Ikiz alev, ruh esi gibi kavramlara inaniyor musunuz? Sizin sisteminizde bir karsiligi var mi?
Bu arada artik anlattiklarinizi çok daha iyi anliyorum. Baska okumalar, dinlemeler bunda faydali oldu. Ama taslar yerine oturdugu için mutluyum. Tekrar hosgeldiniz..
YANIT
Merhaba sevgili öğrencim, ya da arkadaşım… kendinizi her nereye koyuyorsanız. :)
Sorunuza iki defa etraflıca yanıt verdiğim için bir daha aynı şeyleri söylemeyeceğim. İlgili yanıtlar teknik ve detaylı biçimde aşağıdaki linklerde yer almakta.
Ikiz Alev/Ruh Ikizleri
Cennet eşleri huriler
Ama aramızdaki hukuka binaen sizi yanıtsız bırakmak istemem. Bu yüzden ruh eşi kavramının farklı bir boyutuna bakalım ve sorunuzu "Bu hayatta ruh eşim ile karşılaşma olasılığım nedir?" şekline evirelim.
Soruya hemen yanıt veriyorum: Söz konusu olasılık çok yüksektir!
Her zamanki gibi yine çizgi dışı bir teori atalım ortaya ve diyelim ki: "Sevdiğiniz her sevgiliniz sizin o benzersiz ruh eşiniz olabilir… tabi ki siz isterseniz!"
Ruh eşini ETC teorilerine göre "bilinci meydana getiren EM alanın dalgaboyunun, bir diğer alan dalgoboyu ile neredeyse tıpatıp olması yüzünden rezonansa girmesi ve genliğini arttırması" şeklinde yorumlarsak; anılan dalgaboyları başta büyük bir genliğe sahip olmasa da, bireysel çaba ile dalgaboyunun değiştirilmesi ile sevgilinizi bir "ruh eşine" çevirebileceğinden söz edilebilir. Bizlere göre aşkın makrodaki görevi, ya da var olma nedeni budur.
Aşk bize göre bir evrimselleşme aracıdır; çünkü kelimelerle ifade edilemez bir değişme ihtiyacı ve arzusu verir. Bana sorarsanız pek az kimse başka bir duygu altında bu ölçüde "adapte olma" ya da daha doğrusu "uyum yapma", hatta "diğerinin gerçeklerine anlayışlı olma" kapasitesini duyumsayabilir. Aşk aslında uyum sanatıdır. Aşkı temsil eden planet olan Venüs aslında "denge"yi sembolize eder.1 Yönettiği Terazi burcunun sembolü bu yüzden dengedeki bir terazidir.
Denge ise ancak uyum söz konusu ise var edilebilir. Bu nedenle değişim kapasitemizi tetikleyen aşk, bizi karşımızdaki kişi ile uyum yapmak adına onun diyarına götürür. Böylece farklı coğrafyaları, adetleri, gelenekleri tanır; kendi çevremizden olmayan kişilerle iletişimler kurar, yeni deneyimlerle yüzleşir, bunları aşma sürecinde bilincimizi geliştirir, evrimselleştirir. Oysa pek çoğumuz bilgiyi (bu değişimi, evrimi) yaşayarak değil, evin güvencesinde hayattan kopuk halde kitaplara gömülerek aramaktayızdır. Aşk bizi saklandığımız yerden çıkartıp yeni ufuklara yelken açmaya iter.
İşte anılan istek ile çıktığımız yolculukta dalgaboylarımızın frekansları birbirine yakınlaşır ve ilişkinin (aşkın) ilk safhasında ruh eşimizi bulduğumuza inanırız. Oysa "ortada bir yerde gizli duran bir değer"i bulmaktan söz edilmesi doğru olmayabilir. O değeri aslında ilk itilim (çekim) sonrası biz yaratmaktayızdır.
Ancak makronun "aşk uyumlandırır"dan başka kuralları da vardır; bunlardan biri de hayatta kalma savaşının uzantısı olan "alışmak" adlı kavramdır. Beyin yinelenen her şeye alışır. Aşka da… Alışkanlık ise ilk güçlü vibrasyonların düşük ritme geçmesi anlamındadır. Ritm düşünce kişi, diğerinden çok kendi mutuna yeniden odaklanır, uyum arzusunu giderek kaybeder… dalgaboyları değişir… tartışmalar başlar.
Bu yüzden aşk, HER BİR ADIMDA büyük dikkat ve özveri ile yüzleşilen yeni şartlara uyum yapma, dengeyi koruma, böylece dalgaboylarını sürekli aynı kılma sürecidir, uğraşıdır. Kişileri (bilinçleri) birine iten, ya da çeken ilk rezonansı alışkanlığa yendiren herkes, bulduğu ruh eşi "adayını" elden kaçırmaya başlamıştır.
Bunun tersi olarak, söz ettiğim aday ile ilişkide ilerleme her adımda uyum (özveri, anlayış, karşılıksız verme gibi hasletler) bazında sürdürülüyorsa, kişi erdem dolu yaklaşımlarını kafaya takarak "aşırı mı veriyorum?", "fazla mı hoşgörülüyüm?", "kazık mı yiyorum?", "ya bana kazık atarsa?", "kendimi ezdiriyor muyum?", "aptal yerine mi konuyorum?, "ben aptal mıyım?", "ben zayıf mıyım?" benzeri kaygılarla NE çekmiyorsa) o partner ya da sevgili an-be-an ruh eşine dönüşecektir. (Kötü haber odur ki, eğer özveri ve anlayış gibi erdemli tutumlar sonrası yukarıda saydığım ataerkil düşünce kalıpları aktive edilirse, kişi kuşkularının gerçeğe dönüştüğünü sanacaktır. Evreni bilinç, bilinci inançlar yaratır.)
Makrokozmos bize mutlak ruh eşimizi vermez belki… ama ruh eşine bileğimizin hakkı ile çevirebileceğimiz adayı bir defadan fazla sıklıkla sunar.
Ve en çizgidışı sözümü edeyim:
Bence ruh eşlerinin tek bir tane olması gerekmez!
Ruh; madde dünyası ahlak yasalarına (ki, çoğu ataerkildir) ya da maddesel yapıya hiç uygun olmayan bir çeşit dalga fonksiyonudur. Bir sürü alanla aynı anda smear duruma geçebilir. Bizlere masal dünyası gerçekliği gibi görülen bu durum, mikrokozmosun en sırdan özelliğidir. (Hepimizin ana mekanı mikrodur; makro yaşamımız bir ayak kayması ile çamura cumburlop popo üstü oturmaktan başka şey değildir.)
Eğer özgün ruh eşi cennette olsa bile, diğer aleme geçtiğimizde dolanık olduğumuz ruh eşi ile (makroda edindiğimiz ruh eşi ile) –bence- bütünleşecektir. Zaten bize göre Cennet, her şeyin karışıp bütünleştiği, yeniden TAM VE YEKPARE olduğu yerdir sadece. Benzersiz mutluluk vermesinin nedeni budur. O yüzden basit hesaplar orada çalışmaz, işlemez. Her şeyin bir arada olacağı bir ortamda, farklı ruh eşlerinin aynı tamlık içinde bir arada, ama olmaları gereken yerde bulunacaklarını varsaymak –kuantum mekaniği açısından bakarsak- pek de akıldışı değildir.
Özetle, sevilen her partner ile bir "ruh eşi yaratma" safarisine çıkmak harika bir seçimdir; çünkü böylelikle hem bize mutluluk verecek bir eşimiz olacak, hem de evrimde ilerleyecek, yani Cennet'e yaklaşacağız. Aşkın var olma sebebi de zaten bizce budur.
" Sizi çok aradim.. Ulasamadim.. Geri dönmüssünüz, çok sevindim."
Evet, ulaşılmaz olmayı seçmek gibi bir yanlış yaptım sanırım. Bir anda kılıçla gibi kesip atmak istedim.
Bizde kılıç en kötü objelerdendir. Halikarnas Balıkçısının sözleri ile: "Kılıç ile adam kesilir, patates soyulmaz". Kılıç keser… aslında böler… Bağları kılıç ile keser gibi kesmemeliydim.
Ama çok yorgundum. Yeni girdiğim alan rüya gibiydi. Bana yorgunluk veren şeyleri oraya götürmek istemedim. Bu bencillikti... Ayırmaktı… Karamamaktı… Kılıç ile kesmek demekti. NE celp edecek bir şeydi.
Bu yanlıştı.
İnsanları ya da geçmişi, kültürü, ülkeyi, ayrılan işi, hatta ayrılan eşi/sevgiliyi bir anda hayatımızdan silmemek lazımdır. Silersek elimize kılıç almış oluruz. Dostça ve zamana yayılan bir vedaydı yapmam gereken.
Doğru; zevkime yenildim, ama beceremeyeceğimden de korktum. Janus'un Beyni, Sorular Sayfası ve Kuantumu Nasıl Öğrendiği başlıklı yanıtımda anlattığım gibi, bildiklerimi sorana aktarmak, nedenini bulamadığım ama karşı koyamadığım bir tutum. Buna bir kez geçit verirsem, yeniden bu ortamda kalacağımı düşündüm.
Ama en önemlisi, kimsenin bana gerçekten ihtiyacı olduğuna inanmıyordum; ki, hala buna (yani kimsenin benim laflarıma gerçekten gerek duyduğuna) inanmıyorum. Sizi tenzih ederim; ben habire pozitif enerjide olmayi da isteyebilecegimi zannetmiyorum başlıklı yanıtımın sonunda yazdığım düşüncedeyim hala.
"Eğer kurtarılmak için birini bekliyorsanız, ben size hiçbir şey öğretememişimdir."
Mustafa Kemal Atatürk.
Ayrıca bana –nasıl diyeyim- "ihtiyaç duyulduğunu" diyeyim, hiç mi hiç düşünmemiştim, düşünmemiştik. Bu kadar ciddiye alındığımızı bilsem birden ayrılmazdım, buna inanın.
Her neyse… Galiba sonunda denge kuruldu, yanlışlardan dönüldü. Soruları biraz daha seçerek kabul ediyoruz. Danışmanlık vermeyi bıraktım. Yeni yazılar yazmıyorum. Lütfedip soru soran herkes için buradayım.
Bana bahşettiğiniz bu ilgi için şükranlarımı öncelikle size, sevgili dostum; ardından ve sizin nezdinizde diğer soru soranlara ve beni okuyanlara sunayım.
Sağ olun arkadaşlarım.
Laf-ı gezafımla sinir ettiğim arkadaşlar... siteye mesajlar atarak ölmüş anneme arkadaşlık teklif etmediğiniz için teşekkürler. :) Hoşgörülü adamlarsınız vesselam. ;-D
DİP NOTLAR
[1]
Aşk ve mutluluk planeti Venüs'in erkekleri değil, kadınları yönetmesi, erkekleri savaş planeti Mars'ın sembolize edilmesi, bizler için pek de öğünülecek bir şey olmasa gerek. :D Ancak anaerkide erkekler Mars ile DEĞİL, Pluto ile sembolize edilirler. Ölüp, yeniden doğacak olan enerji ile… anaerkinin ana savı da zaten budur. Erkek kötü değildir; Baba Tanrı erkektir, erkek kötü olabilir mi? Ancak bölünme sırasında erkekte kalan (ya da eklenen) y kromozomu işleri bozmaktadır. İyi haber odur ki y kromozomu giderek küçülmektedir. (Bu konuda bilgi edinmek adına
722 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 8: Y KROMOZOMU adlı makalemi okuyabilirsiniz.)