722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

YAŞAM ve İLİŞKİLER

SORULAR ANA SAYFA | TÜM YAŞAM ve İLİŞKİLER SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

11 Ağustos 2022
Kadinlarin Çalismasi ve Para Kazanmak (Arzuları elde etme formülü)

Merhaba sevgili Jan, Nasilsiniz? Keyifler yerindedir umarim.

Ben iyiyim genel olarak. Bu genel olarak iyiligimi bozan yegane sey parasal durumlarim.

Kadinlarin çalismasi ve para kazanmasi ile ilgili ne düsünürsünüz?

Kendi özel yasaminizda, gönül iliskisi kurdugunuz hanimlarin çalismasini istemediginizi yazmistiniz diye hatirliyorum. Ben de çalismaya bayilmiyorum açikçasi. Ama paraya bayiliyorum. Bunun en iyi yolu zengin koca midir? Zengin kocalarin da kapida kuyruk olmadigini göz önünde bulundurursak?.. :)

Yillardir para ile iliskimi arzu ettigim hale getiremedim. Para ile arzu ettigim iliski paranin artik hayatimda bir mesele olmamasi.

Size samimi olayim, arzum su: O kadar çok param olmasi ki paraya para dememek. Bazi ünlülerin servetleri var, bazi ülkelerin gayri safi milli hasilalari kadar, öyle zengin olmak. Harca harca bitmemesi. Jeff Bezos gibi, saniyede para kazaniyor, her saniye para kazaniyor. Öyle bir zenginlik. Sunlari yazarken bile agzimdan salyalar akiyor. Öyle cosuyorum.

Soruyu sorarken sizden ögrendiklerim isiginda cevaplar da geliyor aslinda aklima. Ama yine de siz anlatin zahmet olmayacaksa, müsait oldugunuzda.

Sunlari biliyorum: Öncelikle bu kadar olmazsa olmaz seklindeki yogun istek geri teper. Ayrica gerçekten istek varsa bunu gerçeklestirecek kan, ter ve gözyasini da akitmali.

Sormaya çekindim bunu aslinda, o kadar okuyorum sizi, egitimler, majiler, hâlâ bu noktadayim diye. Ama yuoo eskiye göre daha iyi bir noktadayim. Daha da iyisi için sizin sözlerinizin fiseklemesine ihtiyacim var.

Sevgiler

YANIT

Merhaba sevgili arkadaşım... Fiziksel görünümüne en hayran olduğum ikinci öğrencim. :) Endam-ı şahanesinde teorilerimizi kanıtladığımız dostum. :)

[Soruyu soran hanımefendi yıllardır "öğrencim olan" demeyeyim, izni olursa "arkadaşım olan" çok sevdiğim ve (kendi ne derse desin gayet de başarılı) bir iş kadınıdır. Büyükbabası yaşındaki bir adamın bu sözlerini hoş görecektir. :D Karakterindeki nezahet, aramızdaki samimiyete rağmen, sorusunu bana direkt olarak değil, Sorular linki aracılığı ile sormasından da bellidir.
]

Yanıtım "anaerkide kadınların çalışması" (sosyolojik bir konu) ve "yaşarken çok istediklerini elde etmenin formülü" (PE ile ilgili bir konu) şeklinde iki ayrı aspektten olacak. "İstekleri elde etme formülü" dediğim bölümü okumak isteyenler buraya tıklayarak ilgili bölüme zıplayabilirler.

Önce ilkinden başlayalım.

Anaerki bir cennet nizamıdır. Yani doğal denen ve pek çoğumuzun (ınga bebekliğimizden başlayarak beynimize doldurulan yanlış bilgiler yüzünden) doğruluğunu kolayca kabul edemeyeceği bir düzeni gösterir. Doğal yapıyı işaret eden bu düzen, insan beyinlerini etkileyen (ele geçiren desem daha doğru) NE yüzünden yanlış olarak algılanır; insanlar sürekli hatalı davranmak, yanlış kararlar almak, iyidir diye zararlı olanı seçmek zorunda kalırlar.

Ancak bizleri etkileyen bir diğer etmen (etki) de vardır; o da Dünyanın Burcu dediğimiz astrolojik dönemlerdir.

(Bu konuda bilgi edinmek adına KOVA BURCU ÇAĞI adlı dizi filmimizi izleyebilirsiniz.)

Örneğin –hem Ana Tanrıçayı, hem Baba Tanrıyı gösteren AY tarafından yönetilen (ki, Ay'a Kamer adı altında Müslümanlıkta da büyük, çok büyük, kimi yerde Güneş'ten üstün tutacak kadar büyük saygı vardır) Yengeç Burcu döneminde anaerki zirve yapmıştır. Şu anda içinde yaşadığımız dönem Kova Burcu Çağıdır. Kova'nın yöneticisi Uranus, her türlü olağan dışı olandan, ani ve hızlı gerçekleşene dek bir sürü alelacayip şeyi yönetir. Uranus, Güneş çevresinde ters dönen terk planettir. İşte bu ters planetin verdiği etkiler de kültürde söz sahibidir. Bu nedenle bu dönemde sadece eşcinsellik artmakla kalmayacak, eski bir kehanetin söz ettiği gibi "Erkekler kadın, kadınlar erkek olacak"tır.

Kadınların çalışmak isteme (kariyer yapma) nedeni bize göre budur.

[Bana "kadınlar kendilerini buluyorlar, özgürlüklerine kavuşuyorlar" benzeri düşüncelerle karşı çıkanlara şunu demek isterim: Kova Burcu geldiğinden beri cinsiyet rol-modellerindeki değişiklik -tıpkı besin zincirinde olduğu gibi- insanlık tarihinde (geçmiş on bin yılda) İLK KEZ (yani sadece son 30-40 yılda) görülmektedir. Günümüzdeki –sözde kadınlardan yana- anlayış, on bin yılda bir kez bile görülmemiştir.

Kadın ve erkek denen yapıyı hiçbir güç yok edemez. Kadınları –özgürlük ve akıl aldatmacaları ile- giderek erkeğe benzetmek mümkündür ve olmakta olan budur. Ancak sonuçta olacak olan ya ortada kadın diye bir şey kalmayacağı, ya da kadınlık denen şeyin belki erkeklere, erkeklik denen şeyin kadınlara geçeceği, yani hala da kadınlığın da, erkekliğin de aslında yok edilememiş olacağıdır.
]

Çalışmak adı verilen eylem, aslında avlanmaktan başka bir şey değildir. Oysa kadın avlanmaya uygun cins değildir. Bunun nedeni kadının çocuk doğuran (anne olan) cins olmasıdır.

Şu anda aklından "Neee????? Çocuk muuu? Ben kariyer yapmak istiyorum!" şeklinde ufaktan kızgın düşünceler geçiren hanımlar büyük olasılıkla öfkelerine paralel oranda NE kontağındadırlar. :)

Ne yazık ki bu evrende çocuk yapmaktan ve büyütmekten (anne olmaktan) daha kutsal bir iş belki de pek yoktur. Sözlerimi hemen kanıtlayayım: Annelerin ezici çoğunluğu bebeklerine karşı neredeyse tüm erdemleri bir anda taşır olurlar. Erdemler kutsallıktır. :)

Anaerkide (yani Cennet nizamında) cinsler kendi özgün (doğa tarafından belirlenmiş, genetik ve hormonal dizayna uygun) yapılarına paralel konumlardadırlar: Erkekler avlanır, kadınlar çocuk yapar; çünkü erkeklerin beden yapısı avlanmaya, kadınların beden yapısı çocuk doğurmaya uygundur.

[Ne acıdır ki Kova Çağı ile erkek davranışları "en özenilesi" görülerek- ön plana alınıyor. Hatta erkek bedeni bile! Artık kadınlar kaç kg squat yaptıklarını başarı olarak sergiliyorlar. Oysa diğer yandan kadınsı yürekleri ile güzel olayım diye (güzelleşmek istemek anaerkide kutsaldır) kendilerine Şeytan'ın bellettiği yol ile perhizler yapıyor, adalelerini eritiyorlar. :)

Canım kardeşlerim, o squatlarına özendiğiniz erkeklerin kas dokusunun bu gibi hareketlere uygunluğunu geçin; hepsi de (ben dahil) kaşık-kaşık supplement (protein tozu) alıyor, etleri tavuk-pilavları hamutu ile götürüyor, ÖZGÜN YAPILARI NEDENİ İLE KİLO ALMIYORLAR.

Ağırlık kaldırıp, kapalı bir odadan başka şey olmayan spor salonlarındaki bantlarda saç-baş bir yanda, kan ter içinde, yüz şişmiş, gözler belermiş yürüyüp duracağınıza DANS EDİN. Anaerkide DANS, SPORDAN KUTSALDIR. Bu yüzden ataerkil kültürümüzde spor kutsanır. TVda spor kanallarında bir sürü kadın, erkek beden yapısına uygun sporları yaptığı için alkışlanır; ama aynı TVde tek bir dans kanalı yoktur. Sonra gel de dünyadan kötülüğü temizle kolaysa…

Lütfen bunları fark edin, hemcinslerinizi uyarın.
]

Tabi ki kadın çocuk fabrikası değildir. Kadınların çocuk yapan cins (anneliğe seçilmiş) olma nedenleri, güzellikleri (Cennet'i) erkeklere göre daha fazla deşifre edebilmeleridir. Yani kadın tavuk olduğu için çocuk doğurmaz; kutsallığa daha yakın olduğu için çocuk doğuran (kutsal anne olan) cinstir.

Bu yüzden hayatı kadın güzelleştirir.

Ancak güzelleştirebilmek için sözünün dinlenmesi şartı vardır. Anaerkinin (kadınların egemen olmasının hayrının) mantığı, erkeklerin tekelindeki tipteki bir erki kadına vermek DEĞİL; ERKEĞİN TEKELİNDEKİ TİP ERKİ HAYATTAN SİLMEKTİR. Anaerkide kadın-egemen sistem; egemenliği hayattan silmek için, kadının sözüne danışılan konuma gelmesidir.

[Bu sözlerim kendi düşüncelerimi yansıttığı (zevkime göre ahkam kestiğim) kesinlikle düşünülmemelidir. Özel hayatımda (SADECE özel hayatımda) pek çok erkekten daha baskıcı bir kimliğe sahibim. Ben de nice erkek gibi öğrenmeye çabalıyorum. Hiç de beceremiyorum.
]

Ancak bu sözlere hemen ataerkil bakışla bakıp "kadın önemli ise, erkek önemsizdir" denmemelidir. Erkek de kendi tipinde (örneğin karşısındakinin ihtiyacını sezip bunu var etmeyi arzulama ve bundan zevk alma erki) bir kutsallığa sahiptir ve bu alanda çok da önemlidir.

Yani anaerkide avlanan taraf, ataerkilde sanıldığı gibi muhteşem ve güçlü taraf değildir. Avlanan (çalışan) taraf, güzelliklere yakın tarafın eylemciliğini sürdürmesi için –bir çeşit- hizmet eden, ya da bu çok aşırı bir tanımlama oldu, güzellikleri üretim ortamını kolaylaştıran, buna meydan oluşturan taraftır.

Oysa günümüzde kadınların bile yabancılaştırıldığı bu düşünce yapısını bir erkeğe (BEN DAHİL) kabul ettirmek –dogmatik olacağım- İMKANSIZDIR.

