Soru-cevap kisminda yayinlanmis nerdeyse tüm yazilarini okudum. Bilimsel konularda yaptigin arastirmalar takdire sayan, ancak gel gör ki, netice itibariyle söyledigin seyler basit bir kisisel gelisim kitabindan öteye gidemiyor.
1 - içinde bulundugunuz kosullarda daima pozitif düsünün. Spor yapin, kirlarda çiçek toplayin, arkadaslarinizla vakit gecirin, dus alin, hobilerinize yönelin vs..
Bunlari bilmemiz için yüzlerce sayfa bilimsel teori okumamiza gerek yok. Kitapcilarda satilan "mutluluga giden yol" icerikli dandik bir kisisel gelisim kitabi okumamiz yeterli. O kitaplarda söylediklerinden daha farkli seyler yazmiyor. Bilimsel teorilerle süsledigin düsüncelerin, finalde dandik bir psikolog seansindan ibaret hale geliyor.
2 - iyi yasamin sartini pozitif düsünceye baglaman, sanki bütün zengin, basarili insanlar pozitif, güleryüzlü insanlarmis algisi yaratiyor. Halbuki çogu basarili insan bir yoksula göre daha negatif, aksi, küfürbaz, fesat yapidadir. Simdi ben böyle bir sey söylemedim, pozitif düsünce sizi rahatliga götürür servete degil diyeceksin. ama önceki cevaplarinda "sen pozitif düsün ferrari ayagina gelir kadinlar ayagina gelir" seklinde cevaplar veriyorsun. Dolayisiyla tüm zenginleri dogru düsünen, tüm yoksullari yanlis düsünen insanlar durumuna koyuyorsun. Yoksullugu, basarisizligi suçmus gibi gösteriyorsun.
3 - adaletsizlikle mücadele, kötülüge karsi öfke, insanin insan olma geregidir. çok afedersin biz hayvanlar gibi her durumda pozitif düsünüp yayilamayiz. o zaman sokaktaki kediden, ormandaki domuzdan farkimiz kalmaz. Bize kötülük yapanlarla savasmak, kavga etmek, üzülmek insan olmanin geregidir. Insan üzülerek, sevinerek, kavga ederek, öfkelenerek insan olur. Bu duygular hayvanlarin bile bazilarinda vardir.
4 - bilimse düsünceleri metafizikle harmanlayarak aslinda "uyduruk bir düsünce" yaratiyorsun. Bilimsel gerçekler sabittir ancak insanin pozitif enerjiyle evren denizinde baska bir alanda bedenlenecegi veya yasama tekrar geri dönecegi gibi metafizik inanclarin ispati yok. Bu senin inancin. Insanlarin ölüp baska bir evrende bedenlenmesi gibi düsüncelerin hicbir ispati yok.
5 - 40-50 yasina gelmis insanlarin artik önünde bir yasam kalmamistir. Bu insanlarin pozitif düsünerek hedefe ulasma çabalari beyhudedir. Insan ömrü önce temel atip sonra meyvelerini toplayabilecek kadar uzun degil. Insana gereken sey acilen gelmelidir. Sen 50 yasindaki insana "sabret" dersen, bu saçmaliktan ibaret olur. Sabir zenginlerin dinler vasitasiyla fakirleri oyalama taktigidir. Insanin en güzel çaglari 20-40 yas arasidir. Dostoyevski bile yeraltindan notlar kitabinda "bir insan 40 yasindan sonra niye yasar" seklinde ironi yapmistir.
Velhasil, bilimsel mevzularda gayet birikimli, ancak yasam klavuzu bakimindan yetersiz bir teorisyen oldugunu düsünüyorum. Farkli konularda konustugunu zannederken, her konuda ayni seyi söylüyorsun.
Umarim seni üzmemisimdir. Saygilarimla
YANIT
Temel eleştiriniz yerinde. Ancak başka da bir yol (söylenecek şey, sunulacak metot) yok; çünkü "doğru" denilen kavram tek... Buna karşın –belki de atladığınız- nokta bizim sistemin şu farkıdır: Biz,
evrenin kişi tarafından beyin elektriğine göre yaratıldığını -bilimsel argümanlarla- anlataya çalışmaktayız. Ayrıca bizim sistemde “istemediklerini yap” bölümü vardır. Yani sistem iki taraflıdır; sistemimiz bir zevkçilik felsefesi değildir. İşin “Keyiflerle kal” kısmı vitrinimizdir.
Teorinin bilimsel yanını özellikle Manyetik Maji eğitimi ilk bölümde –belki de aprentislerin içine fenalık getirecek kadar- paylaşmamızın gerisinde sadece inanç yaratma amacı vardır. Yani kişi “Buradaki lafları Janus ve arkadaşları değil, bilimciler diyor; o zaman inanmamam için bir neden yok” düşünce kalıbını yarattığı anda artık pozitif düşünmeye gerçekten başlayacak olabilmektedir. Bu da önemli bir farktır.
Teorimizin gözden kaçırdığınıza inandığım “evreni biz yaratıyoruz” kısmının psikologlarca söylendiğini ben duymadım. Diğer QM eğitimi veren arkadaşların teorilerinde yer alıyor mu bilmiyorum. (Örneğin yakından tanımasak da, yıllar önce -daha kendisi bu kadar popüler değilken- pozitif davranışları ile dikkatimizi ciddi ölçüde çekmiş olan R. Şanal’ın eğitiminde... Hala etkin olup olmadığından da haberim yok.) Ayrıca sistemimiz kimseden etkilenmeden tarafımızdan yaratılmış özgün bir yapıdır ve EĞER benzerlik varsa, bu durum SADECE doğrunun tek olduğu ile açıklanabilir. Bilimselliğe yer verme nedenimiz –az önce söylediğim gibi- inanılması ve benimsenmesi gerçekten zor olan bu sözlere mesnet yaratma gayretimizde aranmalıdır. Stapp, von Neumann, Wigner, Wheeler vb. çıkışlı (bu teorilerin ezoterik yansıması olan) teorimiz, artık standarta dönüşmüş olan (ama Einstein’ın zamanında çelmelemek için çok uğraştığı) kuantum teorisinin ötesindedir! Bohr (Einstein’ın engelemeye çalıştığı teorinin yaratıcısı deha) şimdi yaşasaydı Stapp ve saydığım benzerlerinin teorilerine belki de karşı çıkacaktır. : ) İşler böyle yürür makroda.
Söz konusu (722nin üzerine kurulu olduğu) teori demektedir ki -çok basite indirgiyorum- “Evrene hangi soruyu (ne tip soru diye daha da basitleştirelim) sorarsanız, yanıt ona göre gelir!”
Stapp söz konusu sorunun yapısının hiçbir dış etken tarafından etkilenemeyeceğini (hatta modern kuantum kanunları ile belirlenemeyeceğini) savunur.
Quantum Theory and the Role of Mind in Nature - Stapp, s.23
Doğaya hangi sorunun sorulacağının seçimi, çağdaş fizikte bilinen veya anlaşılan herhangi bir kural tarafından kontrol edilmez.(…)Matematiksel yapı, bir zihinsel olayla ilişkilendirilen bireysel fiziksel sistemin durumu, o zihinsel olayın içeriği ile aynı hizaya getirildiğinde, tüm evrenin aynı anda bu zihinsel içerikle aynı hizaya getirilmesini otomatik olarak sağlar. bu anahtar sonucu üretmek için özel bir düzenlemeye gerek yoktur: matematiksel yapının içine yerleştirilmiş kuantum dolaşıklıklarının kaçınılmaz bir sonucudur.
Kişi soruyu seçmekte (hayata bakış açısını belirlemekte) bütünü ile yalnızdır. Evreni sorduğu soruya göre yapılandırmaktadır. Bu noktada Müslümanlıktaki “Şeytana aldanma” hakkındaki ciddi uyarılarla ortaya çıkan “seçme özgürlüğün var, bunu kötü kullanma, dikkatli ol” uyarısı ruh bulmuş olur.
Sorulacak sorunun yapısının ise beyin elektriğinin yapısına paralel olduğunu ETC temelindeki bakış ile anlamak zor değildir; çünkü Fisher gibi bilginler beyin elektriğinde süperpozisyon (kuantum olayları) olduğu hakkında teoriler ortaya atmışlardır. (Bu konuda bilgi edinmek adına BEYİN ELEKTRİĞİNDEKİ BİLİNÇ
2. Bölüm: FOSFOR ve POSNER MOLEKÜLLERİ adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
Bunun anlamı da beyinde, yani standart görüşteki gibi ölçümde değil, beynin içinde, süperpozisyon (kader olasılıkları diyelim) olduğudur! Kuantum olayları mikrokozmostadır; mekaniğin adındaki “kuantum” sözcüğünden bellidir bu; ancak Quantum Mind (Kuantum Bilinci) teoricilerine göre söz konusu mekan beynin içidir. Eş deyişle evren, kişisel olarak beynin içindeki aktivitelerle var edilmektedir.
Teorimizde bundan sonrası ezoteriktir (salla gitsin özgürlüğü içindedir ;-) ) Bizler beyin elektriğini PE ve NE olarak ifade edip, araya Bölünen Evren teorisini katıp, ek nedensellikler ile bilinçli bir yaratıcıya bağlayarak sunuyoruz. Yani sıradanlığımız hakkındaki eleştiriniz temelde doğru olsa da; teoirimiz bilim, ezoterizm, mitoloji sentezi ile, evrendeki kötülüğe güçlü argümanlarla nedensellik sunabilmekte; ne dinde, ne de bilimde yanıtlanamayan nice soruya yanıt verebilmektedir. Bu yüzden teori temelde iyilik felsefesi sayılabilecek olsa da, 722nin sadece “Herşeyi sev, vatana millete yararlı ol” sözlemi sınırları içinde görmek bir ölçüde haksızlık olabilir.
“bütün zengin, basarili insanlar pozitif, güleryüzlü insanlarmis algisi yaratiyor.”
Biz böyle bir şey pek demedik, bilakis zengin ve başarılı görünen insanların beyninde cehennemi yaşayor olabileceğini; sıradan kişilerde ise PE bulunabilebileceğini yanıtlarımda çok defa yazdım. Ama güleryüz farklıdır... tabi ki rol değilse, yürekten gelen bir enerjinin çehreye yansıması ise...
“adaletsizlikle mücadele, kötülüge karsi öfke, insanin insan olma geregidir.”
Bizce hiç değil; ancak biz tartışmayız. Sizin için doğrusu bu ise, siz bu evrende yaşar; beyin elektriğiniz pozitif ise bundan yarar bile görebilirsiniz.
“Bize kötülük yapanlarla savasmak, kavga etmek, üzülmek insan olmanin geregidir. Insan üzülerek, sevinerek, kavga ederek, öfkelenerek insan olur.”
Doğrudur... Ancak eğer beyinde PE baskın süredurum ise, size kötülük yapan insan olmayacağı için karşınızda –canınız kavga etmeyi sevdiği için arasanız da- savaşacak insan bulamazsınız. : )
“ancak insanin pozitif enerjiyle evren denizinde baska bir alanda bedenlenecegi veya yasama tekrar geri dönecegi gibi metafizik inanclarin ispati yok”
Haklısınız. Bu teori de –sıkılıkla yinelediğim gibi- okültist olma özgürlüğümüzün bir “kıyağı” (istediğin kadar sallama özgürlüğü). Ama “sallayacak” insanlar olmadığımıza, sadece –araştırma ve deneyimlere dayalı- inançlarımızı dile getirdiğimize inanın. Reenkarnasyonun nedenselliği hakkında -elimden geldiğince- üç bilimsel teoriye (QM, ETC, QED)1 gönderme yapan bir yazı yazdım. Bu konuda bilgi edinmek adına
REENKARNASYON ve KUANTUM MEKANİĞİ adlı yazımı okuyabilirsiniz. Eğer “Öf be baba, iki laf öğreneceğiz diye kaç sayfa kelam okuyamam, valla içim sıkılır, dışarıda hayat beni bekliyor!” diyorsanız (çok da haklısınız :D), o zaman verdiğim linkteki başlıklara mouse ile dokunup kısa bilgiler alabilirsiniz.)
“- 40-50 yasina gelmis insanlarin artik önünde bir yasam kalmamistir. Bu insanlarin pozitif düsünerek hedefe ulasma çabalari beyhudedir.”
Sevgili kardeşim eğer benimle eğlenmiyorsanız sormam gerek: Neden bu kadar kötümsersiniz? İnsanların önünde yepyeni bir çığır açan kuantum teorilerinin yaratıcısı (yanıtlarımda adları sık sık geçen) Stapp 92, Hameroff 73, Penrose 78 yaşındadır; hala aktif olarak (konferanslar vererek, söyleşilere katılarak) yaşamaktadırlar. Wigner 92, Wheeler 96 yaşına dek aktif olarak, yaşamıştır. Biraz daha ileri gidelim: Yalnız gecelerimin arkadaşları Till Lindemann (Rammstein) ve Attila Dorn (Powerwolf) 50 yaşın üzerindedirler.
Ha, bir de Janus diye bir adam var, “60 yaşından sonra seneleri saymayı bıraktım” der; bu hazret hala 30 yaşındaki kişilerden -asosyal olduğu halde- çok daha (hımmm... ne diyeyim? "farklı" diyeyim) farklı bir hayatı vardır. ;-) Ayrıca benzer kültürdeki çalışma arkadaşlarımın çoğu yaşlıdır. Aralarında benden yaşlı olan bir kişi var –yemin ederim- vücudu benimkinden fit ve benden daha hızlı! Detaya gerek yok. ;-) Hemen bir parantez açayım: "Hız" dediğimiz kavram, bizim karakter ve hayata bakışımızda onurlandırılır. Yani güzel bir hayat için bir "must" (temel gereklilik) değildir. Özlü sözümüz ne der? "Herkes rahat bırakılırsa kendine neyin iyi geleceğini bilir."
[Belki kimilerinin aklına “Adam ihtiyar ya, kendi gibileri izliyor" ya da "Moruk gençleşme merakında” gibi düşünceler gelebilir: normaldir... ancak bu düşünce külliyeten yanlıştır: Yaşlılığa bayılırım. Rocker (ağır manyak) yanımı geceleri bana yakın olanlar görür. (Yalnızsam ve kudurmuşsam arkadaşlarıma ve sevdiğim öğrencilerime metal parçalar yollarım.) Sokakta ise elinde bastonlu (bizimkiler(!) almama izin vermediler, bırakmak zorunda kaldım), takım elbiseli, ciddi, yatılı okul müdürüyümdür. :D Yaşadığım yerde bir gün bir minik kız geldi ve “Amcağ, sen öö-retmen misiynn?” diye sordu. Başım göğe erdi, kasılarak "Hayır bebeğim, eğitmenim" dedim. :) Herkes kendine ağabey dedirtmek için çabalarken bana "amca" demedikleri için üzülürüm (tabi ki alay saiki ile değil). Amca, baba yarısıdır... bundan daha onurlandırıcı ne olur? Yani sözlerimde katre gizli bir gençleşme arzusuna gönderme yoktur. Yaşlılık ek bir gücün bedavadan arka cebe konmasıdır... tadına varanlar için. ;-) ]
Ancak Dostyevski öyle dedi ise haklıdır; çünkü bizzat kendinin berbat bir hayatı olmuştur. Kendisi ne yaşadı ise onu söylemektedir. Bu kafada giderse daha çok benzer kadere çekilir ve benzer hayatlar yaşar.:D
(Dostoyevski’ye saygı duyan biriyseniz, lütfen sözlerimi ciddiye almayın. Siz hafiften “ti ye alır” gibi yazdığınız için ben de aynı tonlamayı sürdürerek hafif bir hava yaratmak için konuştum.)
“Farkli konularda konustugunu zannederken, her konuda ayni seyi söylüyorsun.”
İlk başta söylediğim gibi, haklısınız. Ancak bana inanın: Başka da söylenecek bir şey yok. Çözüm ortak… ve de tek. Bizim farklılığımız –bence- güçlü nedensellikler sunarak sözlerin gerçekliğine inandırmak ve daha önce yanıt verilemeyen soruları yanıtlayabilmektir.
Eleştiri yapmayı bildiğiniz (öfke yaratmadan inançlarınızı söyleme başarınız), mesajınızdaki hafif ve keyifli jargon ve kalp kırmama hassasiyetiniz için kutlar; bana yönelik sıcak yaklaşımınız ve yazdıklarımı uzun-uzadıya okumanız için teşekkürler ederim/ederiz "sevgili" arkadaşım.:)
[Çok kez yazdım ama bir kez daha yazmama izin verin: Bu "sevgili Janus" diye başlayan sorular beni nasıl da keyiflendiriyor. :)]
DİP NOTLAR
[1]
Kısaltmaların açılımları için
Sorular ana sayfa, sağ kolonda, DİKKAT başlığı altında yer alan YANITLARDA YER ALAN KISALTMALARIN AÇILIMLARI başlığına fare ile dokunun)