722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

YAŞAM ve İLİŞKİLER

SORULAR ANA SAYFA | TÜM YAŞAM ve İLİŞKİLER SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

14 Temmuz 2022
Insanlari sevmemek

Insanlari sevmiyorum. Onlardan uzak durmak istiyorum. Ne kadar denesem de sevemiyorum. Artik kendimi buna zorlamamaya karar verdim. Bu yanlis mi? PE için, ya da Cennet ile uyum içine girebilmem için insanlari sevmem mi gerekiyor? Ya da onlara saygi duymam yeterli mi? Ya da. Cennet frekansina girdigimde otomatik olarak insanlara karsi sevgim artar mi?

YANIT

Sözlerim birçok kişinin genel görüşlerine ters düşecek olabilir. Farklı düşüncelere hoşgörülü olmayan arkadaşların bu yanıtı okumamalarını rica ediyorum.

Düşüncenizde haklı olabilirsiniz diyerek başlayayım. Sizin düşüncenizde olan sandığınızdan fazla kişi var ve bu kişilerin hepsini ruh hastası, asosyal, ezik vb. gibi aşağılayıcı terimlerle niteleyerek susturmaya çalışmak, tozları halı altına süpürmeye benzeyebilir. Düşünceniz o kadar çok insanın ortak görüşü (hatta kararıdır) ki, bu düşünceyi ifade eden "İnsan insana hüzün verir, hayvan insana huzur verir" şeklinde bir özlü söz bile yaratılmıştır.

Herkes kesinlikle hayvansever olmak zorunda değildir. Kişi, hayvanlara zarar vermemek kaydı ile onlardan uzak durmayı seçebilir. Bu durum nasıl ki bir seçimse, aynı seçim BİZE GÖRE insanlara da uygulanabilir.

Farklı yanıtlarımda defalarca yazdığım gibi "sosyallik" modası içi boş, kimi zaman zarar verici bile olabilecek, batı kaynaklı kültür emperyalizmi sonucu ortaya çıkan bir kavramdır. İşin traji-komik yanı ise yalnız başına dağ başına gidip yaşamaya karar veren insanların en çok batıdan çıkmasıdır. Bu konuda YouTube'da pek çok klip vardır. Söz konusu kliplerin çekilme ve yayınlanma nedenleri (yani dağ başındaki adamın bile klip çekip yayınlayarak insanlarla iletişimde olma isteği) insanların sosyal varlıklar olduğu konusuna bence kanıt değildir. Bu klipler, iletişim (buna sosyallik de denilebilir) değil; başarıyı sergileme amaçlıdır. Sosyalliğin içeriğinde dostluk, dayanışma, paylaşma gibi kavramlar yer aldığı iddia edilmektedir. Oysa genelde sosyallik başlığında oluşturulan ortamlar, paylaşma ve uzlaşma arzusundan bütünü ile uzak; çekişme ve öne geçme odaklı kalabalıklardır.

İnsanların yalnızlığı seçmelerinde hiçbir hata olmayabilir… tıpkı kalabalıkta rahat eden bir kişi olmayı seçmede hata bulunmaması gibi. Sorun, tek bir yapının baskıcı şekilde empoze edilmesi ile doğar. Herkes iyisini kendi bilir. Kişisel iyi tartışılmamalıdır. Yine de önemli nokta, söz konusu eğilimin korku yönlendirmesi ile alınan bir karar değil; gerçekten kişilik yapısının uzantısı olması gerekliliğidir. Ayrıca insanları sevmemekle, insanları düşman olarak görecek kadar sevmemek de farklı şeylerdir.

İnsanlardan uzak durmayı isteyen bir kişi bu seçimi ile NE celp edip etmediğini anlamak için iki deneme yapabilir.

1- Eğer bu kişinin insanlara yönelik duygularında –yukarıda söz ettiğim gibi- aşırılık varsa, kişi insanlardan nefret ediyorsa, onları düşman olarak görüyorsa, öfke duyuyorsa onun NE yönlendirmesi altında olduğunu düşünebilir.

2- Bu kişi seçtiği yaşam biçiminde üretkenliğini ve rahatlık katsayısını saptamalıdır. İnsanlardan uzak durmaya karar veren kişi yalnız başına olmaktan rahatsa, sorunsuz bir ruh hali içindeyse, sosyal olan kişilere özlem duymuyorsa, durduğu yerden hoşnutsa ve hayat içinde –karakterinin yapısı oranında- aktifse bu seçimde bir hata olduğun söylemek doğru olmayacaktır.

Şimdi de sözlerinize yanıt vereyim.

". Onlardan uzak durmak istiyorum. Ne kadar denesem de sevemiyorum. Artik kendimi buna zorlamamaya karar verdim. Bu yanlis mi?"
Eğer yukarıda söz ettiğim minik testlerden geçebildiyseniz, bize göre seçiminiz kesinlikle yanlış değildir. İnsanlar ve hayvanlar dahil hiç kimse herhangi bir şeyi (örneğin bir rengi, çok popüler bir mesleği, saygın olarak kabul edilen bir kişiyi, hatta hz. Muhammet veya Atatürk'ü) sevmek zorunda değildir. Ancak bu sevgisizlik nefret ve öfke duygusuna yöneliyorsa bunun gerisinde NE olabilir.

(Tabidir ki bir kişi hem Hz. Muhammed'e, hem de Atatürk'e derin sevgi ve saygı duyabilir. Bu kişinin en canlı örneği dedemdir. Kendisinden OBSEDE OLMA HİKAYEM'in 2 - RUHÇU DEDEM bölümünde söz ettim. )

Bilakis; kişisel beklentilerle örtüşmeyen, bu yüzden uzak durmaya karar verilen bir kimliğe ya da gruba (örneğin hz. Muhammet veya Atatürk ile onları sevenlere) nefret duyulmuyorsa; bu kimlik, grup ve onu izleyenlere anlayış ve saygı varsa (ya da bilinçle var edilebilirse), bu durum kesinlikle PE celp edici bir tavırdır.

"PE için, ya da Cennet ile uyum içine girebilmem için insanlari sevmem mi gerekiyor?"
Yukarıdaki sözlerim sosyolojik bazlı konular olduğu için dikkat ederseniz genelde "bize göre" uyarısı ile yazdım. Ancak bizler okültist araştırmacılarız ve yıllarımız Cennet araştırmacılığına ve PEye verdik. Janus Kİmdir? sayfasında kendimi "Cennet'in yolunu arayan bir serüvenciyim" diye tanıtmışımdır. Bu yüzden artık kesin konuşmama izin verin.

Cennet, SADECE;

  • Elem, hüzün, kasvet,
  • Gerginlik, kızgınlık, öfke, hırs,
  • Tedirginlik, huzursuzluk, endişe, tasa, kaygı
benzeri ruh hallerinin kişilik genelinde baskın olMAMALARI ile ulaşılacak bir alandır.

Müslümanlığın (ve anaerkil paganizmin) hedefi, bazılarının sandığı gibi insanlara bazı şeyleri yaptırarak onlara -bir anlamda- boyun eğdirmek değil; Cennet (iyicil tanrı) ile (ki, Allah'ın bize göre Cennet'in kendidir) kontağın yegane yolu olan bu kişilik yapısını vücuda getirmektir. Cennete tapınarak değil, doğru kimlikle ulaşılır; çünkü ulaşma yolu SADECE Tanrı ve dinlerde Cennet olarak ifade edilen Ana Alan'ın dalgaboyu ile senkronize olacak bir beyin dalgaboyu yaratmaktır. Zaten kimliği meydana getiren beyin EM alanı dalgaboyudur.

Cennet ile senkronizasyon için diğer yanıtlarımda "erdemler" diye anlattığım kavramların baskın olmasına bile gerek yoktur. Yukarıdaki duyguları hissetmemek, ya da mümkün olduğu kadar az hissetmek, hatta ciddi bir çaba ile hissetmemeye çalışmak ve adım adım da olsa bu yönde ilerlemek bile Cennet frekansı ile senkronizasyon için yeterlidir. Bu bağlantı (bizim dilde liason) kurulduğunda, celp edilen etkiler zaten ilerlemek için yardımcı ve destek olacaklardır. Şurası çok önemlidir: Din, sanıldığı gibi tapım metodu deklare eden bir aracı değil; Cennet ile senkronizasyon kurduracak (yaratıcıya yaklaştıracak) tavırları anlatan bir öğretidir.

Sevgi hakkında önemli olduğunu düşündüğüm iki noktanın daha altını çizeyim.

- Kişinin kendini sevgi dahil herhangi bir şeye –istemeden, inanmadan, mecbur olduğunu düşünerek- zorlaması, onu stres altına sokacak ve NE celp etmesine bile neden olabilecektir.
(Zorlamak, ilerlemek için gereklidir; ancak bu zorlama bir sporcunun antrenmanlarda kendini zorlaması gibi, sevilen, gerekliliğine inanılan ve kabul edilen bir konu çerçevesinde olmalıdır.)
- "Düşmanını sev" bize göre inandırıcılıktan ve olumlu sonuç yaratabilmekten uzak bir yönlendirmedir. Önermenin doğrusu şöyle olmalıdır.
"Düşman olarak gördüğün kişiyi anlamaya çalış. Olaya, kendini onun karakter ve konumuna yerleştirmeye çabalayarak bak. Bu bakış ile gelişecek anlayış, sana yönelik ciddi darbeler varsa, onlardan sakınma önlemi alMAMAYI gerektirmez. Ama sana yönelik ciddi darbeler yoksa, söz konusu inanış daha çok bir inanca dayalıysa, düşman olarak nitelediğin kişiye ALDIRMAMAYI öğren ve gücün nispetinde ona bir şans verip durumu gözle. Bu yolla bazı kararlarını değiştirecek olabilirsin."

"Ya da onlara saygi duymam yeterli mi?"
Saygı duymak, yeterlinin ötesinde, başlı başına PE celbi nedenidir. İnsanın sinir olduğu birine (belki bazı karakter özellikleri, belki bazı eylemler, ya da başka bir konu nedeni ile) saygı duyabilmesi kadar PE envoke edecek şey azdır.

Dilerseniz bir minik girişimde bulunalım ve PEye somut bir adım atalım.

Politik görüşünüze uygun olmayan bir siyasi lideri düşünün. Örnek olarak Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu adlı iki en popüler politikacıyı alalım.

Bu iki liderden size itici gelenin iki adet icraatını ya da kişilik özelliğini takdir edebildiğiniz; ona söz konusu iki icraatı için YÜREKTEN teşekkür edebildiğiniz veya iki özelliği nedeni ile saygı duyabildiğiniz anda Cennet'e kocaman bir adım atmış olacaksınız.

"Cennet frekansina girdigimde otomatik olarak insanlara karsi sevgim artar mi?"
Bu sorunun kesin bir yanıtı yoktur ve kişinin karakteri ile ilgilidir. Genelde PE arttıkça öfke azalır. Ancak sevgi adlı duygunun artıp artmayacağı kişilik yapısı ile ilgili bir meseledir.

Bize göre insanların özgün yapısında hırs yoktur. Bu duygu -tıpkı korku gibi- NE ile kimliğe zerk edilen bir demondur. Korku bir üst güçse, alt gücü hırstır. (Anlık ve geçici kızgınlıklar farklı şeylerdir; doğal tepkilerdir.)

Ancak sevgi duyabilme miktarı kişiden kişiye değişebilir. Çok sevgi duyabilen nice kişi (örneğin duygusal insanlar) bir dolu hatalı (hatta zararlı) davranışta bulunabilseler de; daha soğuk mizaçlı insanlar pek çok yararlı işler yapabilirler.

722 Sisteminde sevgi ve aşk ikincildir; hedef, öncel olarak rahatlık, ikincil olarak saygı adlı iki kavramdır. Tabidir ki bu iki nitelik, sevgi ile karılabilmişse kişi taçlanır. Bizlerin yaratıcıyı bir ifade şeklimiz olan Ana Tanrıça (ki, Allah da bize göre yaratıcıdır, bize göre aslında Yaratıcı'nın cinsiyeti hatta belki de adı yoktur), antik dinler ve mitolojilerde aşk ve sevgi ile eş görülen Venüs olduğu halde böyledir.

Bize göre Venüs aşk değil; uyum ve dengedir. Yönettiği burcun sembolü (ve içeriği) bu yüzden denge sağlayan bir araç olan terazidir. Dengesi olmayan aşk ve her konudaki sevgi, kesinlikle NE celp eder. Bu yüzden -bize göre- insanları (özellikle gençleri) pop kültürdeki gibi sevgiden çok; saygı, rahatlık, uyum ve dengeye yönlendirmekte yarar vardır.

Bu noktadan sonra kritik sözler edeceğim ve ilk baştaki uyarımı bir kez daha yapayım.

Makro, bir çeşit cehennemdir. Cennetten koparıldığı için böyledir. Bunu sağduyu ile kabul etmek, kurtulmak için güç ve enerji verecek olabilir. (Yaşarken de bir çeşit kurtulmak mümkündür.)

Bölünmenin nedeni bu ortamı yaratmak, bir parçası kopmuş bölüme acı çektirmek, acı ile korku ve ardından öfke yaratıp bu enerjilere beslenmektir.

"Beslenmek" dediğim için ortada sivri dişli, çenesi kan içimde bir predator olmayabilir (olabilir de belki). Yaşanan durum, bir alanın rezonansa girip, genliğini artıracağı alanlar arayışı olarak görülmelidir. Ama hala da sakınmak gereklidir.

Bu konuyu çok kısa şekilde açayım.

Beyin süredurumları (duygu ve düşünceler), NTlerle var olurlar. NTler hem beyin elektriği ile yapılırlar, hem beyin elektriğini var ederler (nörobilim).
Bu elektrik, EM alan var eder (standart fizik).
Bu EM alan, bilinci var eder (ETC teorileri).

722 teorimize göre söz konusu EM alanın fotonlarının –her EM alan gibi- bir dalgaboyu vardır. Anılan dalgaboyu, her dalgaboyu gibi –hem benzeri olan, hem de kendinden güçlü olan benzer frekansla rezonansa girecek ve ana alanın genliğini arttıracaktır. Yani predator, bilinçsiz bir fizik yapı olabilir.

Ben, bu yapının kendi kendine işleyen bir fizik sistem olduğu görüşündeyimdir. (Bana göre fazla korkmaya gerek yoktur; korunmak için, elektriğe çarpılmamak için gösterilen özen benzeri dikkat yeterlidir.)

Arkadaşlarım ise bu yapının bilinçli ve beslenme peşinde bir odak (Şeytan) tarafından var edildiğine inanmaktadırlar. O zaman insanların birbirini pek sevmemesi, ya da isteseler de pek sevememesinin, (çatışmaların fazla engellenememesinin) nedeni, kasten (negatif vibrasyon ürettirilmesi ve böylece rezonansa girip beslenmek, yani genliği arttırmak, enerjilenmek için) var edilmiş bir sistem sayılabilir.

Doğrudur, ifade ettiğim düşünce bir ölçüde moral bozucudur. Oysa bu durumu fark edebilmek bölene (Şeytan'a) karşı bir dayanışma içine girmeye neden yaratabilir. Anılan dayanışmanın ilk adımı ise insanlara gösterilecek anlayış katsayısını yükseltmek olacaktır.

Birlikten kuvvet doğar.

Kimse yem olmak istemez.

Eğer tehlike bilinirse, dayanışma ve kuruluş adına ek çabaya girilebilir.

Dayanışma ise hala da mutlaka insanları sevmek ve sosyalleşmek sayılmamalıdır.

Yapılması gereken;

  • ait olunan (rahat ve üretken olunan) kimliği bulmak,
  • bu kimliğe ters yöndeki yapılara saygılı olmak,
  • diğer yapı ile her fırsatta sempati bazlı –sınırları sadece kişinin rahatlığı ile belirlenebilecek- iletişimler kurmaktır.
Güncel yaşamla ilgili bir örnek vereyim: İnsanlardan uzak durmaya karar verilmiş olsa bile, insanlara selam vermek, hatta elden geliyorsa güler yüz ile selam vermek, farklı dinsel ya da politik kaynaklı selamlara öfke duymamak, verilene selama benzer karşılık vermek, kişisel inançla ilgili selamları dayatmamak güzel çabalardır.

Selam, Müslümanlıkta Allah'ın en hayırlı esmalarındandır. Adının sözcük manası "barış"tır.
Selam, paganizmde bütünü ile pozitif bir tanrının adıdır. Hıristiyanlığın şeytan ilan ettiği Lucifer ile ilgilidir.

(Bu konuda bilgi edinmek adına SELAMÜN ALEYKÜM ve ŞEYTAN - 2. Eski Bir Tanrı "Shalim" adlı makalemi okuyabilirsiniz.)

Güler yüzlülük ve selam vermek ile igili hadis eklemeden duramayacağım:
"Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur."
"Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!"

(Ben ne Yahudilikte, ne Hıristiyanlıkta, ne budizmde, hatta ne de başka inançlarda böyle sözler duymadım.)

Demek oluyor ki selam, her iki görüşü de kucaklayan bir kutsiyettir. Bu durum -bize göre- anaerkil paganizm ve Müslümanlık arasındaki var olan, ancak baskın Yahudilik nosyonları ile gömülmeye çalışılan benzerliğin onlarca örneğinden biridir.

Son olarak kabul ederseniz size kişisel olarak bir öneride bulunmak isterim: İnsanları sevmeme seçiminizi gözünüzde büyütmeyin, ENERJİYİ ABARTMAYIN, fazla üzerinde durmayın; ona, sevmediğiniz bir renkten öte anlamlar katmayın. Bu sözlerimi saygı duymaya layık bulursanız sitemize soru sorarken kullandığınız ismi başka yerde kullanmayın. :) Genelde negatif hiçbir şeye ad vermeyin. Verdiğiniz her ad, o alanı güçlendirecektir.

[Bu sözüm –cascavlak söylüyorum işte- her olumsuz beyin süredurumua afili bir ad takarak şahane hastalıklar yaratan psikoloji disiplinine insülin iğnesi batırmaktır. :D
]

Son olarak insanlar arasındaki sevgisizliğin, ya da giderilemez çatışmanın nedenlerine değinelim. Söz konusu durumun sebebi insanların bilinç yapısının negatif ağırlıklı olması mıdır?

Bize göre böyle değildir; bizler her insanın özde pozitif olduğuna inanmaktayız. Ancak bizlerin değiştirmeyeceğimiz doğal yapımız anılan çatışmaya neden olmaktadır.

Konuyu açalım:
- "Hayatta kalma" adlı bir doğal tepkimiz vardır.
- Beslenmeme sonucunda bedenimizin acı adlı bir duygu üretmesi temelli bir doğal yapımız vardır.
- Makrokozmosta besin adlı unsurlara ulaşmak hem zordur, hem de bu unsurlar yeterince fazla sayıda değildir.

Böyle bir ortamda yaşamak zorunda bırakılan canlılar arasında olumsuz olayların yaşanmaması zordur.

Peki bu ortamı kim dizayn etmiştir? Tevrat'da Yahveh, bunu kendisinin yaptığını apaçık iddia etmekle kalmaz, insanı cezalandırmak için yiyecek bulmasını zorlaştırdığını söyler. (Tevrat – Yaratılış 3.) Zaten Yaratılış bölümünün ilk cümlelerinde evreni kendisinin böldüğünü DE apaçık söylemekte ve detayları anlatmaktadır.

(Bu konuda detaylı bilgi edinmek için Tutsak Evren ve Sınırın Ötesi adlı kitabımı okuyabilirsiniz.)

[Makrokozmozu iyicil yaratıcının yarattığına inanılması, onun acılarla dolu bir yer yarattığını düşünmeyi ve sonunda isyanı ve giderek inançsızlığı meydana getirir.

Oysa evren bölünmüştür. Bu ortamda bölenin de gücü vardır; bu yüzden iyilik ve kötülüğün çarpışma alanıdır.

Müslümanlıkta "Şeytan'a uymama" hakkındaki uyarılar, böyle bir olasılığın varlığının (Allah değil, Şeytan yönünün seçilebileceğinin) kanıtıdır. Bu olasılık ise sadece şeytanın DA güçlü olabileceği bir ortam için geçerlidir.

Oysa iyicil yaratıcının ortamında Şeytan (NE) var olamaz.
]


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -