Siteyi girip göz attigimda sorular bölümüyle geri döndügünü görmek beni mutlu etti ve biraz sasirtti. Çünkü son zamanlarda siteye girip sorular kismina baktigimda yoktun. Yaz için tatile çiktigini söylemistin, güzün sik sik kontrol ettim. Fikirlerini, insanlara dönütlerini okumak, kendime çikarimlar yapmak için cevaplarini okumak istiyordum. Bugün yayina girenleri fark ettigim anda yeni yanitlari hizlica okudum. Cümlelerinin arasinda insan sik sik PE celbine rastliyor ve yüzüne bir tebessüm konuyor. Bilgili, sag duyulu bir büyügümün fikirlerini alirken yasadigim güveni tekrar hatirlattin.
Bu arada dansa yogunlasmani kutluyorum, umarim bu alanda bol keyifli anlar geçirir, yeni insanlarla mutlu anilar edinirsin.
Ögütlerinin arasindan (sitede yayinladigin cevaplarindan sahsi çikarimlarim ve ayrica bana yazdiklarin) unuttugum çok sey oluyor. Kimi zaman uyamadiklarim da var elbette. Buraya muzip gülüs ekliyorum. Yine de hani su tarz bir sey demistin; önemli olan onlari bilincine alman, bir kenarda dursun ihtiyaç duydugunda bilinçaltindan yüzeye çikmak için. Istemeden biraz sairane bir tabire çevirdim :D Umarim dogru ifade etmisimdir.
Sana keyifli ve pozitif enerjilerimi yolluyor, daha güçlülerini ise hayatimda hayirli kararlarla ilerleyebilmek için senden bekliyorum.
Her zaman göz ucuyla düsüncelerini bekleyen, merak eden eski, 'fahri' ögrencin :)
Hep dersin ya, güzel geçsin gününüz.
YANIT
Tatlı fahri öğrencim merhaba! :)
Evet dans ediyorum. Ve evet, sizin "ruhça" olmasa da, "yaşça" pek-pek büyüğünüzüm. :D
Sanırım benim dans işim gariplik ve şaşkınlık yaratma açısından Mary Poppins adlı romanın "Dans Eden İnek" adlı bölümü ile yarışır. :D
Romanı okumamış kişilere öyküyü özetleyeyim.
Olay, çok verimli bir kırda geçer. Orada hepsi askere benzer şekilde dimdik otlar kendi kendilerine bitmektedirler. Kırın çevresinde ise hendekler bulunmaktadır.
Bu kırda çok saygın bir inek yaşamaktadır. Çok iyi bir annedir, çalışkandır. Ömrü -kırın diğer sakinleri gibi- hep kırda geçmiştir. Hendeklerin gerisinde ne olduğunu bilmemekte ve merak etmemektedir. Birbirine benzer günler yaşayan, bundan huzur duyan, hep böyle yaşamak isteyen aklı başında bir hanımdır.
Ama bir gece, dolunayın pırıl pırıl parlamakta olduğu bir gece, birdenbire dans etmeye başlar. Bir türlü duramamaktadır. Polka, vals, kadril derken tüm dansları yapar, sonunda kendi yarattığı danslara geçer. Bir yandan da şaşkınlık içindedir; çünkü önceden dansın bir ahlaksızlık olduğunu düşünmekte ama kendi dans edince bunun böyle olmadığını görmektedir.
Dans etmekten yorgun düşünce bu durumdan kurtulmak adına kralı görmeye karar verir ve saraya gider. Kralın karşısına çıkınca kral durmasını emreder, inek hanım duramaz ama derdini anlatır. Kral duyduklarına şaşırır, olayı anlamak adına ona ne hissettiğini sorar. İneğin yanıtı "Çok hoş bir şey bu, sanki kahkahalar içimde koşuşuyorlar gibi" olur. Kral ne yapacağını düşünürken birden ineğin boynuzları arasında bir yıldız olduğunu fark eder. Gökten kayıp düşmüş bir yıldızdır bu. İneğin dans etmesine bu yıldız neden olmaktadır. Yıldızı oradan alıp, ineği sorunundan kurtarmak için kral ve yardımcıları kalın kitaplara başvururlar. Sonunda çözümü bulurlar: İneğin Ay'ın üzerinden atlaması gerekmektedir.
Bu zorlu işi başarmak adına sarayda bir düzenek kurarlar, sonunda onu aya doğru fırlatırlar. Gerçekten de inek ayın üzerinden geçerken yıldız karanlık semaya doğru kayar gider. Bu sırada bir müzik duyulur, ama yıldız uzaklaştıkça müzik de hafifler... sonunda yıldız görünmez olunca müzik de yok olur.
İnek salimen kırına inmiştir, artık dans da etmiyordur. Onu özleyenlerle kucaklaşır, hasret giderir, mutlulukla önceki hayatı ile buluşur ve düzenli şekilde bitmekte olan şahane otları yeniden yemeğe başlar. Sonunda huzurludur. Sakin hayatına kavuşmuştur.
Ama bir süre sonra canı sıkılmaya başlar; dans ederken içinden akan kahkahayı özlemektedir.
Günler günleri izlerken can sıkıntısı de özlemi de artmaktadır. Özlem arttıkça iştahı kesilir, giderek hırçın ve aksi birine dönüşür. Sonunda anlar: O yıldızını aramaktadır! Yıldızına kavuşmak için ne yapması gerektiğini öğrenmek adına Mary Poppins'in annesine başvurur. Kadın başka yıldızların da dünyaya düştüğünü, ararsa başka bir kayan yıldız bulabileceğini anlatır. İnek de böylece yeniden kırından –ama bu kez istekle- ayrılır, yıldız aramak adına yola çıkar.
Romanda ineğin yeni bir yıldız bulup bulmadığı açıklanmaz, sadece bir gece Mary Poppins ve mürebbiyesi olduğu çocukların pencereden bakarken ineği gördüklerinden söz edilir. O hala yıldızı aramaktadır.
Hikaye böyle… İtiraf etmem gerekir ki ben de çok uzun yıllar önce (beni okuyan pek çok kişinin yaşı kadar yıl önce) yıldızımı –aynı inek gibi kendi hatam sonucu- yitirmiştim. Bu yaşıma dek fark etmeden onu aradım. Sonunda buldum. Yeniden dans ediyorum.
Evet, eski bir dansçı ve aerobik hocasıyım. Etap otelinde Türkiye'deki ilk aerobik gösterisini yapmıştım. Sanırım 1992 (tam emin olamıyorum) yılında çok büyük bir hata sonucu profesyonel hayatımdan (hayatta en sevdiğim şeyden) ayrılmak zorunda kalmıştım. O zamandan beri dans ortamından ayrıydım. Bir yıldan biraz fazla zaman önce büyük bir fırsat verdi bana hayat… düşünmedim, duraksamadım, "Benden geçmiş baba"ya takılmadım, bir yandan aynı hatayı yinelememek adına dua ederek balık atladım.
722 teorisi gereği bu fırsat, bilincimde gelişen PEnin tetiklemesi ile var oldu. (Süperpozisyondaki en muhteşem olasılık, beyin dalgaboyumun pozitivitesi ile çöktü.) Ama ben için-için bu durumu tanrımın bana yolladığı bir armağan olarak görmekteyim. : )
Şahsen sizlere yıldız aramanızı önermeyeceğim. Söyleyeceğim tek şey, başınıza yıldız düşerse ayın üzerinden atlayıp atlamamak hakkında iyi düşünmeniz olacaktır. Ve karar vermeden önce –roman ne derse desin- bazı kişiler için atlamanın ve yıldızı yeniden uzaya yollamanın daha uygun olduğunu bilmenizi ve bundan korkmamanızı öğütlemekten geri durmayacağım.
Sürekli dans etmeyi istemek kadar; güzel bir kırda, daha olağan ritmde yaşamayı özlemek de güzel, iyi, mutluluk verici ve doyurucu olabilir. Sanılanın aksine, serüvenciliği en özenilesi model olarak sunmanın gerisinde –kabul etmek kolay olmasa da- ataerkil kültür vardır. İnsanları dansçı olmaktan uzak tutmaya çabalamak kadar, daha durgun ritmli hayatlarda tatmin olunamayacağını empoze etmek de aynı ölçüde hatadır.
Hepsinin ötesinde dansçıların birden kırda yaşamayı özlemesinde, ya da kırda yaşayanların yıldız aramaya başlamasında da hiçbir hata yoktur. Yaşam, bir değişimler rejimidir. İnsanların korkusuzca özledikleri her bir model onlar için en iyisidir.
Ama yine de eğer siz de öfkeli, hırçın, canı sıkılan (depresyonda olan :DDD) biriyseniz fark etmeden yitirdiğiniz yıldızınızı aramanın vakti gelmiştir belki de…
Dansa geri dönmemi sitede açıklayıp açıklamamayı arkadaşlarımla çok düşündük. Yaşlı bir adamın birdenbire dans etmeye başlaması ataerkil kültür yapıtı "saygınlık" kalıbına ters düştüğü için, sözlerimize/teorilerimize güvenen kişilerde düş kırıklığını yaratabileceğinden kuşkulandık. Önce birkaç -çok güvendiğim ve bana yakın- öğrencime (dostuma) konuyu açtım. Pozitif tepkiler aldım. Hatta çok sevdiğim bir tanesi bana "Şaştım ama bence siz sadece dans olabilirsiniz" mealinde bir söz etti. :-) Böylece sitede her yeri geldiğinde konuyu açıklama kararı aldım. Bunun nedeni hem "New Age bir okültist" (ya da "New Age bir 'ha babam doğrusu budur diye kafa ütüleyen adam' " :DD ) modeli yaratmak, hem de "mucize" adı da verilebilecek durumun var olabildiğini göstermekti. Dahası, dans gibi bir olayı sadece kadınlara iblağ etmenin de yanlışlığına inanıyorduk.
Sonuç olarak aktif olarak dans ediyorum; ve 60+ (çok az artı değil ama ;-) ) yaştayım. Dahası; bu işi hobi olarak yapmıyorum, para kazanıyorum. Yani profesyonellik adlı zorlayıcı ortamdayım.
Peki, bu bir mucize midir? Belki… ancak mucize kavramını bizler "her insanın doğru davranırsa –makul ölçülerde de olsa- istediği alanlarda/konularda (her ne kadar bu alan ve konular beklenmedik/alışılmadık olsalar da) varlık gösterebilmesi" şeklinde yorumluyoruz. Bu açıdan bakarsak hem yaptığım bir mucizedir; hem de mucizeler o kadar ulaşılmaz şeyler değillerdir.
-
İstemek,
-
inanmak ("doğru davranan istediğini elde eder"e inanmak),
-
bilmek (zorluklarla karşılaşılacağını, yılma noktasına gelineceğini, bazen korkulacağını bilmek),
-
terslikler dahil her şeye hazır olmak,
-
çalışmak… çok çalışmak… elden geleni yapmakla yetinmeyecek kadar çok çalışmak, geceyi gündüze katarak, yerlere yıkılacak kadar çok çalışmak,
-
belki de en önemlisi, sabretmek
her kapıyı bir şekilde açar. Bu açılışa da mucize denilebilir.
Yukarıdaki formül hep işler; çünkü dayanağı makro yapısıdır. Aynı nedenlerden dolayı başarı bir olasılık değil, formülü HER uygulayan için sonuçtur. Makrokozmos, bu sebeplerden bir mucizeler ortamıdır.
Hikayem böyle...
Ancak yaşadıklarımdan söz etmeden duramayacağım: Başlarda çok zordu… Otuz yıl boyunca –spor yapmış olsam da- dans için özel olan kondisyon ve esneklikten uzak kalmış yaşlı bir bedenin eski günlere dönme yolculuğu idi yaşadığım. Kendimi zorlamam gerekti; çünkü yaşlı olduğum için önümde uzanan zaman kısaydı. Oysa adale ve eklemlerim eskiden bildikleri ve sevdikleri pek çok şeyi yapmaya epey burun kıvırmaktaydılar.
"Acı çektim" desem arabesk takılmış olur muyum? Ancak içimden gelen söz tam da bu… Birkaç ay yataktan kalkamayacak kadar acı içinde yaşadım. :D Sakatlıklar geçirdim. (Tabi ki kas gevşetici filan almadım; benim tedavim IR lamba ve "her akşam sıcak küvette yirmi dakika" idi.) Başvurduğum bazı ortamlarda yaşım dolayısı ile –denenmeden- geri çevrildim. Saniye olsun "Adaletin bu mu dünya" parçası ile gazeller okumadım. Sizlere öğütlediğim gibi "Bir daha-bir daha-bir daha"ya bağlı kaldım. Ve başardım.
Tehlike geçmiş değil… çünkü makroda solumaktayım (yani daha cavlağı çekmedik :D). Hala istediğim yerde değilim. Hala ağır antrenmanlarım, yani acılar var. Hala istenmemek ve beğenilmemek olasılığı da… Yani yarın yine ciddi bir sakatlık geçirmem ya da "Size biraz izin veriyoruz, biz sizi arayacağız" yemem (popoma tekme yemem) mümkün. :D
Önüme bu tarz aşamayacağım bir engel konduğunda, tabi ki eğer konursa, iki şey düşüneceğim:
-
Ben bir yerde, dans alanı dışında bir yerde, hatalı bir iş yaptım, NE celp ettim. Başıma konuşlanan hazret, en istediğim şeyi engellemek için vurdu.
Bu seçenek reelse, hatamı bulacak, onaracak ve bir daha yinelememeye çalışacağım.
-
Bu yolun sonu beni sandığım kadar eğlendirmeyecek; tanrım bana "Jan'cım şu taraftan ilerle, parti orada" demekte…
Bu seçenek reelse, bana gösterilen yola ilerlemeye gayret edeceğim.
Bu anlattığım durumlar bana özel değil, o yüzden söz ediyorum zaten. Aslında demek istediğim şu:
-
Düşlerinizi kovalayın. Kimseye zarar vermedikçe çizgidışı olmaktan, sıradışı şeyler özlemekten korkmayın.
-
Sizinle aynı noktada durmadıkları için durumu sizden farklı görenlere (sizi eleştirenlere, hatta size kızanlara) aldırmayın. Onları anlayın, sözlerini bir duyun (arada işe yarar kelamlar da bulunabilir ;-) ), ama bildiğinizi okumaktan vaz geçmeyin. Size ne yapmanız, hangi yönde ilerlemeniz gerektiğini hayat söyler.
-
Yüzleşeceğiniz –size bazen yıkıcı gelebilecek olan- engellere (acılara, düş kırıklıklarına) hazır olun. Bunları engel değil, size hatanızı gösteren biraz sivri dilli arkadaşlar olarak görün.
-
Bedel ödemekte (iyi para kazanamamaktan, eskiye ait bir şeyleri geride bırakmaya dek ulaşan sprektumda yer alan can sıkıcı seçenekleri üstlenmekte) isteksizlik asla göstermeyin.
-
Ama –olur a- önünüzde çok ciddi bir duvar bulursanız yukarıdaki iki seçeneği anımsayın ve bunların hangisinin olayınızda aktif olduğunu bulmaya çabalayın. Doğru seçimi yaparsanız, buna göre davranırsanız, keyfiniz –hafiften acılarla karılmış olsa da- süreğen olacaktır.
Unutmayın: Zafer, daima hasar ister. Aşılmış zorluk oranı, elde edilecek ödülün büyüklüğü ile koşuttur.
İstekleriniz için bedel ödemekten korkmayın.
Ne kadar kalırım bu ortamda? Büyük olasılıkla kısa süre… çünkü benim yaşımda eskime (yaşlanma, yaş alma, ihtiyarlama) hızı artmaktadır. Ama insanın iki-üç yılını bile canının istediğini yapabilmesi yabana atılacak bir kazanç değildir.
Bir gece pencereden bakarken benim sokaktan geçtiğimi görürseniz anlayın ki artık beni bir kırda, 50+ yıldır sahip olmadığım bir aile ile asker şeklinde otları yemeğe ve hendeğin ötesinde ne olduğunu düşündürmemeye götürecek FARKLI bir yıldızı aramaktayım… Evet; bence kişiyi dingin ve olağan yaşamlara götüren yıldızlar da bulunmaktadır. Arzum ise o yıldızı arayıp bulmadan, sevdiğim kadın ile bir aile hayatına ulaşmadan, enkarnasyon adlı kervana takılmamak. Yine de bence o döneme daha zaman var. :D
Hanımlar... hanımlar kadar beyler de... Dans etmeye sıcak bakın. Deneyin, korkmayın. Geçin ayna karşısına, açın sevdiğiniz müziği, İÇİNİZDEN GELENİ yapın. Gerçek dansın kuralı yoktur. İçinizden coşku ile geleni yapıyorsanız, o sizin dans sitilinizdir ve doğrudur, iyidir, güzeldir. Tabi ki sahne performansı ve profesyonel dansçılık farklıdır; ama o dans bir entertainment işidir; yani hedef, dans edenin bilinci değil, izleyenin bilincidir.
Oysa dansın gerçek dans olması için öz bilince rahatlama vermesi (inancımıza göre kişisel bilinci Cennet frekansı ile buluşturması) gerekir. Bu yüzden kuralı yoktur. Profesyoneller ise öznel şekilde bu kontağı kuramayanlar için hizmet veren kişilerdir. Çekinmeyin... içinizden geldiği gibi dans edin. İnsanlar sanattan çok doğallıktan etkilenirler; çünkü doğal olan Cennet ile bağlantılıdır. Bu yüzden eğer doğalsanız, sizi birileri izlediğinde beğenileceğinizden kuşkunuz olmasın.
Bu kadar ezoterik felsefe de aslında gerek yok. Daha basit indirgeyelim lafları? Tamam: Dans etmek, diz eklemleri için sakıncalı olduğu bir sürü bilim adamı tarafından kabul edilen jog atmaktan, ya da kardio bandında olduğun yerde yürümekten daha zevk verici olabilir. Deneyin bir, bence sözlerime hak vereceksiniz.
Birkaç arkadaş toplanın, yanınıza bir müzikçalar alın, parklara, ormanlara akın ve hep beraber müzik eşliğinde basit dans figürleri yapın. Bir ileri adım + bir geri adım + bir diz çek + tersi ile başlamaktan kolay ne var? Hadi bir de eğilin kalkın… olduysa bir de çömelip doğrulma ekleyin… Bence hem kendiniz iyi hissedecek (PE celp edecek) hem de izleyen kişilerin gözlerinden giren fotonlarla onların beynine PE "zerk edeceksiniz". :- ) BU tavır dünyaya PE akıtmak açısından, benim sayfalarca laf-ı gezafımdan daha etkili olacaktır.
"Cümlelerinin arasinda insan sik sik PE celbine rastliyor ve yüzüne bir tebessüm konuyor."
Bundan daha mutlu edici ne olabilir? Bizlere göre bir insanın yüzünde tebessüm yaratmak kadar kişiye hayr veren şey yoktur. Sandığımızdan çok daha doğru bir iş yapmışım siteye geri dönerek yahu! :D
" Kimi zaman uyamadiklarim da var elbette."
Laf aramızda benim de. :DDD
" önemli olan onlari bilincine alman, bir kenarda dursun ihtiyaç duydugunda bilinçaltindan yüzeye çikmak için. Istemeden biraz sairane bir tabire çevirdim :D Umarim dogru ifade etmisimdir."
Ne güzel söylediniz.:) Bizler tam da böyle deriz. Duyup –işimize gelmediği için- düşük dalgaboylu alanlara yolladığımız ve hafıza ile bağlantısını kestiğimiz nice söz ve düşünce, bir yol ayrımına geldiğimizde (ama EĞER o yol ayrımına gelebilmişsek) birden farklı dalgaboyuna geçer, böylece hafızaya, yani bize ulaşır; onu anımsayıveririz… ardından bize yol tabelası olmaya başlar.
" Sana keyifli ve pozitif enerjilerimi yolluyor, daha güçlülerini ise hayatimda hayirli kararlarla ilerleyebilmek için senden bekliyorum."
Benim zırıldamama inanın ki gerek yok… bu cümleyi kuran, bu mesajı yazan beyin elektriği artık diğerlerine benim gibi "ahkam kesecek" (tabi ki eğer soran olursa) düzeye gelmiştir. Sizin önünüzde artık doktora yapmak var; bizim laflara gerek duyduğunuzu hiç sanmıyorum. Ciddiyim tatlı hanım; nezaketen konuşmuyorum. Satır aralarında izlediğim nice farklı nokta da var bu sözleri söylememe neden olan.
Anımsadığım kadarı ile Müslümanlığa yakın bir öğrencimdiniz. O yüzden mesajımı şöyle bitireyim: "Allah'a emanet olun."
[Bu noktada pagan ya da inançsız arkadaşlarımın kulağına fıslayayım: Müslüman olduğunu gördüğünüz kişilere bu sözü söyleyi-söyleyiverin. Bu cümlenin sizden geldiğini gördüklerinde duydukları mutluluk SİZE kazanımlar getirecektir. Maji öğrenmeyi isteyen, buna fırsat bulamayan, ya da inancı gereği majiye sıcak bakmayan arkadaşlarım: Aynısını size de öneriyorum: Bir kişinin –aslında kılıç olabilecek - kelimelerle gönlünü almak, öyle bir enerji fışkırtır ki, bir anda "lahzalık" bir çalışma bile yapabilirsiniz. Biliyorsunuz; hayırlı enerji olmadan büyü yapılamaz, gerçekleştirilemez… çünkü insana kazanımı sağlayacak tek odak ister tanrı deyin, ister pozitif alan, orasıdır. Diğeri ile irtibat kuran sadece öncelikli olarak kaybeder; çünkü davet ettiği enerji sadece almayı bilir. Almak için yaklaşacağı kendine en yakın kişi, onu davet eden, ya da onun gibi düşünerek fark etmeden davet edendir.
Aynı nedenlerle sizlere kuşku ile "Selamün aleyküm" diyenlere de "aleyküm selam" deyiverin. Yaratacağınız bu ortam da size hayr ve kazanç olarak geri dönecektir. Hem "selam" dan korkmayın. O Allah'ın adı olmakla kalmaz; paganizmde de çok hayırlı olarak görülen bir tanrıdır. (Bu konuda bilgi edinmek adına SELAMÜN ALEYKÜM ve ŞEYTAN - 2. Eski Bir Tanrı "Shalim" adlı makalemi okuyabilirsiniz.)
Zaten inancımıza göre iyiliğin odağı yaratıcı –adları başka, başka da olsa- tektir. Onu "insana mutluluk veren" şeklinde yorumlamak yanlış değildir.
]