YANIT
Cümleleirnizle başlayalım:
“bu yaziya baslarken de çok güzel ve nokta atisi seyler yazacaktim ama ayni seyleri söyledim durdum”
İlk olarak sizi rahatlatayım: Kendinizi çok güzel ifade etmişsiniz. Enerjinizi apaçık yansıtmışsınız bana. Ne yazmanız gerekiyorsa onu tam olarak yazabilmişsiniz. Kaygılanmayın.
Ve bir düzeltme (bilgilendirme) ile devam edeyim:
“Yani daha dogdugu anda ihmal sonucu hastalik yasamis bir insan düsün, kurtulmus olsa bile bu "her seyin sorumlusu sensin bana ne" olayini geçersiz kiliyor.”
Hayır, değil. Yanılgıyı göstermek adına reenkarnasyondan kısaca söz edeyim. Standart -ancak nedensellikten yoksun- reenkarnasyon teorisi ETC ile ciddi ölçüde doğrulanmıştır. ETC, bilincin bir fizik alan olduğunu ve bu yüzden fizik kurallardan etkilendiğini öne sürer. Önemli nokta ise, kuantum evreninin de fizik alan olması ve bilincin bu uzayla etkileşim içinde bulunmasıdır. Ezoterizm bu noktada devreye girer ve ETC teorilerine göre ölüm ötesinin de bir fizik alan olduğunu savunur. Yani bilinç (ruh), makrokozmos, mikrokozmos ve ölüm ötesinde hareket eden bir alandır. Alanların manyetizması vardır, bunlar benzer dalgaboyları ile etkileşime girerler, rezonans yapar, güçlenirler. Dinsel bakış açısı ile “Şeytan’in insan ruhu peşinde olması ve onu aldatıp güçlenmesi” söyleminin gerisinde de bu bilimsel teoriler vardır. Bu bilgiler nedeni ile ölüm ötesine geçen bilinç, kendine uygun alan nerede ise bir kez daha oraya çekilecek ve ya dalga fonksiyonu halinden parçacık olarak çökecek, canlı ve bedenli olarak doğacak; ya da bir daha çökmeyip cennet ya da cehenneme gidecektir.
Parçacık olarak çökeceği (bedenleneceği) mekan ise bilinç adlı alanın dalga boyu (yapısı) ile ilgilidir. Bu mekan dünya adlı planet de olabilir, evrendeki başka bir planet de, hatta hyerspace’deki (evrenleri içeren “deniz”) bambaşka bir yer de… Sözün özü, kaderinizde ve kimliğinizde olduğu kadar, doğum yerinizde/mekanınızda da bir hata olmaz.
Şimdi cümlelerinize gelelim:
“gerçekten olumlu düsünüyorum, olumlu olmak da istiyorum ama her gün her an bir tokat yiyorum”
Ne kadar olumlu düşündüğünüz mesajınızdan açıkça anlaşılıyor. :) Zaten olumlu düşünüyor olsanız zorluklarla karşılaşma ihtimalinizin bu denli yüksek olması bütünü olanaksızdır kardeşim. Siz de birçok kişi gibi olumlu düşünmeyi bilmiyor olabilirsiniz. Bu bir tehlikedir; çünkü kişi olumlu düşündüğüne inanarak sonuç alamayınca, çaresiz olduğuna da inanmaya başlar. Oysa çaresizlik adlı yapı, evrende yer almaz.
“Ben bu kadar iyi seyler isteyip”
Tabidir ki pek çok şey istemek çok olağan ve bizlerce desteklenen bir tutumdur; ancak sizin sözlerinizden (örneğin “Ben de istiyorum” cümlenizden) sadece "istediklerinizi istediğiniz"(!) sonucuna varmam mümkündür. Oysa kimi zaman -sizi tanımıyorum, belki sizin için de öyledir- kişinin istedikleri ona felaket getirecektir. Yani isteklerinin olması -sürekli itilen, alana sokulmayan- Yaratıcı (veya bir kuantum alanı) tarafından büyük çaba ile sizin yıkılmamanız için engellenmekte olabilir.
“neden kendi halinde göbegini kasiyan tipler her seye kolayca erisebiliyor?"
Önceki yanıtlarımda defalarca değindiğim gibi kimin beyninde cehennemi, kimin cenneti yaşadığını şartlara bakarak kolayca anlamak olası değildir. Doğrudur; PE sahibi olan kişiler görece rahat yaşamlara sahip olurlar, ancak parıltılı hayatların kural olarak PE taşıyan kişilere verilen ödüller olduğu büyük bir hatadır. Beyin elektriklerini sadece -bence- göz okuması ile anlamak mümkündür. Yani birilerinin bir şeye erişiyor olması, her zaman o kişinin PE sahibi olduğunun göstergesi olmayabilir. Gözlemci kişide ise bu konularda genelde bilgi eksiği bulunduğu için kıyas ve gözlem sorun yaratabilir.
"Bir sey beni kilitliyor ve ben onu bilmiyorum."
Evet, haklısınız… ve bu kilitçi sizsiniz!
Lütfen sinirlenip ayrılmadan yanıtımı sonuna dek okuyun.
Önceki yanıtlarımda değindiğim gibi standart kuantum mekaniğine göre gözlem ve ölçüm gerçekliği yaratır. Yani basit bir söyleyişle bakmadığınız yerde bildiğiniz görünüm değil OLASILIKLARIN BİRBİRİNE KARIŞIK HALİ bulunmaktadır. Bu görüşü kabul etmek sıradan kişiler için hayli zordur. Einstesin bile bu duruma inanmamış, son günlerini hastanede geçirirken bile yanlış olduğunu kanıtlamaya uğraşmıştır. Oysa teori kanıtlanmıştır.
Zamanla bu teoriyi “demode” kılacak yeni teoriler ortaya atılır. Bunlardan pek çoğu evrenin bakış değil, beyinde, BİLİNÇLE var edildiğini savunmaktadır. Yani evren (örneğin şu anda bakmakta olduğunuz bilgisayar, içinde olduğunuz oda, gideceğiniz işiniz, buluşacağınız arkadaşlarınız) beyninizde SİZİN tarafınızdan, EM dalgaboyları ile yaratılmaktadır. Orch OR teorisi ise bu oluşumun yerini teorize eder: Evren nöronların bir parçası olan mikrotübüllerde var edilmektedir.
Bizim teorilerimizi üzerine kurduğumuz Stapp daha ileri gider, temel QM teorilerini geliştirir ve böylece pek çok akıl almaz gerçek ortaya çıkar.
Quantum Zeno Effect gereği evren oluşumunu durdurmak (yanlış duymadınız) mümkündür! Sıklıkla yapılan ölçüm sırasında sistem değişikliğe uğramamaktadır.
Heisenberg Choice ile observer’in (yani sizin) doğaya (evrene) hangi soruyu sorması gerektiğini tayin etmekte olduğu anlaşılır! Yani yanıt, sorucunun sorusuna göre gelmekte, evren böyle var olmaktadır.
Stapp bunu geliştirir, ünlü Schrodinger denkleminin dalga fonksiyonun çökmesine neden olacak (yani tarafınızdan evrenin yaratılacak) “soru”nun ne olduğunu belirtemediğini ortaya çıkartır. Yani ünlü denklemde eksik vardır… o da insan iradesinin evren yapmaktaki oynadığı roldür. Dalga fonksiyonun çökmesi ile bilincin bilgi sahipliği arasında doğrudan bağlantı vardır. William James “bilinç, seçimler yapılması gerektiğinde bir 'seçme aracısı'dır” demiştir.
Stapp söz konusu oluşumun sinapslardaki (nöronlar arsı bağlandı bölgeleri) Ca iyonları ile ilgili olduğunu öne sürer. Salgılanan NTler ile kişinin içine girdiği ruh durumu, beyindeki kuantum olaylarının etkisindedir. NTler ile ruh durumu arasındaki ilişki standart bilimde bilinen bir şeydir. QM teorilerinin bu bilgiye katkısı, söz konusu durumda kuantum olaylarının oynadığı temel roldür. Yani standart bilim eksiktir. Psikoloji disiplini ise standart bilgiler üzerine kuruludur.
(Bizler, okültist olarak burada beyin EM alanlarını bilimsellikten biraz uzaklaştırıyor ve PE ile NE olarak yorumluyoruz. Yani beyindeki Ca iyonları (ve bize göre fosfor iyonları) ile meydana gelen NTlerle oluşan PE ve NE evreni yaratmakta ana aktördürler.)
Bu ve benzer düşünceler QM teorilerinin gerçeği ne ölçüde ifade ettiklerini kanıtlamış, standart fizik ve psikolojinin açıklarını ortaya çıkartmıştır. Bu teorilerden sonra bazı psikiyatristler bile (örneğin Jeffrey Schwarz) psikoloji ve psikiyatrinin “mekanik” yaklaşımını eleştirmeye başlamışlardır.
Giderek bu teoriler de geliştirilir ve kuantum olaylarının sadece sinapslarda değil, tüm beyinde vuku bulduğu ortaya atılır.
Beyin bir “evren yaratıcı”dır. Beyin, içinde olduğu EM alan doğrultusunda olasılıkları ayıklamakta, bazılarını seçmekte… evreni yaratmaktadır.
Tüm bu teoriler tek bir şeyi ortaya çıkartmıştır. Bilinçli seçim olanağı “şans” faktörünü doğadan bütünü ile uzaklaştırmaktadır.
Ayrıca bu bilginler aydınlanma çağında doğan ataerkil determinizim ile ortaya atılan “Evrenin her aşamasının daha önce ortaya çıkanlar tarafından kontrol edildiği” fikrinin yanlışlığını da göstermiştir.
Şimdi daha farklı ve önemli bir noktaya geleyim: Whitehead Process and Reality adlı kitabında şu gerçeği vurgular: “Her eylem, daha önceki eylemler tarafından yaratılanın yepyeni ama birleşik şekilde kavramasıdır.”
Bu sözleri çok basite indirgeyeyim: “Yaşadığınız bir olay hakkında vardığınız hatalı tek bir kanı, gelecekte evreni yaratmanız için yönlendirici, hatta belirleyici olacaktır.
Şimdi de bilimsellikten sohbet ortamına geçelim: İçinde olduğunuz döngünün yegane nedeni sizsiniz; daha doğrusu çok önceleri hatalı bir yorumla başlattığınız bir süreç... Dert ortağı konumunun bana uygun sayılmaması nedeni ile sözlerim biraz acı olacak: İçinde olduğunuz arap saçı kolay çözülür cinsinden değil; çünkü nasıl oluştuğunu kabul etmiyorsunuz. Sizin arzunuz, sorunun sizden kaynaklanmadığını gösterecek bir teoriye ulaşmak… oysa bu sonuç sizin dolanık ortamı daha da içinden çıkılmaz hale sokacaktır.
Peki ne yapabilirsiniz?
Bence yapmanız gerek şey kuantum mekaniğini anlamaya çalışmak, sözlerime güvenmektir; çünkü ancak böylece beyninizdeki olayları yöneten ve kemikleşmiş alanlarına ulaşacak, bunların varlığını kabul edeceksiniz. Çözme girişimi ancak bu aşamadan sonra başlayabilir.
Basitçe:
-
Diğerlerini gözlemlemeyi ve izlediklerinizi kendi yaşamınızla kıyaslamaya son verin.
-
Pozitif düşüncenin ilk adımı olan “eğlenceli bir beyin elektriği” yaratmaya girişin. Örneğin işler ters gidince “Yav, yine yaptım yapacağımı, ne tipim ha… Walla şaşıyom kendime :))))” (burada tebessümler var) tipinde düşünceler geliştirmeyi şiar edinin.
-
Her zorlukla karşılaştığınızda, makrokozmosta zorlukların çok değerli arkadaşlar olduklarını, ancak zorluklarla karşılaşanın günün birinde şahane hayata ulaşabileceğini aklınıza getirin. İşler ters gidince yukarıdaki düşünce tipine ek olarak “İyi iş… biraz daha dişli (zorlu) bir tip oluyorum, işleri kolay gidenler biraz enayi kalacak yanımda gelecekte… Kih kih...” tipi düşünceler de geliştirip stresinizden sıyrılın.
-
Paralel evrene atlamanın -eğer inanır ve beyninizi zorlarsanız- mili saniyede oluştuğunu hiç unutmayın.
-
Kendinize değişmek için üç yıl verin. Paralel evrene mili saniyede atlansa da, atlamayı öğrenmenin birkaç yıl zorlanarak elde edilebileceğini kabullenin.
-
Bana bu soruyu sorarak ilk adımı attığınızı görün ve biraz keyiflenin... ümidinizi güçlü kılın. :)
Bence artık değişim başlıyor!