YANIT
Yanıtımı uzun-uzun okumak istemeyenler için sadece başlıktan yola çıkarak hemen bir kısa cevap vereyim: Evet ve hayır!
Evet; beyin elektriğimiz ile kendi evrenimizi biz var ediyoruz.
Hayır; biz “hâlk” etmiyoruz, var ediyoruz; çünkü pozitif (tanrısal), ya da negatif frekanslarla (vibrasyonla) var ettiğimiz için pizzayı yapmak adına yoğurduğumuz hamurun mayası bize ait değil.
Ve yanıta geçelim.
Sıkıntı ve sorularınız olsa da, bu doğal, evrimde ilerlemekte olan bir kimliği güzel anlatmış; olumlu ve olumsuz açıdan yaşanan en önemli noktalara parmak basmışsınız. Bu mesaj pozitif gelişim içindeki herkese yalnız olmadıklarını gösterici (bu nedenle ümit verici) bir içerikte.
Düşüncelere dikkat edebilmek, bunların geri dönüşünün olduğunu fark edebilmek, hala da negatif düşünceler üretiyor olmak, ama onlara sizin değiminizle “tutunmamak”, bir yandan kendine, diğer yandan iyicil bir yaratıcıya (her ne ad veriyor olsanız da) inanabilmek ve giderek -yine sizin değiminizle- “her şeyin cuk oturmasını” izlemek… işte evrimin güzel bir başlangıç olarak yeni bir evreye girmiş olmasının belirtileri…
Sizin adınıza sevindim; ama hala da hiçbir şey sona ermiş değil. Pencereden bakın: Caddede ya da sokakta gördüğünüz tüm insanlardan (genelden, binyıllardır süren olağandan) farklı olmaya başlamak bile kolay değildir.
Hele ki hızlanmak…
Zor bir süreçte başarılı olmaya başlamışsınız… ama dedim ya, bu sadece bir başlangıç. Ümit vermek için burada değilim; amacım bildiklerimi paylaşmak. Hemen istediğimi söyleyeyim: Kolay bir işte değilsiniz. Esmekte olan rüzgara (genel insan mutsuzluğuna) karşı yürümeye çalışmak kolay olabilir mi? Özetle, yüzleşeceğiniz zorlukları olağan kabul edin ve buraya gelebildiğiniz için ilerleyebileceğinize de inanın.
Hz. Ali’nin şiirini bilmiyorum (ne yazık ki Alevilik hakkında, tıpkı Tasavvuf gibi, fazla bilgim yok. Ben Müslüman değilim. Müslümanlık hakkında sadece hasb-el kader karşılaştığım ve hayran kaldığım Kuran ayetleri ve hadisleri tanıyorum). Ama hz. Ali çok güzel söylemiş. Bizim inancımızda kendisi -tıpkı hz Muhammet gibi- kutsal biridir. Oturduğumuz yerden, bize sempatik geldikleri için bu sözleri etmiyorum. Bu inancımız doğru mudur bilemem, bence (bizce) kesinlikle doğru olsa da, bizim inanıyor olmamız bir kriter değildir. Ama yine de söyleyeyim: İnançlarımız, araştırma ve bulgularımız ile saptamalarımız ardından bazı spiritüel odaklara danışıp onay almadan ASLA paylaşılmazlar. Yani hz. Ali için de, tıpkı hz. Muhammet gibi, savunulmalarının gerektiği hakkında onay almışızdır. Ve evet; evren bizim içimizde ve yine evet; kontak kurulabilecek ruh hali ile (beyin elektriği frekansı ile) edilen HER dua kabul olunur. Bu durum, düşsel ya da salt imana dayalı bir içerik taşımamaktadır ve gerisinde ETC, QM ve kuantum mekaniği vardır. (Nedenler hakkında soru gelirse yanıtlarım.)
Şimdi ise -bize göre- yanılgılarınızı dile getirmek için cümlelerinize geçelim:
Allah bana dua edene her zaman cevap veririm diyor.
Tabi ki!.. Bu olayın gerisinde senkronizasyon vardır. Yanıt (tepkime) gelmiyorsa Allah ile tam da senkronize olamadınız demektir. Bu durumu basite indirgeyerek "Yanlış şey için dua ettiniz" biçiminde cümleleştirebiliriz. Korku içinde, duyulmadığı kaygısı ile dolu, hele ki Allah'a istek deklare ederek ("illaki şu olsun" diyerek, "Sana güveniyorum Tanrım, bana hayrı ne ise onu verirsin, onu bekliyorum" inancı taşımadan, bu yürekliliği verecek imana sahip olmadan) edilen dualarla kontak sağlanacağını düşünmek zordur. İddia ediyoruz: PE sahibi (dinsel açıdan bakınca Allah ile full kontak içindeki, Allah'un undelerinde yaşayan, ya da ona benzemeye çalışan) insanların HER İSTEDİĞİ gerçekleşir (her duası kabul olur).
“ama tam da algilayamiyorum ben bir seylerin kesinliginin olmamasi her zaman etrafimizda milyonlarca olasilik olmasi”
Milyonlarca olasılık var; ama çevrede ele geçmez biçimde uçuşup durmuyorlar; seçilmek için beklemekteler. Seçilecek olmaları kaçınılmaz ve seçecek birim siz olduğunuz için aslında kesinlik de var demektir.
Biraz bilime girelim: Seçim gerisinde kuantum gravitesi (kütle çekimi) vardır: Süperpozisyondaki her bir olasılık -tıpkı makroda her bir kütlenin Einstein’ın teorisi gereği uzay-zamanı bükmesi gibi, mikrokozmoik uzay-zamanı bükmektedir. (Makrodaki gravitenin nedeni Newton’un sandığı gibi kütlelerin birbirini çekmesi değil, söz konusu bükümdür. Yerçekiminin babası sayılan Newton, yer “çekimi” dediği şeyi anlayamamış biridir. Bu sözler kişisel yorumumu değildirler; bilim dünyasında kabul gören gerçektirler.) Olasılıklar -kuantum mekaniğine göre- aynı yerde, bir anlamda iç içe haldedirler. Ancak bükümler arasındaki açıklık belli bir Planck seviyesine gelince bükümler arasında bir bifuraction oluşur, böylece sistem kararsızlaşır ve süperpozisyondaki olasılıklardan biri –dikkat buyurun- SİZ SEÇMEDEN çöker.
Sir ünvanlı parçacık fizikçisi (matematik fizikçi) Penrose’a göre bu çöküşte adlandırılamayan ama kişisel bilinç olmayan bir bilinç etkisi de vardır. Kendisi buna proto-consciousness adını vermektedir.
Onlar bilim adamı; biz okültistiz; yani teorilerimizi kanıtlamak gereği olmadan dile getirme (sallama) özgürlüğüne sahibiz. :) Bizler bu bilince İyicil Yaratıcı ya da Ana Alan demekteyiz. Siz isterseniz Allah diyebilirsiniz. Bazı batılı bilim adamları Buda filan diyor. İnançsız olanlar “bir kuantum seviyesi” adını verebilirler. Yani süperpozisyon olasılıkları seçiminde (çöküşte) sizin beyin elektriği yapınız etkindir… ama yine de iyi bir etki bir ölçüde yönlendiricidir.
Yani yalnız değilsiniz.
Ama -Kuran'da altı defalarca çizildiği gibi, dinsel söylem ile- Şeytan'ı seçme "özgürlüğüne" sahipsiniz ve bu yönü seçerseniz Allah ile kontağınız kopar. Aslında kontak tamamen çok, ama çok nadiren kopar. Kişi pozitif frekansları itse de, evren ötesinin gerçeği pozitif olduğu için daima -yine dinsel söylem ile- "kurtuluş", "gerçeği görmek", doğru yolu bulmak (hidayete erme) şansı vardır. Takyonlar ya da Bohm'ın pilot waveleri, "Allah'ın melekleri" her zaman size ellerini uzatmaktadırlar.
“aslinda bana bazen her sey o kadar saçma geliyor ki kendimi laboratuvardaki denek bir fare olarak hissediyorum”
Açıkçası sizin ilerleme noktanızda olan pek çok kişide bu gibi kuşkular var. Bence olağan bir süreç ve de geçici. İman arttıkça kanıtlar dökülmeye başlıyor.
Ama şu da var: “Evren bir bilgisayar simülasyonudur” teorilerinden sonra
pek çok kişinin içine kuşku düştüğü de gerçektir. (Bu konuda bilgi edinmek adına EVREN BİR İLLÜZYON MUDUR? 4. Bölüm: EVREN (GERÇEKLİK) BİR BİLGİSAYAR SİMÜLASYONUDUR adlı yazımı okuyabilirsiniz.) Millet “Yoksa bir elektrik devresi miyim?” diye kendini yemeye başladı. Bilirsiniz belki, bu konuda Muse’da bir albüm yaptı. :) Ama unutmayın: Neye inanıyorsanız o gerçektir. Bence “kendisine yakın (senkronize) olanın hep yanında duran iyicil yaratıcı”ya inanalım; çünkü bilim, imanlıların daha mutlu kişiler olduğunu kanıtladı. (Bu konuda bilgi edinmek adına SEROTONİN, İNANÇ ve MUTLULUK adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
“ya da uçamayan ama her zaman gökyüzüne bakan bir kus gökyüzü gerçekler ama ben gidemiyom.”
Değerli kardeşim, yukarıda söylediğim gibi, milyarlarca yıldır, katrilyarlarca insanın başaramadığı yolda önemli adımlar atmışsınız ama bu ne acele? Sizin adımlarınız atabilenlere sabır ve sakinlik adlı erdemler yaraşır.
“kafanizi karistirdiysam ya da bir seyleri anlatamadiysam kusura bakmayin”
Çok da güzel anlatmışsınız.
“sizce biz ne yapmak için variz”
Bu konuda bir kitabım var, ama önemli üç yayınevi geri çevirdiği için başkalarına götürmekten vaz geçtim. İşe yarar olsa basarlardı. Aslında biraz da bana “bastırma çabası, ve sonrasında yaşanacaklar” şeklinde özetlenebilecek süreçlerle uğraşmak da zor geldi, derler ya, “gözüm yemedi”; çaktırmayın. ;-) Hemen süreçleri açıklayayım: Ay basıldı, vay basılmadı, ah editör bunu değiştirdi, öf klavye gerisine gizli biri kitabım hakkında acayip yorumlar yaptı, feşmekanlar sosyal medyada hakaret etti, falangiller, beni savundu… offffffff…. “Yahu ben ne yaptım? Keyfimi hiiiiiiç kaçıramam!” deyiverdim. Bir gaza geldik, bastırmaya kalktık… Olmadı. Bence olmaması iyi de oldu:)
Her neyse… Konuya döneyim.
Kitapta mitoloji ve kuantum mekaniği bazında uzun uzadıya anlattığım gibi bir şey yapmak için var değiliz. Ana bütünden, buna yaratıcı diyelim, bilemediğimiz, ama giderek bulmaya başladığımız bir nedenle koptuk. Bir çeşit virtual fotonuz. "Fışkırma"yız. Bu durum kabarcık olarak Mısır Yaratılış mitlerinde yer alıyor. Yaratılış mitlerinden yola çıkmadığı açık olan ünlü kozmolog Max Tegmark da aynı şeyi söylüyor ve bizlere “Children of Bubble” diyor. Orch OR kuantum teorisi yukarıda söz ettiğim bifuraction’u kabarcığa benzetiyor. İşte bu kabarcık biziz. Bir şekilde koptuk, koptuğumuz için çöktük… yani maddeleştik. Bazı inançlar ve İlk çağ yaratılış mitleri nedenin bir saldırgan alt tanrı olduğunu söylüyor. Yani Şeytan... Valla buna ben zerrece inanmıyorum. Şeytan biziz. :) Bir hatalı frekans üretmek yüzünden kabarcık olduğumuza, böylece maddeleştiğimize, yani kuantum mekaniği dilinde "dalga fonksiyonu iken parçacık olarak çöktüğümüz"ü savunuyoruz.
Teorilerimizde yanılmıyorsak bunun anlamı beyin elektriği frekansını düzeltebilirsek (dinlere göre iyi insan olursak, bize göre rahatlar ve PE üretebilirsek), anında, ne “an”ı, nano saniyede, eski keyifli (isteyen mutlu der) yerimize -Cennet’e- “pıt” diye döneceğiz. :)
Sonuç olarak derim ki: Felsefi beyin fırtınalarına, hak/hukuk/adalet savaşlarına, kurtarıcı sanılanları izlemeye, inisiyasyonlarda beyin yoğurtmaya vb. vb. hiç gerek yok. Hafif, pozitif, rahat, sorunsuz, kafaya fazla şey takmayan ama sorumluluk almayı seven (kendi keyif düzeyimize eşit miktarda diğerine de rahatlık dağıtan) bir kimlik geliştirince o “pıt” diye gerçekleşen şey oluverecek. Kendimizi yaratıcı ile iç içe, yani özgün yerinizde, evimizde, yuvamızda, bir diğer bakış açısı ile cennette buluvereceğiz.
Toparlayayım: Kuantum mekaniğinin saygın bir yorumuna göre evreni (Bohr’un dediği gibi) ölçüm değil, (Stapp, Winger, Penrose vb. nin dediği gibi) bilinç var ediyor. E, zaten bu yüzden koptuk (dedim ya, Şeytan biziz). Evreni güzel (tanrısal frekansla) var ettiğimiz anda yerimize (gerçek evrene, yaratmadığımız evrene, cennete) döneceğiz.
Kompleks ve gizemli bir yapı yok orada. Her şey apaçık…