722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

JANUS

SORULAR ANA SAYFA | TÜM JANUS SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

22 Ocak 2021
Janus'un Beyni, Sorular Sayfası ve Kuantumu Nasıl Öğrendiği

merhaba janus,
sitenizi uzun zamandir takip ediyorum.burada bir çok kez ayni konulara dair sorular geldigini gördüm.öyleki bazen sorular bile ayni oluyor.yani önceden yanitlamissiniz ama baska biri tekrar ayni soruyu sormus.cevaplariniza baktigimda ise bir kez bile tekrara düsmeden ayni konuyu farkli cümlelerle farkli kompozisyonlarla cevaplamissiniz.bu durum gerçekten dikkatimi çekti çünkü ayni mevzuyu bir çok kez farkli komposizyonla yazmak kolay olmasa gerek.(belkide gerçekten kolaydir kendim yapamadigim için bilemiyorum.) böyle iyi bir yazma ve tekrara düsmeme becerisini yillar içinde mi elde ettiniz?yoksa hep bir yazma beceriniz var miydi?birde en karmasik konulari bile çok net ve anlasilir bir sekilde anlatiyorsunuz.böyle olabilmek için kendimi nasil gelistirebilirim?verebileceginiz tavsiyeler var mi acaba?son olarak anladigim kadariyla bilimi,kuantumu hiçbir temeliniz olmamasina ragmen tamamen kendi çabanizla arastirarak ögrenmissiniz.gerçekten bu denli zor ve karmasik konulari kendi çabanizla nasil bu denli iyi ögrenebildiniz? gerçekten hayran kaldim :) cevaplarsiniz umarim.tesekkür ederim.

YANIT

Başarısız bir yazarı daha fazla hangi sözler mutlu eder ki? :)

Evet; ben başarısız bir yazarım; ama bunun nedeni adaletsiz dünya falan-filan değil; her zamanki gibi kendi hatam/seçimim. “Kitap yayınlatmak ve sonrası” adını verebileceğim rat race’e girmeye ne cesaretim, ne isteğim, ne de mecalim var. Daha yeni küçük bir deneme yaptım... hemen vazgeçtim. Yazarlık ve sonrası tabi ki rat race olmayabilir; sadece benim kimliğimin var olduğu yerden bakınca böyle görünüyor. Ne ben, ne de benime çalışan kişiler, yani araştırmalarda çalışan arkadaşlarım, popülerlikle ilgili kimseleriz. Vermekte olduğumuz eğitim kadar, hiç birimizin de şahsi TEK BİR sosyal medya sitesinde hesabı yoktur. Yazılarım Twitter, Wordpress, Tumblr ve Blogger’a otomatik yüklenseler de, şimdiye kimseyi eklediğimiz görülmemiştir.

Kendi dünyamızda yaşamayı yeğleyen insanlar olsak da, insan adlı yaşam formu onay almak ister. Site izleyicileri sağ olsun; onlardan teorilerimiz hakkında bizi tatmine ulaştıracak, çalışma gücü verecek onaylar almaktayız. (2015 yılından beri janus722 adı altında aktif olan siteye sadece 3 –yazı ile üç- adet ağır eleştiri mesajı geldi. Biri öğrencimdendi. Hala çok iyi dostumdur, dostum olduğu için kendimi şanslı görürüm ve sık sık kendisine ciddi konularda danışırım. Biri eğitim alan bir kişidendi, zaman içinde ofisimize gelecek kadar yakın dost olduk. Bir eleştiri mesajında e-mail verilmemişti. Eleştirinin sahibi görüşlerinde/eleştirisinde kesinlikle haklıydı. Sitede hata yaptığımı ve üzgün olduğumu, e-mail verirse şahsen özür dileyeceğimi bildiren bir yazı on gün yayınladı.)

Ancak ben, Janus, yazarlığım açısından bu şansa (onaylanmaya) hiç sahip olamadım. :) Sizin mesajınız bu yüzden beni mutlu etti. Kesinlikle böyle bir şey peşinde değilim. Olsam kitap bastırmanın peşine düşerim. Ama geri yansıma ile karşılaşınca mutlu da oluyor insan…

Editörün notu: Soru sitemize Yanıtn verildiği tarihte Janus henüz kitapevlerinden özgür kitap yayınlanacağını bilmemektedir. Google Kitaplar linkini tanıma sonrasında Şubat-Mayıs tarihleri arasında dört adet kitabı Google Books'da yayınlanmıştır.

Sorunuzun yanıtı beyin yapıma dayalı, edebi yeteneğime değil. Sorunuzu fırsat bilip bu konuda konuşmama (işi biraz geniş tutmama) izin verir misiniz? Vereceğinizi biliyorum, teşekkür ederek başlıyorum. Ve hemen belirteyim, kendimi anlatma nedenim, aslında sizlere, hepinizin de sahip olduğunuz bazı şeyler hakkında bildiklerimi aktarmaktır.

Önce kendimden başlayayım:

Bana sitedeki soruları yanıtlamam hakkında sorular gelir ve bunlar genelde iki şekildedir:
1- “Bu yanıtlara nasıl zaman ayırıyorsunuz; çok mu boş vaktiniz var?”
2- “Neden bu kadar uzun ve detaylı yanıt veriyorsunuz? Bunun gerisinde ticari hesap mı bulunmakta?”

Yanıtlarıma geçeyim:

1- Yanıtlama zamanımı almıyor. Üç sayfalık bir yanıtı hiç fark etmeden, ortalama 10 dakikada yazıyorum.

Hiç boş vaktim yok. Kimi zaman zamanı elime alıp germek, uzatmak ciddi bir isteğe dönüşecek kadar yoğunum. Benim bir de her gün soru soran danışmanlık öğrencilerim var, onlara verdiğim yanıtlar biraz daha fazla zamanımı alıyor haliyle.

Ayrıca bu site benim tek uğraşım değil... Maji, hayatımın orta direği olsa da, yaşamımın gerçeği bambaşka bir konudur; o da bir “iştir” ve zamanımın çoğunu o almaktadır. (Bu uğraşımı yakınlarım, hatta özel öğrencilerim bile bilirler. Çok fazla duyulmasını istemem, ama büyük bir sır da değildir.)

2- Soru yanıtlamanın (yani sitedeki Sorular sayfasının) ticari geri dönüşü olmadığını söylemem mümkün değil. Ama bu yaşıma dek sadece para kazanmak adına parmağını oynatabilmiş biri değilim. Yani soruları eğitimlere öğrenci kazanmak adına KESİNLİKLE cevaplamıyorum.

Peki neden bu şekilde yazıyorum?

Yazmayı mı çok seviyorum? Hayır! Yanıt kesinlikle bu değil. Yazmayı sevsem, farklı romanlar yazarım. Diğer yandan canım isteyince siteme kuantum ve ezoterizm konulu makaleler zaten yazıyorum.

İnsanları bilgilendirmek benim için çok mu önemli? Tabi ki de… ama o kadar da değil; çünkü her hak edenin eninde sonunda layık olduğu yere geleceğini biliyorum. Kimsenin bana fazla ihtiyacı yok.

O zaman neden nedir?

Yanıtı bilmiyorum.

Ancak kendimi Demolution Man filmindeki John Spartan’a (Sylvester Stallone) benzetiyorum. Filmde gözü kara bir polis, yaptığı bir hata yüzünden “dondurulma” cezasına çarptırılır. Olay örgüsü içinde gelecekte uyandırılır, görevine iade edilir. Hala da gözü kara bir polistir. Ancak donduğu sürece beynine “örgü örme” programı yüklendiği için –son derece atıl bir iş olan- örgü örmeden duramamaktadır. Benim karakterime de aslında yazarlık değil, diğer uğraşım uygundur; ama yine de refleks benzeri bir tutum ile soru yanıtlamaktayımdır.

Tabi ki kimse beynime böyle bir program yerleştirdi demiyorum; ama hala da neden karşı koyamadığım şekilde, nedenini bulamadığım biçimde, bu kadar uzun ve detaylı yanıtları –ücretsiz- , hatta diğer işimi bırakarak verdiğimi bilemiyorum.

Aklımdaki tek düşünce şu: “Söylemem gerek…”

Bu kadar.

Ne para (çok önem vermediğim bir şey), ne popülerlik (istemediğim bir şey), ne yardım arzusu, ne öğretmekten zevk alma… ne de aklıma gelen başka bir şey… Sadece şu: “Yapmam gerek”. Bana soru aktarıldığı zaman transa geçmiş gibi yanıtlamaya başlıyorum.