İşte dünya üzerinden silinemeyen acının nedeni iyi ve doğru olanın bu denli ters yüz edilmiş olmasıdır. İki bacağı olan bir canlıya "Sağ bacağını artık kullanmayacaksın. Onu bağlayıp, sol bacağın üzerinde sekerek yürüyecek, hatta koşacaksın; iyisi ve doğrusu bu" denmektedir. İnsanlar bu saçmalığı fark etmesinler diye bazı dinler "Tamam, yaşarken çok pis zorluklar çekeceksin ama bunları çekmen iyi bir iştir, hem ölünce süper şeyleri ancak böyle bulacaksın" derler ve çok zor olsa da sonunda laflarını kabul ettirirler. (Yahudilik yüzyıllarca reddedilmiştir.) İnsanlar da binyıllarca tek bacak üzerinde yaşar, bu acayiplikler yüzünden bunalır, sakatlanır, acı çekerler. (Müslümanlıkta kaliteli yaşam kutsaldır. Erdem çerçevesinde her iyi, güzel, zevk veren şey insanlar içindir.)

Sonra Kova çağı gelir. Artık acayiplikleri kabul ettirmek için dine-dinayete gerek yoktur. Astrolojik bir dalga beyinleri etkilemektedir.

Hem artık kimse sağ bacağını bağlamamaktadır… ama artık sol bacağının bağlamanın doğru olduğuna inanmaktadır. :)

Şimdi cümlelerine geçelim.

" Ben de çalismaya bayilmiyorum açikçasi."
Ha şöyle… Kadınlar gerçekleri konuşmaya başlamazsa, erkekler bu düzeni kurar, ya da sadece bu düzeni kurabilirler. ;-)

" Ama paraya bayiliyorum."
Haaarikaaa! Para, sadece Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta lanetlenir. (Para kötü bir şey ise neden ruhban sınıfı hizmetlerini para ile yapmaktadır ki?) Anaerkide para kutsanır. (Müslümanlıkta kesinlikle lanetlenmez. Müslümanlığı temel söylemi "Her iyi şey insanlar içindir"dir. Bu söz benim uydurmam değil; Nihat Hatipoğlu hoca tarafından da defalarca dile getirmiştir.)

"Yillardir para ile iliskimi arzu ettigim hale getiremedim. Para ile arzu ettigim iliski paranin artik hayatimda bir mesele olmamasi."
Artık büyük istekleri elde etmenin formülü"ne geldik.

İsteklerin elde edilememesi–üzülerek söylemem gerekir ki- beyin elektriğindeki bir negativiteden kaynaklanıyor olabilir. PE, kişiye istediğini DAİMA verir. İyilik, karşılıksız vermeyi içerdiği için, PEnin veremiyor olması eşyanın tabiatına aykırıdır. İsteğini elde edemeyen kişi bir yerde hata yapmakta olduğuna inanabilir. Kötü haber odur ki, kimi zaman bu hata, kişinin en doğru yapıyorum sandığı alan, tutum, davranış, hatta en beğendiği, ya da daha kötüsü –yaşamak için gerekli gördüğü- karakter özelliği olabilir.

"Size samimi olayim, arzum su: O kadar çok param olmasi ki paraya para dememek."
Bunu söylemek için samimi olmaya gerek yok; böyle bir arzuya sahip olma yürekliliği bir başarı olarak sosyal medya hesaplarından paylaşabilirsin. (Eskiden olsa "gazeteye ilan verebilirsin" derdim :D ) Büyük ülküler adama (kadına) büyük adımlar attırırlar. Ancak ülküler ne kadar büyükse, sırtlanacak zorluklar da o kadar ağır olacaktır. En büyük zorluk ise karakteri değiştirmektir. ;-)

Sözün özü; büyük istekleri elde etmenin yolu zorlu bir arayışa girmek, uzun ve çok yorucu, hatta tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkmaktır. Süreç son derece yıpratıcı da olabilir. Zafer, daima hasar ister.

Şimdi şöyle düşünelim: Büyük istekleri istememizin asıl nedeni nedir? Tabidir ki o isteği elde edince elde edeceğimizi düşündüğümüz duygulardır! Benzersiz bir doyum ve tamlık duygusudur asıl aranan. Ataerkide buna mutluluk denir. Oysa mutluluk Cennet'a aittir ve makroda sadece GEÇİCİ süreçlerde yaşanır. Aranan ise asla hayattan çıkmayacak bir tamlık duygusudur aslında.

Bu yüzden bizler işleri kolaylaştırıyoruz ve diyoruz ki: Sadece erdemleri yaşama/karaktere İSTEKLE perkitme çabasına girerek hiç yorulmadan, uzun arayışlara, tehlikeli yolculuklara çıkmadan o tamlık duygusuna ulaşmak mümkündür. :)

İnsanlar için, kendilerine özel en-en-en harika hayat PE tarafından verilir!

Bu sonuç/model belki önceki ülküye paralel yapıda da olmayabilir. Ne keder? Kişi hiç ummadığı, belki de önceden kendisine pek önemli gelmeyen bir alandan mutlu olursa (o tamlığı yaklarsa), beklentisi olan alanı yaşarken elde edeceğinden daha az mutlu olacak diye bir şey yoktur. Bilakis, bunun tersi söz konusudur.

"Soruyu sorarken sizden ögrendiklerim isiginda cevaplar da geliyor aslinda aklima. Ama yine de siz anlatin zahmet olmayacaksa, müsait oldugunuzda."
Canım benim :)))) Sen sadece en ince gönüllü arkadaşlarımdan değilsin; hem de beni en güldüren ikinci öğrencimsin. Mesajı ilk okurken gülmeye başladım. :DDD (Birincilik hala sana ait Mandiş. :D) Beni okumakta olan arkadaşlar; bu hanımefendi sadece espirili değil, aynı zamanda acyip şakacı bir hanımdır da. (Ne demek istediğimi anladın. :DDD)

"Öncelikle bu kadar olmazsa olmaz seklindeki yogun istek geri teper."
Ben böyle bir şey mi dedim? Tam bunadım! Ama bence demedim, bunu bir internet sitesinden okudun.

Kesinlikle böyle bir şey yoktur. Eğer istek geri tepiyorsa, söz konusu durumun nedeni, isteğin ELDE EDİLEMEYECEĞİ YÖNÜNDEKİ KORKU, ayrıca ELDE EDİLEMEZSE HİÇ BİR ŞEYİN ANLAMI KALMAYACAĞI DÜŞÜNCESİNİN VERDİĞİ ÖFKE yüzündendir. Anaerkide isteyen yeşil meralarda koyun gibi otlar. (Bu sözüm siz, beni okumakta olanlara hakaret geldi ise bu ataerkil alanı lütfen beyninizden silin. Zaten dikkat çekmek için özellikle yazdım. Anaerkide bu ortam da –tabi ki asıl istek buysa- son derece kutsaldır.) İsteyen cangılın dibindeki gizli hazine için Jeep Cheroke'sine atlar, serüvene çıkar. İhtiras/tutku güzel bir enerjidir. Dikkat edilmesi gereken bu enerjiye korku ve öfke katmamaktır. Tutku, sadece korku ve öfke ile karıştırılırsa yıkıcı olur. Yoksa çok da eğlencelidir.

"Ayrica gerçekten istek varsa bunu gerçeklestirecek kan, ter ve gözyasini da akitmali."
Kesinlikle doğru… Ama unutmamak gerek: Kan, ter ve gözyaşı karakteri değiştirmeye çalışarak da akıtılabilir. :)

"Sormaya çekindim bunu aslinda, o kadar okuyorum sizi, egitimler, majiler, hâlâ bu noktadayim diye."
Gel seninle (ve ülkülerini elde edemeyen diğer arkadaşlarla) biraz pratik bir deneme, ya da uygulama yapalım. Erdemleri alt alta yaz. Önceki yanıtlarımda bu listeleri verdim. Ama "üf, eski yanıtlar mı araştıracağım?" diyecek kişiler olabilir. Haklılar. O zaman erdemleri üç başlıkta toplayalım.
Öne adım – geri adım – hareketsizlik.

Öne adım: Cesaret ve korkusuzluk. Geri adım: Anlayış, uyum, hoşgörü. Hareketsizlik: Bekleme; bekleyebilme, sabır.

Şimdi gün içinde karşılaştığın olayların bir dökümünü yap ve bu nitelikleri bu olaylara uygulayıp uygulayamadığına bak.

Çok basitten başlayalım: Anlaşamadığın komşu ile karşılatın. Ona selam vermedin. Ve evet, sana yanlış yaptı, seni sinirlendirdi vb. vb. ama yine de NE celp oldu bile… çünkü kalbin kırgın. :)

İş arkadaşına ya da müşterine –yine çok haklı olarak- erdemleri sergilemedin; yine NE celp oldu; çünkü kalbinde büyük olasılıkla korku ve/veya tedirginlik (ezilme veya para yitirme korkusu/tedirginliği olabilir) var.

Ataerkil kültürün en-en-en-en korkunç tuzaklarından biri, kişinin, kendine yapılan yanlışa karşılık vermesi gerektiği, yoksa ezileceği (kayıplar yaşayacağı) düşüncesini yaymaktır. Böylesi bir tavrı olan (yani gün içinde aldığı darbelere –belki güçlü olduğuna inanarak, belki ezileceğinden korkarak, belki ezileceği korkusunun verdiği öfke ile- anında karşılık veren) hayatında kalıcı bir sulh-u salah –ki, buna istediklerini elde etme de diyebiliriz- beklememelidir.

[Örneğin kültürümüzde tartışmalarda –ezici çoğunlukla haklılığını ifade edebilen, kanıtlayabilen değil- en çok bağıran, en çok bastıran istediğini almaktadır. İstediğini alabilenin başarılı olduğuna inanmak ve onu örnek almak ise yapılabilecek en kötü hatadır. Bu kişinin celp ettiği NE, hayatının en umulmadık alanında önemli kayıplara neden olacaktır. Bu kayıpların en barizi ise genelde tartışmalarla dolu bir hayat yaşayacak olmasıdır. :) Hayatın –yaşadığı olaylara dayalı reel gözlemler nedeni ile- zor olduğunu düşünenler, bir kez daha davranışlarını gözden geçirmelidirler.

Biz kimseye "Elinde satır ile sana saldırana anlayışlı, özverili ol" demiyoruz. Aklıma konu ile ilgili bir anım geldi, kısaca aktarayım: Kendi eğitim sürecimde en anlayamadığım durumlardan biri bu "hoş gör ve affet" koşuluydu. Karakter olarak görebileceğiniz en kavgacı insanlardandım. Bu konuda iki gözaltım vardır. Spor hocalığımda kavga edip ayrılmadığım iş yoktu. Pek çok kişi –bence haklı olarak- benim için "deli" demişti. (Bu konuyu hayatımdan yola çıkarak yazdığım 1898 Yılından Beri (Sıradışı Bir Hikaye) adlı kitabımda anlatmaktayım. (Üyelere ücretsiz) Bir gün Mecusi hocama alayla "Doğrusu ben karanlıkta bana saldıran hırsıza anlayışlı olamam. Ya siz?" diye sorduğumda yanıtı: "Ben de olamam. Yerden bir taş alır, kafasına indiririm; her şeyin yeri var." olmuştu.

Yaşamdan acının silinemem nedeni "Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh" benzeri düşünce sistemdir.1 Bu düşünce eğer karanlık sokaktan geçerken sizi soyacak bir sürü hırsız varsa geçerlidir. Oysa olağan bir günde hırsız sanılan nice insan, aslında onları hırsız sananı hırsız sanan ve bu yüzden korku/öfke içinde olanlardır. :D

Gün içinde NE celp ettiren "karşılık vermeler" genelde çok küçük çaplı sürtüşmeler nedeniyle yapılırlar. Bunlara anlayışla, hoşgörüyle, uyumla ve affedicilikle tepki vermek, aslında "tepki vermek" olarak ataerkinin öğrettiği metottan çok daha kolay, çok daha rahatlatıcı, çok daha rantabldır. Bunun fark edilmeme ve ifa edilememe nedeni, beynin –yapısı korku ve öfke olan- farklı bir güç tarafından, (yani NE dediğimiz radyasyon tarafından) kontrol edilmesidir. Ancak şurası çok önemlidir: Erdemleri "iyidir güzeldir" diye zorlama üstlenmek ters teper... çünkü stres yaratır. Stres, NEdir. ÖNCELİKLE erdemleri sevmek, yararına inanmak, böylece İSTEKLE, (hatta mümkünse şevkle) benimsemek gerekir.
]

Ya da kişi evini temizlemez, temiz-pak giyinmez, kendine bakmaz, duş almaz, arabasının bagajını, çalışma masasının üstünü düzenli tutmaz, bol su içmez, etmesi gereken telefonu etmez, işleri savsaklar vb. vb. Eğer bu tutumlar süreğenleşirse, kişiyi atıllaştıran olumsuz NTler de NE celp edeceklerdir.

(Negatif Enerji hakkında bilgi edinmek adına NEGATİF ENERJİ NEDİR? NASIL CELP EDİLİR? adlı makalemi okuyabilirsiniz.)

İsteyen kronik (müzmin) tembelliğe bilimsel ve çağdaş takılmak için depresyon, hatta deprASYON bile diyebilir. :D Ama o zaman da beyindeki GEÇİCİ bir beyin süredurumunu, yani anlık düzeltilebilecek bir durumu, "hastalık" adlı iğrenç alanla senkronize etmiş ve işleri çok zorlaştırmış -yani durumu kendi aslında tembel olmadığı halde, yanlış inançla müzminleştirmiş- olur.

İşte NE gün içindeki bu ve buna mümasil minik hatalarla envoke olur.

Bana "ben yukarıda saydıklarını yapmıyorum? Yine olmuyor!" mu dedin?

Olabilir. Ben herkesin yaşamında yüzleştiği ve sollaması gereken hataları bilemem.

O zaman formülü daha da basite indirgeyelim; her istediğini elde etme metodunu daha kolay hale sokalım:

  • Korkunu deşifre et (hangi davranışının gerisinde olduğunu çöz) ve o işi ifa et.
  • Bir daha asla öfkelenme.
Senin için belki yapılması gereken "Ben asla zengin olmayacağım" korkusu ve "Hala zengin olamadım" öfkesidir.

Ve maji yap… ama majiyi ülkün için DEĞİL, beyin elektriğini pozitive etmek için yap.

Beyin dalgaboyun tanrı ile (ya da pozitif frekanslı bir evren ile) senkronize olunca kapılar kendiliğinden açılacak, güzellikler KENDİ KENDİNE taşarak akacaktır. "Kendi kendine" dedim, ama aslında işler pek de kendi kendine (durduk yerde) olmamıştır; çünkü kişi, ilk başta zor bir işi yapmış, beyin elektriğini rafine edebilmiş, PEyi çağırabilmiştir. :)

İlk adımı kişisel çaba ile atmadan PE celp olmaz.

"Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim." (Buhari'den hadis-i kutsi)

Bir kere istediğini elde edince, eğer aynı kalırsan, değişmezsen, sakın ola gün gelip yitireceğinden de KORKMA. Ataerki "Çok güldük, çok ağlayacağız" ya da "Çok mutlu olma, melekler kıskanır" ya da "Çok muhabbet tez ayrılık getirir" benzeri inançları yaymayı pek sever. Bunlar tamamen asılsızdır. Kişi değişmiş (pozitive olmuş) halde kaldıkça, kazanım yitirilmeyecektir.

"Bir toplum kendilerinde bulunanı (iyi davranışları) değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez." (Enfâl 53)



DİP NOTLAR

[1] Bana "Atatürk de 'Barış istiyorsan savaşa hazır ol' demiştir" şeklinde karşı çıkanlar olabilir. Ancak Ulu Önder bu sözleri mecliste savaşla ilgili bir konuşma sırasında –ana özel- sarf etmiştir. Genelde ise söylediği "Yurtta sulh, cihanda sulh"dur. Atatürk, sözlerinin boş olmadığını savaştaki başarısından sonra, kendine saldıranlara saldırmayarak, diplomasiye büyük önem vererek kanıtlamıştır. Atatürk sadece yerden taş alıp, hırsızın başına vurmuştur.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -