722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

JANUS

SORULAR ANA SAYFA
Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

TÜM JANUS HAKKINDAKİ SORULAR
8 Ocak 2020
Yaradani bu kadar gönülden sevmeye nasil ulasabildiniz? (Gerçek Satanizm)

Aydinlik günler olsun Janus Bey! Sizi okurken birden söyle içimden geçirdim "bu adam Allah'i/ Yaradani ne kadar da çok seviyor. Hatta 40 yillik müslümanlardan bile daha fazla onu anliyor ve de ona yardim etmeye çalisiyor tipki 'siz Allah'a yardim edin, Allah da size yardim etsin' ayetinde oldugu gibi"... Sizin anlattiginiz ögretilerin çogu tasavvufla da uyusuyor Islamiyetle de... Bir soru sormak niyetinde degildim aslinda sadece bunlari dile getirmek istedim. Insanin yasi 60 lara dayaninca sanki sorulari git gide azalmakta. Ama yine de bir soru sakli gönlümde, Yaradani bu kadar gönülden sevmeye nasil ulasabildiniz? Yasanilan aci ve sikintilarin ona yaklastiran bir yol oldugunu her dinden, her ögretiden biliyoruz peki ya siz, size de mi böyle oldu? Özel bir soru oldugu için yanitlamamanizi elbette anlayisla karsilarim. Esen kalin.

YANIT

“Yasanilan aci ve sikintilarin ona yaklastiran bir yol oldugunu her dinden, her ögretiden biliyoruz peki ya siz, size de mi böyle oldu?”
Evet, öyle oldu. Ancak altını çizmeme izin verin: Bilgi, SADECE NE sahibi insanlara acı ile gelir. İman (tanrısal esin) aslında doğal şekilde hissedilir ve bu seziş için PE yeterlidir. Ben negatif bir insan olduğum için zor yoldan ilerlemek zorunda kaldım.

Sorunuzu yanıtlamak adına iman geçmişimi anlatmam gerektiğini görüyorum. Bu pek yapmayı istediğim bir şey değil; çünkü rahatsız edici yanları var. Söz konusu neden yüzünden okuyacaklarınızı hoşgörü süzgecinden geçirmenizi hasseten rica ediyorum. Ve ÖZELLİKLE okültizm konusuna meraklı olan genç arkadaşların mümkünse sonuna dek, sıkılırlarsa metnin yarısına dek okumalarını istiyorum.

İman ortamına satanizmle girdim. Üstelik günümüzde sayıları hayli yaygın olan satanistlerden OLMAYAN bir satanist olarak girdim. (Ülkemizdeki kendilerini satanist olarak ifade eden kişilerin neredeyse hepsinin asıl amaçlarının içgüdülerini -bize göre pek de doğru olmayan yollarla- yaşamaya çalışan, ek güç elde etmek isteyen, ama temelde kötülük yapmayı hedeflemeyen kişiler olduklarını biliyorum.) Oysa bizim -yurt dışı kaynaklı - (o zamanlar New Jersey’de idim) grubumuzda amaç içgüdüleri rahat tüketmek değil, kötülük yapmaktı.

Filmlerde gördüğünüz ve belki de inanmadığınız şekilde Şeytan ile pakt imzaladım ve ruhumu sattım. “Satarken” talep ettiğim şeyler (birden fazla sayıda idi) tam olarak istediğim şekilde olmasa da, çok benzer biçimde kısa sürede gerçekleşti. Bu sözlerimin gerçekliğine, yıllardır büyük sevgi ile bağlı olduğun iyicil yaratıcıyı tanık gösteririm. (Bizim inancımızda bu en büyük yemindir).

Ve giderek kötülüğü görmeye başladım.

Kötülük; bize romanlar, filmler vb. ile yansıtılan karanlık ama güçlü, karizmatik, uzak ama ateşli, kuralsız, egemen bir kimlik yaratmıyordu.

Kötülük bambaşka bir şeydi.

Kötülük ÖNCELİKLE PİSLİKTİ. Yani bedensel ve mekânsal kirlilik… Satanik vibrasyonlar beyine aktıkça yıkanma ve temizlik yapma arzusu giderek azalıyordu. Örneğin benim ait olduğum değil, başka bir sektte (sect) birbirinin sırtına imza atıp, yıkanmadığını belli etme geleneği vardı. Bunu yapanlar çoluk-çocuk olarak nitelenebilecek ergenler değil, grupta ileri gelen, kariyer sahibi, zeki erkeklerdi. Ben de anaerkil ezoterizme geçtikten sonra uzun süre sıklıkla yıkanamadım, sıkça duş aldığımda bedenime iğneler batar gibi oluyordu.

Bu yüzden NE’Yİ TEMİZLEME YOLLARINDAN BİRİ, GELDİĞİNİ HİSSETTİĞİNİZ ANDA KENDİNİZİ ZORLAYARAK YIKANMAK; EVİ, OFİSİ, ARABAYI, ARABA BAGAJINI, EN AZINDAN MASA ÜSTÜNÜ TEMİZLEMEKTİR. (NE’nin gelmekte/celp edilmekte olduğuna basit örnekler vermek gerekirse, kendi kendinize haklılığınızı kanıtlamak için, genelde gizli bir korku, baskın bir öfke ile konuşmaya başlamayı, giderek artan can sıkıntısı ve isteksizliği verebilirim.)

Kötülük MUTLAKA korku yaratıyordu. Korkunun varlığı genelde öfke, hırs, düşmanlık duyguları ve buna bağlı olarak bastırılamaz bir öne/üste çıkma arzusu ile tezahür ediyordu.

Envoke olan korku, sosyal ilişkilere ket vuruyordu. Vampirlerin (geleneksel olanların, ki gerçek vampirlere bu model yakındır) bir şatoda, yalnız başlarına yaşamaları mitinin kaynağı budur.

Giderek hoşgörüsüz, uzlaşma ve uyum yapma yeteneği çok azalmış, gerçek anlamı ile yalnız (önceki yanıtlarımda anlattığım gibi, kişilik yapısı gereği, yapıcı yalnızlığı seçen kişilerinki gibi değil; bu yalnızlık, yalnız olmayı hiç istemeyip yalnız kalma olarak belirir) birine dönüşüyordunuz.

Kötülük mutlaka giderilemeyen bir yalnızlık duygusu veriyordu. Bu duygu, çevrede iletişimde olunan insan sayısını arttırmakla asla giderilemiyordu.

İşin en kötü yanı, bu kayıplar dış görünüşe az yansıyordu… çünkü hatalı şekilde "güç" olarak da ifade edilebilecek bir üstte olma durumu ya da maddesel kazanç, gelmeyi çoğu zaman sürdürüyordu.

Ancak bu “yalancı bolluk” bir uyuşturucu satıcısı tuzağı idi. Bu tuzağa düşüp, artık ortamdan ayrılamaz hale geldiğinizde, bedava verilen her şey geri alınmaya başlıyordu.

Sonuç ise sefaletti.

Ezoterizm ortamında -hep söylerim- “Şeytan’ın sonunu sadece eski satanistlerin getireceği; çünkü kötülüğü gerçek anlamı ile sadece onların tanımış olabileceği” hakkında bir inanç vardır ve doğrudur. Ben de satanist olarak yaşadığım yıllarda onun, yani dinlere göre Şeytan’ın, bizim sisteme göre her şeyi uygunsuz şekilde bölen bir frekansın yapısını apaçık görebildim.

İşin iyi yanı ise şuydu: Hiç kimse -daha doğrusu hiçbir gerçek (geçmişte benim olduğum gibi) satanist- satanist olarak uzun süre kalamıyordu... çünkü kimse geri yansımalara (acılara/kayıplara) dayanacak yapıda değildi! Yani kötülük ya da bölücü frekans, onunla kontağa yoğun şekilde girenlere öyle şeyler yapıyordu ki, bu derslerden yararlanmamak(!) olanaksızdı.

Benim de derslerim çok acıydı. Her şeyimi yitirdim…

“Her şey” sözünün kapsamı -ailemin benim için itina ve özveri ile dokuduğu- geleceğim, güvencemle sınırlı değildi. Yani sadece büyük aile mirasını kaybederek fakirliğe düşmedim.(“Fakirlik” sözcüğü ile; iki kere açlıktan çöpten yiyecek, apartman temizliğinde çalışacak, çöp toplayacak, yaşadığım mekanın camlarının soğuktan içten buz tutacağı kadar zarurete düşmekten söz ediyorum.) Mükemmel eşimi, dostlarımı, çok sevdiğim mesleğimi… hatta adımı, kimliğimi yitirdim… ki, liste daha uzun, ama açıklamam mümkün değil. Yaşamımın on beş yılı, hatırlamak istemediğim, ama kaçamadığım, kaçamayacağım için sırtımda yük olarak taşıdığım ve ölene dek taşıyacağım bir gerçek olarak kaldı. (Yanlış anlaşılmamak adına not düşeyim: Yaptığım yanlışlar en küçük bir yasadışı iş, hatta uyuşturucu kullanımı ile bile ilgili değildir. Tepki çekecek olsam da eklemek isterim: Yasadışı işler, hatta uyuşturucu kullanmak gibi hatalarla bile PE celp etmek -zor da olsa- olasıdır. NE ise yasalar ile ilgisizdir; diğer insanların EM alanına ZARAR VERMEK ile celp olur. Mevlana’nın dediği gibi, kalp, kıbledir. Bu sözün önemini anlamak adına Müslümanlıkta “kıble” sözünün anlamını bilmek gerekir.1 Bu yüzden NE, Müslümanlar için kıbleye, paganistler için Kibele'ye -Ana Tanrıça'ya- zarar vermekle eş anlamlıdır.)

Kötülük, kimilerini ezer; kimilerini azdırır. Azgınlık kendini (tıpkı NEnin adalet, hak, eşitlik benzeri kavramları kullanması gibi) özgürlük maskesi ile de sunar. “Canın ne istiyorsa yap, her şeyi dene, uçlarda yaşa, yaşamak budur, bu doğrudur” der kötülük. Crowley’in baş öğretisidir bu (Do what thou wilt).

Ben de “Yaşayacağım, her şeyi deneyeceğim” diyerek bu tuzağa düştüm. (Crowley de düştü. Aslında bizler gibi satanist olmayan, yani o kadar kötü bir adam olmayan, Le Vey bile düştü. Hep sorarım: Crowley bu kadar büyük bir büyücü ise neden genç yaşında çöktü? Neden genç, yakışıklı, sağlıklı kalamadı? Neden Golden Dawn’ın yüce büyücüleri hayatlarında olmadık sorunlarla boğuştular? Bu yaşanan basbayağı başarısızlıklar, kara büyünün [diğer insanların EM alanına müdahil olmanın] sahibine sanılan başarıları vermediğinin kanıtı değil midirler?)

Yaşadığım kayıpların verdiği acılarla anaerkil ezoterizme girerek göklerden yere indim. Bir grubun güçlü liderliğinden, iyi insanların arasındaki bir hiç, itici bir figür olmayı göze aldım. Hoşuma gitmeyen, yapmaya alışmadığım, canımın yapmayı istemediği şeyleri yaptım. Çok zorladım kendimi… gerideki beni bekleyen şeyleri görmüştüm… başka seçeneğim yoktu. Her şeye yeniden başladım. Başlamak ve ilerlemenin yegane yolu önceki deriyi (daha doğrusu katılaşmış yapay katmanı gerçek deri üzerinden) yüzmekti.

Bu gün bütünü ile kurtuldum mu negativiteden?

Hayır.

Ama bir daha hata yapmayacak kadar güçlüyüm. Büyük ve diğerlerinin gözünde saygı kazanmama neden olacak bir hız ve sağlamlıkta ilerlesem de, çok gerilerden başladığım için hala birçok öğrencimden gerideyim. Yani benim talkın verdiğim nice kişi, PE açısından -hiç fark etmeseler de- benden güçlüdür. Onlara bildiklerimi yansıtırken, onlardan hala çok şey öğrenmekteyim. Öğrencilerimin çoğu, iyilikleri ile benim öğretmenlerimdirler.

“Yaradani bu kadar gönülden sevmeye nasil ulasabildiniz?”
Bu sevgime neden olacak ilk bilgileri (Yaratıcı tanındıkça, yakınlaşıldıkça seviliyor, o ayrı) varlığım verdi! Oysa onu satanik ortamda tanımıştım! Beni yavaş yavaş, belli etmeden bilgilendirdi. Arada çok kavga ettiğim de oldu. :) Giderek örtüleri attı ve gerçeği söyledi. O gün dünyam yıkıldı sanmıştım… oysa doğum günümmüş.

Bu ilk tetikleme sonrası araştırmacı beynim (Engin Geçtan’ın sözleri ile: “öğrenmek benim mutluluğumdur”) ile sahip olduğum ezoterik bilgilerde ilerlemeye başladım. Giderek kuantum mekaniği ile tanıştım; ezoterizmde verilen ama nedenselliği olmadığı için önemsenmeyen nice bilginin kanıtı olduğunu fark ettim. İnancım arttı… İnancım arttıkça yakınlığım, yakınlığım arttıkça PE düzeyim arttı… VE "Dünyanın aslında ne güzel bir yer olduğunu anladım” demeyeyim, içimden bu geliyor, ama sıradanlaşmak ve duymaya alıştığınız bir şeyi yinelemek istemiyorum. Yerine, “Dünyanın aslında ne kadar farklı… inanılmayacak kadar farklı… ne kadar kolay, rahatlatıcı, şen olabileceğini gördüm” diyeyim. İnsanların NEREDEYSE HEPSİNİN aslında bir tatlı çocuk ruhu taşıdığını, pek çok şeyi sezme kapasitesi ile yüklü olduğunu… bu yüzden asla BÜYÜK YIRTILMANIN GERÇEKLEŞMEYECEĞİNİ anladım.

Ve 722 sistemini kurdum.2

Ardından bir gün, rastlantı eseri, bizim sistemin Pozitif Enerji bölümünün hadislerle benzeştiğini fark ettim!

Müslümanlığa karşı benim de bazı çağdaş kişiler gibi olumsuz düşüncelerim vardı. Satanistken Kuran’ı çok incelemiş, yıkmak amacı ile en olumsuz yanlara odaklanmış, beynimde -pek çok kimse gibi- olumsuz bir tablo yaratmıştım. Bu yüzden fark ettiğim paralellik beni rahatsız etti.

Bizim düşüncelerle örtüşen hadis, giderek ayet sayısı fazlalaşınca rahatsızlığı bir yana atıp, yeniden, farklı bir bakış açısı ile, pozitif yaklaşımla araştırmaya başladım ve gerçek Müslümanlığı -bence- fark ettim. Böylece giderek saygım arttı… sonunda içeriğe büyük bir sempati duymaya başladım. Öğreti, bütünü ile bizim insanlara (öğrencilerimize) anlatmaya çalıştığımız düşünceleri -bizim sözlerimizden çok daha iyi, hatta ÇOK DAHA ABARTILI şekilde- yansıtmaktaydı. Bizim “inanılmaz, tepki alırız” diye sansürlediğimiz nice düşüncemiz, fazlası ile hadislerde ve birçok ayette yer almaktaydı.

Ancak ben Müslüman değildim, paganisttim.3

Müslümanlığın kurallar kısmı bana uygun değildi. Fakat madem ki (tapım modeli olmasa da) içerik ve hedef bize paraleldi ve madem ki öğrencilerimin çoğu dahil, içinde yaşadığım toplum büyük ölçüde Müslümandı, inancımızın temel donelerinden olan DİĞERLERİNE SAYGI yönlendirmesi ile kendi eğilimimizi -sıfırlamadan- bir ölçüde ikinci plana aldık, Müslümanlık hakkında elde ettiğimiz güzel şeyleri paylaşmaya koyulduk. Öğretinin isminin önemi yoktur; önemli olan amaçtır ve amaç üzüm yemek olursa karın doyar, bağcı dövmek olursa baş belaya girer. ;-) İyilik, pek çok farklı yerde bile bulunacak kadar yaygındır aslında. Güzel nice prensip Hıristiyanlıkta da izlenir. Bizlerin bu denli karşı olduğu Tevrat'ta bile yer alan "7 Günah" "Hayır; bunlar PE değil, NE celp eder" denemeyecek şeylerdir. (Kendimizle çelişmemek adına -karşılıklı alma/verme ve ortak doyum temelindeki cinselliğe yakınlığımız nedeni ile- "Şehvet" şeklinde sunulan kavramı günah olarak kabul etmediğimizin altını çizeyim.)

İşte benim iyicil yaratıcıya ve bir anlamda Müslümanlığa yaklaşmamın öyküsü budur.

“Hatta 40 yillik müslümanlardan bile daha fazla onu anlıyor”
Çok onurlandım. Kalbi teşekkürler ediyorum. (Siz 40 yıllık Müslümanlar demişsiniz, benim ise araştırma geçmişim 40 yılı geçti. Zaman çok önemli ve yabana atılmaması gerekli bir etmen… Yani zaman unsurunun da varılan sonuçlara katkısı büyük.)

“ve de ona yardim etmeye çalisiyor”
Acayip duygulandım… Ne diyeceğimi bilemiyorum. “Haddim değil” diyeyim. Sağ olun, var olun…

“Özel bir soru oldugu için yanitlamamanizi elbette anlayisla karsilarim.”
Sosyal kimliğimin detayları ve doğrudan Müslümanlık ile ilgili olmadıkça her soruyu yanıtlamaya çalışıyorum, müsterih olun.

Sizin kadar ince düşünceli bir kişinin beni okuması ve soru sorması beni nihayetsiz mutlu etti… Size, kendiniz gibisi bağışlansın.



DİP NOTLAR

Cevat Şakir Kabaağaçlı benzeri araştırmacılar “Kıble” sözcüğünün kökeninin “Kibele” olduğunun, Hacer-ül Esved ve dişilik bağlantısının altını çizerek Müslümanlığın anaerkil esintileri bolca taşıdığını ama bunların ataerki tarafından gömüldüğünü öne sürmektedirler.

Bizim sistem gerek bilimden, gerek okültizmden daha ileri bir yapıdır; çünkü birbirine -sözde- düşman iki sistemin (ilim ve bilimin) sentezidir. Bir birliktir. Bir kaynaştırma, birleştirmedir. Bilimsel verilere az da olsa sahip olmazsanız gerçeği görmemiş olduğunuz için, inanç kısır kalacak olabilir. Standart bilim, imandan uzak yanı yüzünden beklenen sonucu yaratamamış, yaşamı kolaylaştırabilmiş olsa da, insan mutluluğunda zerrece gelişim sağlayamamıştır. Oysa artık bilim, eski bilim değildir.

Paganistim derken, bir dolu garip isimli tanrılara taptığım, ya da heykeller yapıp onlara secde etiğim gibi şeyler düşünülmesin. Bizler kendimize paganist derken, hiçbir dinden sayılmasak da, “mutlak iyi” (insan beyin yapısının kavramasına olanak vermeyecek kadar iyi) bir yaratıcıya inanan kişiler olduğumuzu söylemekteyiz.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -