“youtubede video yapsaniz yuzunuz de olucak tabiki takipci kirarsiniz.”
Sevgili kardeşim, bilmem ne kadar inanırsınız, ama bilmenizi isterim ki tanınmak ve popüler olmak EN AZ istediğim şey. Bilgi aktarımım sitemiz ile sınırlı kalmasın diye Tumblr, Wordpress ve Blogger'da hesaplarımız bulunsa da, tek bir kişiyi eklemiyoruz. Onay almak, dikkat çekmek önemsizdir kesinlikle demiyorum; bunlar (like almak :) ) insanların masum gereksinimleridir. Ancak benim çok farklı bir hayatım var, gerçeğim orasıdır ve o ortamda kendimce popülerim... bu kadarı da bana yetiyor. Ezoterizm ortamında bir kilidi açmak (kayıp halkayı bulmak, Cennet’in yolunu keşfetmek) adına kendi dünyamızda (bir anlamda kendimiz için) çalışıyoruz. Site eylemlerim –dürüst olacağım- çok az da olsa gelir elde etmek (umarım kitaplarım ile beklentimize ulaşırız:) elinizden geldiğince destek vermenizi rica ediyorum) ve en önemlisi Janus’un Beyni başlıklı yanıtımda söz ettiğim gibi- bildiklerimi öğretmeye karşı koyamamam nedeniyledir.

Sorularınızı şıklar halinde yanıtlayayım:

1- Bölünen Evren teorisine göre ruh mükemmel değildir. Mükemmel olan bir ortamdan bilemediğimiz, ama tahmin ettiğimiz, elimizde bilimsel dayanak olmadığı için dile getirmediğimiz bir neden yüzünden uzak kalmıştır. Ruh, bir çeşit virtual photon’dur. Geçici bir fışkırmadır. Daha basit olarak bu durumu Güneşteki patlamalara benzetebiliriz. Zaten Evren tüm olarak bir patlama (Big Bang), bir ayrı düşüştür. Söz konusu ayırıcı hataları evrim ile (biz göre erdemler ile) elimine ettikçe, koptuğumuz ya da uzaklaştığımız yere geri dönecek, kendimizi YENİDEN Cennet’te, İyicil Yaratıcı ile birlikte bulacağız.

2- :) Kimseye saygısızlık etmem ama bunları duyunca sadece gülümsüyorum. Bülent’in bir lafı vardı; derdi ki “Taksim meydanına UFO indi deseler, gidip bakmam. Bana ne?” (Bu sözü söylediği yıllarda haber kanaları bu kadar etkin değildi.) Ben de benzer şey söyleyeyim: Bizler ejderlerin öncel, pozitif ve yok edilen bir ırk olduğuna inanıyoruz ama bu konuda zerrece araştırmamız yok; yani inandığımız ejderler reptili bilmemneler midir, ya da reptililer nedir, yemin ederim bilgim de, haberim de yok.

Daha ileri gideyim: Reptilli adamlar beni manipüle mi etmektedirler? Bilinç ve bedenimi yaratan bir ilahi bilgisayarcıdır da, ben sanal kod muyum? Hayatımı bilmem kaç adet aile mi yönetiyordur? (Bu konuda bilgi edinmek adına EVREN BİR İLLÜZYON MUDUR? ve EVREN (GERÇEKLİK) BİR BİLGİSAYAR SİMÜLASYONUDUR adlı yazılarımı okuyabilirsiniz.) Hiiiiç takmam, düşünmem bile, sadece kendimin ve çevremdekilerin keyif oranıma bakarım. Madem ki keyfim kekâ, lütfen –eğer varsalar- aynen yönetmeye devam etsinler. İyi iş yapmaktalar. :DDDD İşler ters gittiğinde ise tanrıya, kadere, feleğe, kahpeye kızmam; hemen “Eyaaa, nerede bir halt ettim?” diye araştırır, düşünce tipimi değiştirir (örneğin öfke ve korkumu yener, acı veren şeyleri düşünüp durmaz, sorunun çözümüne odaklanır, ama kendimi yemez), olumsuz süreci (olayı) genelde aşarım. Ben değişim ile (beyin elektriği dalga boyumu değiştirmen -pozitive etmem- ile) şartlar da kısa sürede değişiyorsa (böyle bir sonuç yaşandığını yüzlerce kez denemişizdir), kusura bakmasınlar, ya pek iyi yönetemiyorlar, ya da bana harika bir seçim şansı veriyorlar, eş deyişle pek demokratlar demektir. :D

3- Ne (ya da kim) olarak çökeceğimize bilinç adı verilebilecek olan ruh yapımız (dalga fonksiyonu da denilebilecek makro çöküşü öncesi halimiz) karar verir. Yani neyseniz (dalga fonksiyonunuzun dalga boyu neyse) ve öncel gerçeklikten nasıl kopmuşsanız, öyle çökersiniz. Cümlenin daha da doğrusu şudur: Hangi hatayı yaptıysanız, ona uygun yer ve tipte çökersiniz, maddeleşirsiniz. Panpsychism'e göre, bizim ruhlardan öte, ama yine de “ruh” denilen bir şey (biz buna Ana Alan, ya da Öncel İyi yaratıcı diyoruz; ki, Müslümanlara göre Allah, paganistlere göre Ana Tanrıça/Baba Tanrı’dır) her şeyde vardır. Sizde, bende, taşta, toprakta… Özümüzdür o yapı… ama koparak tamlığı yitirmiş, özgünlüğü bozmuş, saflığı kaybetmiş, kontağı zayıflatmışızdır. O hala –izin verdiğimiz ölçüde- bize yakındır. Bu durum, sevmediği ailesini ya da evladını reddeden ebeveyn ve evlatlardan yola çıkılarak daha iyi anlaşılablir: Bağ (genetik ve aile kültürü ile ilgili bağ, benzerlik) asla kopmaz.

4- Matrix; raptilianlar gibi bilimdışı teori olduğu için bizim ilgilendiğimiz alanlardan değildir; ancak neredeyse her bilimci tarafından kabul edilen ve “Her Şeyin Teorisi” için en büyük aday olan String teoriye göre, evet, evren 10 boyutludur (M-teorisine göre 11 boyutludur). Bu konu eğitimde var, burada uzun-uzun yazmamayım. Bu boyutlar birbirinin içine geçmiş şekildedir; bu nedenle boyutlar arasında Kabala’daki gibi oradan oraya atlanmaz. Her şeyi bir bulaşma benzeri “iç içe” olması kuantum mekaniği ile ortaya çıkmıştır. Dahası; Özel Görelilik yasası ile evrenin 4 boyutlu olduğu KANITLANMIŞTIR.

5- Adama sıkıntı veren beyin NT çorbalarına söylenmesi zor garip isimler takılması moda. :) Bu durumu kadim dostum olan (müteveffa) ünlü klasik batı müziği bestecisi Nuri Sami Koral’ın bir sözü ile tanımlamaya çalışayım: Klasik batı müziği tutkunu olarak derdi ki: “Biz Türkler, her bir müzikal yapıya bir makam adı vermiş, sonra da ‘Türk müziğinde şu kadar makam var’ diye böbürlenmişiz. Batılı, hepsini iki başlıkta toplamış; birine minör, diğerine majör demiş.” :)

Çağımızda psikoloji disiplini (kusura bakılmasın "bilim" diyemeyeceğim; laboratuvar ortamında deneysellik ile tanımlanamayan sonuçlar sunan şeyler disiplindir) her bir beyin süredurumuna bir garip ad takmayı pek seviyor. Böylece -kuantum mekaniğine göre “Teşhis koymak gerçek kılmaktır” olduğuna göre- bu kadar garip “hastalık” var ediliyor. Sizin de sıkıntınızın nedeni sadece istediğiniz gibi yaşamamaktan kaynaklanan bir beyin NM salgısının bir pattern haline gelmesidir. Bir derdinizin olmadığına, sadece canınızın sıkıldığına İNANIN, ardından kimseyi tedirgin etmeden bir süreliğine –bazı özverileri göze alarak- beyninizin ödül devrelerini tetikleyin… sıkıntı veren düşünceleri düşünüp durmamak gibi PEK ZOR bir işin üstesinden gelmeye çabalayın… biraz zorlanın… bence bir şeyiniz kalmayacak. Eğer sıkıntı geçmiyorsa, korkarım ki yapmanız gereken TEK şey hayatınızı değiştirmektir… ki biliyorum, bu da çok zor bir iştir. Keşke başka bir yol olsa… Ama sıkıntı bir uyarıdır: “Buradan kaç, burası kumaşın değil. Burada kendin olamaz, ilerleyemezsin, başarı sağlayamaz, tatmin olamazsın” uyarısı.

6- İnanç ile HER hastalığı iyi edebilirsiniz. Ancak bu inanç gücünü yaratmanız neredeyse imkansızdır. Ataerki, bebeklikten başlayarak yaratamayın diye beyniniz ketlemiş, inancınızı (yeteneğinizi) çok zayıflatmıştır. Bir diğerinin hastalığını da, sadece inançla iyi edebilirisiniz. Ancak şurası önemli: O kişi –büyük olasılıkla- kendi evreninde hastalığı ile yaşayacak, hastalığını sadece kendi beyin dalgaboyuna göre ya iyileştirecek, ya da çığırından çıkartacak, ama onun sizinle sizin evreninizde yaşayan ikizi, sizin tarafınızdan şifaya ulaşacaktır. İyileştirme isteğiniz eğer çok güçlü ise (fırlattığınız radyasyonun dalgaboyunun frekansı çok yüksekse), ve de o kişinin dalga boyu ile rezonansa girebilecek frekansta ise (diyelim, o kişi bir diğerinin ya da sizin onu iyileştirebileceğine inanıyorsa) o kişinin kendi özgün evrenine de yansıyabilir. (Bize göre bu yaklaşım etik değildir.) Majinin en ilkel haldir bu. Söz konusu sistemi bazı teknikler ile güçlendirirseniz, büyü yapmış olursunuz; yani artık adınız şifacı değil, büyücüdür.

Bu noktada kişinin kendini iyi etmesinden söz açılmışken, sorunuzda yer almasa da bir şey ekleyeyim: İyicil bir tanrıya inanç ve ondan yardım isteme şeklinde tezahür eden beyin süredurumu, serotonin salgılattığı için (Bu konuda bilgi edinmek adına SEROTONİN, İNANÇ ve MUTLULUK adlı yazımı okuyabilirsiniz) sonuca destek olabilir. Ancak şifayı sağlayan sadece sertonin adlı kimyasal mıdır? Yoksa kişisel inanç ile ilahi esine senkronize olunduğu için mi o kimyasal salgılanmaktadır? Karar kişiseldir. Ancak ekleyeyim: Biz imanlı adamlarız, ikincisine inanıyoruz. :)

Bizi izlediğiniz, hem de uzun süredir izlediğiniz (ve sorunuzda smileyler kulandığınız, yani sürekli gülümsediğiniz) için çok teşekkürler. Umarız sizi gerecek laflar etmeyiz, hem birlikte kalırız.