YANIT
Selam ve merhaba yeni arkadaşım, siz de hoş geldiniz. Bizden söz eden arkadaşınıza da selamlar olsun.
"Kimsiniz bilmiyorum" demişsiniz. Belki de ben de bilmiyorum; ya da bilsem de, bazen yaramazlıklarım nedeni ile karıştırıyorum.
Şöyle açıklayayım.
Maurice Leblanc'ın "Kibar Hırsız" diye de tanınan roman kahramanı Arsené Lupin'i hep kendime benzetmişimdir! (Tabidir ki hırsız olmasını değil. Bizim inancımızda hırsızlar evrenin en korkunç bakterilerindendirler.) Onun şıklığa özenine, kibarlığına, alışılmadık işler yapmasına, kuralsızlığına karşın yardımseverlik, cömertlik, güleryüzlülük ve neşelilik benzeri huyları bulunması ve en önemlisi, onlarca yüzünün (karakterinin/kimliğinin) olması bana kendimi hatırlatır. (Andığım pozitif nitelikleri güç bela anaerkil ezoterizm ile edindiğimi anımsatayım.) Benim de tıpkı Lupin gibi bu yaşıma dek bir sürü ismim, mesleğim, hatta sosyal kimliğim olmuştur. Gerçek adım, bana hep yabancı olacak kadar çok takma isim, karakter, meslek, hayat tarzı değiştirmişimdir.
Bülent Kısa'nın grubuna katılmak için başvurduğumda önce haritamı incelemişler, sonra beni aralarına kabul etmişlerdi. Yıllar içinde Bülent ile yakın dost olmamızın ardından kendisi bir itirafta bulunmuş ve "Seni almadan önce çok tereddüt ettik" demişti. Biraz üzüntü ile "Majide o kadar mı yeteneksizim?" diye sorduğumda gülerek "Hayır" diye yanıtlamıştı beni; "sadece senin haritanın sahibi olan kişi bu gün majiye tutkundur ama yarın birdenbire bisikletçiliğe merak sarar".
Bu sözleri duyunca gülme sırası bana gelmişti. "Kusura bakma ama sözlerinin inanılır yanı yok" diye ona karşı çıkmış ve eklemiştim: "Bisiklet deme, başka bir şey söyle, inanayım; çocukluğumda bile bisiklete doğru dürüst binemedim. Dengem berbattır."
Ama sözleri doğru çıkmıştı! Yıllar sonra gerçekten bisiklet sporuna merak saracak; dağ bisikletimle uzun yollar yapacaktım. Bu durum aramızda hep gülme nedeni olmuştu.
Lupin'den –hırsızlıktan başka- farkım ise onun aslında tek bir kimlikte kalması (yani hep aslında bir hırsız olması), ama benim tek bir kimlik/meslek/ortamda kalamamamdır. Eğer kalabilseydim, inanın ki ünlü biri olurdum.
Bunu hiç istemedim.
Tek bir kişi olmak (tek bir hayatı yaşamak) benim için ayağıma (hatta boynuma) takılabilecek en büyük prangaydı; ki, bu gün hala da aynı düşüncedeyim. Bu yüzden bu yaşıma dek iletişimde olduğum ailem, kalıcı dost çevrem/mesleğim olmadı. Yıllar önceki mütevazi şöhretimin giderek çapını genişlettiğini fark ettiğimde yine aynı şeyi yaptım: Tası tarağı toplayıp o ortamdan ayrıldım.
Janus olmaya 2013 yılında amatör bir site ile başladım. 2015'de bu günkü alanımıza geçtik ve eğitimler vermeye başladık. Ama geçen yıl, ya da biraz daha önce, bambaşka bir alana merak sardım. Artık site, ikinci planda kalmaya başlamıştı. Mayıs ayında bu yeni alanda iyice aktif olduğumda kendi kendime (ve arkadaşlarıma) "Bur'dan öte bana yol yok" diye açıkladım. Arkadaşlarım "Yapamazsın, siteden ayrılamazsın, sen iki ay tatil de, bir dene, sonra sözünden dönmüş olma" diye uyardılar… dinledim… ama yanılmışlardı. Dönemedim.
Bizim buralardan ;-) (astral alemden) "Geri dön, iki işi bir arada yürüt" tebliğleri de gelmeye başladı. Yalana gerek yok, bir süre –her zamanki gibi- onlarla kavga ettim… ama her dedikleri doğru çıkar. Ve sonunda önceki yanıtlarımda söz ettiğim "hanımlardan gelen gözyaşı mailleri"nden haberdar oldum. Kadınlar bizde gerçek anlamı ile kutsaldır. Sonunda yeniden aktif olduk.
Ne kadar kalabilirim? Gerçekten bilmiyorum. Bana danışılması, çoğunun yüzlerini görmesem de bu kadar sıcak söz söyleyen kişiye (dosta) sahip olmak öylesine dolduruyor ki yaşamı… öyle farklı bir tatmin veriyor ki… Ama hala da yeni işim öncelikli…
Bu yeni işimi "başarılıyım" diyebileceğim kadar tutturabilirsem, söz veriyorum hepinize detaylı olarak açıklayacağım. Ama şimdilik, sadece bir yanıtımda söz ettiğim detay kadar bilgi vermek istiyorum; çünkü hiçbir şey daha "başardım" diyebileceğim kadar kesin değil.
Size (sizlere) anlatacak çok şeyim var mı? Hayat hikayesi babında söylüyorsanız, hiç bitmez. Maceralarla dolu (bu sözün içeriğini tahmin, tasavvur edemezsiniz) bir hayatım oldu, hala da öyle sürüyor. Yani bu cenahta hikaye bol. İsteyin çalalım… pardon, anlatayım.
Eğer bilgiden söz ediyorsanız, bence onu sadece kendinizde arayın. Ama önce rahat olun. Bu düzeye –erişilmesi bu zor düzeye- gelin. Sonra size özel/gerekli her bilgi bir şekilde size ulaşacak. Ya da siz bulup çıkaracaksınız. Eğer çözümlere ulaşmakta zorluk çekiyorsanız, bazı sorunlar canınızı sıkıyorsa, korkarım ki bu durum hala rahat (PE yüklü) olamadığınızın kanıtıdır.
Rahatsanız, bana da, sistemimize de ihtiyacınız yok. Size öğretebileceğimiz belki de tek şey "orijinal olarak yalnız ve güçlü olduğunuz"dur. Suçluluk duyguları ile, öfkelerle, tedirginlik ve kaygılarla, tereddütler ve duraksamalarla kendinizi gömmemişseniz; diğerlerine (canlı ve cansıza) kendinize yakın ölçüde değer verme, gözetme ve ilgi duyma kapasiteniz varsa, muhakkak yeterince güçlü ve işinize yarayacak şekilde bilgi sahibisinizdir. Rahat (biraz gevşek), keyifli, saygılı ve canlı olun. Anılan kombo, çıkış yolu bulmak adına elde kitap, hayattan koparak çevirdiğiniz sayfaların, ya da *pdf'lerin :) vereceğinden misli ile bilgi akıtacaktır. Aslında sizin dışınızda bunları akıtacak bir musluk yoktur. Söz ettiğim duygu kokteyli, sadece size sormaksızın beyninize yığdıkları laf-ı gezafla kapanan kapıyı açmaktan başka şey yapmamıştır.
Her birimiz tanrıdan, ya da inançsızsanız, o mükemmel kuantum alanından (alanın kendinden, Ana Alan'dan) parçayız. O ne kadar iyi ise, o ne kadar güzelse, o ne kadar korkusuzsa; biz de tam o kadar iyi, güzel ve korkusuzuz. Sıkıntıların tek nedeni kısa süreli bir saçmalama içinde olmamızdır. Zaten bu yüzden tüm dertler, sorunlar, elem ve keder verici şeyler geçer… daima geçerler. "Her gün yeni bir gün doğar" gibi garip bir laf edeyim. Bize göre "Gece daima gelir". Bizde gece kutsaldır. (Bu konuda bilgi edinmek adına IŞIK HAKKINDA BİLMEK İSTEMEYECEĞİNİZ GERÇEKLER adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
Gece yarıları eninde sonunda yerini önce D vitamini veren Güneş'e (öyle değil mi Periş?:) ), sonra da ya muhteşem geceye, ya da mehtap veya hilal ile taçlanmış geceye bırakacaktır.
Heraklitos'un dediği gibi: Panta Rhei… Hep akar… Su daima en doğru yatağı bulur. Biz canlıların da dörtte üçü sudur. Yaratıcı olduğu söylenen Ana Tanrıça TÜM mitolojilerde su/deniz tanrıçasıdır. 1
DİP NOTLAR
[1]
Müslümanlıkta da deniz, süsleme ve güzel beslenme gibi hayırlı konularla eş görülür. (Nahl 14 "Taptâze et yemeniz ve inci, mercân gibi takınacağınız süs eşyaları çıkarmanız için denizi hizmetinize veren de O’dur.")