YANIT
Ve yanıt vermeye cümleler üzerinden ve sondan başlayalım.
“Üff çok karisik mi oldu janus?”
Hayır; çok iyi anladım sizi. :)
“sürekli düsünmesine engel olamayan bir beyin olarak sen de bilirsin ki bu (PE üretmek) çok zor oluyor.”
Neredeyse herkesin ortak sorunudur bu “düşünmemek”; ama aslında zor değildir. Zorluğu yaratan beyine verilmiş olan düşünme eğitimidir. Beyin genelde sizden ne öğrenirse size bunu sunar. Ona sürekli düşünmeyi öğretmiş, hatta “ezberletmiş” olan ise kişinin kendidir.
Belki bana “Ben böyle bir şey asla öğretmedim” şeklinde bir savunma yapacak olabilirsiniz. Doğrudur, tahta başına geçip, elde cetvelle bir şey belletmediniz. Ama size “aman bu pek matah bir şeydir” diye sunulan kitap okuma, konferans izleme, tartışma seyretme gibi eylemler beyninize bu yönde çalışmayı öğretmektir.
Buna entelektüellik denir.
Kitap okuduğunuz (okumayı öğrenmek değil, kitap okumayı öğrendiğiniz) anda beyniniz artık gelecekte başınıza dert olabilecek düşünme tipini bellemeye başlamıştır. Bu düşünce tipi yaratıcılık ve seziş için gerekli değildir; hatta bunları engelleyicidir. Çözümler ise kişiye özel oldukları için yaratıcılık ve sezişle daha kolay üretilirler.
“aslolan rahatliktir diyorsun kendine iyii gelen seyi kesfetmek ve orda kalmak..”
Doğru; ama tam olarak da bunu demiyoruz. Bizim sistemde iki faz vardır; bunu basitçe “isteneni yapmak ve istenmeyeni yapmak” şeklinde formüle ettik. Rahat olmayı öğrenmek, istenen ve istenmeyen şeyi yapma süreçlerinin ana temasıdır. Yani rahatlık adlı beyin süredurumuna geçmeyi becermeden “istenen ve istenmeyen işler” proseslerinde fazla başarılı olunması pek mümkün değildir.
“frekanslarimizim çok çok uzak oldugu insan profilleriyle mümkün oldugu kadar karsilasmayacagim bir hayat kurdum.”
Yaşam modelleri kesinlikle tek tipe indirgenemez. Bizlerin –siteyi yakından takip edip teorimize hakim olanların bildiği gibi – amacımız “birleştirmek”tir; çünkü öncel evrene ulaşma frekansının böyle elde edileceğine inanırız. Birleştirmek denince doğal olarak insanlarla birleşmek de işin içindedir. Buna rağmen bazı kişiler uzay-zaman olarak insanlardan uzak kalsalar da (dursalar da) insanlarla bilinç olarak yekparedirler. Ya da tam tersi, son derece aktif bir sosyal yaşamı olan bir kişi NE celp edebilir; hatta çevresine de yayabilir. Önemli olan kişinin hangi ortamda rahat olduğu, ya da kişinin gerçeğinin yapısıdır. Gerçek yapı daima, kural olarak –rahatlık verir.
“Açikçasi inanlardan hele ki ataerkinin hakim oldugu toplumdan uzakta çok keyifliydim”
Aslında –az önce söylediğim gibi- birleştirmeye inansak da, biz de ataerkil kültürden uzak durulması gerektiğine inanan kişileriz. Daha bu gün çok sevdiğim ama uzun görüşemediğimiz bir öğrencim pandeminin beni nasıl etkilediğini sorunca, yaşamımızda salgını hiç fark etmediğimizi fark ettim! Ancak belki de ailesinin sorumluluğunu taşımak adına olağan bir işte çalışmak zorunda olan nice kişi için bu ulaşılmaz bir lükstür.
“sadece senin frekansin kadar tabidir olmasa da bilge (uygun bi tabir gibi hataliysa düzelt lütfen) beyinlerden haz alabiliyorum ...”
Aman, bana bilge benzeri (guru, spiritüel lider benzeri de dahil) bir sevmediğim bir niteleme yapmayın. :) Beni olağan yaşamda, ya da –derler ya- yolculuk sırasında tanısanız nefret edeceğinize eminim.
“Senin tavsiyenden sonra çokça denedim komsu ziyaretleri yapip kisir yedim:)”
Bizim sitenin astroloji sayfası leblebi-çekirdek benzeri –çok basitleştirmeye çalışsak da- genelde zor olan kuantum konularından bunalan kişilerin antrakt için çıktıkları fuayedir. Bu yüzden isterseniz PE adına sadece astrolojik önerilerimize –özellikle somut örnek olarak arada verdiğim önerilere (örneğim İkizler Ay Düğümünde komşu ziyareti)- fazla odaklanmayın; ana fikri yakalamaya çalışın. Ancak şurası çok önemli: Ay düğümlerindeki önerileri uygulamakta ne kadar zorlanırsanız, o zaman evrim notunuz o kadar düşük (bu hayatta olmanız gereken yere daha varamadınız) demektir.
Şimdi izin verirseniz teoriden pratiğe, yani spesifik olarak size gelelim. Söyleyeceğim sözler ciddi eleştiriler taşıyor olacak; lütfen hepsinin sadece size bildiklerimi aktararak destek olma amacı taşıdığına inanın. Ayrıca sözlerimin kesin doğrular olduğu gibi bir iddiam hiç de yoktur.
Mesajınızda diğerlerini küçümseme esprisi (etkisi) var. İnsanların hatalı olduğunu düşünmek, hatta onlara yapıları, yaşamları, davranışları vb. yüzünden sempati duymamak, onları küçümsemeyi içermez. Hor görüyorsunuz demiyorum asla; ama değersiz görüyorsunuz. Hatanız (yani NE celp eden zayıf karnınız) burası olabilir.
Sözlerinizin içeriği sürekli kendi biçtiğiniz, belirlediğiniz, sınırlarını çizdiğiniz bir “değer” kavramı çerçevesinde zikrediliyor. Bunun bir adı da “dar görüştür”. Görüntüde bu sınırlar dışındakiler ile kontak kurma çabanız olsa da, beyninize sizin tarafınızdan yerleştirilmiş alanlar buna izin vermeyecek, sizi –mesajınızda söz ettiğiniz kelime ile- “katlanmak” olarak yorumlayacağınız bir duruma itecektir.
Eğer sizin değerlerinize uygun olmayan insanlara sinirleniyorsanız işi kaybetmiş olduğunuz düşünülebilir. Beğenmemek, sinirlenmeyi gerektirmez. İnsan beğenmediği onaylamadığı birinin yanında nötr kalabilir ve giderek canı sıkılır; oysa öfke varsa NE nin varlığından kuşkulanmak için de neden vardır.
Sözlerime inanacak çok az kişi olduğunu bilsem de söylemek istiyorum: Hiç kimse her alanda bir diğerinden üstün değildir. Her birimiz bir yerde diğerinden iyi, ama farklı bir konuda kötüyüzdür. Konuların değerini ise kesinlikle saptayacak hiçbir ölçü yoktur. Sizin benimsemeniz gereken ilk kavram bu olabilir.
Sizin danışmanınız olsam ve bana “ne yapayım?” diye bir soru sorsanız (danışmanlık sürecinde ilke olarak soru yoksa öneride bulunmamaktayım) “Komşu ziyaretlerini sürdürün, ama o ortamlarda nötr kalmayı öğrenmeye çalışın” derdim. Oradaki kadınları “anlamaya” çabalayın. “Anlayıp hak vermeye ve sevmeye başlamaya” DEĞİL, gözlemler yaparak “onlar bu-bu-bu-şu-şu” nedenle böyleler ve ben de onların yerinde olsam böyle olurdum” deme düzeyine, bu sonucu üretecek beyin elektriğine geldiğinizde PE celp olmaya başlayacak. Hak verebilmek evrimde büyük bir adımdır.
Anlamaya çalışmak ile sevmeye çabalamak da farklıdır. Hiç kimse sevgiyi “iyi bir şeydir” diye üstlenemez. “Her şeyi sev, sevgi kurtuluş” tehlikeli bir ataerkil tuzaktır. Başarı, sevmeye çabalamayı bir yana koyup, saygı duymaya uğraşmaktır. Saygı duymayı öğrenebilen her kimse giderek sevme kapasitesinin kendini zorlamadan arttığını müşahede edecektir. Saygı da –ataerkinin ezberlettiği gibi- birinin değerini, hatta üstünlüğünü, kabullenmek anlamında değildir. Saygı, sadece insanlara değil, her bir şeye, kendi olarak var olma hakkı vermekle ilgilidir. Bu hakkı veren (“herkesin olduğu gibi olması” durumunu benimseyen), artık korkusunu yenmiş, öfke duymaktan (NE üretmekten) kurtulmuştur.
Mesajınızdan aldığım etki aslında beğenmediğiniz kimliklerle yakın arkadaş olabileceğinizi bilmeniz, ama bunun size yanlış olduğu belletildiği için kabullenemediğinizdir. “Bilgelik ve akıl” gibi, anaerkide hiç tutulmayan, ataerkinin yaldızlı yalanlarından olan kavramlar tarafından yönetilmekte, kendinizi bu yüzden bulamamaktasınız. İkizler ay düğümünün lütfu olan eğlence, nüktedanlık, gençlik, hatta yaramazlık gibi nüanslarını yakalamış, kimliğinize perkitmişsiniz. Geriye kalan sadece bir adımdır.
“Çok zeki adamsin”
Yanlış. Hiç ama hiç zeki değilimdir. :) Ben, Tenten adlı çizgi roman karakterinin yakın arkadaşı Profesör Cuthbert Calculus’a benzerim: Hani, Destination Moon adlı macerada çizdiği Ay roketinin planlarını çöpe atıp, çöpleri kasaya kilitleyen, sonra da planları çalmışlar diye saçını başını yolan profesöre… Bir de eski bir senatör arkadaşım vardı (eskiden parlamentoda senatörler vardı ve üniversite eğitimi olmayan senatör seçilemezdi). Çok değerli bir profesördü. Bir gün Aksaray, Pertavniyal okulunun önünde yolunu kaybetmişti. :) Bu iki kimliği hep kendime benzetirim. Evren ve “hilkatin sırrı” hakkında bildiğim değerli bilgilere karşın, gerçek anlamı ile yaşam için gerekli şeyleri öğrenemeye gelince –af edersiniz- “donumu bağlamaktan aciz” biriyim. :)
“sen enerjili hanimlarin ilgisi üzerine olsun;)”
Ne kadar güzel bir cümle… :) Ancak ben –yine abartmıyorum- her yaş, tip ve huydaki hanımları severim. Kadın denen canlıyı severim. Uzun yıllardır hayatıma –tüm irade gücümle- ciddi ilişki almadım, almaya da niyetim yok… ama bir gün bu hataya yeniden düşecek(!) olsam bu kişinin sizin gibi zeki ve eğlenceli, ama zekasını pratik alanlarda kullanmaya odaklamış bir hanım olmasını isterdim. Bu kez de hemcinslerimi kızdıracağımı bilerek konuşayım: Her erkeğin hayatını “çekip çevirecek” bir kadına ihtiyacı vardır; doğru, ama eksik. Aslında her erkeğin ne yaparsa daha mutlu olacağını söyleyecek (yol gösterecek) bir "kadın mentor'a" ihtiyacı vardır. Bizlerin en büyük hatası hayatta bildiğimizi yapmaktır. Kendi kurduğumuz hayatta doğru sandığımız kararlar veriyor olabiliriz... ne de olsa hayatın designer'ı biziz. Sorun şuradadır ki kurduğumuz bu sistem, ataerki, doğal yapıdan bütünü ile uzak, hatta kimi kültürlerde terstir. Kültür özgün (doğal, insana özel) yapıya ne denli ters yönlü ise, karar mekanizmasında erkekler o kadar etkindir. Erkek okurlarım bu sözlerimi yanlış anlayabiliyor. Anaerkide sistemleri kadınlar yönetmez; sistemi aktive eden yine erkektir. Ancak erkekleri kadınların önerileri ile yapılanan bir sistemde aktiftirler. Yani kadın-egemen toplumların egemeni yine bir yerde erkektir; ama egemenliklerini insan mutluluğuna uygun bir sistem içinde aktive/realize ederler.
Bu gerçek en güzel şekilde Barbara Walker Tarot, 10 Cups’da görülür. Kupalar mutluluk serisidir ve 10 numaralı kart mutluluğun doruğudur. Resimde beyaz elbiseli bir prenses ve yanında diz çökmüş bir erkek vardır. Prenses eli ile önlerinde uzanan yolun sonundaki güzel şatoyu işaret etmektedir. Erkeğin diz çökmüş görüntüsü ve elinde tuttuğu kupa, artık prensesin yönlendirmesine direnmeyeceğine ve mutluluk şatosuna ilerlemeyi kabul ettiğine vurgu yapar.
Peki, bana ne yapmam gerektiğini söyleyecek bir kadınla anlaşabilir miyim? Yanıtım ne yazık ki “Hayır, anlaşamam” olacaktır. Görüyorsunuz daha ne kadar çok şey var öğreneceğim. :) Hep ne derim? “Erkekler bilseydi, kadınlar yapabilseydi.” Yine de kendime haksızlık etmeyeyim: Korkumu yenebildiğim konularda/anlarda hanım arkadaşlarıma sıklıkla akıl danıştığım ve önerilerini hayata perkittiğim bir gerçektir.
En başından sürekli gülümseyerek okuduğum sorunuzda bana lütfettiğiniz sözler için büyük teşekkürler ederim. Şu aşamada belki tökezlemeler yaşayacak olabilirsiniz ama mesajınızda “kadın kokusu” denilebilecek, kadını bir varlık olarak seven erkeklerin bildiği bir şey var. Bu tarz erkekler ister tarlada traktör, ister Camel Throphy’de Jeep Cherokee üstünde olsunlar; ister ellerinde Büyük İskender’in ardında Perslere karşı savaşta mızrak tutsunlar, ister Dubai Hilton’un barında martini kadehi; yani her kim olurlarsa olsunlar, "kadın kokusu" olarak nitelediğim konuda sohbet açılırsa heyecan içinde söyleyecekleri çok şey vardır. Haddimi aşmış olmayayım, kişisel görüşümdür, fazla üzerinde durmayın: Kadın-sever erkekler, yani kadını seks dışında, bir canlı türü olarak sevenler, kendi aralarında spor karşılaşması, araba markası, iş anlaşması, döviz kuru değil, kadınlardan konuşurlar; ayrıca en çok erkeklerle de değil, kadınlarla gezer ve konuşurlar.
[Son 20 yılda TVda izlediğim yegane iki diziden biri olan Avrupa Yakası adlı dizi kahramanlarından (ki, babama inanılmaz şekilde benzerdi) emekli diplomat Bülent Onaran'ın erkeklerle sosyalleşmek zorunda kaldığı bir durumda "Hah, bu kadar kazma ile ne yapacağım şimdi beğnnnn?" demesini (ki, bu düşünce yapısı genel görüşüdür ve erkek arkadaşı yoktur) hiç unutmam. :)]
Kadın kokusu –izlemenizi hiç önermeyeceğim, "adamın içine kasavet çöktüren sanat" yapıtlarından, kült filmlerden olan- 1992 yapımı (Al Pacino)
Scent of a Woman
adlı filmde en güzel şekilde anlatılır. Görmez (âma) bir emekli asker, çok pahalı bir eskortu ziyareti sonrasında zikreder bu sözü. Bu sözler o büyülü, o benzersiz, o erkekleri râm ve mest eden (hatta köle eden ;-) ) ve 10.000 yıllık insanlık tarihinde son 50 yılda İLK KEZ giderek yok edilen kadın enerjisinin görsellikle ilgili olmadığını vurgulamaktadır. Hayır; erkekler de sadece gözleri sevmezler... Erkekler de hissederler. Erkeklerin gözleri, kadınların kulakları ile sevdikleri (erkekleri küçümseme hedefli ve de gülünç) bir ataerkil palavradır. Erkekler kadar kadınlar da görsellikle uyarılır; kadınlar kadar erkekler de enerjileri hissederler.
Yine dağıttık konuyu... Sonuç olarak diyeceğim ki, kadın kokusu bu mesajda da var… Bu kutsal titreşim, kısa sürede sizi güzel yerlere taşıyacak…
Ben biliyorum, sizin de kuşkunuz olmasın.