YANIT
Sanırım sorunuzun devamı "kazaya uğramış", yani eksik kalmış. Hem bu durumun nedeninin bizim mesaj sistemindeki bir aksama olabileceği, hem de BAZI KONULARDA çenesi düşük bir adam sayılabileceğim için soru olarak almaya karar verdik. :D
Şaka bir yana, kısa mesajınız aslında söylemek istediğimiz bazı şeylere ortam yaratabileceği için -mesaj yarım olsa da- "Del" tuşuna basamadık. Sözlerinizden –izninizle- yola çıkarak dümeni biraz farklı cenaha çevirecek ve Janus kimliği ile ilgili konuşacağım.
Janus ne kadar bendenizim? Bilemiyorum; çünkü çok uzun yıllar boyunca Janus'un şenliğine, havailiğine, sosyal yaşamdaki pozitif kimliğine hiç benzeyen biri olarak yaşadım. Yani Janus, aslında doğarken sahip olduğum kişilik özellikleri ile hiç de dolu değil. Önceden görebileceğiniz en sorunlu, en pesimist, en hastalıklı (kolay hasta olan, çok hasta olan anlamında), çelimsiz, miskin, içine kapanık, öfkeli, kırıcı, sorunlu biriydim. Negatif kimliğim yüzünden çevreden aldığım darbelere dayanmak adına hatalı bir yol seçtim (aslında ataerkinin bana öğrettiği yolu seçtim) ve sertleştim. Artık sadece sorunlu değil, bir de serttim.
İnsanlar mutluluk aramaya hedeflidirler; bu yüzden sorunlu insanları mutluluk arayışlarına engel görür, "tehlikeli" olarak algılarlar; ona göre davranırlar, uzak dururlar. Hatta negativiteye yakınsalar sertçe iterler, bir de çıkarlar ters düşerse darbe atabilirler. Yani insanlar kötü ve diğerlerini ezici eğilimleri olan baş belası canlı türü değil; mutluluğu ortak şekilde arayan ve ÇOK DOĞRU BİR TEPKİ/SEÇİM İLE sorunlu kimliklerden kendilerini korumaya çalışan yaşam formlardırlar.
(İnsanların özde iyi yaratıklar oldukları hakkında söyleyeceğim şeyler var, ama anlam bütünlüğünü bozmamak için yanıtımın sonuna ekledim. Dileyen en sondaki [ ] parantezi ile ayrılmış kısmı okuyabilir.)
İnsanlara kendini sevdirmenin yolu onları mutlu etmek, ama kendini de mutlu etmektir. Kendi mutlu olmadan mutlu etmeye çalışanlar da kuşku uyandırırlar. İnsanları bu tavrın gerisinde kendi aleyhlerine bir aldatmaca, bir hesap, bir plan ya da üçkağıt olabileceğinden kuşkulanırlar. Oysa kendilerini mutlu edenin kendisi de mutlu ise kapıları açıp, söz konusu kişiden yayılan pozitif enerjiler ile kollabore olmak için kolları sıvarlar.
Yeniden kendime döneyim: Sorular linkini sürekli izleyenler bilirler. Çok uzun yıllar önce satanizme girdim. İlerledim.(!) Girdiğim sect, şimdilerde kendini satanist sananların satanizminden çok farklı, gerçek satanizmdi. Amerika'daydım o yıllarda. (Bizim ülkede böyle –kaba olacak ama- "pislikler" gerçekten tutmaz. Bizler –her nedense- kendini bir türlü beğenmeyip sürekli beteleyen, ama gerçekten iyi bir ırkız.) Öğreti, salt kötülük yapmak ve böyle enerji çekmeyi hedeflemekteydi.
Vampir mitosunun çıkış noktası bu yapıdır. Zamanı gelince kanının son damlasına kadar vermeyi göze alırsan, diğerlerinden enerji alabilirsin. Söz konusu durumu biz kibarca "diğerinin alanına girmek" diye niteliyoruz. Kötülüğü bir uyuşturucu satıcısına benzetmek mümkündür; verdiği ilk dozlar ücretsizdir. Keş olunca (kontak kurulunca) ödeme vakti gelir. Ödeme ise metafizik alemde para ile değil, acı iledir. Karşı tarafın beklediği tek şey, onu besleyecek tek şey, acıdır. Keş ettiği kişi acı çeksin diye –o kişi tarafından celp edilen enerji kendisi olduğu için- süperpozisyondan en ürkütücü seçenekler çöker.
Bu yüzden diğerlerinin, hatta "olağan satanistlerin" bilemeyeceği darbeler aldım… Her şeyimi kaybettim. Hep yazarım, bu "her şeyimi" sözcüğünün içeriği tahmin edilemeyecek kadar ürkütücüdür. Çok kişinin beğenmediği, vızıldanıp durduğu yaşamlar tanrının benzersiz ödülleridirler; çünkü makroda akıllara gelmeyecek kadar büyük çaplı acılar kol gezmektedir.
İlk pozitif adımı –inanılması güç olsa da- günümüz medyasında sanırım (pek ilgim yok bu konulara) "satanist" diye sunulan Bülent Kısa ile attım. Zaten kendisi hakkında "Negatif enerjiyi pozitive etmek için var" şeklinde bir kehanet de vardı. Bilirsiniz, her balığı kendi yemi ile avlarlar. O da karanlık vitrini ile çektiği nice kişiye doğru yolu göstermiş biridir bana sorarsanız. En azından benim için böyle olduğunu rahatlıkla söyleyebilir, kendisini –kızacak olabilir- :) rahmetle anlarım.
Ardından bir gün anaerkil ezoterizmle tanıştım. Bu adımı atmama neden olan astral varlığımdı.İşin çarpıcı tarafı, onu bir demon olarak tanımıştım! Yani ben balık, ikinci kez anladığım yemle avlanmıştım. :)
Bülent, benzersiz kimliği ve yüce gönüllüğü ile bu yeni alanıma karşı çıkmamakla kalmadı, bir anlamda destekledi de. Önceden söz etmiştim: Satanizm adlı kitabında "2. Ekol" olarak bize yer verdi.
Bir daha geriye dönmedim.
Kimsenin moralini bozmak istemem ama benim değişimim yirmi yıl aldı. Sonunda sizlerin Janus olarak tanıdığınız kimlik böyle oluştu. Şen, dost, anlayışlı, hoşgörülü, özverili, pozitif olarak nitelenebilecek bir adam. "Darbe gelirse, aynı şekilde karşılık da verir" yanı hiç-mi-hiç olmayan biri. Tabidir ki bir adam bana döner bıçağı ile saldırırsa karşılık vermekten başka seçeneğim kalmayabilir; ama insanın hayatında palalı saldırı ile karşılaşma olasılığı inanılmaz düşüktür.
İtiraf ederim; Janus, pek çok dinsel metinde idealize edilen modele biraz da benzemektedir.
Ancak asıl önemli nokta şudur:
Janus standart bir iyilik timsali değildir!
Janus kadınlara çok düşkündür. Hayata seks açısından bakar. Düzenli olarak içki içer. Sigara içer. Paganist olduğunu gizlemez. Yani dinsizdir kimlerine göre… Özel hayatında (kimseyi rahatsız/tedirgin etmemeye ciddi özen göstererek) sınırları zorlar.
Ama hala da üst paragraflarda yazdığım kadar pozitif olmayı başarmaktadır. Örneğin, içki ve sigarada -taş gibi yıkılmaz- sınırları vardır. Balolarda saat 24:00'ü vurup arabası kabak olmadan ayrılmayı becerir. Bir paganist olarak kendi inancını değil, genele saygı olarak, beğendiği dini –Müslümanlığı- ön plana çıkartır.
Eş deyişle, soruları yanıtlayan Janus kimliği, anaerkil ezoterizme göre ideal karışımı sunar. Ne Yahudilik kaynaklı dinsel metinlerdeki "dünya nimetlerini kirli gören" biridir; ne de alıp başını gitmiş, saygısız, hadsiz, densiz, edepsiz, pervasız, fütursuz, arsız ve "savaşçı" olarak kakalanan agresiv/yıkıcı/devirici biri…
O bir dengedir.
İstediği şeyleri (beynin ödül devrelerini tetikleyen şeyleri) ve pek yapmayı istemediği şeyleri dengeleyen Janus, insanlardan gizlenen "doğru model"dir.
Anaerki sadece bunu savunur.
Janus, bu birbirinden ayrılan kavramların karılabileceğini gösteren, o yüzen mutlu olan, mutluluğun ancak böyle geleceğini kendi nezdinde anlatmaya çalışan bir kişidir. Bu kişiliği sürdürebildiği için güzel bir hayatı vardır; sürdürebildiği sürece güzel hayatı sürebilecektir.
Janus da sık sık hataya düşer, yaptığı hataların olumsuz geri dönüşlerini yaşayabilecek kadar olağandır. Eskiye her geri adımında, onun hayatında bile, önceki belalar gömüldükleri yerden kötücül zombiler gibi ellerini çıkarıvermektedirler.
O kusursuz, son noktaya gelmiş bir ermiş değil, sadece bazı şeyleri (diğer olağan kişilerin bilgi noksanı yüzünden görmedikleri şeyleri) görebilmiş biridir. Söz edilen bilgiler ise büyük acılar pahasına elde edilmiştir.
O zaman akıllara şu soru gelebilir: Keyifli bir yaşam için o acıları çekmek şart mıdır?
Hayır! Asla!
Her insan aslında gayet de güzel hayatlar yaşamaktadır ve hak eden her kişiye –EN ACISIZ OLARAK- bu bilgi verilecektir.
Beni okuyanların (sizin) bu sitede olması, belki de birtakım bilgileri kolayca alma noktasında olma ile ilgilidir, kim bilir?
Janus, bildiklerini SORU GELİRSE söylemek kadar şu mesajı da vermeye çalışmaktadır.
"Ben yapabildimse, ben becerebildimse, ben bu kadar değişebildimse, o zaman demek ki bu kimlik kuantum uzayına gömülü bir prototiptir. Kendisini davet eden, o olmak için ona adım atan herkesi koruyucu bir kılıf gibi, pembe incili bir kaftan gibi sarmaya hazırdır."
Bu noktada yine "Sen acı çekmişsin, ondan zift sürülme meselesi gibi fertiği çekebilmişsin" denilebilir.
Ama yine hayır! Olur mu öyle şey?
Şuna eminim ki, beni okuyan pek çok kişi benden misli ile fazla güzel hayatları elde etme kapasitesine/şansına ACI ÇEKMEDEN sahiptir. Bilgi acı ile sadece NE taşıyan insanlara gelir! Acı ile sadece kendini iyiliğe kapatıp anahtarı denize atmış kimlikler yüzleşecektir. Tanrı, ya da plantonik değerler dolu kuantum düzeyinin enerjisi, o anahtarı derinlerden bulup çıkartacak ve bir şekilde o kilidi eninde sonunda açacaktır.
Hüner ise bu zorluklara mahal vereden güzelliklere küçük adımlar atarak ilerlemektir. Geri dönüş hafsalanın alamayacağı kadar muhteşem olacaktır.
Soruyu yollayan kişi ile söyleşmeye döneyim:
Hayır kardeşim, siz de daha bir sürü kişi gibi Janus'un diğer alemde değil, tam da bu kaderde/yaşamda onun pozitif yönleri açısından ikizisiniz… Yani siz bu evrende osunuz.
Bu ortamda yetenekten, özyapıdan önemli olan ilerleme hızıdır. Ben bu bet kimliğimle attığım yürekli adamlar sonrası bu güzel (sürekli hakkım olmadığını düşündüğüm) hayatı sürebiliyorsam, sizi (yani sizleri, eskiden gerçek satanizm gibi korkunç ortamlara girmeyi saniye düşünmeyecek kadar iyi kişileri, geneli, olağanı) ne güzelliklerin beklediğini varın siz düşünün.
Yanıtımı –size gösterdiğim yolda daha kolay ilerlemeniz için- pratik bir öneri ile sonlandırayım:
Öfkenizi izleyin arkadaşlarım.
Kendinizi haklı görerek öfke duyduğunuz konu,
-
aşmanız gereken engel,
-
yapmanız gereken iş,
-
sergilemeniz gereken tavır,
-
üstlenmeniz gereken kimlik,
-
benimsemeniz gereken düşünce
olabilir.
Öfke ve korkuyu fark eden, onu yenmek için dev bir adım atmıştır. Bunu da unutmayın.
[Şimdi de insan adlı canlının (hatta Türk insanının) özünün pozitif olduğu hakkında iki laf edeyim.
Bana tanrım tarafından yollanmış, geleceği önceden haber verilmiş, "insanlığı ondan öğreniyorum" diyebileceğim kadar "iyi" bir bebeğim (köpeğim) var. Ondan inanılmaz bir pozitif enerji yayılmaktadır. İyi olduğu kadar güzeldir de! Altını çizmeme izin verin: Sevdiğimin niteliklerini abartacak sevgi dolu romantik bir adam değil, bu konulara kendini adamış bir araştırmacıyım.
İnsanların "pür" PEye nasıl olumlu tepki verdikleri, verebildikleri, hatta vermeye odaklı/istekli olduklarını onunla yaptığım günlük uzun yürüyüşlerde izleme fırsatım oluyor.
Dar gelirli insanların yaşadığı bir semtte yaşamaktayım ve komşularım arasında gelir düzeyi yüksek kişilerin yaşadığı semtlere temizlik işlerine yardım amacıyla giden hanımlar ve pazarcı erkekler var. (Bu detayı yaşadığım ortamın/sokakların yapısını vurgulamak adına verdim.) Özellikle sabah çok erken saatte çıktığımızda, o saatte uykusunu alamamış birçok erkek ile yollarımız kesişiyor. Bunlardan pek çoğu ödül devrelerini sigara ile tetiklemeye çalışan, ama hala da aradıkları rahatlığı bulamamış öfke dolu kişiler oluyorlar. Ama bu insanlar, lütfen dürüstlüğüme inanın, bebeği görünce kendi çaplarında pozitif tepkiler veriyorlar ve yüzlerine suçluluk dolu bir tebessüm yayılıyor. Suçluluk dolu deme nedenim, bu eylemi sıklıkla yapmadıklarının belli olması ile ilgili.
Hava yağmurlu iken ofise gelen yorgun kargo elemanlarına bahşiş vermek gibi beğendiğim bir alışkanlığım var. Biraz şaşırıyor ve mutlu oluyorlar. Şükran dolu ifade ile bana bakar, teşekkür cümleleri sarf ederlerken bebek kapıya çıkıverirse –lütfen yine inanın, en küçük bir abartmam yok- bahşişi unutuyor ve onu sevmeye başlıyor, teşekkürü akıldan çıkartıp bana onunla ilgili sorular sorumaya başlıyorlar.
Söz etmek istediğim bir diğer olay önceden yaşadığım evimde alt kat komşum ile ilgili. Sinirli bir karakteri olan bu hanım bebeğin ayak seslerinden rahatsız olduğunu, odasında ders çalışamadığını yönetici aracılığı ile bana bildirdi. Oysa söz ettiği oda depo olarak kullanıldığı için bebek oraya girmemekteydi. Yanıldığını yöneticiye söyledim. Bir gün bebekle tam asansörden çıkarken karşılaştık. Önce beni fark etti; anında çıkışmaya başladı... ta ki bebek asansörden çıkana dek. Onu görünce yüzünde kelimelerle ifade edilemeyecek bir değişim oldu. Uzandı başını seviverdi ve "Tamam" dedi, "sorun değil, hayvanı sıkmayın, rahat dolaşsın." (Kelimeler kendisine aittir.)
Dost olduk onunla.
Öyle ki, çok zor bir anımda (çok sevdiğim birinin zamansız kaybı sonrası) biraz yüksek sesle ağladığımda kapıma geldi… bana sarılıverdi ve teselli etti. :)
Bebek, kendine saldıran (basbayağı, yavrularını korumak için uçar gibi saldıran) ve boynunu yaran kediye karşılık vermemiş bir hayvandır.
Bu bölümü insanların PEye ne kadar hazır olduklarını, karşılarında bir PE odağı bulunca içlerinde gizledikleri özü nasıl sergilmeye başlayıverdiklerini –yaşamından reel örneklerle- anlatmaya çalıştım.
Umarım inandırıcı olabilmişidir.
Bebek ve arkadaşlarının (bizim çetenin) bir bölümü... :)
Bu fotoğrafa benzer 100'e yakın sayıda foto var.
Günlük uzun yürüyüşlerimizde (otoyollar aşar, değişik mahallelere gireriz) farklı köpek grupları ile karşılaşıyor ve bu sudden encounter'ları
%99,9 oranında kazasız atlatıyoruz. :D
Bilinçli ve deneyimli bir otorite figürü (pet sahibi) gözetimindeki karşılaşmalarda, koklaşmalar ve anlaşmalar sağlanıyor.
|
Bebeğin diğer fotoğrafları için tıklayın! (Fotolar için sayfayı aşağı kaydırmanız gerek.)
]
Bu güzel sözleriniz için sağ olun, var olun değerli kardeşim. Dedim ya başta; ben ne kadar Janus'um? Orası hala kuşkulu! (Bu sözlerimin gerçek anlamı için 1898 Yılından Beri (Sıradışı Bir Hikaye) adlı kitabımın "Janus'tan Son Söz" başlıklı son bölümünü okuyabilirsiniz. Üyelere ücretsiz.
Ben Janus olmayı 24x7 beceremediğim halde (özellikle özel hayatımda hiç beceremediğim halde) eğer siz Janus olabilirseniz, hayatın anlattığımız kadar eğlenceli bir karnaval olduğunu görecek, panayır güzeli ile değil, karnaval kraliçesi ile dans etmekte olduğunuzu anlayacaksınız.
Ayrıca fark edin; bu mesajı yazdığınıza göre dans çoktan başlamış… bütün mesele müziği –bu hay-huy arasında- duymayı becerip, güzelin ayağına basmamakta. ;-)