YANIT
Tatlı öğrencime merhaba! :)
"Erkekleri deli divane etme (kabaca 't..dan yakalama') yolunda güzelliğin hiçbir önemi yoktur; adı geçen yol, kabul edilmesi zor gerçeklerden geçer. Yanıtımda bu konuda anlatacaklarım hoşunuza gitmeyecek olabilse de, sözlerim mutlak başarı garantisi taşımaktadır"
diyerek başlayalım. :D
Her kültürün farklı güzellik anlayışları, yazılmamış kuralları vardır. Söz konusu kurallar, kültürü yaratan coğrafyadan, o kültürde yaşayan ülke insanlarının genetik benzerliklerine (ortak karakterlerine) dek uzanan farklı kalemlerle meydana gelirler. Örneğin kimi Afrika kabilelerinde alt dudağını ortadan delip, yaratılan yarığa –zaman içinde giderek çapı genişletilen- tahta kalıplar takmayan bir kadın eş bulamayacak kadar karizmadan yoksun görülebilir. Oysa bu dudak, batılı bir erkek için ciddi ölçüde iticidir.
Bu yapı nedeni ile seksapel sahibi olmaya önem veren kadınların ekseriyeti görsel olarak "çekici" ve/veya "seksi" olarak sunulan görünümlere bürünürler. Anılan kavramlar bazında takılar, saç modelleri, giysi ve ayakkabılar kullanırlar.
Yanlış yapmamaktadırlar. Gerçekten yazılı olmayan kanunlar vardır.
Söz ettiğim kanunların batı kültüründeki örnekleri Amerika'daki yasal Şeytan kilisesi kurucu ve başrahibi Anton La Vey The Satanic Witch adlı kitabında bence başarılı şekilde anlatılır. Zaten kitabın adında yer alan witchcraft (büyücülük) sözcüğüne rağmen La Vey kitabında witchcraft'ı değil, bitchcraft"ı (kaltaklık) anlattığını açıkça söylemektedir.
Önerilerinden birinden söz edeyim: La Vey kadınlara "mutlaka kırmızı ruj sürün" diye öğüt vermektedir. Yaşlı gösteriyor, yüzümü sertleştiriyor, rengi tenime uymuyor gibi bahaneleri kabul etmemekte; kırmızı rujun erkeklerin pek çoğunu ortak şekilde uyardığını anlatmaktadır. Ancak Hotanto dudağından uyarılmayan batılı erkekleri uyaran kırmızı ruj, Hotanto erkekleri için fazla anlam ifade etmez.
La Vey'in seksi olmak isteyen kadınlara ikinci ilginç önerisi, kız arkadaşlarının eleştiri ve önerilerinin tam tersini yapmaları; erotik dergi veya filmlerdeki kadınlar gibi giyinmeleridir. Bu sözler hiç de mantıksız değillerdir. :)
La Vey'in bir diğer önerisi "av olmaları gerekliliği"dir… çünkü erkekler kovalamayı ve elde etmeyi severler. La Vey kitabında sözlerine açıklık getirmek adına bir örnek verir ve bir gece kulübünden söz eder. Bu mekanda sahnede bir artist yarı çıplak dans etmektedir. Ama erkek müşterilerin pek çoğunun gözü, bir masada erkek arkadaşı ile oturup onunla konuşmakta olan bir hanımdadır. Bu garip durumun nedeni ise şudur: Hanım sevgilisi ile konuşmaya o kadar dalmıştır ki, eteğinin sıyrılıp, jartiyerinin gözüktüğünü fark edememektedir.
Erkekleri "deli etmek" isteyen hanımlar bu taktiği –doğal olarak içinde bulundukları toplumun yapısına uyarlayarak- "bilinçli av" olmak başlığında kullanabilirler.
Şimdi La Vey öğütlerinden, Janus önerilerine geçelim… ;-)
"Gösterip vermemek" şekilde sokak jargonu ile ifade edilecek taktik de son derece etkindir ve gerisinde yine erkeklerin avcı içgüdüsü vardır. Yarı çıplağın, çıplaktan daha fazla tahrik etmesi gerçeğini ise en başarılı şekilde Folies Bergère yöneticileri geçmişte keşfederek kullanmışlardır. Pek çok kaynakta, kabare artistlerinin tamamen soyunmama nedenlerinin yasal engeller değil; bu şekilde erkeklerin daha fazla uyarıldığı gerçeği olduğu yazmaktadır.
Babamın kız kardeşime "Siz güzelleşmek adına neyin neye ne kadar uygun olduğuna takarsınız. Oysa erkekler bunu görmezler bile. Bizler 'ne kadar uygun?'a (uyumluya) değil; 'Nasıl ve de ne kadar açmış?' a bakarız" dediğine defalarca tanık olmuşumdur.
Güzel olmak (ataerkil güzellik kurallarına uygun fiziğe sahip olmak) ile erkeklerin karşı konulmaz bulması iki farklı kavramdır. Erkekleri güzellikten önce çıplaklık uyarır. İlginçtir; birçok erkek kendilerini çıplaklıkları ile uyaran kadınları güzel olarak sınıflandırma eğilimindedirler!
Bu bilgiler sonrasında erkeğin gözünde karşı konulmaz şeklinde algılanan kadın "kaçan" olduğu kadar, "açmış" da olması gerektiği söylenebilir.
Birçok hanım bazı bölgelerini –genelde "doğrusu bu" diye empoze edilen ataerkil moda yüzünden- beğenmezler ve bu nedenle isteseler de sergilemezler. Oysa insan zevkini (bir erkeğin neden uyarılacağını) moda olan tek tipe indirmek gülünç bir durumdur. İteklenen güzel anlayışına uygun olmayan yerleri saklamaya kalkan hanım ise hem "sergileyemediği için" uyarıcı olamamakta; hem de ürettiği kaygı, yani NE ile kendi karizmasını zayıflatmaktadır. Bu cendereyi yırtıp çıkan kadınlar "zevkler skalası"nı zenginleştirirler; ataerkil seksilik baskısı ile kendini isteklerini ifade edemeyen nice erkek için vazgeçilmez olurlar.
Ataerkilin empoze ettiği güzellik ve estetik kurallarının erkeklerin geneline hükmetmediği (ne yazık ki en çok kadınları etkilediği), internette para (token) karşılığı canlı şovlar yapan eskortların yer aldığı sitelerden bellidir. Orada sıskasından, şişkosuna, küçücük göğüslüsünden, füze memelisine, nazlısından, amazonuna, ihtiyarından, 18liğine, aşırı kıllısından, sakatına, hatta tek bacaklısına dek nice tipte kadın kendilerini utanmadan oldukları gibi sergilemekte ve erkeklerden –bu yapıları ile- para almaktadırlar. Yani parsayı sadece genç ve ataerkil güzellik kavramına uygun olanlar toplaMAMAKTADIR. Olağan kadınların kendilerinde beğenmedikleri, kusur olarak gördükleri nice şeyi görmek için para ödeyen erkekler o kadar boldur ki, bu iş bir sektöre dönmüştür. Söz konusu gerçek, kadınların yapılarından utanmamaları, neye sahipseler onu sergilemeleri için gösterilebilecek en büyük kanıttır.
Ama erkeklerin aklını başından almak işi bu kadar basit değildir. Söz ettiğim "av gibiymiş gibi yapan"(!), diğer yandan "bedenini sergileyen" modelin bile hala da bir eksiği vardır, yani erkekleri "dibine kadar deli etmek" için bir gereklilik daha bulunmaktadır… ve o gereklilik de erkeğin egosunu tatmin etmektir!
Astrolojide erkekler Güneş planeti ile temsil edilirler. Güneş ise Aslan burcunu yönetir. Aslan burcu özellikleri erkeklerin pek çoğuna uygundur aslında. Öyle ki, Balık gibi, ya da İkizler gibi, nitelikleri Aslan'a benzeşmeyen burçlardan erkeklere, onlar Aslan burcuymuş gibi yaklaşmak başarıyı destekleyecek bir şifredir.
Özetle, formül şudur: Hem göster (davet et), hem kaç (uzak dur), hem tebaa ol…
Bir kişinin nasıl bir yandan açıp, diğer yandan kaçıp, ve de erkeğe kral muamelesi yapacağını çözmek ise kolay değildir ve kadınların yeteneğine kalmıştır. Görüldüğü denklem hayli karmaşıktır. :D
Peki buna değer mi? Bir diğer deyişle bu denli zorlu bir denklemin şifresini "tebaa ve av olmak" adına çözmek hatalı bir davranış değil midir?
Görüntüde öyledir.
Mantık açısından bakılırsa da öyledir.
Kadın hakları aspektinden değerlendirilse de öyledir.
Ancak bu formül ile erkeğin "ele geçirileceği" fark edilmelidir. Bir insanı "ele geçirmek" ise pek çok gizli kazanıma ortam yaratabilir!
Farklı bir söyleyişle: Galiptir olan, bu yolda mağlup. Söz edilen taktikle av, artık avcıya dönmüştür… hem de erkekler gibi avını kovalayan değil, çoktan yakalamış olan bir avcıya…;-)
Ataerki kültürün çağdaş versiyonunun tuzağı burada, kadınlara "Aman sakın yapmayın, siz eşitsinizi erkeklerle yarışın" dogmalarını yüklemektedir. Bu yaklaşım "Kadınlardan yanaymış gibi görünerek, kadınların gizli ama gerçek yönetim yolunu engellemek" olarak adlandırılabilir. Aslında en korkulan yapı, kadınların bu "gizli liderlik" pozisyonunda olmalarıdır; çünkü bu pozisyon ile artık kadınlar kararlarda egemendirler.
Anılan "gizli liderlik" geleneksel Türk aile yapısında apaçık görülür. Kadının konumu –batılı kriterlerle- değerlendirilirse ikincildir. Ancak aileyi yönetenin, belirleyici olanın genelde kadın olduğunu bilinir. Bu –bir anlamda- "saman altından su yürüten" (sözlerimde kesinlikle küçümseme yoktur) kadın modeline "akıllı kadın" dendiği de görülür; kadınların gerçek gücü "kadının fendi, erkeği yendi" gibi talihsiz, ama gerçeğe yine de gönderme yapan atasözü ile ifade edilir. Fent, Osmanlıca kurnazlık demektir.
Apaçık konuşacağım hanımlar; bana darılmayın: Erkeğin egosu ile HİÇ BİR GÜÇ BAŞA ÇIKAMAZ. Bununla savaşmaya kalkan daima kaybedecektir. "Kaybetmek"ten kast ettiğim erkeği deli etme ("avcuna alma" demek geliyor içimden) şansını yitireceğidir. Seks ilişkilerinde doğal yapı asla değişmez.
Bu erkek özelliğini alt ettiğini (sıfırladığını) söyleyen kadın;
ya kendini aldatıyordur,
ya yalan söylüyordur,
ya "elde etmek için rol yapan" bir erkekledir,
ya da gerçekten bu işi başarmıştır. Ancak artık karşısındaki erkek, kadına (kadın olmaktan hoşnut olan bir modele) çekici gelebilecek hasletlerini yitirmiştir.
Cinselliğe açık, flört etmeyi seven, kolay aşık olan kadınlar –kabul etsinler ya da edemesinler- "erkelik" adlı frekansı taşıyan erkekleri heyecan verici bulurlar. Anılan frekans ise Aslan burcuna uygun bir frekanstır. Erkeğin elinden egosu alınırsa, geride sadece bir gölge kalır. Bu nedenle sözlerimden korkarak "özgür ve akıllı kadın" modelini yeğlemek –bize göre- yanlış ata oynamaktan öte anlam taşımaz.
Erkekler, çağdaşlık adına ataerkil baskılarla farklılaştırılabilirler. Ama erkeklik adlı frenaks asla yok edilemez. Belki başka yere kayar… örneğin kadınlara! :D Ne yapılırsa yapılsın, o hep yaşayacaktır.
"Kadınların piç tercihi" adlı sözün çıkış noktası, kadınları uyaran modelin –pek de pozitif olmayan- egolu erkeği içgüdüsel olarak çekici bulmalarının hatalı yorumlamasıdır. Gerçekte pozitif hiçbir kadın –Aslan erkekleri ÖZEL HAYATINDA çekici bulsa da- genel karakteri "piç" olan erkekleri yeğlemez… ve de pek çok kadında güçlü bir "Bu adam bir piç herif; uzak dur!" algısı vardır.
Hemcinslerime de iki laf atayım:
Heyecan verici olmak için piçleşmeye gerek yoktur. Yapılması gereken
"Erkek aslanlığı"nı yok etmeden, en yoğun hali ile özel ilişkilere yönlendirmek; ama hayatın yatak odası dışında da -örneğin iş hayatı ve sosyal ilişkiler şeklinde de- aktığının bilincinde olmak"tır. Erkeklik adlı –uyarıcı olsa da, biraz negativite içeren- doğal karakter özelliği, aslanlıktan hafif tertip geri adım atarak, "sokaktaki kimlik" olarak nitelenebilecek, diğer insanlarla ortak yaşama gerekliliklerine uygun şekle sokulabilir. Dahası; aslanlar sosyal hayvanlardır. Bunun da ötesinde söz konusu kimlik, yatak odası dışında partner veya eşe de sergilenebilir.
Anılan "yapılandırma"nın, özgün aslanlığı zedeleyeceği fikri gerçekdışıdır. Sokaktaki kimlik bir çeşit iyi niyetli (uzlaşma ve uyum hedefli) "role playing"dir. Her aktör, sahneden indiğinde (yatak odasına girdiğinde) yine kendidir. Zaten pek çok kadının da beklediği budur: Sokakta beyefendi, salonda aslan, yatakta ise -evet, neden olmasın?- piç! ;-)