YANIT
Merhaba sevgili öğrencim!
Ataerkil (doğadışı, doğal olmayan, insanların ve evrenin yapısına ters düşen) doğruların (kuralların) en somut biçimde çıkış noktası Yahudiliğe (Tevrat’a) dayanır. Bu kurallar Tevrat aracılığı yayılmış ve -Yahudi olsun olmasın- neredeyse tüm dünya kültürlerinde etkin biçime dönüşmüştür. Eğer öne sürüldüğü gibi ataerkil sistemin özü Tevrat’a dayalı ise, Tevrat’da Yahveh’in kitabı ise, her şeyin onunla başladığını ve ona dayandığını öne sürmek yanlış olmayacaktır.
Yahveh’in kendini en açık şekilde ortaya koyuşu Tevrat’in yazılması ile başlar. Bu kitabı referans alırsak ataerkinin en somut şekli ile antik Mısır zamanında Musa peygamber ile ortaya çıktığını düşünebiliriz.
Bilindiği gibi Musa, iddiasına göre seçilmiş bir ırk olan Yahudileri firavuna karşı ayaklandırmış, Mısır’dan çıkartmak istemiş, Firavun izin vermeyince felaketler yaratmış, sonunda “Mısırlıları soyarak” (bu sözcük bana ait değildir ve Tevrat’tan alıntıdır) ülke dışına çıkarmıştır. Amaçları bir memleketlerinin olmasıdır. Bu yüzden çevredeki paganist ve tarihe benzersiz uygarlıkları ile geçmiş olan (örneğin Petra) ülkelere saldırırlar… ama her seferinde geri püskürtülürler. Şahane bir geleceğe sahip olacaklarına inandırılarak yerlerinden edinilen halk tam kırk sene boyunca çölde -değim yerinde ise- sürünür. Defalarca ayaklanma çıkar. Defalarca paganizme geri dönülür. Oysa her seferinde gökten Yahveh tarafından yollanan felaketlerle seçilmiş insanlar biner biner öldürülür. Sonunda Musa ölür. Toprak bulma fırsatı başkomutan Yeşu’nun olur. Yani sonunda seçilmiş kavmin bir ülkesi vardır artık.
Bundan sonra sulh-u salah tesis edilir, yani Musa’nın insanlara vaat ettiği mutluluk ve refah ortamı gerçekleşir mi? Hayır! Gelecekte nice kral dahil tüm kavim defalarca paganizme geri dönecek ama yine cezalandırılarak “zapt-ı rapt altına” alınacaktır. Daha ilk krallık kurulduktan sonra kısa süre sonra bile kavga ve çekişmeler başlar ve ülke daha başından ikiye (iki krallığa) bölünür. Yahveh’in kutsadığı topraklar olan coğrafyada ise HALA savaş sürmektedir.
Tevrat’ın içeriği bu hikayelerden meydana gelmektedir.
Peki, Tevrat’ta anlatılanlar doğru mudur?
Bazı çağdaş araştırmacılara göre değildir!
Öncelikle “seçilmiş kavim” diye bir şey yoktur. Yani ortada -seçilmişliği geçin- aralarında kromozom benzerliğine dayalı “ırk” ya da soy denecek bir bağlantı olan insan topluluğu yoktur. Seçilmiş ırk olarak lanse edilen insanlar, zaman zaman uygar Mısır’a mevsimlik işçi olarak gelen göçerlerdir. Fazla sevilmedikleri için kalıcı olmalarına izin verilmemektedir.
İkinci olarak araştırmacılar Musa diye bir kimliğin olmadığı hakkında somut veriler ortaya koymaktadırlar. Örneğin kronolojik şekilde, en ince detayına dek tarih yazmaya meraklı Mısırlıların antik dokümanlarında ne seçilmiş kavim, ne uygulanmış bir soykırım (Tevrat'a göre firavun Yahudilere soykırım uygulamıştır), ne Mısır’dan topluca çıkan bir halk, ne de Yahveh’in yolladığı iddia edilen yedi felaketten söz edilen tek bir satır yoktur.1 Dahası, Musa adlı üst düzey bir kimlik hakkında en küçük bir bilgi yoktur. (Musa -Tevrat’a göre- nehirde bebekken bulunmuş, saraya alınmış ve üst düzeylere çıkmış biridir.) Bunu da geçelim, Musa’nın birdenbire ortaya çıkan kardeşi Harun diye bir karakter dahi Mısır kayıtlarında yer almamaktadır. (Bu konuda detayı bilgi Burak Eldem’in “Marduk’la Randevu” adlı kitabından elde edilebilir. Kitapta ataerkinin öncel bilgilere verdiği hasar da yer yer çarpıcı şekilde dile getirilmektedir.)
Ancak dünyada yaşanan negativiteyi sadece Yahveh’e yüklemek de doğru değildir. Negativite,TÜM İlk Çağ mitolojilerinde (anaerkil uygarlıkların mitolojilerinde bile) görülmektedir ve tümü (hepsi de kural olarak hava, fırtına, yıldırım tanrısı olan) baş tanrılara dayalıdır. Yahveh’in diğer negativite yayıcısı baş tanrılardan farkı şudur: Fırtına tanrısı baştanrıların yer aldığı mitolojilerde önemli bir bilgi vardır ve o da baş tanrının YARATICI OLMADIĞIDIR. Söz konusu baş tanrı özgün yaratıcıya (ki, anılan özgün yaratıcı Ana Tanrıça ve Baba Tanrı adı ile anılan bir dişi-erkek bütünlüğüdür) savaş açıp onları evrenin yöneticiliğinden atan bir alt tanrıdır. Tevrat’ta bu önemli ve son derece açıklayıcı olan bilgi (daha doğrusu mitlerle verilen bilgiler) yok edilmiş, evren birden ortaya çıkan ve her şeyi bölerek var eden bir yaratıcının eline geçmiştir.
Farklı bir deyişle öncel uyarlıkların mitolojilerinde bile baş tanrı ataerkildir, fark odur ki, evrenin bir “dişi ve erkek bütünlüğü” ile kurulduğu ama bu karı kocanın bir erkek alt tanrı tarafından devrildiği, bu alt tanrının evrenin hükümdarı olduğu bilgisi vardır. O günden sonra kadınlar hızla ikinci plana atılmaya başlamıştır.
Çağdaş araştırmacılar bu yüzden söz konusu baş tanrıların (örneğin Zeus, Marduk vb.) Yahveh’in maskeleri olduğu görüşünde birleşmektedirler.
Sözün özü, bizim yaşadığımız evrende bir zamanlar var olan ve sizin tarafınızdan “bütün kadim uygarlıklarda derin bir felsefe, doga ve kadim tarih bilgisi” cümlesi ile dile getirilen MUTLAK BİR POZİTİVİTE dönemi yoktur. Negativite, yani ataerki, evrenin var olması ile başlamış bir şeydir. Fark odur ki gerçek bilgiler öncel mitolojilerde az da olsa yer almış, Tevrat ile bu bilgiler bütünü ile silinmiş ve öncel mitolojilerdeki fısıltılar bile yok edilmiştir.
Tüm bu mitolojik bilgilere ve bizim kuantum mekaniği üzerine kurulu 722 sistemini birbiri içinde eritirsek ortaya şu sonuç çıkacaktır:
Ataerki olarak adlandırdığımız kültür ve inancın ilk start alması evrenin kuruluş (bölünüş) anında ortaya çıkan NE adını verdiğimiz bölücü (belki de bozon olan) bir enerjiye dayalıdır.
Negativite, tıpkı pozitivite gibi, cennetin (öncel pozitif yapının) bölünmesi ile var olan makrokozmosun meydana geliş anının ürünüdür.
Bu yüzden geçmiş güzel günlere (öncel uygarlıklara), hatta farklı inançlara (örneğin paganizme) özlem duymak hatalıdır. Kötülük de, iyilik de, ilk andan beri vardır, var olmayı sürdürecektir. Yapılması gereken -içinde yaşanan ortamda- doğru tarafı seçmek, beyin elektriğini buna senkronize etmek ve bu orta dünyada iken olabildiğince (sahip olunan imkan hiç de küçümsenmeyecek kadar fazladır) keyifli günler yaşamaktır. Mutluluğu şartlar değil, onları yorumlayan beyin elektriği (hayata bakış açısı ve böylece envoke edilen enerjiler) sağlar. Bu yüzden yapılması gerekli şey şartları değiştirmeye soyunmaktan ÖNCE, beyin elektriğini (hayata bakış açısını belirleyen karakteri) değiştirmek adına adım atmaktır.
DİP NOTLAR
[1]
Felaket yaratmak gücüne sahip bir kişinin (Musa’nın) ya da tanrının (Yahveh’in) bu gücünü neden felaket yaratmak yerine, kavmi Mısır’dan çıkartmak için kullanmadığı sorusu yanıtsızdır.