722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

ÇEŞİTLİ İNANÇLAR

SORULAR ANA SAYFA
Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

TÜM ÇEŞİTLİ İNANÇLAR HAKKINDAKİ SORULAR
18 Mart 2020
Hepimiz yaratirilirken neye gore yaratiliyoruz?

Merhaba Sevgili Janus,
Hepimiz yaratirilirken neye gore yaratiliyoruz? Yani mesela neden hepimiz birbirimizden farkliyiz? Karakter ozelliklerimiz,enerjilerimiz neye gore ortaya çikiyor? Neden bazi insanlar daha atilgan daha enerjik iken bazisi oyle degil? Neden bazilari cok neseli bazilari ise karamsar?yanitlarinizi surekli takip ettigimden biliyorum bunlar temelinde beyindeki enerjiyle alakali veya ataerkil inanclara ne kadar inanip inanmadiginla fakat demek istedigim bazi seyler dogustan geliyor olabilir mi? Kendi gozlemledigim bir sey var mesela en ufak bir insan grubunun bile temelde ayni tur bilinç ozelliklerine sahip olabilecegi gibi yani bunu nasil anlatsam mesela bir okulda ayni akran grubundan bir suru sinif var.bazi siniflar birbiriyle uyumlu iken bazilari oyle degil.yani disardan uyumlu degillermis,birbirlerinden cok farkliymis gibi duruyor ama degil.yani bence.aslinda gozlemledigim zaman bu uyumsuz diye nitelenen kisilerin ortak bir seyde bir arada bulunduklarini görüyorum atiyorum bu ortak düsünce hepsinin basarizlik inanci olabilir, kimseye guvenilmeyecegi olabilir, yani ufak tefek de olsa ya davranissal olarak ya boyle dusunceler olarak bir sekilde orada bulunmuslar aslinda aimdi bu grubu daha da buyutup bir apartman bir ilce bir il ve ulkeyi dusunelim gozlemledigim zaman yine bu dedigim seyleri görüyorum birbirlerinden cok farkli olduklarini dusunuyorlar ama dusundukleri kadar farkli degiller. (veya benim buna kendimi inandirmamla mi alakali bu?)yani bir sekilde oraya mensup olduk bir sekilde hepimiz bu cografya da dogduk fakat burada dogmak bizim elimizde degildi yani dusunuyorum mesela bambaska bir yerde olabilecekken nasil olmus da buraya gelmisiz?Ve neden buraya gelmisiz yani mesela yine dusunuyorum imkanlarin cok iyi oldugu bir yerde de olabilirdim veya imkanlarin berbat oldugu bir yerde de ama ne olmus da burada olmusum mesela imkanlarin iyi veya kotu oldugu yerlerde doganlar da neden burada degil de oradalar? Simdiden yanitiniz icin tesekkür ediyorum sevgilerimle:)

YANIT

"Tanrım neydi günahım?"

"Ben ne kötülük ettim de bana bunları reva görüyorsun?"

Kaderden sille yiyenler... Felek adlı meleğin çemberinden geçebilenler... Çokluk geçemeyeler... Gazap dolu ve ürkünç bir yaratıcının elinde -bir anlamda- oyuncak gibi oradan oraya savrulduklarına gizliden gizliye inanan insanlar...

Neden tanrı adil davranmamaktaydı "kul"larına? Neredeydi adalet?

Bu soruların yanıtı yüzyıllarca arandı. Bulunamadı.

Cevapsız sorular nedeniyle insanlar -fazla belli etmeseler de- bir çeşit kırgınlığa düştüler. Bazıları cevap bulabilmek adına yaratıcıyı mutlak iyiliğinden uzaklaştırdılar; ona (Tevrat kaynaklı) despot, buyrukçu bir karakter yakıştırdılar. Kimileri isyan ettiler; onun zalim, yani kötü bir varlık sayılması gerektiği noktasına geldiler. Yanıtsız sorular ortamında "körü körüne" inanamayan milyarlarca bilinç inançsızlığı seçmek zorunda kaldı.

Şanslıyız ki yanıtların önemli ölçüde (en azından geçmişe göre çok daha açık şekilde) bulunabileceği bir çağda yaşamaktayız. Yanıtların verilebilme nedeni ise -eminim tahmin ettiniz- kuantum mekaniğidir. Pozitivist (ataerkil), nedenci, kozaliteci, mantıkçı, aydınlanmacı (bu konuda dileyen IŞIK HAKKINDA BİLMEK İSTEMEYECEĞİNİZ GERÇEKLER adlı yazımı okuyabilir) sebep/sonuçcu bilim, baskınlığını yitirdikçe sadece yanıtlar ortaya çıkmakla kalmadı; okült, bilim ve dinin aslında farklı lehçelerle de olsa aynı şeyleri söyledikleri anlaşılmaya başladı.

Her şey kendi kendine (belli fizik yasalar çerçevesinde) gelişmekteydi... Oysa hala da bu sistemi bir bilincin (tanrının) yarattığını iddia etmek mümkündü!

Eş deyişle Var oluşun gerisinde hem kendi kendine gelişen bir mekanizma, hem de ilahi bir bilinç bulunuyor olabilirdi.

[Bu görüş kaypak ve/veya ikiyüzlü bir yaklaşım değil; evrenin işleyişini yansıtmaktadır. Evren, daima ortaya noktaya, senteze, dengeye kayma eğilimdedir. Dengeyi bozan insan bilincidir. (Örneğin insan bilincinin ürünü -son yıllarda moda olan- “tarafını seç”, ya da “taraf olmayan bertaraf olur” benzeri iki uca çekmeye (ortadan uzaklaştırmaya) yönelten teorilerdir.)]

Sözlerimi kuantum mekaniği, hem de bu alanın en sevilen, en popüler konusu olan QFT temelinde açmaya başlayayım:

Kuantum mekaniğinde önce yapıtaşları olan parçacıklar vardı. Bu gerçeğin ortaya çıkması büyük bir devrimdi. Ancak son yıllarda devrim ile elde edilen bilgiler de devrime uğradı:

Parçacıklar yoktu!

Alanlar vardı!

Parçacıklar sadece alanın ripplelarıydılar.

Sözün özü evrende ve kuantum uzayı ile ifade edilebilecek olan diğer alemde sadece alanlar vardır. Bu alanların mili saniyelerde binlercesinin birbiri ile etkileşimi sonucu her şey, (evrenden, duygulara; objektif olandan, sübjektif olana dek her şey) meydana gelir.

ETC’a göre bilinç bir alandır. EM alana benzer, ama tam değildir. Fizik planda yer kaplar, ama ona standart bir fizik alan denilemez.

Bu alan aslında ruh denilen yapıdır. Parçacık halimizin dalga fonksiyonudur. Nasıl ki her parçacık (örneğin elektron) hem dalga, hem parçacıksa; elektronlardan yapılı olan bizlerin de dalga yanı vardır (detaylı bilgi için matematiksel fizikçi ve kozmolog Frank Jennings Tipler teorileri incelenebilir). Söz konusu yapı dinsel ortamda ruh adını almıştır.

Alanlar benzer frekanslarda senkronize olurlar. Esas yapımız ne ise, yani ruhumuz ne kadar pozitif, ya da negatif ağırlıklı ise (beyin elektriği ile oluşan EM alanımızın frekansı ne kadar pozitif ya da negatif NT salgılatacak yapıda ise), benzeri ile -yaşarken de, diğer aleme geçtiğinde de- senkronize olacaktır.

Bir ruh ölüm ötesine geçince de -tıpkı makrodaymışçasına- rezonansa girer. Bu özel bir durum değildir, zaten yaşarken de böyle olmaktadır. Ölüm ötesindeki rezonans ile ruhun -dinsel anlamda- cennete mi gideceği, yoksa yeniden madde ortamına mı çekileceği (yani çökerek parçacıklardan oluşan bedene sahip olacağı) belirlenir. Cennet ya da Yaratıcı denilen yapı ile senkronize olacak alanı bulunan “cennetlik"tir. Alan, Dünya adlı gezegenin alanı ile senkronize olacak dalga boyunda ise dünyaya yeniden çekilecek, bir kez daha insan adlı yaşam formunda bedenlenecektir. İşin kötüsü, Dünya adlı ortamdan, hatta bizim evrenden de olumsuz bir makroda bedenlenilebilir. Brian Greene, Max Tegmark benzeri bir çok bilim adamı ve kozmoloğa göre gibi bizim sonsuz sayılan evren sonludur ve hyperspace adlı bir “deniz”de diğer evrenlerle yüzmektedir.

Söz konusu senkronizasyon sadece makrokozmosa çekilme temelinde belirmez. Dünya gezegeninde nerede, kimlerle, hangi karakterde olacağımız da aslında söz edilen senkronizasyon (yani bir anlamda fizik yasalar) ile saptanır. Bu yüzden kaderde hiçbir hata olmaz. Anılan gerçek/yapı okültizmde "Sempatizasyon Kanunu” denilen ve açılımı “Benzer, benzeri çeker” olan yasa ile açıklanır.

Bu yüzden ölüm ötesinde ruhları sıraya dizip mahkemeye çıkaran bir tanrı olduğu hayli kuşkuludur;1 yerine, işleyen bir fizik sistem vardır. Ancak böylesi bir sistemin olması, bu sistemin bir bilinç (Yaratıcı) tarafından yapılmadığı anlamına gelmez. Kuantum uzayı da denilebilecek olan ve Alis'in diyarını manastır sönüklüğüne çevirecek "mucizeler diyarı"nın derinlerinde pozitif olarak nitelenecek bir katman yer aldığı din adamları değil, parçacık fizikçleri tarafından gün-be-gün ortaya çıkartılmaktadır.

Uzun sözün kısası; kaderdeki terslikler ve istenmeyen yapılar, sistemdeki değil, işleyen sistemdeki "insani bilinç defektleri" sonucu gelişmektedir. Her şeyin tanrı tarafından belirlenmediği, insani bilincin seçim konusunda özgür olduğu ise dinsel ortamda “Şeytan aldatması” uyarıları ile anlatılmaya çalışılır. Şeytan aldatabiliyorsa, insanın tanrısal olmayanı seçme şansı var demektir. İşlevsel sistemdeki defekti yaratan bu hatalı seçimdir.

Artık sözlerinize geçeyim:

“bazi seyler dogustan geliyor olabilir mi?”
Evet; birçok şey doğuştandır. Ancak dünyada bedenlenilmişse, evrensel yapı gereği değişim (mutlaka değişecek olmak) ana donedir.

“birbirlerinden cok farkli olduklarini dusunuyorlar ama dusundukleri kadar farkli degiller.
Çok-çok doğru. Temelde tüm insanlar benzerdir; bu gerçeğin gerekçesi ise Bölünen Evren teorisinde bulunabilir. Hatalı bilinç yapısı sonucu kopmalar olsa da, özde tüm insanlık, hatta hyperspace, Yaratıcı'nın (ya da "ana pozitif alan"ın) parçalarıdır. Sorun kopmuş olmakla gelişir. Ancak Quantum Entanglement teorilerine göre kopmak imkansızdır. Yaşanan sadece uzaklaşmadır.

“burada dogmak bizim elimizde degildi yani düşünüyorum”
Tam da hepimizin elindedir. Neysek, oraya çekiliriz. Her şey insana bağlıdır. Yineleyeyim: Dinlerdeki Şeytan aldatması uyarmasının gerçek mesajı, seçimin sadece insanın tekelinde olduğu, Yaratıcının hiçbir ruhu bir yerden diğerine -keyfi olarak- götürmediğidir. Onun frekansında (yapısında) olmayan hiç bir şey onunla olamaz. Bu durum da bir fizik yasa gereğidir.

Onun (bu "onun" sözcüğünü dileyen ilahi bilinç, dileyen bir fizik alan şeklinde algılayabilir) ortamına kötülük şeklinde adlandırılan frekanslar girmez. Kötülükten dokunuşlar taşındığı oranda ondan uzak kalmak (senkronize olamamak, ya da daha mistik bir yorumla “ondan yardım alınamayacağı”) bir gerçektir. Duaların gerçekleşmeme nedeni de yaratıcı tarafından duyulmaması değil, kişinin hatalı seçimleri ile (beyin elektrikleri ile) kendi çevrelerine ördükleri duvardır.

Yanıtlarımı izlediğinizi ve teşekkür ettiğiniz için teşekkürler.

Ayrıca eklemem gerekir ki “sevgili Janus” lafı çok hoşuma gidiyor. Gözümün önüne bizim zamandan kalma bir görüm geliyor: Elinde dolmakalem, hatıra defterine yazmaya başlayan; özel şeylerini paylaşmaya, kendini açmaya hazır ve istekli bir hanım ya da erkek… Belki rahat pijamaları ile yatağının içine kıvrılmış… Belki yanındaki sehpada kek ve çayı, koltuğuna yayılmış… Belki de yazı masasının başında, deri sumenini açmış, arada viskisini yudumlarken bana sorular soran biri...

Bu "Sevgili Janus" sözcüğü için ikinci kez teşekkürler...



DİP NOTLAR

İlk Çağ anaerkil ezoterizminde diğer alemde gerçekten de -bir anlamda- yönetici vardır ve o da Ana Tanrıça’nın öldürülen eşi Baba Tanrı’dır. Ancak rolü yargılamak değil; ruhları olumsuz yerlerden korumaya çalışmaktır.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -