722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

YAŞAM ve İLİŞKİLER

SORULAR ANA SAYFA | TÜM YAŞAM ve İLİŞKİLER SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

15 Ağustos 2022
Çekicilik

selamlar jan :) herkes benim enteresan ve sevimli/çocuksu oldugumu söylüyor. rasyonel ve karizmatik biri olmak için ise koyulayim mi? su anki halimde insanlardan almak istedigim bazi seyleri alamiyorum ve onlara vermek istedigim seyleri veremiyorum. ne yapsam? sunu da eklemek istedim; geçen kartlarla oynarken degnek prensi ve hermes/büyücü arketipi gördüm. ben onlara benziyor olabilirim bence. onun yerine sövalye ya da kral gibi bisey olmak isterdim.

YANIT

(Editörün notu: İngilizce dokümanlardan yapılan bazı alıntılar orijinal dilinde (İngilizce) olarak metne eklenmekte ve tarafımızdan çevirisi yapılmamaktadır. Konu hakkındaki açıklama için
ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR linki, İçerik ve Uslup başlığında yer alan sekiz numaralı açıklamaya başvurabilirsiniz.)

Dostlar; yanıt verirken lafın şakulunu yine kaçırdım. :D doğrudan karizma konusuna zıplamak isterseniz tıklayın!

Yeni ve genç (ve de aşırı heyecanlı) öğrencime merhaba. :)

Modelleme –yani kişinin hoşuna giden bir kimliği kendine örnek alması- danışmanlık verdiğim arkadaşlara önerdiğim bir durumdu. (Artık danışmanlık vermiyorum.) Bu metodun benim tarafımdan icat edilmiş olmadığını de ekleyeyim.

Bu davranış, değişim yolculuğunun ilk safhası olmalı. Tüm sanatçılar ilk dönemde taklitçidirler ve bu safha sağlıklı olarak nitelenir. Ancak gerçek sanatçı bu durumda sadece bir süre kalır; giderek kendini ortaya koyar ve özgün eserler vermeye başlar. Bu yüzden önce kral ya da şövalye kimliğini modellemende bir hata yok. Yine de bu kimliğin bir ilk adım olduğunu aklının bir köşesinde tutman, bunun sadece bir safha, bir basamak olduğunu fark etmen, burada çakılı durmaman ve zamanla "kendini bulman" gerekir.

Hayat ve kimlik sadece senindir. Ben ve uzmanlar dahil, hiçbir şey cancağızının istediğini yapmana (tabidir ki diğerlerinin alanına girmeden, örneğin kimsenin canını sıkmadan) engel olmamalıdır. İstediğini yapma sürecinde yüzleşeceğin sorunlar ve alacağın hafiften darbelerdir senin eğitmenlerindir. :)

Ama şimdi izin ver, olaya farklı bir açıdan bakayım.

Bana sorarsan öncelikle neden şövalye veya kral kimliğine atlamak istediğini biraz sorgulamak gerek. Ayrıca aklıma da takıldı: Şövalye kimliğinin ne olduğunu biliyoruz (önceki yanıtlarımda söz ettim, anaerkide idealize edilen erkek kimliğidir) ama kral? Kral sence nedir; ya da nasıl bir kimliktir? Bu –bir çeşit- politik konumu nasıl yorumladığın da önemlidir. Örneğin krallık sana alicenaplığı mı anımsatmaktadır? Yoksa iktidarı mı?

Eğer iktidarı ve egemenliği çağrıştırıyorsa bu kimlikten tornistan etmeni öneririm; çünkü ben anaerkilim. Anaerki, yani kadın egemen sistem, aslında sanıldığı gibi HER ŞEYİ İLLAKİ KADINLARIN YÖNETMESİ DEĞİL, EGEMENLİK (YANİ YÖNETENLER) DİYE BİR ŞEYİN OLMAMASIDIR. Antik anaerkil krallıklarda yine kral yönetir ve krallar erkektir. (Bu konuda bir yanıtım var, yayınlandı mı bilemiyorum.)Ancak bu tarz yönetimlerde yine bellirleyici krallar olsa da, içerik bizim bildik yönetimlere benzemez. Krallar daha çok "doğru enerjiyi taşıyanlar, yani doğruyu belirlemeye yardımcı olanlar"dır.

Editörün notu: Söz konusu yanıt 26 Mayıs 2022 tarihinde, Tarihteki Anaerkil Krallıklar (ve PE) başlığında yayınlanmıştır.

Sen de kral kimliğini "cömertlik, alicenaplık, insanların sorunlarını deşifre edip, bunları giderme uğraşı/çabası adına sahip olunan erk" şeklinde algılıyorsan, harika bir model seçtin demektir. Anaerkide güç, kesinlikle mutlak hakimiyet gerektirmez. Güçlü kişi, kişilere hak ettiklerini verebilir; çünkü erkeksi güç, diğerlerinin ihtiyaçlarını tanıma ve giderme yeteneğidir. Krallar, ataerkide sanıldığı gibi zart-zurt eden ve saldırganlığın biraz durmuş oturmuş halini taşıyan hazretler değil; büyük işlerin, zor işlerin adamı, bir çeşit SORUN ÇÖZME MERKEZİDİRLER. Ama hala da kraldırlar. Pek çok sıradan kimse için sıkıcı ve bunaltıcı bir konumdur bu. Krallığı hükmederek ekmek elden su gölden yaşamak sananlar ataerkillerdir. Gerçeklere yakın ve pozitif enerji taşıyan bir beyin –bence- bu konuma (gerçek krallığa) pek özenmez, bu zorlu görev ile arasına mesafe koyar (sollar geçer :DD). Valla onlara da hak veririm; ben de aynı kafadayım. Bu kısacık dünyada neden kendimi sıkayım ki?

Ancak bazı kimlikler (gerçek krallar) sorun çözmeden, yük sırtlamadan duramazlar. Bu adamları atletlere ve vücut geliştirmecilere benzetmek mümkündür. Onlar bedenlerini sınırlarına kadar zorlamadan yaşayamazlar. Onların tek hedefi yüksek bir kondisyon ya da adaleleri gelişmiş beden değildir. Bu kişiler yüksek kondisyon ve güzel beden özlemi kadar, süreçte yaşadıklarını (antrenman yapmayı) da sevmektedirler… tıpkı gerçek krallar gibi.

Gerçek kralları en çok uzak ve zorlu diyarlara, oradaki çaresiz insanlar, hayvanlar veya doğa için yardıma gidenlere; doğal felaketlerde kurtarma timlerine gönüllü katılanlara ve paralı askerlere (evet, kralların emekleri karşılığında para almasında HİÇ BİR bir sakınca yoktur; isteyen almaz, o da normaldir) benzetmek gerekir. Zorlu süreçlerde yaşamak, ama yaşarken sorun da çözmek, bu kişilerin rahatlama ve kendileri olma yoludur.

Peki bu model çocuksu bir kimliğe uygun mudur?

Ben ahkam kesmeyeyim; seni yönlendirmeyeyim. Elimdeki bilgileri, düşünceleri ortaya koydum. Bunlara göz at, kendi bilgi dağarcığından da eklemeler yap; sen karar ver.

"rasyonel ve karizmatik biri olmak için ise koyulayim mi?"
Bu iki kavram arasında hiçbir bağlantı olmadığı için bu iki özelliği peş peşe kullanman bende biraz "acaba ikisinin birlikte geldiğini mi düşünüyor?" kuşkusunu yarattı. Eğer kuşkum gerçekse, belki de asıl amacının karizmatik olmak, ama olmadığına inandığın için çıkış yolunu rasyonellikte aramak olduğu düşünülebilir.

Eğer gerçek (ve belki de biraz gizli kalmış) amacın karizma ise, bunu tek yolunun –çok pop kültür lafı olacak ama- "kendin olmak" olduğunu bilmek gerekir.

Neden bu böyledir? Böyledir; çünkü kendi olan, plansız, kasmasız, gıllıgışsız hareket etmektedir… ve BU YÜZDEN RAHATTIR. Rahat olan herkes kendi olur :) ve illaki birilerine karizmatik gelir. Karizma, yani çekicilik (çekmek, celp etmek) beyin EM alanı ile ilgilidir.

Lütfen fark et, hiçbir insan herkese ortak şekilde karizmatik gelmez. Birinin çok çekici gördüğünü bir diğeri sinir edici bulabilir. Aşkı adına uğrunda intihar edilen kişilerin kural olarak karşı konulmaz çekicilikte insanlar sayılmadıkları açıktır. Ya da seks ilahı/ilahesi olarak kabul görülen nice aktör ve aktristi hiç mi hiç beğenmeyen bir alay insan da bulunur. Oysa eğer karizma, kişilikteki temel rahatlıktan geliyorsa, o kişiyi karizmatik bulanlar, gerçekten o kişiye kafaca (enerji olarak) benzer insanlar olacaklardır. Var olan bu ortam ise öncelikle kişi için tatmin edici ve eğlencelidir.

Karizma sözcüğünün kökeni Yunan mitolojisinin Charitesleridir. Bunlar üç tanrıçadırlar ve pek çok mitte olduğu gibi onların da bir şifreleri, bir mesajları vardır. Tanrıçaların kimliği ve sembolize ettikleri kavramlar insanlara "gerçek çekiciliğin" ne olduğunu, bu yüzden nasıl (ne yaparak, nasıl davranarak) elde edilebileceğini fısıldamaktadırlar.

Çekiciliğin ne olduğunu anlamak için önce isimlerini inceleyelim.

Aglaea "parlamak"tır, Euphrosyne "neşe"dir, Thalia "çiçek açmak"tır.

Bizler parlamayı 722de kutsal olan "pırıltı" olarak algılıyoruz ve karşılığının "Nur" esması olduğunu savunuyoruz. (Nur, AY ile ilgilidir.) Neşe kavramında deşifre edilecek birşey yok, anlam ortada. Çiçek açmayı ise "gençlik" diye çevirenlerin yanıldığını düşünüyoruz. Thalia "can"dır. NEnin yok etmeye çalıştığı, başarırsa orta dünya olan makronun bütünü ile onun eline geçeceği ve Büyük Yırtılmanın gerçekleşeceği kavram. Gençlerde tabidir ki bol bulamaç vardır, ama yaşlılarda da bulunabilir.

Şimdi de tanrıçaların yönettikleri kavramlara bakarak çekiciliğin ne olduğunu anlayalım.

Bu üç tanrıça "güzellik, doğallık, insan yaratıcılığı, iyi niyet ve doğurganlık, zarafet, gevşeme (rahatlık), süs, dans ve müzik" kavramlarını yönetirler.

Theoi.org – Kharites
THE KHARITES (Charites) or Graces, were three goddesses of grace, beauty, adornment, joy, mirth, festivity, dance and song. A number of younger Kharites presided over the other pleasures of life including play, amusement, banqueting, floral decoration, happiness, rest and relaxation.

Charites, Eurynome'un kızlarıdırlar. Eurynome, Orfizm'de evrenin yaratıcısı tanrıçadır.

(Pek çok İlk Çağ Yaratılış Efsanesinde Yaratıcı bir tanrıçadır, yani dişidir. İlk var ediş onunla başlar, eşi ile daha sonra birleşerek yaratma sürecini sürdürürler. Bizlerin sisteminde yaratıcının dişisi, erkeği yoktur. Cinsiyet, bizim ortalama evrenin bir köşeciğindeki bir galaksinin planeti olan Dünya'daki yaşama özgü bir şeydir. İlk çağ insanı yaratıcının karşılıksız vericiliğini, esirgeyiciliğini ve bağışlayıcılığını anneliğe benzeterek onu dişi olarak nitelemiştir.)

The Greek Myths - Robert Graves
Başta, Her Şeyin Tanrıçası olan Eurynome, Kaos (Chaos)'tan çıplak doğdu, fakat ayağını koyacak bir şey bulamadı, bu yüzden denizi gökten ayırdı, dalgalar üzerinde yalnız başına dans etmeye başladı. Parmaklarını birbirine sürttü ve yılan Ophion'u doğurdu.

Chaos bizim sisteme göre bir kara deliktir ve kara delikler diğer aleme (ya da başka bir evrene) açılan kapılardır.

(Bu konuda bilgi edinmek için KARA DELİKLER (Sanal Varlıklar Mıyız?) adlı dizi yazımı ya da yazının 2. Bölüm: KARA DELİKLER NEDİR? adlı bölümünü okuyabilirsiniz.)

Eurynome ve Ophion, her şeyin hep yolunda olduğu evrenin yöneticisidirler. Bunlar Titan adlı soydandırlar. Ama Titan olmayan bir soy olan Zeus ve ailesi tarafından saldırıya uğrarlar, evren bölünür ve bu gün yaşamakta olduğumuz zorluklarla dolu evren var olur.

Halkis'li Lycophron - Alexandra 1191
O (Zeus) Ophion'un tahtına sahip kral... annesi (Rhea) güreşteki mahareti ile önceki kraliçeyi (Eurynone'u) Tartaros'a fırlattı.

Bizlere göre Tartaros da bir kara deliktir.

Zeus'un Yahveh'e benzerliğini Tutsak Evren ve Sınırın Ötesi adlı kitabımda biraz anlattım. Kitabım üyelere ücretsizdir.

(Bu konuya "Tanrının Maskeleri" adlı kitap dizisinde Joseph Campbell'de değinir.)

Ophion ise bir yılan ya da ejderdir. Evreni korur. Sembolü: Bir yumurtaya sarılı yılandır. Evren'in yumurtaya benzerliği günümüz astronomisinde ortaya çıkarılmıştır. 722 teorisinin "bölünme" inancı Orfizmde bu yumurtanın kırılması olarak izlenir. Yumurta kırılınca toprak (yer) ve gök oluşur.

Orphica, Theogonies Fragment 57
This Herakles generated a huge egg, which, being filled full, by the force of its engenderer was broken in two from friction. Its crown became Ouranos (Uranus, Heaven), and what had sunk downwards, Gaia (Gaea, Earth).

Bu anlatım Tevrat'ta öncel evrenin Yahveh tarafından "yer ve göğü ayırma" eylemi ile görülür. (Eski Ahit, Yaratılış 1:6-10)

Ophion, Drakon, Ladon (Hesperidlerin, içinde yaşam ağacı bulunan bahçesini koruyan yılan) ve benzeri yılanlar Yahudiliğin "Cennetteki Şeytan/yılan" betimlemesinin çıkış noktasıdır. Anımsatmak isterim: Müslümanlıkta Adem ve Havva'yı aldatan Şeytan bir YILAN DEĞİLDİR. ATEŞTEN VAR OLMUŞ BİR MELEKTİR. YILAN, KURAN BOYUNCA HİÇ BİR YERDE LANETLENMEZ.

[Ama Yahudiliğin yayılmacılığı ve/veya etkisi o kadar inanılmazdır ki, Kuran boyunca tek bir ayette yılan aleyhine bir kelam olmadığı halde, üzülerek söylemem gerekir ki, bazı din adamları yılanı sürekli lanetlemektedirler. :DDD
]

Bu mitolojik bilgilerden yola çıkarsak,

  • Tanımlanan kimlikteki kimselerin DOĞAL OLARAK pek çok kişiye çekici gelecekleri
  • Krallardan çok; neşeli, canlı, doğal kişilerin çekici oldukları
sonucuna ulaşabiliriz.

Ben sende Charties kimliği görüyorum.

Oysa 2000 yılında girdiğimiz (kimilerine göre 1900de girmişizdir) Kova Burcu çağında her şey alt üst olur. İnsanlık tarihinde ilk kez cinsiyet rolleri de tepetaklaktır artık. Kadınlar erkekleşmektedir. Kova burcunun yöneticisi olan Uranus, ters dönen bir planettir ne de olsa. :) BU tersleşme çekicilik kavramlarına da yansır. Artık "cool olmak" diye bir kavram vardır. Cool ise "soğuk" demektir. Oysa soğuk NE elindedir. Soğukta yaşam (can) gücü eksilir. EM tayfta kırmızı taraftaki renkler (kırmızı tonları) sıcaktır, mavi taraftaki renkler (mav ve tonları) soğuktur. Seksilik nasıl soğuklukla bağdaştırılır ki?

[Hanımlar, özellikle doğanın "çekme" görevini verdiği sizler bu tuzağa düşmeyin. Bana inanmayın; deneyin: Sıcak, verici ;-), neşeli, doğal, güzel, (buna "şen şakrak ve cilveli" diyelim mi?) olun… ve adamları nasıl delirttiğinizi kendiniz gözleyin. Ben size kendinizi ezdirin mi diyorum? Yumuşak olanın ezileceği ataerkil yalandır. Kırılan hep sert olandır. Çekin… içinize almanız, ya da kendinizi vermeniz gerekmez. Çekin… ve isterseniz PEŞİNİZDEN SÜRÜKLEYİN. :DDD Avcı erkekler, avcı oldukları için, böyle "gösterip vermeme" oyunlarını (av kovalamayı) severler. Yani peşinizden sürüklenirken çok da eğlenecek olabilirler. ;-) Daha açık söyleyeyim: Bu tavır NE celp etmez; hayatın tuzu, biberi, turşusu, ketçapıdır. Ama bence sonunda birini de seçin. ;-)
]

"su anki halimde insanlardan almak istedigim bazi seyleri alamiyorum ve onlara vermek istedigim seyleri veremiyorum."
Bu cümlenin içeriği çok belirsiz olduğu için (yani ne verip ne almayı istediğini yazmadığın için) sözlerimin hatalı olması olası. Ancak bu kez de "insanlardan almak istenen şeyler" sözleri aklıma takıldı. İnsanların genelini geç, birkaç insandan bile bir şey almayı beklemek bence hiç de rantabl bir tutum değildir. İnsanların en sevmediği şey onlardan bir şey beklenmesi, yani bir şey vermelerinin beklenmesidir. Bizler –yani insan adlı yaşam formları- ancak istersek verince mutlu olan yapıda varlıklarız. Yani biz vermeyi istemeden bizden bir şey beklenirse strese gireriz. İnsanlardan onlar tarafından karşılıksız verilenler dışında bir şeyleri almak istersen –onları strese sokacağın için- kendini en alamayacağın konuma itmiş olursun.

Birinden almak istediğimiz bir şey, ancak kendi tarafımızdan kendimize verilebilir. :) Bunun nedeni hepimizin -söz biraz ürkütücü olsa olsa da- gerçekte yalnız olmamızdır. Yalnız doğup, yalnız ölme kaderinin asla değiştirilememesi bu yapının en bariz kanıtıdır.

Andığım yapı da makro yasasıdır ve anaerkil aspektten bakılabilirse bunun şahane ve harika bir şey olduğu kolayca görülür. Bu duruma "kendi kendinin efendisi olmak" ya da "tek kişilik bir ülkenin kralı olmak" denilebilir. Bu güce varan kişiler, çevrelerinin insanla dolduğunu –belki de şaşırarak- fark edeceklerdir.

Sosyallik denen şey, illaki PE celp etmez. Doğrudur, amaç "birleştirmektir"; ancak bu ülkü kalabalık ortasında belki de realize edilemeyeceği gibi, tek başına yaşarken gerçekleştirilebilir; hatta tek başına dağ başında olsan bile, beyninden yayacağın gerçek PE ile var edilebilir. Sosyallik diye sunulan batı kaynaklı ortamın hayr vermesi için önce beyinlerin genelinde PE olmalıdır; çünkü bu gibi enerjiler benzerlerini bulunca her EM alan gibi, rezonans ile birbirlerini güçlendirirler. Bu yüzen NE taşıyan kişilerin (bu insanların hiç de kötü insanlar olmaları gerekmez) topluluk oluşturması değil, oluşturulmaması daha hayırlıdır.

Bunların da ötesinde sözlerinde almak istediğin ve vermek istediğin şeylerden söz etmen, bunların birbiri ile etkileşim içinde (alakalı, birbirini etkileyen tetikleyen) şeyler olduğuna inandığını düşündürüyor. Oysa bu inancın gerçekleri yansıtmadığını söylemek zorundayım. Vermek, beklenti için yapıldığında anlamını (PE taşıyıcılığını) yitirir. Bir şeyi, başka bir şeyi almak için veriyorsan beklediğini almayacağını öğrenmek, makroyu deşifre etmeye koyulmak anlamındadır.

Vermenin anlamı ve geri yansıması, vermekten zevk alındığında ortaya dökülmeye başlar. Tıpkı bir annenin bebeğine karşılıksız şekilde süt verirken aldığı garip mutluluk; ya da bir erkeğin kadınını ve evladını koltuğu altında tuttuğunda hissettiği koruma duygusunun kendine verdiği garip mutlu edici güç gibi… Anne bir şeyini vererek mutlu olmaktadır. Baba sorumluluk alarak mutlu olmaktadır. Düz mantığa ters yönlü bu durumlar da makro yasaları nedeni ile böyledir.

" geçen1 kartlarla oynarken degnek prensi ve hermes/büyücü arketipi gördüm. ben onlara benziyor olabilirim bence."
Bence de :) Bilmem sana "Tarot kartlarını elinden hemen yere bırak ve oradan uzaklaş" desem seni öfkelendirir miyim?

[Her noktası Yahudilik (Yahveh) etkisi ile dolu bu kartların ne menem şeyler oldukları hakkında –bu yaşta zıplayıp hoplamaktan ve de kendimi sakatlayıp durmaktan :) ) bir türlü çalışıp bitiremediğim- bir araştırma kitabım var.

Dostlar; tarot-marot yok. Bana inanmayın; biraz bu konudaki araştırmacıların laflarına kulak kabartın. Bu kartlar yukarıdaki hazretin en bet enerjisini taşımaktadırlar.
]

Tabidir ki herkes ne yapması gerektiğini, kendine neyin iyi geleceğini, en iyi kendisi bilir, bu kesindir; ama EĞER bana sorarsan büyücü olmak, kral olmaktan hem daha kolay, hem daha rantabl (kolay çıkar elde etmeye yönelik), hem de çok daha eğlencelidir.

Neşeli, hareketli, yerinde duramayan bir delikanlısın. Ama sandığın kadar derin değilsin. Çok şey bilmek ile derin (bilge) olmak farklı şeylerdir. Üzerine aldığın bu gibi gereksiz yükler senin çok sevdiğin koşma eylemine engel olabilirler. Senin fazla düşünmemen, hafif, kolay ve eğlenceli bir hayata kanalize olman gerek bence.

Beni okumakta olan arkadaşlar "Bu zaten sizlerin ortak hayat görüşü, herkese aynı ilacı dayıyorsun" diyecek olabilirler. Ama hayır; ben bir öğrencime din adamı olması ve benim gibi yazması (bir blog açması) gerektiğini öğütlemişimdir. Kendisi bazı yanıtlarımda söz ettiğim gibi iki özel seçilmiş ve beni düş kırıklığına uğratmış (bu sözlerimde asla bir öfke ve suçlama yok) iki adamdan biridir.

Din adamı dedim, bir açıklama yapayım: Anaerkide ruhban sınıfı yoktur. Ben kendi kendimi din adamı atadım. :D (Bunun anlamı kendimce üzerime, "SADECE SORANLARA PEyi anlatmak" olarak özetleyebileceğim bir misyon yüklemekten öte değildir.)

Ancak sana hiç de böyle şeyler önermiyorum. Zekisin. Beynin de bedenin gibi aktif. Bu enerjileri çok yanlış yerlerde de kullanabilirsin; dikkatli ol. Yüksek enerji dikkatle kullanılmazsa tehlikeli durumlar yaratabilir. Ve evet; bu enerji insanlara, onların hayrı için yönlendirilebilir. Bize göre okul ve cami açmak iyi bir iştir. Ama onlar kadar iyi olan (hayr sağlayan) bir diğer şey insanlara güzel yemekler dağıtmak ve hatta insanları eğlendirmektir.

Eski devirlerde entertainerlara Children of the Moon denirdi. Bilirsiniz, Ay bizde (ve de Müslümanlıkta) kutsaldır. Dahası; bizim inançta sanatçı olmak değil; "eğlendirici" olmak kutsaldır.

[Bu yüzden bana ne iş yaptığımı soranlara gururla "entertianer"ım, yani "eğlendiriciyim" şeklinde yanıt verdiğimi eklemek isterim. Eğer sergilediğim performans bir kişiye bile anlık derdini, sıkıntısını, kederini, kaygısını unutturabildi ve beyninde zevk ;-) devrelerini aktive etti ise, dünyaya –bir çocuğu bir tokattan, bir hayvanı bir tekmeden, bir kadını bir elemden koruyacak- PE döküldü demektir. Bence bu seçim yamuk yumuk şeyleri "fütürst imgesel devinimlerle yüklü dışa vurumcu modern sanat" diye insanlara dayamaktan (dayatmak değil, bilerek dayamak dedim ;-) ) ve "üstünlüğün dayanılmaz ağırlığında" :D bulutlar içinde durmaktan iyidir. :DDD
]

Sözün özü; güzellikleri karşılıksız almak adına sana önerim, sende bol olan bu "şen" ve kıvrak enerjiyi KARŞILIKSIZ olarak insanları eğlendirmekte kullanmandır. Sosyal medyayı (Ekşi Sözlük dışında) tanımadığımız için pek bilemiyorum; ama bu ortamda komik şeyler paylaşmak, hatta yazmak, belki başından geçen olumsuz olayları komik şekilde dile getirip, çaktırmadan insanlara farklı (pozitif) bakış açıları kazandırmak ve BUNDAN EĞLENMEK, bence sana uygun işlerdir.

Kötü olan yazmak ve okumak değil; bu günün kültüründe (ataerkide) ataerkil kafa ile yazılanları okumak ve ataerkil kafa ile yazmaktır. ;-)

Ama yine de en iyisi Güneş ya da Ay altında, reelde, beynin kadar ellerini (bedenini) de kullanarak işler yapmaktır. :)



DİP NOTLAR

[1] "Geçen" değil, "geçenlerde"; daha iyisi "kısa süre önce" olacak. :)


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -