YANIT
İtiraf edeyim ki ne demek istediğinizi pek anlayamadım. (Sorunuz biraz Quantum Zeno Effect’i ve Heisenberg Choice’u anımsatıyor; ama bunlara ayaküstü girmeyi uygun bulmuyorum doğrusu.) Bu işler biraz karışık, bu yüzden kısa mesajlarla anlaşmak bazen güç oluyor. Anladığım kadar yanıt vereyim, hatalı anlamışsam idare edersiniz. : )
Kuantum mekaniğinin evrenin sanıldığı gibi kompakt (Newton ve Einstein denklemlerindeki ile sınırlı) şekilde olmadığını, bizi (makroyu) meydana getiren fırının, kafasına göre takıldığını ortaya çıkartması ile büyük olay koptu, bilirsiniz. Sular durulmadan -saygın bilimcilerce, ki bunlardan biri “sir” ünvanlıdır- ortaya “evrendeki bilinç” teorisi atıldı. Diğer saygın bilim adamları buna hürraaa karşı çıktılar (bu durum doğaldır, iyi ve doğru bir şeydir, bilim bu yüzden olabildiğince en kesin veridir), sonra Nobelli bilim adamaları QMı ortaya attılar ve hayli kanıtladılar… bu gelişmelerden sonra bizler gibi bir takım zevat bu teorileri aldı ve daha esnek ortamlara -örneğin ezoterizme- uyarladı… bir dolu soluk kesen sonuca ulaşıldı. Söz ettiğiniz sistem büyük olasılıkla bunlardan biridir ve evet, mantığında hata yoktur, inanıyorsanız çalışır. (Mantığında hata olmayan sistemler inanç yoksa çalışmayabilirler.)
Bu girişten sonra birkaç noktayı düzeltmek isterim:
İlk olarak bilmemiz gerekir ki, NEye maruz kalmak fazla doğru bir cümle değildir. Yani NE, bilinçlere akınlar yapan bir şeytani ordu şeklinde algılanmamalıdır. NE, evrende serbest dolaşan bir dolu benzeri gibi bir dalga boyudur. Bu yüzden beyinlerde üretilen olumsuz düşüncelerle senkronize olur, yani böyle celp olur. Olumsuz düşüncelerin varlığı, düşünce sahibinin bet bir herif olması değil, ataerkil kültürün hatalı düşünce kalıplarının esiri olmasıdır. Yani aslında bir anlamda NE beyinlerle üretilir; çünkü davet yoksa (davet edecek kafa yapısı, düşünce sistemi, hayata bakış yoksa) NE vahşi ormanına dalsanız bile etkilenmeden diğer uçtan çıkarsınız.
İkinci olarak bilinçte ağırlıklı biçimde negatif elektik olsa da, pozitif elektrik olsa da, Newton yasalarının etkisi altında olduğumuzu söylemem gerekir. Makroda bedenlenecek (ruh adlı dalga fonksiyonumuzun çökecek) frekansımız olduğuna göre ve burası Newton yasalarından sorulduğuna göre, boyun eğmek kaçınılmazdır.
Ancak fıyacak bir dolu gedik de vardır.
Pozitivizm adlı ataerkil görüşlerin bizi sırtınızdan vurduğu nokta bunların olmadığına inandırılmamızdır. PE, bu inancın martavallığını fark etmemize (sezmemize) yardımcıdır; ama NE sahibi bir bilinç de canını dişine takarsa söz ettiğim gediklerden dalga fonksiyonuna arada da olsa geçer.
Sözlerimin kanıtı rüyalardır.
Rüyalar, dalga fonksiyonuna geçtiğimizi süreçlerdir ve seri katiller bile rüya görür; yani dalga fonksiyonuna geçebilir.
Üçüncü olarak “ancak ani yasayip(aslinda fiziksel hareket takibi,düsüncelerinin ve duygularini takip edip kendi karakterini farketmesi) kendi içine dönerse” şeklindeki cümlenizden yola çıkayım:
Bu cümle -bu sefer bizim sisteme göre- önemli hatalar içeriyor; çünkü biz “düsüncelerinin ve duygularini takip edip kendi karakterini farketmesi” benzeri “zorlamalara” inanmıyoruz. Anı yaşamak ise pop kültürde moda olsa da, fazla önerilecek bir şey değildir. Güvence arayışı (kendini güvenlikte olmak adına tutsak etmek değil, sağduyu ile gerektiği kadar frene basarak yaşamak) makroda kesinlikle yok edilmemelidir; sürekli anı yaşamaya odaklı kişiler bu gerekliliği ıskalayabilirler.
Anı yaşamak, olayları sorun olarak fazla etiketlememek, üzerlerinde aşırı durmamak, kısa ve dikkatli gözlemle çözüm saptayıp bunu korkusuzca uyguladıktan sonra sollamak (düşünüp durmamak) anlamında ise değerleridir. Bu yaklaşım ise bazı “metot” adlı zorlamalarla elde edilemeyebilir; çünkü kişi kendini fazla zorlarsa NE celp edebilir. Zorlanmadan başarı elde edilemez; ama zorlama isteksizlik içeriyorsa başa dert açar.
Bizim sistemde mutluluk arayışı fazla sevilmez. Bize göre hedef öncelikle sadece ve sadece RAHATLIK olmalıdır ve bu sözcük 722 sisteminde genelde anladığımızdan biraz farkıdır ve eğitimde anlatılmaktadır.
Bu düzeltmelerden sonra düzeltmem olmayacak cümlenize geçeyim:
“kendi içine dönerse kuantim olasiliklarindan birinemi geçmektedir?”
Bu cümle cidden önemli... Konuya aşna-fişne olmayanlar için biraz baştan alalım. İlk olarak altını çizelim: Yaşadığımız her an süperpozisyondan bir olasılığın realizasyonudur.
Ve ilerleyeylim…
Kuantum mekaniğinin Many Worlds adlı saygın yorumuna göre süperpozisyon adlı bir mikrokoznos yapısı içinde -bilim adamlarının kabaca ölçtüğü kadarıyla- 2milyon+ olasılık (buna kader tipi diyelim) vardır. Yoruma göre bunlardan biri “SEÇİLİR” ve kuantum diline göre “çöker”, yani realize olur. Ama diğerleri yok olmaz, paralel evrenler olarak hep oradadırlar.
1920de, kuantum ilk doğmaktayken ortaya atılan ilk yoruma göre (Bohr’a Nobel kazandıran yoruma göre) çöküşü /gerçekliği) yaratan ölçümdür ve çöküş olduğunda diğer olasılıklar yok olur.
Diğer yandan, bizim saygı duyduğumuz ve teorilerimizi üzerine bina ettiğimiz bir diğer (daha yeni ve modern) Wigner, Stapp, non Neumann gibi dehaların saygın yorumuna göre seçimi yapan bilinçtir. Bilinciniz NE ağırlıklı ise pis bir kadere, PE ağırlıklı ise keyifli bir kadere ya atlarsınız, ya yaratırsınız, ya çöktürürsünüz. Bu üç olasılıktan hangisinin gerçek olduğu bulunamamış olsa da sonuç değişmez. Hangi yol ile olsa da, sonuç aynıdır.
Şimdi siz sormasanız da ben asıl demek istediğim -hazır soru gelmişken- araya sıkıştırayım. :)
Penrose gibi bir deha (ileri yaşına rağmen halen hayatta ve aktiftir) der ki, “Tamam, bu yorumlar doğru olabilirler, ama eksiktirler; çünkü evrende bir “proto-consciousness” (önce bilinç) vardır ve bu “non-computable”dir (yani -kabaca- bilimsel disiplinlerle anlaşılamaz). Yorumların hangisi doğru olsa da, gerçeklik hangi yolla var ediliyorsa da, KİMİ ZAMAN, bu öncel bilinç etkinleşir ve gerçekliğin çöküşüne dahil olur” demiş… ve bilim dünyasını ağır sallamıştır.
Psikolojinin üzerine kurulduğu “bilinç (duygusuz) nöronların determinist çakışıdır” şeklindeki standart görüşleri yerle bir eden bir teoridir bu. Bu teoriye göre çöküşü yaratan bilinç DEĞİLDİR; dikkat edin, kendi kendine olan çöküş, bilinci yaratmaktadır!
İşte biz (sallama şansı olan okültistler ve benzerimiz zevat) ortaya bu noktada atlarız ve deriz ki “İşte bu Yaratıcıdır”. Bölünme sonrası makroyu kişisel DAVET OLMADIKÇA mutlak biçimde yönetemese de, YİNE DE, bazen bilinçlere sızmakta ve işleri düzenlemektedir (belki de bizleri bize bilmeden felaketlerden korumaktadır).
Tüm bu bilgiler sonrasında biz herkesi -hangi inançtan olurlarsa olsunlar, inançsız olsalar bile- inanca (tanrıya inanmadan, sadece doğal yapıya inanmak da bir inançtır) davet ediyoruz. Bu yüzden “PEnin en kolay davet edilme yolu rahatlık ve iyi bir şeylerin (biz kontak kuracak tipte beyin elektriğimiz varsa) varlığına inançtır” diyoruz. Bu minicik sistem, kişiyi fazla zorlamadan, kendi inancında, kafa yapısında kalmasına olanak sağlayarak, PE celp etmesine neden olabilmektedir.
Cümlenize dönerek toparlayayım: “Süperpozisyondan seçim her nano saniyede, herkes tarafından yapılır; BİZE GÖRE süperpozisyondan en iyi seçimi yaptıracak olan unsur ise rahat bir beyin elektriği ve imandır.”
Umarım kafanızı karıştırmamış, sorunuza ucundan kulpundan da olsa yanıt verebilmiş, en azından farklı bilgileri açıkça aktarabilmişimdir.
Anlamadınız mı? Sorun yok… çünkü Nobel ödüllü Feynman ne demiştir anımsayın: “Kuantum mekaniğini tamamen anladığını söyleyen kişi aslında hiçbir şey anlamamıştır.” :D ( I think I can safely say that nobody really understands quantum mechanics.”
Bir özlü söz de ünlü teorik fizikçi Sean Carroll’dan gelsin: “Yapmadığımız şey, kuantum mekaniğini anladığımızı iddia etmektir. Fizikçiler kendi teorilerini, tipik bir akıllı telefon kullanıcısının cihazın içinde neler olup bittiğini anladığından daha iyi anlayamazlar.” ( What we don’t do is claim to understand quantum mechanics. Physicists don’t understand their own theory any better than a typical smartphone user understands what’s going on inside the device.)
“Sevgiler Janus, Arzular selale”
Süper bir söz! Popüler bir söz mü, sizin buluşunuz mu bilemedim ama çok hoşuma gitti. Teşekkürler ederim. Şelale şeklinde arzularınız varsa yaşıyorsunuz demek bence. Yunan mitografları yanılmıştır: Pandora’nın kutusunda kalan ümit değil, arzulardır. Arzu varsa ümit zaten vardır. Arzu olmazsa ümit -madde ile etkileşime girip decoherenceye uğrayan kuantum durumları gibi- sızar gider.