722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

JANUS

SORULAR ANA SAYFA | TÜM JANUS SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

22 Eylül 2022
Janusun kitaplari

Merhaba janus eskiden astroloji egitiminiz varmis ,kaldirilmis ve bu kitaba dönüstürülmüs ve egitimlerinizden kaldiran göz okuma bedensiz varlik sahibi olma ,tarot gibi konularinida kitaba dönüstürmeyi egitim kitabi çikarmayi düsünüyor musunuz ? Birde maji egitimlerinize katilmak için benim gibi para biriktirenler bütçesi yetmeyen için , pratik maji egitimi kitabi ve pozitif enerji kitabi çikarmayi düsünüyor musun ? En azindan onu alip birazcik maji yapmaya baslardim , pozitif enerji celp etmeye baslardim hayatim daha kolaylasirdi ve sonra parami tamamlayip daha kapsamli bir egitim almak için egitimlerinize basvururdum. Cennete girdiginizde sizinle kuru fasülye pilav yeme dilegiyle güzel insan .

YANIT

Sevgili kardeşim, çok güzel şeyler yazmış olsanız da, korkarım ki arzunuzu yerine getirmem zor. Bunun nedeni bir yazar olMAmam.

Araştırmacıyım, yazmayı bilirim; ama yazarlık farklı bir iştir. Feminist yazar Erica Jong bu konuda "Yazarlıkta bana en zor gelen, saatler süren o yalnızlığa alışmaktır" der. Ben bunu yapabiliyorum, bu zorluğu üstlenebiliyorum; araştırma sürecinde uzun saatler okuyor, okuyorum (roman filan değil, %90 bilimsel raporları okuyorum). Bana da zor gelen yazmaya hayattan zaman ayırmak. Yani kafaya taksam, yalnızlık filan vız gelir. Ama harcanan o saatler... İşte onlara kılım. :)

Zaten bunun doğru olmadığını da öğrendim. Önceleri tam bir bibliophile'dim.

Sizler beni Janus olarak tanıyor, kiminiz sempati duyuyorsunuz (tabi ki sinir ettiğim bir dolu kişi vardır, :) kusuruma bakmasınlar). Ben sizler için belki de bir düşünce adamı, ya da yazarım.

Ama Janus farklı biri. Yazarlıkla en küçük ilgisi olmayan bilmediğiniz işler yapıyor; kitap kurdu değil, yaramazlık ;-) üzerine kurulu bir hayatı var. Ve gerçek ben, kitap yazarak (ve okuyarak) geçen zamana acımayı öğrendim. Bu bilgilere anaerkil ezoterizim ortamında eriştim.

Tabidir ki kitaplar bazı şeyleri öğretirler. Ancak acaba bu öğrenilenler doğru mudur? Öğrenilen her şeyin doğru olması gerekmez. Bir kitap boyunca okunan sözler ne de olsa tek bir kişinin laflarıdır. Adam –tıpkı benim yaptığım gibi- almıştır sazı eline, kafasına göre takılmaktadır. :D

Diyelim söylenenler doğrudur. Acaba okuyanın işine yarayacak şeyler midir?

Olmayabilir.

Doğrular kardeşim, kişiye özeldir. Bu yüzden kişisel (işe yarar) doğrular –bize göre- sadece Güneş ve Ay altında, sokakta yaşarken öğrenilebilir. Tanrı, insanlara ulaşabilmek, onlara doğru bilgiyi verebilmek, ya da ilerlenmesi iyi olacak yönü gösterebilmek için bizlerin içine içgüdü adlı bir şey koymuştur. Bu "şey" aracılığı ile bizlere ne yapmamız gerektiğini fısıldar.

[Bu bağ kadınlarda daha güçlü olduğu için sürekli lanetlenirler. Amaç, o bağı makrodan koparmak, ortamda rahatça at oynatmak, Büyük Yırtılma'yı sağlamaktır. Büyük Yırtılma bir bilim sözcüğüdür ve terimde kullanılan "yırtılma" kelimesi çok anlamlı ve bizim Bölünen Evren teorisini doğrular gibidir. "Yırtmak", vahşice bölmek manasındadır. Oysa makro HENÜZ "ikiye ayrılmış" ama parçaların itişe dürtüşe "yuvarlanıp gittiği" bir ortamdır. Yırtılma olunca her şey son bulacaktır.
]

İnsan beyninin doğal yapısı doğru ile, tanrısal ile bağı kurabilecek dizayndadır. Oysa derin düşünceler, felsefi düşünce biçimi, irdeleme, analiz/sentez yapma, sonuca varma, tümden gelim, tüme varım, yok bilmem ne gibi eylemler beynin doğal düşünce prosesini, formunu, işleyiş biçimini bozarlar.

Böylece kontak kopar.

Plan, amaç budur. :)

Bağ kopunca kararlardaki yönlendiricinin (tanrısallığın) gücü azalır, hatalar artar, NE celp olmaya başlar. Artık makroda doğmakla tuzağa düşmüş insan, bir kurbandır. Etleri azar azar didilip tüketilmeyecektir. Şeytan pek de predator değildir. Onun tarzı, avını öldürmeden kanını damla damla emmektir.

O sanki daha çok bir vampiridir.

Benimkiler dahil, hiçbir kitap size "size özel" bilgiyi veremez. Bunu ancak elden geldiğince rahat bir beyin süredurumu ile yaşarken elde edersiniz. Derin düşünmek kadar büyük hata yoktur. Kurtuluş, sadece sorunu fazla düşünmemektedir. Kısa bir bakış, üç aşağı, beş yukarı ne yapılması gerektiğini genelde gösterir. Gerekeni ifa ederken yapılması gereken, sorunu ikinci plana atmaktır. (Garip ama gerçek :) ) Bunu öğrenmek için yıllarca kitap okumaya bence değmez.

Tanrı (ya da inançsız arkadaşlar için "evrenin mutfağı olan bilinçsiz ama ful pozitif kuantum evreni temel katmanı"), her şeyin çözümüdür… tamam. Ama ona ulaşma yolunun bir biçimi de vardır. Onunla kontak kurmanın en-en-en önemli yolu ise rahat, daha iyisi keyifli ve şen olmaktır. Sorunlar karşısında yapılması gereken, çözüm aramak adına sorunu ha-babam düşünüp durmak (hatta kendine bu sorunun önemli olmadığını, ya da sorun olan olayda haklı olunduğunu, güçlü olduğunu, bunu aşacağını içeren konferanslar vermek) DEĞİL; hemen beyni "şen, rahat, keyifli, canlı, vb." bir süreduruma atlatmaktır. Bu yaklaşım, işleri yoluna koyan sihirli formül sayılmamalıdır; işleri sihirli şekilde yoluna koyacak merkez ile kontak yoludur.

Beyni "şen, rahat, keyifli, canlı, vb." süreduruma geçirmek için herkes zor anlarda kullanmak adına bir plan yapmalı (çok sevdiği iş bulmalı), bunu zırt pırt kullanmamak için arka cebine koymalı, kriz anında her şeyi bırakıp (yangın yerinden tabanları yağlayıp kaçma benzeri) oraya (o işe) fıymalıdır.

Böylece yardım kendi kendine gelecektir. :)

Demek istediğim şu ki, benimkiler dahil, kitaplara pek gerek yoktur. Kitaplar, en çok kendini yaşayamayanların (rahatlığı pek de tatmamışların), bu yüzden doyum dolu olamayanların saklandıkları sığınaklardır. Sığınaklar da koruyucudur, doğru; ama eğer dışarda bombardıman varsa. :) Oysa yoktur. Logan's Run filmindeki gibi, dışarda mis gibi bir hava bulunmaktadır; onun zehirli olduğu martavalı, insanları yerin altına tutmak için uydurulmuştur.

İşin üzüntü verici yeri ise hiç kimsenin seri bunalmalar sonunda "Yav, ben aslında kimim, ne isterem, ne beklerem?" diye bir türlü sormaması; kitaplardan, uzmandan, internet bilgilerinden yardım araması, burnuna dayanana kul köle olmasıdır. İnsanlar, kim oldukları kendilerine "deklare" edildiğinde, genelde "devlete millete hayırlı vatandaş" olma ittirmecesine inanıp o oluverirler. Tabidir ki insanın ailesine, çevresine, milletine ve devletine sorun çıkartmaması çok iyi bir şeydir. Hatta o kadar iyi bir şeydir ki, tüm tuzaklar bu güzel kavram kullanılarak kurulur. Ama kimse, hiç kimse kendinin ne olduğunu, gerçekte ne aradığını öğrenmek için kendinden başka bir şeye gerek duymaz. Gerek duyuyorsa, tuzağa çoktan düşmüştür.

Keşke her bir kişi biraz bilinç sahibi olmaya başladığında –riskli olduğunun fakrındayım ama- ailesi ve çevresi (hatta kendine düzülen gelecek ;-) ) ile arasına mesafe koyup kendini arasa… Bulacağı "ben" bence itilmiş olduğu yolda kendine "burada ne aradığını" soracaktır. Bu düzeye erebilmiş, kendinden "Burada ne işin var?" suçlamasını duyabilmiş kişi, tüm cesaretini toplayıp, tası tarağı da toplayıp, o yoldan gerisin geriye, koşarak kaçmalıdır. Hatta geride aileyi, çevreyi, belki dostları, mesleği bırakarak… hiçliğe… Kişi kendine, hiçlik sandığı o ortamın sonunda varacaktır.

Bir insanın kendi olmasından daha önemli ne vardır ki? Gün-be-gün zombiliğe giden yolda, üzerine takılmış şeref madalyaları ile mezara doğru ilerlemeye kim yürekten "aferin" diyebilir ki? Bunu bilerek diyenler şeytanla aşna-fişne haldeki karakterlerdir.

Pek çok kimsenin göremediği şudur: Bu kaçışı yapamayan kimseler belki aileleri, tanışları, çevreleri ya da işleri ile kalırlar… bunları yitirmezler… ama yitirdikleri yine de bir şey vardır; o da kendileridir. Dahası; kendi olan her kişi yeri geldiğinde biraz uzak kaldığı ailesi, tanışı, çevresi filanı-falanıyla yeni bağlantılar kurmak adına geri dönecektir. Geçmişle ilişkiyi kesmeyi pek çok kişi aslında istemez. Ve inanın, kurulacak -belki biraz geç- yeni bağlantılar, eskisinden çok daha güzel, çok daha verimli ve mutlu edici olacaktır.

İddia ediyorum; kendi olan herkes iyidir. İyilik, insan denen canlının özünde vardır. Her bir insan ailesine, çevresine, devletine, milletine yararlı olmayı özler. Özler ama kendi olarak! Kendi olmayan kişi ise kendi dahil hiçbir şeye gerçek anlamı ile yararlı olamaz. Bu yüzden misyon üstüne misyon ile kişi farklı birine dönüştürülerek eli-kolu bağlanmaya çabalanır. Kan damarlarına o iğneyi sokup kan emmenin başka yolu yoktur. Kendi olmayan acı çeker. Acı yoksa birileri beslenemez.

Benimki dahil kitapları sık sık elinizden bırakın kardeşim; öfke ve korkuyu yok etmeye çalışarak (bu duygular uyanmaya başladığında, sevdiğiniz işlere atlayarak) hayatı yaşayın. Çıkın kitapların sizi boşu boşuna tıktığı o odadan. Sahile inin, parka gidin… buna imkan mı yok? Çıkın dışarı; caddede ya da yan sokakta amaçsızca yürüyün. Gözlerinizden giren hayatla ilgili fotonlardır size öğretecek olanlar. Bakın çevrenize. Sizin gibi kaçmak isteyen insanları görün, onları anlayın. Nice sorunun nedeni insanlar arasındaki anlayışsızlıktır. Severseniz ne alâ; ama hayır, sevmek filan zorunda değilsiniz hiç bir şeyi. Eğer insanların sizden katre farkı olmadığını anlarsanız, nefret de etmeyecek, hatta bir ölçüde saygı duyacak, ya da kendinize yakın bulacaksınız.

Sevdiğiniz bir ortamda eğlenirken çözün rahat olmanın, kendiniz olmanın anlamını… Kriz anlarında ise kitaplara uzanmak yerine, dağılmayı, kutsal kontağı kurmayı ve süreci atlatmayı öğrenin. İnsan başımıza hiçbir sorunu çözemeyeceğimizi görün; yardımı uzman yerine tanrıdan (ya da pozitif alandan) talep edin. Bilin ki sorunun kaynağı şeytandır ve akıl diye kakaladığı şey (beyin çalışması değil, akıl diye kakalanan ve giderek kadınlara "zerk edilmeye" başlanan) onun tekelindedir.

Korkma, öfkelenme, geniş ve rahat ol, inan.

Bu kadar basit bir formül için değer mi bir odaya kapanıp yaşamınızdan –saniyesi geri alınmayan- saatleri harcamaya? Ve inanın ki hiç bir kitap yukarıdaki formüle sizi inandıramaz. O inanç sadece sokakta deneyerek sizin tarafınızdan var edilebilir.

Buraya dek eğitimsiz (ücretsiz) Pozitif Enerji önerilerimi okudunuz.:DDD

Maji ise ciddi iştir. Pratik kitaplarla (el kitaplarıyla) başarılabilir mi? Bilmem ki? Belki… Ama lütfen elinizi vicdanınıza koyun: eğer sattığımız şeyleri hap yapıp dağıtsak sermayeyi kediye yüklemez miyiz? :)

Yine de lütfen fark edin; sizlere sürekli kıyak yapıyoruz: Ne diyoruz? "Sorun buradan, yanıtlayalım" demiyor muyuz?

Ama bizden bu kadar… Hani bir laf vardır ya: "Ben kralımı bu kadar severim" diye; bizimki de o hesap. :)

" Cennete girdiginizde sizinle kuru fasülye pilav yeme dilegiyle güzel insan ."
Hahahaaaaaaa … Hay sen çok yaşa dostum. Arkadaşlarla –gerçekten- gülmekten yerlere düştük. :)))) Telefon açıp bir dostuma bile yazdığını söyledim. :DD

Cennete girmeme daha birkaç enkarnasyon var... ama sonunda girebilsem eminim ki yanımda iki-üç tane neşeli, cilveli, fıkır-fıkır, bıngıl-bıngıl birkaç huri de olacaktır. Huriler ve kuru-pilavla birlikte takılalım. :) Huriye varana dek derim ki: Kadın rahat olduğunda, aşık olduğunda "neşeli, cilveli, fıkır-fıkır, bıngıl-bıngıl"dır çokluk. O zaman demek ki çevre hurilerle sarılı! E, kuru da var... Daha ne ister insan? :DDD

Neeee??? "Hiç de böyle değil" diyen birkaç ses mi duydum? "Hiç de öyle değil, kadınlar para peşinde; kadınlar piç sever" ve bilumum moda lafları mı eden birileri mi var?

Bu sesler kimlerden çıktı bilemedim ama, diyen hazretler, kulaklarınızı tıkayın, ağır konuşacağım: Eğer kadın adlı muhteşem gerçeği göremeyenlerdenseniz, o zaman erkekliğinizle hayatınızdaki kadını fabrika ayarlarına getiremeyen normal bir ataerkilsiniz demektir. Onları kapatıldıkları kuyudan çıkartamayanlar, onların fıkırtıları ile, çalkalamaları... pardon... hoş salınımları ile :) kanlarını fıkırdatamaz, ;-) vızıldar dururlar.

Ve ahhhh… kuru fasulye. Bedenim bozulmasın diye az yiyebiliyorum… yani normal dozumdan az… Normal dozum mu ne kadar? Bir oturuşta (hatta ayakta da olabilir) bir tencere… :DDD Katre abartma yok. (Savaşçı perikızı Hülya'cığıma buradan selamlar... "O" mekanın adı aklıma her gelince gülüyorum. :DDD )

Aman kimse duymasın, hemen alafortanfoni bir ad takarlar. Hoş, belki de bazı kişiler bu satırları okuduktan hemen sonra gavurca ve söylenmesi bile zor olan bir illeti bana yakıştırmışlardır. :DD

Huuu; hastalık imalatçısı batılı hazretler; bendeniz bu illetimle, bu yaşımda hem –e, valla alçakgönüllü olmayacağım- fit bir bedenim var; hem de canım isteyince dibine-dibine kaşık sallamacasına kuru-pilavımı da götürecek -çok şükür- sağlığım.

Bu yüzden naçizane tavsiyem: Size güvenenlere "hastasın sen" demeyin; çok şey biliyorsanız ona hasta (ruh hastası hem de, yav ruh nasıl hasta olur, biri bana şunu bir anlatsa :DDD ) olduğunu değil; "itidali" (dengeyi) öğretin. Buna gücünüz yoksa susun oturun. Bu yüzden biz demekteyiz ki: "Yaşasın 'Takma kafana' diyen ve sosyal medyada linç edilen ruh doktoru arkadaşlar."

Ama Cennet'e girmek kim, ben kim? Daha çok geleceğim bu dar-ı dünyaya. Hep derim "Kendimin ne olduğunu bilecek kadar bu konularda çok şey biliyorum". :) Sizler beni Janus olarak tanıdığınız için sempati duyuyor olabilirsiniz. Oysa romanımda (ki, gerçeklere dayalıdır) anlattığım gibi, Sorular sayfasına verdiğim yanıtlar yazdığım word.doc kapanınca Janus da yok oluyor.

Editörün notu: Bu konuda detaylı bilgi edinmek için Janus'un 1898 Yılından Beri (Sıradışı Bir Hikaye) adlı kitabını okuyabilirsiniz. Site üyelerine ücretsiz.

Benim gerçeğimi belki de sadece hayatımdaki hanımlar bilir. Daha birkaç gün önce bir değerli hanımefendi apaçık şekilde "Siteden okuyorum da, Janus'u bir de gelip bana sorsunlar" demiştir. :) (Öyle değil mi perpiş? :D )

Bunları neden yazdım? Kendimi ezmek hoşuma mı gidiyor? Olur mu ya? Vermek istediğim mesaj, hiç birimizin birbirimizden farkı olmadığı, hepimizin onlarca hatası bulunduğu; hatta lütfen dikkat edin, pek çok öğrencim, arkadaşım, site izleyicisi arkadaşların benden PE açısından misli ile yüklü olduğudur.

Ben iyi bir araştırmacıyım. Bir adım geri atmam; bazı şeyleri pek çok kişiden daha fazla biliyor da olabilirim. Ben bu konuda sizden iyiyim. Ama siz de PE sahibi olma konusunda, ya da bambaşka konularda benden çok iyisiniz. Sonuçta hepimiz aşağı-yukarı eşitizdir, farklı alanlarda birbirimizle paylaşacağımız şeyler olsa da.

Kurtarıcı ya da üstün kişizade, mümtaz şahsiyet, hoca, guru, yol gösterici yoktur. Biraz fizik bilen, kuantum mekaniğinden anlayan, "beyin EM alanları etkileşim içinde olduğuna göre, olabildiğine göre, arada büyük bir benzerlik (ortak frekans) vardır" gerçeğini de bilir. Birisi, bir diğerinin bilmediği bir şey söyledi diye ondan üstün olmaz; çünkü söyleyenin de duyandan öğreneceği çuvalla şey vardır.

Tutun ki beni güzel bir insanım, sağ olun, o zaman yine bilin ki, benimle etkileşim (iletişim) içinde olduğunuza göre, beni gördüğünüz kimlikten SİZİN de farkınız yoktur.

Hatta öteye geçeyim: Belki de gördüğünüz ve sevdiğiniz kişi hiç de öyle değildir… oysa onu iyi biri olarak gördüğünüz için, o kişi gerçekte siziniz. :)

Dipnot: Gitar çalıyorsan hem harika bir iş yapıyorsun, hem de müzikle uğraştığına göre bir çeşit büyücüsün demektir kardeş. ;-)


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -