dünya adlı ortamda çökmüş, bu ortam ile senkronize olduğu için buraya çökmüş, çökerken de meydana getirmiş dalga fonksiyonlarıyız. Kimimiz böreğiz, kimimiz pizza, kimimiz kabaramamış hamur, kimimiz fazla sıcakta bekletildiği için tencereden taşmış hamur olsak da, benzer kaderleri, bize özel nüans farkları ile yaşayan canlı formlarıyız. Aynı nedenlerle “düşman yoktur, çok korkmuş olan vardır” demekteyiz.
Bizler, korkuyu algılamayı/deşifre etmeyi ve gelmekte olduğunda ne yapmamız gerektiğini öğrenmiş (en azından "olağan pek çok insana oranla öğrenmiş" diyelim, bizden çok daha iyiler vardır tabi ki) insanlarız. Makroda yaşarken korku duymamak olanaksızdır; ama bu olay (ki, bize göre bir obsesyondur; korku bir duygu değil, ezoterik lehçede "varlık" denilebilecek bir "şey"in saldırısıdır) azaltılabilir... kolay atlatılabilir.
Korkuyu yendikçe giderek düşman sayısı, ardından şartlar rafine olur… Bir sabah bir uyanırız, şahane bir evrendeyiz. Ama bu “bir uyanırız” anı zaman içine yayılmış olduğu için (yani başarılarımız oranında damla-damla, safha-safha geldiği için) fark etmeyiz. Hala aynı sokağa çıkıp bebeğimizi ya da köpeğimizi gezdiririz; aynı otobüslere ya da taksilere binip işe gideriz; aynı işte, aynı raporu patrona sunarız. Ama artık bebeğimiz daha tatlı, köpeğimiz daha uslu, otobüs daha boş olmakta, taksi kolay bulunmakta, rapor ekşi suratla reddedileceğine, alkışlarla karşılanmaktadır. Şartlara bakarak evrimde hangi safhada olduğumuzu anlamak –karine ile de olsa- mümkündür. Kendinden nefret eden biri olduğum için değil, karşılaştığım olayların sorun katsayısına baktığım için bir daha, yeniden buralarda çökeceğim diyorum. :)
" Bir insani oldurmek hakkinda ne dusunuyorsunuz? Intihar hakkinda?"
İnsan öldürmekteki hayr, ya da şer; (pozitif ya da negativite oranı) şartlarla ölçülür. Bir adam üzerinize balta ile şakadan değil, sizi yok etmeye kararlı biçimde geliyorsa kendinizi ya da ailenizi veya yakınlarınızı korumak adına her şeyi yapabilirsiniz. Ancak bu tehlike ile karşılaşma oranı çok-çok düşüktür. Değil bir canlının yaşama hakkını elinden almak; onun EM alanına –dikkat buyurun- size göre pozitif dediğiniz bir amaçla girmek bile kötü geri yansımalara neden olur. Bu yüzden diğerlerine (hayvanlar dışında) şifa çalışması bile yapmayız. Önceden yazdığım gibi, hasta bir kişi hastalığı sürecinde bir dolu olayla karşılaşıp geleceğe dair güzel şeyler yaratacak bilgiler edinecek olabilir. Ancak majikal çalışma ile yakınların kronik ağrılarını kesmek farklı bir şeydir. Eş deyişle insan öldürmeyi geçin, hayvanın bile –nedensiz yere- yaşam hakkını elinden almak ciddi oranda NE celp eder.
İntihar, sürmekte olan evrim sürecini zamansız (beyin –evrim adlı- gerekli değişimi yaşamadan) kesmek anlamında olduğu için, yani ruh adlı alan hala aynı frekansta olduğu için, büyük olasılıkla ölüm anında aynı anda, ya da benzer şartlarda, yeniden çökülecektir/bedenlenilecektir. Frekans ne ise, ona senkronize alanlarda çökülür. Süreçten erken çıkan, frekansı henüz değişmediği için, aynı yere mahkum olmakla kalmayacak, bir de hayatına son verdiği ana dek yaşadıklarını (çektiklerini) bir daha yaşamak zorunda kalacaktır. Ancak bu düşünce bize (722 sistemine) aittir ve teorilerimizin mutlak gerçekleri yansıttığı hakkında bir iddiamız yoktur.
İntihar konusunda aşağıdaki iki yanıtıma göz atabilirsiniz.
Ölüm ötesi ve intihar
İntihar ve Anadolu insanı
Ayrıca Sorular ana sayfa üstteki “Google Search” kutucuğuna “intihar” yazarak konu hakkındaki diğer yanıtlarıma ulaşabilirsiniz.
"Olum sonrasi ve olumsuzluk iksiri hakkinda ne dusunuyorsunuz?"
Ölüm ötesi hakkında epey yanıtım var. İşte bazıları
Ölüm ve Ötesi, Reenkarnasyon
Kader ve ölüm ötesi
Ayrıca
REENKARNASYON (Yeniden bedenlenme), ÖLÜM ÖTESİ ve RÜYALAR sayfasına göz atarsanız, konu hakkında birçok yanıtımı bulabilirsiniz. Yine de spesifik bir sorunuz varsa yanıtlamaya hazırım.
Ölümsüzlük iksiri… Geçmiş zamanlarımın, gençliğimin diyeyim, beni obsede eden konusu bu… Hakkında bazı araştırmalarım var. Kitap yapmayı planlıyorum.
Editörün notu: Soru sitemize 10.01.2021 tarihinde ulaşmış, ancak sorucu e-posta vermediği için yanıt kendisine iletilememiştir. 30.4.2021 tarihinde Janus araştırmasının ilk bölümünü Ab-ı Hayat'ın İzinde: Mitolojiler ve Dinlerin Kılavuzluğunda Ab-ı Hayat Arayışı adı altında kitap olarak yayınlamıştır.
"Konusmadan ve dokunmadan iletisim mumkun mu?"
Tabi ki! Hem de çok daha kolay ve sağlıklı biçimde. Hepimiz aslında sahip olduğumuz bu yeteneği kelime iletişiminde kemikleştirdiğimiz için köreltmişiz… ama hala da etkin, en azından canlandırmak mümkün.
Beatrice De Gelde adlı bilimcinin araştırmaları beyinde böyle –kabaca "gündelik telepati" diyebileceğim- yollar keşfetti. Bunlar göz ile görme nedeni ile körelmiş. Göz ile görmenin gerisinde ise pop kültürün değerini abarttığı "ışık" var.
(Bu konuda detaylı bilgi edinmek için Tutsak Evren ve Sınırın Ötesi adlı kitabımı okuyabilirsiniz.)