Isa Mesih (Hz. İsa hakkında bilmedikleriniz)
YANIT
Belki birçok kişi şaşacak olabilir; ancak hz. İsa hakkında iyi şeyler düşünüyorum. (Tıpkı, Yahudiliğe eleştirel bir yaklaşımımız olduğu halde, Yahudilere yönelik gerçek sevgimin olması gibi…)1
Aslında hz. İsa (ya da Hıristiyanlık) ile ilgili ciddi ve kapsamlı araştırmamız yok. Ancak inanç alanı genel anlamı ile bizim ortamların parçası olduğu için konu hakkında bazı düşüncelerim var. Kişisel olarak onun, ya Yahveh öğretisinden olmadığına, ya da rücu ettiğine inanıyorum. Zaten (biliyorsunuzdur muhakkak), bilim çevrelerinde böyle bir kişinin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, hatta söylendiği gibi (anlatılan karakterde) bir insan olup olmadığı hakkında ciddi tartışmalar yer almakta. Kimi araştırmacılar onun aşık olduğunu, seks yaptığını, evlendiğini, hatta çocuğu olduğunu öne sürmekteler. Bülent Kısa’da aynı düşüncedeydi; ve hz. İsa’nın Yahveh’in adamı olmadığını, ya da olmaktan geri döndüğünü ve sonuçta bu yüzden saldırıya uğradığını savunurdu.
Oysa bu düşüncede bir pürüz var; çünkü bu denli (çarmıha gerilmek benzeri) büyük bir saldırı, ancak bağlantı varsa gerçekleşebilir. O zaman da aklıma şu soru takılıyor: Acaba gerçekten çarmıha gerildi mi?
[Havai meşrep karakterim yüzünden Bülent’in bana açtığı bazı konular ilgimi çekmediği için “hı-hı” diyerek kafa sallayıp geçiştirdiğime gerçekten çok pişmanım. Bu konulardan biri hz. İsa hakkındaki teorileri idi. Sitemiz izleyicilerinden Bülent’in düşüncelerine inanan ve onun ekolünü izleyen insanlar olduğunu biliyorum. Bu yüzden onlara yönelik bir bilgi eklemek isterim: Bülent’in paylaşmak istediği halde ilgimi çekmediği için aklımı vermediğim, bu yüzden de teorisini tam olarak öğrenemediğim konulardan biri Vahiy bölümündeki “İşareti olmayan kimse ne bir şey satacak, ne de satın alabilecek” ayetinin gerçeği ifade ettiği (İncil-Vahiy 13:16-17); diğeri Morgan La Fey'in aslında pozitif olduğuydu. Bülent Kısa'nın benimle paylaştığı konu hakkındaki yazısı (King Arthur Yorumu) info@janus722.com adresine mesaj atıp isteyenlere gönderilecektir.]
İsa hakkında dişe dokunur bir şeyler söylemek adına genelde gözden kaçan bir durumu paylaşayım. Ancak açıklayıcı olabilmek adına konuyu biraz başından ele almak gerek…
İncil’de “abis” (abyss) adlı bir kavram vardır. Bir mekandır abis. Tevrat’ın Yaratılış, İncil’in Vahiy bölümünde ondan söz edilir.
Konumuz İsa olduğu için Tevrat’ı bir kenara bırakalım ve İncil’e odaklanalım: Abis, demonların mekanıdır ve ortamın yöneticisi Apollyon (İbranice Abaddon) adı ifrittir.
Vahiy 9
11 Başlarında kral olarak dipsiz derinliklerin meleği vardı. Bu meleğin İbranice* adı Avaddon, Grekçe adıysa Apolyon'dur.
“Eski yılan” (Vahiy 20:2) ve “Büyük Ejderha” (Vahiy12:9) olarak ifade edilen Seytan da, melek Mikail ile yaptığı kozmik savaşı yitirince aynı yere ceza olarak gömülür. Bu yüzden abis’in bir doğal mekan mı, yoksa bir cezaevi mi olduğu belli değildir.
Vahiy 20
1 Sonra bir meleğin gökten indiğini gördüm. Elinde dipsiz derinliklerin anahtarı ve büyük bir zincir vardı.
2 Melek ejderhayı -İblis ya da Şeytan denen o eski yılanı- yakalayıp bin yıl için bağladı.
3 Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları bir daha saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir süre için serbest bırakılması gerekiyor.
[Benzer bir durum Yunan mitolojisinde de yer alır. Zeus ve kardeşleri, evrenin öncel egemeni (Altın Çağ adlı “savaşın olmadığı, yiyeceklerin kendi kendine meydana geldiği” dönemi var etmiş olan) Titanlara saldırırlar, onları yenerler, evrene yeni düzen verirler ve titanları Tartaros adlı bir yere atarlar. Tartaros, abis ile tıpatıp benzerdir. Ancak Tartaros ceza mekanı şeklinde verilse de, birçok farklı mitte Titanların ülkesi olduğu hakkında bilgiler vardır.]
Açıklamalara girelim ve “Vahiy bölümü dünyanın sonunun nasıl getirileceğini anlatır” diye başlayalım.
Ejderha olarak betimlenen kimlik, Babil inancının -Hubur Ana olarak da isimlendirilen- evreni yaratıcı Ana Tanrıça’sı ejder Tiamat’tır. (Zaten neredeyse tüm mitolojilerde evrenin öncel yöneticilerine saldırıp onları alaşağı ederek evreni bölen, kendini baş tanrı yapan tanrının bir ejder ile kozmik bir savaşı vardır. Örneğin Zeus, Typhon ile savaşmıştır, Typhon bir titan ve ejderdir.)
Aynı bölümde (yani Vahiy'de) Babil Fahişesi diye bir diğer şeytani kimlik daha vardır ve bu kimlik Yakın Doğu inancının aşk tanrıçasından başka biri değildir. Sümer’de İnanna’dır, Akatlarda İştar’dır, Mezopotamya’da Astarte’dir. Ama aslında Ana Tanrıça’dır.
İnanna'nın Aşkı, Muazzez İlmiye Çığ
(...) (İnanna) Akadlarda İştar, Musevilerde Astarte, Yunan'da Afrodit, Roma'da Venüs adını taşıyarak yüzyıllar boyu çeşitli toplumların efsanelerinde yaşamıştır.
İlginç olan ise Vahiy bölümünde insanlara Nazi işkencelerini çektirenlerin kutsal melekler olmalarıdır. Sudan çıkan canavar, yerden çıkan canavar, ejder, şu-bu gibi baş şeytanların insanlara yaptığı yegane kötülük onları kandırmaktır.
Kutsal melekler ise en çok Babil diye bir şehre saldırırlar, yakıp yıkarlar. (Bu kente yapılan saldırının 11 Eylül saldırısına benzerliği, Babil adı verilen kentin tanımlanmasının da New York’u andırdığı birçok araştırmacının dikkat çektiği bir konudur. Bu araştırmacılardan biri de dr. Hüsrev Hatemi’dir.)
Saldırılan kentin adının Babil olması, “Babil Fahişesi” lakabı, ejder’in Ortadoğu inancının tanrıçası olması benzeri durumlardan anlaşılacağı gibi hedef kitle Yakın Doğu ülkeleri ve inancıdır; çünkü -tümü tarihe yüksek uyarlıkları ile geçen- bu ülkeler, Musa ve ordularına geçit vermemişlerdir.
Konuyu -mitolojik genel kültür- olarak biraz daha dağıtalım ve Vahiy 20:2’de yer alan “eski yılan”ın kimliğine değinelim: Eski yılan olarak kötülenen kimlik, antik çağlarda saygı gören bir yılan ilahtır. Bu yılan ilah, insan dostu sağlık tanrısıdır. Eczacılık ve tıp biliminin sembollerinde yılan olma nedeni; Hipokrat'ın önceli ve bir ünlü bir antik sağlık merkezi kuran, "ölümden adam aldığı" söylenen Asklepios’un asasına dolanan yılanların nedeni budur. Musa bile şifa adına aynı yılan ilahtan yardım istemiştir. (Müslümanlık'ta yer alan "cennetten kovulma" anlatımında Tevrat'ta yer alan "aldatan yılan" teması yoktur.)
Bu konuyu da biraz açalım:
Mısır’dan türlü vaatlerle çıkarttığı zavallı insanları kırk yıl boyunca çölde dolaştırırken yaşanan sıkıntılar yüzünden kavimde -hem Mısır’a, hem eski inançlara- geri dönmek adına çok ayaklanma olur.
Çölde Sayım 21
5 Tanrı'dan ve Musa'dan yakınarak, “Çölde ölelim diye mi bizi Mısır'dan çıkardınız?” dediler, “Burada ne ekmek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyecekten de tiksiniyoruz!”
Yeremaya 44
17 Tersine, yapacağımızı söylediğimiz her şeyi kesinlikle yapacağız: Gök Kraliçesi'ne buhur yakacak, atalarımızın, krallarımızın, önderlerimizin ve kendimizin Yahuda kentlerinde, Yeruşalim sokaklarında yaptığımız gibi ona dökmelik sunular dökeceğiz. O zamanlar bol yiyeceğimiz vardı, her işimiz yolundaydı, sıkıntı çekmiyorduk.
18 Oysa Gök Kraliçesi'ne buhur yakmayı, dökmelik sunular dökmeyi bıraktığımız günden bu yana her yönden yokluk çekiyoruz; kılıçtan, kıtlıktan yok oluyoruz.”
Gök kraliçesi olarak adlandırılan tanrıça, yukarıda söz ettiğim kimlik -Ana Tanrıça'nın emanasyonu olan- Astarte’dir... ve böylece Vahiy bölümündeki inanılmaz öfkenin nedeni daha iyi anlaşılacaktır.
Çıkan bir salgında (Tevrat’a göre yılan ısırmasında) Musa tunç bir yılan ikonu yaptırır ve ondan yardım istenir. Salgın sona erer. Yılan ilahın adı Nehushtan’dır.
Konumuza dönelim; yukarıda söz ettiğim gibi, meleklerle giriştiği savaş sonucu yenilen baş şeytan Ejder, sonunda dilimize “dipsiz derinlik” olarak çevrilmiş bir yere atılır.
Ayetin İngilizce çevirisinde sözcük abyss’dir. Orijinal Yunanca’da ise abysson olarak geçer.
İlginç olan ise İncil’de hz. İsa’nın da aynı yerde olduğunu açıklayan bir ayet bulunmasıdır!
İncil - Romalılar 10
7 İmana dayanan doğruluk ise şöyle diyor: (…) ‘Dipsiz derinliklere -yani Mesih'i ölüler arasından çıkarmaya- kim inecek?' deme.”
İngilizce çeviride “dipsiz derinlikler” yine abyss; Yunanca’da yine abysson’dur.
Eğer dipsiz derinlikler, yani abis, Şeytan’ın (yani Ana Tanrıça'nın, ya da daha doğrusu, anaerkil kültür ve inançların) mekanı ise, hz İsa’nın orada ne işi vardır?
Son olarak kişisel düşüncelerime geleyim: Hz. İsa’nın niyeti iyi olsa da, öğretisi gerçeğe uygun değildir. Kendisi, Müslümanlığın asla düşmediği hataya düşmüş ve bir yandan “sevgi/erdem” derken; diğer yandan beyinde ödül devrelerini tetikleyen eylemleri lanetlemiştir.
Yahudiliğin dünyamıza verdiği en büyük zarar bu iki kavramı ayırmak, bölmektir.
Geçenlerde bir belgesel kanalında bir söz duydum. Bir araştırmacı Hıristiyanlıktan söz ederken “Sevgi ideali ile doğmuş bir din nasıl bu kadar kargaşa ve çekişme yaratabildi?” mealinde bir laf etmekteydi. Bu soru -Yahudilik etkisindeki beyinlerin- asla cevaplayamayacağı bir sorudur ve yanıtı apaçıktır: Seks ve benzeri eylemleri lanetlemek aslında gerçek şeytanı envoke eder. Seks de, sevgi de abartılabilir ve abartıdır şeytanla kontak sağlayan.
Erdemler ise bu iki ayrı kavram arasında denge kurmaya, HER İKİSİNİ DE optimum düzeyde yaşamaya olanak veren yol göstericiler, aydınlatıcılardır. Erdemler Freud’ın yine “salladığı” gibi süperego değillerdir! Erdemler, paganizmin Ana TAnrıça/Baba tanrısı, Müslümanlığın Allah’ının DOĞAL YAPISIDIRLAR! Onlar ne üstteki beyinde, ne de alttaki cinsel organlardadırlar. Onlar ortadaki denge kurucu kalptedirler.
Bazı aydınlar bana yine kızabilir ama bildiğimi açıklamak için bu sayfa var: Erdem ile dünyasallığı ayırma hatası sadece Müslümanlıkta yer almaz. (Ancak şeytan bu dine de saldırmakta; onun gerçeğini namaz, oruç, tesettür, hac, kurban’a indirgetmekte, nice insanın böylece içerikten uzak kalmasına neden olmaktadır.) Hz İsa’nın niyeti iyi olsa da, yaklaşımı bu hatayı içerdiği için, öğreti geniş ölçüde başarısız olmuş, bekleneni vermemiştir.
Bu dünyada (evrende) değiştirilemeyecek bazı dinamikler vardır ve bu yapıya uymayan tavırlar -her ne kadar idealize edilen bazı modellere uysa da- sorun yaratırlar. Söz konusu sorun yaratıcı tavırlardan biri hayatta kalmak adına sürekli sopa göstermek zorunda olduğuna inanmak ve karşı cinse bütünleşmek değil, rahatlamak amacıyla yaklaşmaksa; diğeri de sürekli diğer yanağını çevirmek ve insan adlı yaşam formunun doğasında yer alan gereksinimleri küçümsemek, yok etmeye çalışmak, hatta lanetlemektir.
DİP NOTLAR
[1]