YANIT
Bir cümlenizle başlayalım.
" Anaerkil ezoterizm konusunda hangi kaynaklari önerebilirsiniz ?
Anaerkil ezoterizm hakkında –bildiğim kadarı ile- tek kaynak biziz.
722 adını verdiğimiz sistemimiz biz "insan" okültist/araştırmacılar tarafından var edildi. Önce bildiklerimize bilimsel mesnet aradık, %99 bilimsel raporlara odaklandık. Bildiklerimize nedensellikler aradık, bulduk. Böylece önceden bildiklerimizin çapları genişledi, derinleştiler. Kontaklarımıza ancak bu aşamadan sonra danıştık.
"Anaerkil ezoterizm" tamlaması ise bu noktada ONLAR tarafından söylenmiş bir sözdü. Biz de bunu kullanmayı sürdürdük.
[Çok açık olacağım: Kadın hakları gibi konularla ilgisi olan erkekler değildik. Hala da özel hayatımızda maço denilebilecek kimlikleriz. Ancak kontaklarımıza güvenimiz –yıllar içinde sözlerinin kesinlikle doğru çıkması nedeni ile- tamdır. Bu yüzden onların sözlerini yansıtmaya başladık.
]
722 sisteminin tabanı insan beyni araştırmasıdır. Yine de bulgular kontaklara danışılmış, SADECE sorulan sorular aracılığı ile ek bilgiler alınmıştır. Yani vahiy; ya da hipnoz ile uyutulan bir kişinin kurduğu kontaktan alınan bilgilere dayalı bir sistem yoktur. Bu yüzden size, bizim siteden başka kaynak önermeme ne yazık ki olanak yok. Ama siz dilerseniz internetten aratın… belki bulabilirsiniz. Bizler kendi içine kapalı çalıştığımız için bazı şeylerden bîhaber olabiliriz.
İşin kötü tarafı sahip olduğumuz sistemi sitemizde bile detaylı anlatan bir link yok; bu konuda yazdığım bir kitap yok. Bunun da nedeni sistem kurmak benzeri bir amaç veya isteğimizin başta bulunmamasıdır. Yoğun araştırmalara başlama nedenimiz idealzim değil, oportünist bir yaklaşım diyebileceğim "Majide nasıl daha başarılı olabiliriz?" sorusuna yanıt aramaktı. Bu süreçte her şey kendi kendine gelişti. Aramızda "Ya, bir sistem oluştu, buna bir de isim takalım" dememizle 722 doğdu. Ama sistem oluşturmaya, ekol kurmaya düşkünlüğümüz olmadığı için bu konuda yazıp çizmeye de vakit ayırmadık.
Anaerkil ezoterizm hakkında kaynak istediğinize göre bu konuya merakınız var diye düşünüyorum. O zaman gelin, sizinle bu konuda biraz söyleşeyim. Önce bize öğretilen anaerki nedir, bunu anlatayım.
Tamlamada anaerki kelimesi olsa da, bize söylenen, sistemin doğrudan kadınlarla ilgili olmayan bir yapı olmasıdır. Bu yapı insandan uzak tutulmaya çalışılan, ama insanın gerçeğini kapsayan, insan denen canlının özünde var olan bir sistemdir. Farklı bir söyleyişle: İnsanın içrek yapısını yansıttığı için, insanın en rahat ve mutlu yaşayabileceği bir sistemdir. Ataerkil kültürde ise engelleme var etmek adına gerçekdışı (bu yüzden zarar verici) bilgiler "doğrudur/iyidir" diye öğretilmektedir.
Bu sistemde kadınlar önemlidir, ama yaygın olarak sanıldığı gibi "Kadınların egemen olduğu, erkeğin yerine geçtiği" bir yapı yoktur. Söz konusu yanlış anlayışın nedeni ataerkinin anaerkilliğe bile el atmış olmasıdır.
Bize öğretilen anaerkide kadınlar egemen değildir, çünkü egemenlik diye bir şey yoktur. Ama hayır; herkes eşit (benzer) de hiç değildir. Kadın ve erkek SADECE mutlu olma, KENDİNİ İSTEDİĞİ ŞEKİLDE İFADE ETME/YAŞAMA hakkı olarak eşittir. Yoksa kadın ve erkeğin birbirine benzemeyen iki farklı yapı olduğu kabul edilir; insanlar özgün (hormonal ve genetik) yapılarına paralel davranmaya özendirilir. Yine de eşcinsellik ve/veya cinsiyet değiştirme arzusu olağan görülür, kabul edilir. Bize anlatılana göre düşük bir biseksüellik eğilimi, heteroseksüellikten daha olağandır.
Bu sistemde yine sanıldığı gibi kadınlar savaşçı DEĞİLdirler; ezoterizmde Venüs özelliklerine sahiptirler. Ancak anaerkide kısıtlama yoktur. Dileyen savaşçı da rahatça olabilir.
Şurası çok önemli: Bu sistemde erkekler MARS DEĞİLdir. :) (Bana kabul etmesi en zor taraf bu gelmişti. :) )
[Önceki yanıtlarımda yazdım: 722nin ilk temeli 30 yıla yakın süre önce tanıdığım bir Mecusi sekt lideri ile konuşmalarımla atıldı. "Savaşçı olmayan erkek" modeline örnek olarak kendisini vereyim: Bir dövüşçüydü. Yabancı ülkelerde gösterilere çıkmış bir dövüşçü. Sergiledikleri gösterilerde üzerinde sopa filan kırıyorlarmış. İnanılmaz ölçüde güçlü bir bedeni vardı. Çok kuvvetli olmanın yanı sıra, dövüş tekniklerini biliyordu.
Oysa onu tanıdığım uzun yıllar içinde kimse ile ne sözel, ne de bedensel tek bir kavgası olmadı.
Onunla yaşadığım iki olayı örnek olarak anlatayım: Birinde bir barda bir arkadaş hesaba itiraz edip şamata yaptığı için garsonlar üzerimize saldırdılar, o ise kendisini öne attı. Kimseye vurmadı; siper oldu. Olay yatıştı. Ben ise –itiraf ediyorum- saklanmıştım.
Diğeri olayda onu bir arkadaşımla tanıştırdım. Bu arkadaşım onun benden çok methini duyduğu için (bu konuda aşırıya kaçmıştım) biraz olumsuz anlamda "doluydu". Tanışmalarının ilk saatinde kavga çıkarttı ve ona saldırdı, o ise yine karşılık vermedi. Sonra o saldıran arkadaşım, benden çok onun arkadaşı oldu.
Karşılık vermemekle, kendini ezdirmek –arada algılamanın zor olduğu ince bir çizgi bulunsa da- farklı şeylerdir.
]
Venüs, ataerkide "kadınsı" olarak prezante edilse de, aslında kadınlara ait cinsel yapı kaynaklı gerçekleri İÇERMEZ. Venüs, uyum ve denge ile başlar, aşk, seks, dostluk, fiziksel güzellik diye devam eder. Bu yüzden erkekler de kolayca Venüsyen olabilirler.
Ama erkekler daha çok Ay'dılar. :)
Evet; pek çok erkek için kabul edilmesi güç bir durumdur kendilerinin de "besleyici" olduğunu öğrenmek. :DD (En azından bana çok zor gelmişti.) Ay sadece besleyen değil; aynı zamanda zorluğu taşıyan ve kendini istekle siper eden, darbe alan taraftır. Bilirsiniz bizim Türk kültüründe zaten erkek (baba) "aile direğidir".
Erkek anaerkide savaşçı değildir, çünkü hiç kimse savaşçı değildir. Erkek, sorun çözendir, sorumluluk alandır, sarsılmaz olandır, koruyandır, gözetendir. Müslümanlık tanrısının temel özellikleri olan ve besmelede vurgulanan "esirgeyen" özelliği zaten "koruyan" demektir.
Avlanmak, makronun temel yapısıdır. Bölünme sırasında Yahveh tarafından var edilen bir yaşama şartıdır. Avlanacak olan taraf ise erkektir. Avlanmak ve avı ihtiyaç sahibine (bu ailesi de olabilir, olmayabilir de) vermek onun rolüdür. Bu beslemektir. :)
Kadınlar da besler. Onlar yapıları, fizyolojileri gereği beslerler. Memelerinden KENDİ KENDİNE (yani bu çaba ile elde edilen ve öğrenilen bir eylem değildir) süt akar.
Kadın çabasız cinstir. Kendini böyle daha iyi ifade eder. Ancak bu dayanıklı olmamasını gerektirmez.
Zorluklar erkek yapısına uygundur. Erkekler sorunlarla başa çıkmaya çalışarak daha kendileri olurlar. Kadını ise –dayanıklı olsa da- zorlamak, NEye davettir. İşte bu yüzden kadınlara "spor yerine dans edin" diyoruz. Oysa ataerkil ortamda neredeyse "baskı" diyebileceğim bir zorlama ile kadınlar spora ve en kötüsü, rekabete dayalı sporlara yönlendirilmektedirler. İçinde yaşadığınız toplumda teknolojik ve bilimsel gelişmelere rağmen bireysel mutluluk oranınde hiç bir ilerleme kaydedilmeme nedenlerinden biri de budur. Rekabet, sadece adavet getirir. Kişinin yegane rakibi kendisidir.
Bölünme sonunda -tanrısallık demeyeceğim- "gerçek" yapının nüansları kadın cinsinde daha fazla kalmıştır. O yüzden erkeklerin kadına danışması, kadınların BELİRLEYİCİ, erkeklerin UYGULAYICI olması anaerkinin temelidir.
Erkek, fizyolojik ve hormonal yapısı gereği kadına oranla daha aktiftir. Kadının görece az aktif olma nedeni çocuk doğurma ve büyütme eyleminin var edicisi olmasıdır. İnsan yavrusu -hayvanların tersine- özenli bakım kadar, "ruh sağlığına" da gerek duyar. Ruh sağlığı ise -unutturulmaya çalışılsa da- "anne sevgisi" denilen farklı "ihtizazlar"ı bebeğe en az iki yıl, ama aslında dört yıl hissettirecek YAKINLIKLA verilebilir.
Antik muhteşem anaerkil krallıklarda krallar erkektir. Bu durum kadınların kraliçe olmayacağı anlamında değildir. İz bırakan, şahane kraliçeler de vardır. Ancak hala da azınlıktadırlar. Anaerkide -genelde- erkek kral olsa da, anaerkil adı verilen, KADINLARIN BELİRLEDİĞİ doğrular temelinde krallık eder.. Bir diğer deyimle, kadın doğrularını (örneğin gerçekten barışçı olmayı) aktive etmek için kraldır. Sözün özü, anaerki -pek çok erkeğin tırstığı gibi- hımbıla dönüşmek değildir. :D Anaerki, erkeğin GERÇEK erkek, kadının gerçek kadın olabildiği bir rejim, bir kültürdür.
Anaerkil ezoterimzde Venüs özellikleri sayılarak kadınların –bir anlamda- tekeline verilen (ki, bu da bir "ayırma/bölme" işlemidir) nosyonlar -örneğin denge- temel gerekliliklerdir. Evrene bu gözlükle bakarsanız, yani ana ereğiniz objektiften, sübjektife, HER KONUDA denge var etmek olursa, majikal pratikleriniz sağlıklı işler. Dahası; majide kullanacağınız mutlak gerekli unsurlar (ki, majiyi duadan ayıran ve ona güç veren unsurlardır), örneğin renkler ve sayılar, gerçek yapılarıyla algılanırlar.
(Renk yoktur; renk bir EM dalgadır. Majide olduğu kadar güncel yaşamda da çok önemlidir; ataerki bunda da olumsuz yönlendiricidir.)
Anaerki ile safsatadan uzak durmayı, gerçeğe yönlenmeyi öğrenirsiniz. Gizem artık size çekici gelmemeye başlar. Okültist olarak korktuğunuz ve itici bulduğunuz bilim önemli görünmeye koyulur. (Bilim tarafındaysanız, subjektif konulara merak başlar.) Bunun gerisinde anaerki olarak sunulan PE celbinin "birleştiriciliği" vardır. Anılan birleştiricilik, aslında öncel evrene dönmek anlamına geldiğinden (her birleştirme bu anlama gelir) Cennetten esintiler başlar, bilgiler akmaya koyulur. Bunların anlamı da seçilen konuda başarı elde etmektir.
Ve Tarot konusunda gelelim.
Dostlar, bana biraz olsun inanıyorsanız o kartları elinizden bırakın. Orada büyük bir tuzak var. Temel bütünü ile palavra… bu gerçeği bir yana itsek bile, geride kalan cidden tehlikeli: Orada NE var. En kullanılan deste olan Waite destesinde bazı kartlarda resmen YHVH harfleri var! Bana inanmak zorunda değilsiniz. Bir dolu saygın araştırmacının bu konuda kitapları var; onlara danışın. Ne yazık ki Türkçe kitap olduğunu sanmıyorum.
[Arkadaşlarım; bu devirde İngilizce bilmemek –lütfen kimse darılmasın- ciddi bir noksandır. İngilizce konuşmayı bilmek bile ikincildir. İngilizce yayın okumayı bilmek ve biraz olsun yazabilmek, çok çok önemlidir. Herkes mesleğinde ilerlemek için –bizim yaptığımız gibi- bir şeyler okumak zorundadır. Lütfen fark edin: Kendi kendinize İngilizce okumayı ÖĞRENEBİLİRSİNİZ.
Bu konuda somut örnek olarak verebileceğim kişi can dostum Bülent Kısa'dır. Kendisi İngilizceyi KENDİ BAŞINA öğrenmiştir. Bu yüzden İngilizceyi ne konuşabilirdi, ne de sözcüklerin okunuşunu bilirdi; onları yazıldığı gibi okurdu. Ancak en ağır dille yazılı kitapları bile kolaylıkla okur ve anlardı.
]
"Tarot Hakkında Bilmek İstemeyeceğiniz Şeyler" adını verdiğim bir kitap yazdım, az bir bölüm kaldı, bitiremiyorum. Orada –kutsaldır, derin manaları vardır diye dayadıkları- HER BİR KARTIN kökeninin ezoterizmle en küçük ilgisi olmadığını, son derece basit (bu yüzden gülünç) güncel realitelerden ve olaylardan geldiğini gösteriyorum.
Ayrıca anaerkil ezoterizm başlığında toplanan bilgilerimden yola çıkarak bir deste var ettim. Bu deste, çok temel üç unsur olan sayılar, elementler ve renkler üzerine kurulur.
[Burada bir parantez açayım: Ateş diye bir element yoktur. Bu –af edersiniz- saçmalığa nice akıllı adamın inanılabilmesi gerçekten ataerkinin baskısını, beyinlere vurduğu kilidi bir kez daha göstermektedir. Bir Allahın kulu çıkıp "Yahu bu toprak/su/hava adlı element denilen şeyler bilimde katı/sıvı/gaz diye karşılığı var. BUNLAR BİRBİRLERİNE DÖNÜŞEBİLMEKTE. Tamam da, bu ateş nereden çıktı?" demeyi akıl etmez. Bu konu bence Gora adlı filmde Cem Yılmaz tarafından "Toprak, su, hava ve TAHTA" diye ti'ye alınmıştır. Gerçekten de ateş o kadar uygunsuz ve mesnetsizdir ki, yerine tahta bile konulabilir. :)
Ateş lafının kaynağı (ki, biz de eğitimde "ateş" diye verdik) "Dünyanın üstünde hava var, yüzeyinde su ve toprak var, altında ateş var" mantığıdır.
Ancak bilimsel (gerçeklik) ortamda bu yanlıştır.
Öncelikle magma ateş değil, eriyik madendir.
İkincil olarak BİLİMİN ORTAYA KOYDUĞU VE KABUL ETTİĞİ GİBİ 4. element plazmadır. Plazma, bazen ateşte var olur; aslında bambaşka bir şeydir. PLAZMA; LİKİT, GAZ, KATI GİBİ, BİR DİĞERİNE DÖNÜŞEBİLİR.
Bilimde de bazı hatalar olur; örnek, beynin bir dalgasına, evrenin 4. kuvveti elektromanyetizmanın en ölümcül dalgası olan "gama" adı verilmiştir. Plazma adlı 4. elementin adı da, kanın sıvı kısmına verilen ad ile aynıdır; ikisi de plazmadır. Orta eğitimde –bildiğim kadarı ile- fizik alanındaki plazma değil, kan öğretildiği için pek çok kişi "plazma" lafını duyunca sıvı bir şey anımsar. Bu da plazmayı algılamakta ciddi bir sorun yaratır.
]
İşte benim kartlar, evrende maddenin bu gerçek dört hali üzerine; renklerin ve sayıların gerçek (anaerkil dediğimiz ve bağlantılarımızla geliştirdiğimiz) anlamları teminde kuruludur.
Kitabı bitirebilecek miyim? Bilmem ki? Yoğun çalışıyoruz… yine de zaman yetmiyor.
Değerli kardeşim; sorunuzda beni taltif eden birçok söz etmişsiniz. Bunlardan mutlu olmamaya imkan var mı? İnsan sevilmekten, onaylanmaktan başka ne için yaşar ki? Bence yaptığımız pek çok ilgisiz eylemin gerisinde sevilmek, benimsenmek ve önemsenmek ihtiyacımız vardır.
Hep derim; güzel sözler güzel beyinlerden (bilinçlerden) çıkar; Güzel bilinç ise HEM güzellik var eden, HEM de güzel olarak algıladıklarına paye verecek yürekliliği, cesareti olandır. Cesur insanlar güzel konuşur dostum. Cesaret ise sağa sola saldırmaya neden olan bir afaki güç değil; SADECE kişilik gücüdür.
Hürmet de, saygı de size, sizin gibi güzel bilinçli bir arkadaşa, benden de, misli ile…