Şimdi yazım tekniğim hakkındaki asıl sorunuza geleyim:

Yazarlık konusunda hiçbir eğitim almadım. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, yanıtları planlamadan, sadece o anda aklıma ne gelirse onu tuşlayarak veriyorum. Yani yanıtlardaki beni onurlandırdığınız yapının nedeni bence beyin çalışma şeklime bağlı, teknik üstünlüğüme ya da almış olduğum bir eğitime değil. Beynim bazı konularda çok çalışıyor (bu durum haritamda açıkça görülüyor) ve ne yazık ki sadece bu tip düşünmede yetenekli. Çok saygı duyduğum bir kişi geçmişte beni “Senin beynin derin bir kuyu, keşke sığ bir göl olsaydı, daha mutlu olurdun” sözleri ile eleştirmişti… haklıydı.

Bu beyin yapısı yüzünden kendimi bildim bileli sosyal ilişkilerdeki inanılmaz başarısızımdır. Beynimde tek tip düşünce yapısı olduğu için iletişim kurmak için gerekli olağan konularda bir gerizekalıya dönüşürüm. Çocukluğumdan beri “aşırı felsefi” denilecek şekilde çalışan beynim yüzünden genelde paylaşılan konulara ilgi duyamam. Otomobiller, futbol, ticaret, yatırımlar, döviz hareketleri gibi genelde erkeklerin arasında popüler olan konularda yeni bir doğmuş bir bebek kadar bilgi ve ilgi sahibiyimdir. Gruplardaki ortak ve olağan konularda (örneğin politika, hava durumu, döneme ait popüler olaylar) da aynen... Bu nedenle topluluklarda bildiğimi yapıp konuşulan konu ile ilgili derin felsefeler üretmeye koyularak milleti canından bezdirebilirim. :)

Abarttım… Çok yakınlarım haricinde laf ebeliği ve bilgiçlikle kimseyi kesinlikle canından bezdirmem. :) Bazen tuzağa düşer ve fazla tanımadığım kişi ya da kişilerle olmak zorunda kalırım. O zaman insanlara saygılı olduğum için canımı dişime takarak üzerime çok dar gelen bir kılığa girer, onlara adapte olmaya çabalar, genelde ortamdaki kişileri tatmin ederim. Çok kişi benim için "hoşsohbet" der. Oysa ben, bir saatin sonunda ortamdan kaçarcasına uzaklaşmış, o kişi ya da kişileri bir daha yakınıma almama planları yapmaya koyulmuşumdur. Bunun asıl nedeni ikinci denemede artık önceki kadar pozitif olamayacağımı, bunaltıdan kabalaşacağımı bilmemdir. Özetle beynim normalde –sözlerim kesinlikle bir üstünlük sergileme amacı taşımamakta- olağan denen beyin yapısından farklı işlemektedir.

Bu sözlerimi doğrulamak adına birkaç örnek vereyim:

Bu yapı nedeni ile yürüyüşe çıkamam, bahçe sulayamam, hatta film izleyemem. Film izlemem gerektiğinde elimde bir ek iş olmazsa içimde ciddi bir can sıkıntısı meydana gelir. (Genelde film izlemeyiz, ama izlemem gerektiğinde elimde çin düğümleri vardır.) Bahçe sulama işindeki başarısızlığım geçmiş deneyimlere dayalı, bu yüzden zikrettim. :) Bebeğimin (köpeğimin) sağlığı için her gün çıkmak zorunda olduğum uzun yürüyüşte (gerçek bir azap ve bebeğim için bence en büyük özverimdir), elimde ses kayıt cihazı ile sürekli üzerinde çalıştığımız teorilere ve danışmanlık öğrencilerime söyleyeceklerime dair notlar almaktayımdır. Beynim yine boş değildir.

Söz ettiğim şeyler size fazla önemli gelmemiş olabilir. O zaman farklı örnekler vereyim:

Uyku sırasında rüya ile uyarı gelince uykumun arasında maji yapabilirim. Uyku sersemliği ile beyni bir anda gama dalgasına çıkartmak ve sonra yine uyuyabilmek çok kolay bir iş değildir.

Bu durumun zamanla kazanılan majikal bir yetenek olduğu düşünülebilir. O zaman daha başka örnekler vereyim: Uykumdan uyanıp araştırma sürecinde gün içinde yanıt bulamadığım bir soruyu düşünüp, bir çözüm bulup, yanımda daima hazır olan kağıt kalemi elime alıp, bulgumu not edebilirim. Beyin iki ayrı şeyi düşünemez, biliyorum. Ama ben, bence (yanılıyor, kendimi aldatıyor olabilirim), bunu bir ölçüde de olsa yapabiliyorum. Bir yandan teoriler üzerinde çalışırken, diğer yandan en sevdiğim rock parçaları beynimin içinde dinleyebiliyorum. Hem de bazen değil, her istediğimde... Ama yineleyeyim: Yanılıyor olabilirim, “bana böyle geliyor” demek daha doğru belki de.

Oysa kesinlikle aşırı zeki biri değilim. Hatta girift konularda anlatılanı kolay anlayamadığımı itiraf etmem gerek. :) Üç haneli rakamları aklımdan toplayıp çıkartamam. Ancak derin düşünceler denilebilecek konularda gerçekten “fazla olağan olmayan” bir yapı var beynimde.

Okültist olduğum için bu yapının nedeninin reenkarnasyona bağlıyorum. Öncel yaşamdan bu bilince sızmış bir alan... Zaten, gençliğimde yapılan bir testte (adı Who WERE You? idi) önceki hayatımda antik Yunanda düşünür olduğum söylenmişti. Uzun yıllar reenkarnasyon ile hiç mi hiç ilgilenmediğim için üzerinde durmamıştım. Ama artık buna inanıyorum.

Bu bilgilerden sonra –lutfederek- söylediğiniz beni mutlu eden yorumunuzun nedenini geçmiş hayatımda edindiğim ve bu hayatıma sızan bir yeti olarak niteliyorum.

Peki siz “Kendinizi nasıl geliştirebilirsiniz?”, ya da daha yalın şekli ile “Nasıl benim gibi yazabilirsiniz?”

Yanıtı gerçekten bilemiyorum; benim araştırma konumun kapsamında değil. Ancak yine de önerilerde bulunabilirim: Bence yapmanız gereken şey ben dahil, hiç kimsenin üslup, jargon ve tekniğine “özenmemenizdir”. Beğenmek ile özenmek (beğenilen gibi olmayı istemek) farklı şeylerdir. Bana kalırsa başka biri gibi olmaya çalışmak (danışmanlıkta kimi zaman başvurduğumuz “modelleme”den söz etmiyorum), kendi yeteneklerini geliştirememek anlamına gelebilir. Çok moda olan bir pop kültür sözü var: Kendin ol! Pop kültür sözlerinden genelde fazla hoşlanmasak da, bu söz yabana atılmaması gereken bir gerçeği içermektedir. Bu sözdeki kavramı açmam gerekirse şunları söylemek isterim: Yaratıcı olmak ve/veya üretmek adına yola çıkan herkes kendi özgün yapısını, sınırlarını, kapasitesini; bunun da ötesinde zevklerini dikkate alarak bir gözlem yapmalıdır. İkinci olarak keşfettiği bütüne inatla tutunmalı, ama inatla olduğu yere kazık çakmamalı, inatla hem keşfettiği alanda kalıp, hem de alanı zenginleşmeye uğraşmalıdır.

Her kişi “kendi” olarak ortaya atıldığında, önceden zaten var olan, diğerlerince var edilen, gelişecektir. Kim ne derse desin, PE taşıyan (istekle, inançla, sabırla, heyecanla, girişkenlikle, iyimserlikle ve de NEŞE ile dolu olan) her şey, her ne kadar sıradışı ve alışılmadık görünse de, ortamı kirletmez, zenginleştirir.

Ben de sözlerimi sırtlayıp sıradışı laflar edeyim: Öğrenmek ile vakit yitirmeyin, hemen üretmeye ve sunmaya başlayın. Sunarken de öğrenebilirsiniz ve hayatın içinde olduğunuz için daha gerçek bilgiler edinerek öğrenirsiniz. Üniversite mezunu kişilerin yetersizliklerine karşın, ustaların beceri ve çözüm güçleri bilinir. Hayatın içinde olun… kirlenmekten korkmayın… kirletmekten çekinin. Asıl, aldığınız her darbeyi (beğenilmemeyi) son derece olağan karşılayıp öfke üretmemeyi öğrenin; yapılan eleştirileri tamamen görmezden gelmeseniz de, daima bildiğinizi (inandığınızı) okumaktan vaz geçmeyin.

Şimdi de kuantum hakkındaki sorunuza gelim.

Günümüzde hala çok saygın olan bir üniversiteyi “fen puanı ile” (bizim devirde böyle denirdi, şimdilerde sayısal mı deniyor, bilemedim) kazandım. Aile baskısı ile zar-zor okudum. Ama staj için Koç Burroughs’a girdiğim anda (ki, artık önümde parlak bir gelecek vardı) aklımda tek düşünce gelişti: “Buradan kaçmam gerek!”

Kaçtım.

Aç ve açıkta kalmayı göze alarak kaçtım. Ailemin bin bir fedakarlıkla önüme serdikleri bilim ağırlıklı, ama güvence ve şatafat dolu ortamdan fertiği çektim. Ben bir serseriydim… öyle diyorlardı yani… Ve korkarım ki –tüm şıklığıma, kibar olma çabama, elitizme inanmama rağmen- hala da öyleyim. ;-)

Yani bilim bana hiç bir zaman çekici gelmedi. Kuantuma girme nedenim önceden elde edilememiş bir açlığı tatmin değil, büyük bir özveri idi. Hem de ailem için yapamadığım bir özveri.

Bu kafadaki/karakterdeki biri (bir serseri, bir maceraperest ;-) ) olarak bilimi öğrenmeye kalkmak kolay bir iş değildi. Dahası, elimden tutacak, sizlere yapmaya çalıştığım gibi işi başından adım adım öğretecek kimse yoktu çevremde.

Peki nasıl başardım?

Gizli bir “üstün zeka” mıyım?

Geçiniz efendim, geçiniz…

Sadece bu kez çok istedim. Bilimi mi? Hayır, tabi ki değil; bilimden hala pek hazzetmem… Majiyi çok istedim! Derdim daha iyi bir majisyen olmak, başarısızlığı aşmaktı.

Bunları kendimi övmek için değil, şu mesaj adına anlattım: “Ben sadece hepimiz gibi, her birimizden biriyim.” :) İnanmanızı özellikle rica ediyorum: Kimsenin kimseden temelde farkı yoktur. Makrokozmosta “insan” adlı canlı türünde çökmüş olduğumuz için BENZER dalga fonksiyonlarıyız. Dalga boylarımız değişik; tıpkı ışıkta farklı renkler olması gibi… ama hala de hepimiz ışığız (bu bir övgü değildir).

Yani, her birimizin içinde İSTEDİĞİNİ ELDE ETME GİZLİ GÜCÜ VARDIR. İş ki, elde etmeye şansı olduğuna inansın. Ataerki şans olmadığına inandırır. Bu yüzden o güç hiç aktive olmaz.

Benim şansım, isteğimin (maji nedeni ile) kuantum olmasıydı. Şans dedim; çünkü kuantuma girdikçe, biraz anlamaya başladıkça hem ayrılmak zordur, hem de öğrenmemek, anlamamak...

Tabidir ki parçacık fiziğini saf bilimsel platformda daha üç enkarnasyon anlayamayacağım açıktır. O tarz bir zekanın bende katresi yoktur. Ama kuantum o kadar sürükleyici bir konudur ki; günümüzde PEK ÇOK “amatör fizikçi” yaratmıştır! Bu “amatör fizikçi” sözcüğü artık bir “label”dır. Bu label’ın oluşma nedeni, yani amatör fizikçi denilen adamların var olmasının nedeni, kuantum mekaniğinin standart fizikten farkıdır. Kuantum mekaniği bilime, bilinmezliğe, evrenin oluşumuna, hatta hilkatin sırrına merakı olan farklı beyinlerin ortak ilgi konusudur. Ayrıca oylayıcıdır, eğlencelidir, sürükleyicidir. Kuantum mekaniği masalın gerçek olduğunu gösteren bir şeydir… ve buna pek az insan ilgisiz kalabilir. :)

Özetle; majikal başarı arzum beni kuantuma soktu. HERKESTE BULUNAN “istediği için özveri yapma” adlı olağan yapım devreye girdi; öğrendikçe kuantumun büyüsü beni ele geçirdi… Ve buralara geldik. :)

Ben nadir şekilde mutlu eden mesajınız için gönülden teşekkürler etmek isterim. Arayış içinde birisiniz. Korkusuzsunuz. Buna korsan enerjisi diyoruz. Ayrıca güzel bir dalga boyunuz var. Beklentilerinizi elde edebileceğinizi görebilmek için kehanet yeteneğine gerek yok.

Ancak ilerlemeyi seçtiğiniz yolunuz üzerinde bazı yol ayrımları sizi bekliyor olabilir: Bu sapaklara çekinmeden girin derim. Adı geçen tali yollar biraz ıssız olsa da, onlar boyunca hem trafikten eser yoktur, hem de manzara çok daha güzeldir. Kiminin diğer "ana yol"a göre daha “kısa yol” olacağını söylemek de hayli mümkündür.

Yolunuz açık olsun.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -