YANIT
Truvalı Helen, ataerkil Yunan mitolojisine sızmayı başarmış, ama diğer sızmayı başaran mitler gibi içeriği değiştirilmiş bir anlatımdır. Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun altını çizdikleri gibi hikaye anaerkil bir dünya düzeninin ataerkil sisteme geçişinin sembolizasyonudur.
Helen, savaşçı bir uygarlık olan Isparta kralının karısıdır. Bir bakkha’dır. 1 Ataerkil mitlere göre Zeus ve Leda’nın kızıdır.
Ataerkil sistem sonrası kadın ağırlıklı eski dinin (Ancient Religion) tüm tanrıçaları yeni baş tanrı ile evlendirilirler. Üzerinde durulması gerekli nokta ise baş tanrıların bu öncel kadın liderleri (tanrıça figürlerini) daima aldatması, yani iğfal etmesidir.
Isparta kraliçesi Leda’yı -anaerkide kutsal- kuğu kuşu kılığına giren Zeus aldatır.
Aynı biçimde -Avrupa kıtası kadar Avrupa uygarlığına isim anneliği etmiş- Fenikeli Europe da Zeus tarafından -anaerkinin bir diğer kutsal hayvanı, Baba Tanrının emanasyonu- Boğa kılığına girerek aldatılır. Bu aldatma ile doğan çocuk ise anaerkil kültürün en mükemmel örneklerinden Girit uygarlığının kralı Minos’tur.
Tanrının Maskeleri (Batı Mitolojisi), Joseph Campbell s.57
Minos kültürü birçoklarının belirlediği gibi anaerkildir. Hanımlarınm güzel farbelalı etekleriyle, cömertçe dekolte giyimleri, şık saç kesimleri ve zevkli saç bağlarıyla zarafet ve incelik içinde, özgürce erkeklerle kaynaşmaları, meydanlarda, boğa ringlerinde sevimli, canlı, serbest, hareketli gevezelikleriyle, hatta erkek atlet kemerleriyle tehlikeli biçimde boğa boynuzlarında ve sırtlarında perende atmaya kalkışmalarıyla, o zamandan beri uygarlığın eşitlenemeyen inceliğini gösterir.
[Sürekli yinelediğim "Anaerkil kültürlerde en zarif (hatta nazlı) hanım modelleri, erkeklerle yarışacak ölçüde sportmen ve asker modellerle yanyanadır" sözlerimin saygın bir yazar tarafından dile getirilmesinin altını çizmeden geçemedim.]
Tanrının Maskeleri (Batı Mitolojisi), Joseph Campbell s.63
Minos uygarlığının Miken Kahramanlar çağı (yani son Minos dönemi İÖ 1450-1100) Avrupa'nın kuzeyinden işgal dönemini, (...) tanrıçanın uzun-verimli dünyasının son günlerini ve tanrıların savaşçı oğullarının dönemine girişi gösterir.
Yunan mitolojisi ile ilgili kısaca konuştuktan sonra şimdi yönümüzü farklı bir dine, Budizme çevireceğiz; çünkü bazı şeyleri anlayabilmemiz için bu gerekli.
Evrenin çağdaş teleskoplarla çekilen resimlerle meydana getirilmiş resmine bakarsanız bir yumurta görürsünüz. Bu yumurta Big Bang sonrasının resmidir. Hindu tradisyonda bu yumurtayı bir kuğu, sular (Öncel Deniz/Öncel Evren) üzerine bırakır. Sonra yumurta kırılır ve Brahma çıkar.
Brahma tıpkı Zeus ve Marduk gibi- evreni bölen baş tanrılardandır.
Return to Source - Mark Pritchard
Yaratılış zamanı geldiğinde Om diye titreşen bir ses boşluğu enerji ile doldurdu (ki, buna ezoterik Hıristiyanlıkta “kelam” denir). Gece böylece sona erdi ve Vişnu uyandı. Şafak atarken (yani suların üzerinde hareket eden ruhtan ışığın yaratılması), Vişnu’nun göbeğinden şahane bir çiçek büyüdü. Çiçeğin ortasında tanrı Brahma oturmaktaydı. Vişnu, Brahma’ya dünyayı yaratmasını emretti. Brahma lotus çiçeğini üçe böldü. Bir parçayı göğe gerdi. Diğer parçayı dünya yaptı. Çiçeğin üçüncü parçası ile gökleri yarattı.
Brahma da kendini tıpkı Zeus gibi (Shiva Linga mitinde, ateş sütununun göğe uzanan bölümünü görmek adına) kuğuya dönüştüren tanrıdır.
Brahma, Hindistan’daki -uygarlık düzeyleri arkeologları şaşkınlığa çeviren- Mohenjo Daro ve Harappa uygarlıklarını yıkan ilkel aryanlar ile doğmuştur. Bu uygarlıkların yok olması ardından kentler, Aryaların yönetimi altında yeniden kurulur. Artık Ana Tanrıça ve Baba Tanrı (Şakti ile Şiva) yanında iki yeni erkek tanrı vardır: Brahma ve Vişnu. Böylece gelişecek olan Brahmanizm’de seks, büyük bir günah sayılacak, rahipler –aynı Hıristiyan papazları gibi- aseksüel yaşayacaklardır.
Ortalama İÖ 6. yy yarısında Brahmanizmden Budacılık doğar. Buddha adlı din adamları her türlü arzuyu yok ederek yetkin bilgiye (bodhi) ermeyi hedef almaktadırlar. Zaman içinde inanç Bhakti ile tek tanrıcılığa doğru biraz daha kayar. Örneğin kahraman ilan edilen Mahatma Gandi'ye göre libido, kozmik enerji kaynağının bir bölümü olduğu için bu enerjiyi günlük sevişmelerle "çarçur etmek", o kişinin ruhsal enerjisinin kaybına ve bu nedenle kozmik bir israfa neden olmaktadır. O enerji seks ilişkisi ile harcanacağına, bedende tutulmalıdır. Oysa Şiva inancında libidoyu uyandırmak, cansız duran diğer enerjileri harekete geçirmek anlamındadır. Budizm’de, bir erkeğin ruhunu kurtarması için olabildiğince az cinsellik yaşaması gerektiği inancı vardır. Budist rahipler, peygamberlerinin seks duygusunun bastırılmasını emrettiğini söyleyerek, seksten olabildiğince uzak dururlar. Budizm’in baş tanrısı Brahma ise birçok incelemeci tarafından tek tanrının bir görünümü olarak nitelenir.
Creative Mythology, Joseph Campbell
Aryanlar (...) Ganj ovasına İÖ 1500-1250 tarihlerinde girdiklerinde, kendileriyle birlikte (...) görece ilkel mitolojilerini ve patriarkal tanrılarını da getirdiler. Burada bulunan Evrensel Tanrıça mitolojileriyle karıştırarak Hindistanın Vedik, Puranik, Tantrik ve Budist doktrinleri, Yunanistan’da Homeros ve Hesiod’un teogonileri, Yunan trajedisi ve felsefesi, gizemciliği ve bilimi doğdu.
Zeus, Brahma, Marduk, Yahveh hepsi aynı gücün (frekansın) emanasyonlarıdır. Öncel evreni bölen, ona yeni biçim veren, Dünya adlı planette yeşermeye başlayan ilk Doğu kaynaklı anaerkil uygarlıklara da son veren enerjilerin simgesidirler.
Helen, tıpkı Minos gibi, yeni düzene anaerkil nüanslar yaratan figürdür. Kocası Menelaos’u aşk için terk eder. Özünün olduğu anaerkil uygarlığa kaçar. Truva kralı ve Truvalılar hiçbir zaman başlarına açılan savaş yüzünden onu geri vermezler. (Bu durumu kafasına kakmadıkları da İlliada’dan anlaşılır.:) ) Ancak kartlar çoktan dağıtılmıştır… anaerki Yengeç Burcu Çağının bitimi ile son bulmuştur artık. Savaşçı kahramanların çağı Koç gelmektedir.
Şimdi de bizim bağlantılarımızdan(!) aldığımız tümüyle ezoterik bilgileri paylaşayım:
“Helen yıldırım aşkına uğramıştır. Bu aşk onun daha parlak olanaklarla dolu bir hayata geçme şansı içermektedir. Böylece evinde huzur da bulmuştur. Ve Paris’ten hamile kalmıştır.”
(Sözcükler bana ait değil.)
Sorunuzun yayınlanmamasını istediğiniz kısmında yer alan endişeniz bütünü ile yersiz. Sorunuzun öznesini not aldım, genç evli dostlarıma önereceğim. ;-)
Ancak altını çizmeme izin verin: Eğer seçiminiz hatalı olsaydı bile, bunun iyi ve güzel olduğuna inancınız nedeni ile var olan negativite büyük ölçüde dağılacaktı; buna emin olun.
Sorunuzdan -arzunuz üzere- çıkartılan bölüm ile ilgili şu bilgileri paylaşayım:
Işık hakkında araştırmaları olan ve ışığın sanılan şey olmadığının altını çizen bizler (Bu konuda bilgi edinmek adına IŞIK HAKKINDA BİLMEK İSTEMEYECEĞİNİZ GERÇEKLER adlı yazımı okuyabilirsiniz) ay ışığını kutsarız. Bunun Müslümanlıktaki “Nur” olduğuna inanırız. Ay’ın, özellikle Mehtap’ın Müslümanlıkta kutsanması, Cennet ile ilgili görülmesi düşüncelerimizi doğrulamaktadır. Hem Müslümanlıkta, hem anaerkil pagan inançlarda kutsanan Ay’ın ışığı eğer teorize ettiğimiz gibi Nur ise, misli ile kutlu demektir. Bazı çalışmalardaki talismanları Ay ışığında bırakarak şarj etme benzeri metotlarımız vardır.
[Batı kültüründe ise Mehtap lanetlenir; kurt adamlar mitosu, "Ay ışığında uyursan delirirsin" gibi yanlış düşünceler (İngilizce "deli", lunatic şeklinde kelimeleştirilmiştir) doğu kaynaklı Ay tapımını yok etmek için yaratılmış uydurmalardır. Osmanlı kültüründe Mehtap ve deniz, aşk için var edici ortamlar olarak şarkılarda işlenmiştir. Bu konularda eğitimlerimizde bilgiler vardır. "Tapım" deyince yerlere kapanıp bir kütleyi tanrılaştırmak değil, "Ay'dan yayılan EM radyasyonların hayırlı olduğuna inanç" anlaşılmalıdır.]
Minos uygarlığı insanları gibi içtenlik ve nezahet ile dolu mesajınız için ve bu ciddi konuda görüşlerimi almak istemeniz yüzünden teşekkürler ederim. Size ve ailenize biz de neşe dolu bir gelecek diliyoruz.
DİP NOTLAR
[1]
Farklı uygarlıkların mitlerinde görülen ve evrenin yaratıcısı olduğuna inanılan Baba Tanrının, basit bir şarap tanrısına çevrilmiş hali olan Dionysos’a orjilerle tapan kadınlar grubu rahibelerine verilen isim. Detaylı bilgi için Euripides’in Bakkhalar adlı kitabına başvurulabilir. Eser, Türkçe olarak yayınlanmıştır. İlgi duyan ve lisan bilenlerin İngilizce versiyonunu okumalarını önerebilirim. Türkçe çeviri tabi ki kötü değildir; ancak İngilizce çeviri sanatsal kaygı ile çevrilmemiş olduğu için daha yalındır; özgün metnin içerdiği ezoterik bilgiler daha anlaşılırdır.