722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

KUANTUM ve BİLİM

SORULAR ANA SAYFA | TÜM KUANTUM ve BİLİM SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

21 Temmuz 2022
Yeşil Ay

Merhaba JANUS,

Gerçekligi, mikrotübüllerde meydana gelen titresimsel olusumlarla, dalga yapisindan parçacik yapisina dogru katilastirarak meydana getirmemiz ve beynin yapisindaki su katmanlari sayesinde bu gerçekligin hem bilincimize hem de çevremize yansiyarak birbirine paralel sekilde ilerledigi seklinde anladim. Buradan hareketle; Ay biz bakmadigimizda gökyüzünde parçacik mi yoksa dalga mi oldugu sorusunun tartisildigini da biliyoruz. Simdi benim sorum baktiktan sonrasi ile ilgili. Ay, her kim bakarsa baksin ya da ORCH OR kapsaminda kendiliginden çökmüs olsa da gözlemciler için gökyüzünde beyaz bir lamba. Geçmiste yazilan kitaplarda, resimlerde de böyle. Ay dahil çevremizde ki nesneleri hep ayni sekilde çöktürmemiz, bu varliklarin dalga durumunda iken, çökmesi halinde alacagi sekli içeren bir sablonu oldugunu mu gösterir? Ben, Ay'i yesil görmek istiyorum diyelim. Bu konuda en etkili metodu ögrendigimi ve basardigimi varsayalim. O an dan itibaren Dünya'daki tüm gözlemciler artik Ay'i yesil görmeye mi baslayacak. Ya da degisen bilinç sadece benim bilincim oldugu için herkes yine beyaz görecek sadece ben mi yesil görecegim. Daha da ilerisinde, herkesi Ay'in yesil olmasi gerektigine ve bunu düslememiz gerektigine inandiracak kadar etkin oldugumu düsünelim. Tüm insanlar bu sekilde inanirsa, Ay o gün yesil dogacak ve dalga boyutundaki sablonu degisim mi geçirecek. Bu gerçeklestiginde Ay'a ilk seklini veren proto-bilinç bu degisime ne diyecek:)

YANIT

Yeni öğrencime merhaba!

Dostum; önce sizinle ilgili yaşadığımız komik bir olayı aktarayım, sonra ciddi konuşuruz.

Bilen biliyor, eğitime her başvuranı kabul etmiyor, başvuru metninde kendimize göre bazı kriterler arıyor, bazı şeyler yüzünden de başvuruları geri çeviriyoruz. Siz eğitime başvurduğunuzda sizi az kalsın kabul edemeyecektik… bunun da nedeni adınız. :)

Başvuru metninizin içeriği bize gayet uygundu; sorun, e-postanızdan kaynaklanıyordu. Fazla açık vermeyeyim, adınızın Türkçe karakterden yoksun yazılışı ve arkadaşlarımızın birinin adı olan gerçek isminizin karışımı nedeni ile –nasıl anlatayım?- "Falanca, beni hemen kabul et" anlamını içeren bir e-posta ile başvurduğunuzu düşündük. Bunu bir zorlama, bir sınırı aşma gibi değerlendirdik. Ardından sizin adınızı taşıyan arkadaşımıza başvuruyu yapan kişiyi tanıyor olup olmayacağını sorduk. Bizimle bağlantısını kimsenin bilmediği konusunda güvence verince sizi kabul ettik. Sözün özü, e-postalarda Türkçe karakterlerin olmaması nedeniyle az kaldı sizin gibi bir öğrenciden yoksun kalacaktık; bunu anlatmadan geçemedim. :) (Bu konuda talihsiz bir arkadaşımdan daha söz edeyim: Güzel bir anlamı olan "Kırbaş" şeklindeki soyadı zorunlu olarak "Kirbas" diye yazılıyor ve bu durum onu biraz sinirlendiriyor. :D)

Ve yanıtıma geçeyim.

Baştan söylemem gerek; yanıtımda global anlamda epey spiritüel (dinsel) takılacağım; bunun nedeni –kulağa garip gelse de- kuantum mekaniğinin cevabı bulamayan din temelli pek çok soruya yanıt vermesi.

" nesneleri hep ayni sekilde çöktürmemiz, bu varliklarin dalga durumunda iken, çökmesi halinde alacagi sekli içeren bir sablonu oldugunu mu gösterir?" Soruya kendi bildiğim yerden, yani ezoterik açıdan, daha doğrusu "kuantumo-ezoterik" açıdan yanıt vereceğim. Tahmin edeceğiniz üzere yine kolları sıvayıp biraz psuedo-bilim yapacağız.

Biliyorsunuz, çöküş teorileri (yorumları) birden fazla sayıdadır ve Orch OR dahil, hangisinin mutlak olduğu henüz anlaşılabilmiş değildir. Ama tüm yorumların ortak bir noktası da bulunmaktadır; bu da "Gerçeklik yok, gerçekliği ölçüm yaratmakta" şeklindeki gerçektir. ( Nothing is real until its observed. ) Dalga fonksiyonundaki gerçeklik olasılıklarından biri ölçüm tarafından çöktürülür; gerçekliğe dönüşür.

Bazı yorumlara göre ise tek bir dalga fonksiyonu vardır!

Örneğin Hugh Everett III, Many Worlds Interpretation'da (Çoklu Dünyalar Yorumunda) "Evren, tüm olasılıkları içeren TEK BİR dalga fonksiyonudur" demiştir. Söz konusu yorum pop kültüre "Paralel Evrenler" olarak yansımıştır.

Penrose'un proto-consciousness'ı ve Fundamental Spacetime Geometry'si ile Hameroff'un "Kuantum evreninde gömülü Platonik değerler"i tam da budur.

[Bence din adamlarının binyıllardır kanıtlayamadığı tanrının varlığını iki yüz, üç yüz yıla kalmayacak, "iyicil yaratıcı" biçiminde parçacık fizikçileri formüllerle ortaya koyacaklar. :)
]

Anılan "tek bir dalga fonksiyonu", Hinduizm'de bizim ezoterik 722 düşüncesine uygun şekilde ifade edilir: Bu inanç sisteminde yaratıcı tanrı Shiva'dır.

(Shiva hakkında bilgi edinmek adına Shiva ile bagli hissediyorum kendimi adlı yanıtımı okuyabilirsiniz.)

Shiva gerçekte farklı inançlarda, farklı biçimde görülen "Baba Tanrı"dır. Ancak ondan maada, hatta ondan öte bir başka alan vardır. Bu alan, bir çeşit "Ana Alan" olan Shakti'dir.

Encyclopedia Mythica, Alan G. Hefner
Bilinmeli ki, Hinduizmda Shakti, ezeli ve ebedi ve en üstün güç anlamına gelir. Herşeyin özü, temel maddesi. Veda’larda bu kelime “enerji” yerine kullanılır. Şiva’nın bu enerji olmadan çaresiz kaldığına inanılır. Bu iki ayrılamaz güç, seksüel birliktelikle beraber olunca, evren tüm biçimleri de yaşam ile dolar.

Paganizmin Ana Tanrıça/Baba Tanrı imajları (tanrıları) aynı düşünceden/inançtan kaynaklanmıştır.

Bize göre Müslümanlık tek tanrısı Allah, öncel insan beynine ve o insanların ait olduğu kültüre göre farklı şekillerde (örneğin Shiva olarak) yansımış; insan bilinci giderek geliştikçe sonunda yaratıcının cinsiyetinin olamayacağı noktasına gelinmiş ve binyıllarca tapılan iyicil yaratıcı Allah olarak algılanır olmuştur. Doğrudur; içerikte coğrafi konumun yönlendirmeleri ve pagan Arap kültüründen esintiler vardır; ancak hala da Allah, öncel Baba Tanrının en gerçek (buna modern diyelim) hali olabilir.

Eğer bu düşünce doğru değilse; Allah'ın, Müslümanlık ile ortaya çıktığı, Müslümanlığa özgü bir tanrı olduğu iddia edilirse, o zaman da Müslümanlığa sempati duymayan birçok kişi haklı olarak "Daha önce neredeydi" şeklinde can sıkıcı sorular üretip durur.

Tek bir dalga fonksiyonu olması demektir ki, her şey aslında yekparedir, bölünme yoktur. Bu yüzden "Cennet'ten kopmadık, hala Cennet esintileri (dalgaboyları) içindeyiz, bir hata ile çöküp makroyu yarattık" diyoruz. (Bu hatanın ne olduğunu, bu işi nasıl becerdiğimizi sormayın, bilmiyorum.)

Arkadaşlarım (dinsel literatüre paralel şekilde) bu hatanın bir "aldatılış" olduğunu düşünürler.
Onlara göre bilinçli bir Şeytan vardır, insanları aldatmış ve makro şeklinde çökmelerine neden olmuştur.

Ben ise bu hatanın bir "aldanış" olduğuna inanırım.
Bana göre hala cennetteyizdir, bunun farkına değilizdir.

Kişisel şekilde Yahveh dahil hiç bir şeye ve Şeytan'ın varlığına da inanmamaktayım.

Hatta Ana Tanrıça'ya bile!

Bildiğim şudur: Adına ne derseniz deyin, aslında iyi olmayan (çünkü kötülüğün olmadığı ortamda iyiden söz etmek mümkün değildir), sadece gerçek olan, insanların ait olduğu yer olan, bu yüzden insanlara iyi gelen bir "şey" vardır.

Başka da bir şey yoktur. O şey yekparedir.

İşte bu var olan bu tek şeye Everett'in teorisinde "tek bir dalga fonksiyonu" denmiştir.

Anılan Ana Alan'dan başka, bir de bu ortamdan ayrı düşmek gibi bir herzeyi yiyen bizlerin bilincinin var ettiği makro vardır. Yineleyeyim: Makro bana göre Cennet'teki rahat döşeğimizde uyurken gördüğümüz bir kötü rüya; arkadaşlarıma göre bilinçli bir odağın saldırısı ile oluşmuş bir ortamdır.

Buraya kadar anlaştıysak ilerleyelim.

Bu ana dalga fonksiyonu tek olduğu için, ondan kopan bilinçlerin çöküşü olayını (maddeleşmeyi) var etmesi sürecinde hala da etkindir… çünkü tektir, temeldir, bazdır, ana olan, ortak olandır.

Ama hala da bir betlik (kopma) da vardır.

Yani ortada iki farklı radyasyon vardır: Kopulan ana alan ve kopmaya neden olan…

Bu nedenle hem çöküş, hem de çöküş olarak nitelenen yaşam, "gerçek olan" ve "kopartan" şeklinde ifade edilebilecek iki birbirine zıt karakterli enerji ile var edilmektedir.

Özetle sorunuzun teması olan "çöküşteki ortaklığın/benzerliğin" gerisinde her şeyin özünün ve çıkış noktasının Ana alan olduğuna inanılabilir.

Daha iyi anlamak için örnekleyelim ve Ay'ı ele alalım.

Ana Alan'da (Cennet'te) en harika mevkilerden birini düşünelim. Bu mevkiin de doğal olarak yayılma dalgaları vardır. Düşünelim ki, biz bu ortamdayız. Ama –nedeninin bilemediğimiz- bir hata yüzünden çöküyoruz. Her bir şeyi var ederken söz ettiğim Cennetteki en güzel yere ait olan radyasyonla senkronize olup, onu diğer çökenlerle (çöktürenlerle) ortak biçimde Ay olarak çöktürüyoruz.

Bu durumu farklı üç söyleyişle yeniden dile getirelim:
- Söz konusu radyasyonun odağı tek olduğu için, bu dalga fonksiyonu ortak biçimde Ay olarak çöküyor.
- Her bilinç Ana Alanın parçası olduğu için aynı bilgiyi (aynı radyasyonları, ya da aynı alandan yayılan dalgaları) alıyor ve aynı fizik kanunları ile benzer şekilde Ay biçiminde çöktürüyor.
- Ay'ın ardındaki enerji tek olduğu için, çöktüğünde (çöktürüldüğünde) neye benzeyeceği üç aşağı, beş yukarı belli oluyor.

Ama insanlar Ay'ı ortak biçimde çöktürseler de, bilinç yapılarına göre (çökmeye neden olan kişisel vibrasyonlar yüzünden) ona kendilerine özel yorumlar da katıyorlar.

Örneğin;
- bizler (Osmanlı/Türk kültürü) Ay şeklinde çöktürdüğümüz Ay'a Mehtap diyor, onda aşk, şiir ve şarkı buluyoruz,
- Müslümanlık "Kamer" diyor, onda kutsallık; buluyor ve Güneş'e üstün tutuyor (Kuran, Nuh 16),
- batılılar ise kurt adam ve "ay delirtir" kavramlarını üretiyor.

Ama hepimiz Ay'ı hep aynı ay olarak görüyoruz. Buna rağmen batılılar Ay ışığında delirebiliyor; bizler ay ışında şairleşiyoruz.

Şimdi zurnanın zortladığı yere yere gelelim.

Ben ayı (dolunayı) "gümüş rengi yuvarlak" olarak görüyorum. Siz de öyle…

Bunu biliyorum; çünkü size "Ay nasıl bir şey?" dediğimde " ve gümüş rengi ve yuvarlak " diyorsunuz.

Ama ya sizin yuvarlak, kare biçimi ise; gümüş renginizse mora yakınsa? :) Sizin beyninizin nasıl algıladığını sizden başka kimse bilemez ki?

Bu yüzden bazı bilim adamları insanların bir arada (etkileşim içinde, ortak şekilde) yaşadıkları gerçekliklerin birbirinden çok farklı olabileceğini; daha basitçe, sizin kırmızınızın benim mavim, benim morun sizin pembeniz olabileceğinden kuşkulanıyorlar. Kuşkularının pek de boş olmadığının kanıtı renk körleri.

Şimdi zurna taksiminin en zorlu yerine gelelim.

Bazı bilim adamları daha ileri giderek diyorlar ki, herkes yaşadığı evrende (gerçeklikte) yalnız başınadır! İletişim kurduğumuzu sandığımız kişi ve olaylar bile kişisel bilinç tarafından yaratılan sanal durumlardır. (Yıllar önce bu bilgiye eriştiğimizde, bir çalışma arkadaşımız –canımız ciğerimiz Ferhat- az kalsın kafayı yiyordu. :D Adamı ciddi bunalıma girmekten kendi iradesi kurtardı. )

Şimdi de inanç konusundaki sorunuza gelelim.

"herkesi Ay'in yesil olmasi gerektigine ve bunu düslememiz gerektigine inandiracak kadar etkin oldugumu düsünelim. Tüm insanlar bu sekilde inanirsa, Ay o gün yesil dogacak ve dalga boyutundaki sablonu degisim mi geçirecek."
"Gerçekliği kişisel bilinç var eder" dedikten sonra insanları tek bir şeye inandırmanın imkansızlığı da ortaya çıkmış olabilir. Örneğin bizim ünlü "İlahi Bilgisayar Kullanıcısı"nın yeşil adlı rengi bize empoze ettiğini düşünelim.

(Bu konuda bilgi edinmek adına Evren Bir İllüzyon Mudur? - 4. Bölüm: Evren (Gerçeklik) Bir Bilgisayar Simülasyonudur adlı makalemi okuyabilirsiniz.)

Empoze ettiği yeşil, her birimiz (çökmemize neden olan) özgün bir kişisel bilince sahip olduğumuz için (Tevrat'ta yazdığı gibi Yahveh'nin kuklaları olmadığımız için) bilincimizin biçimine göre çökecek, yeşil diye empoze edilen şey, birisi için pembe, diğeri için gümüş rengi olabilecektir. Doğrudur; yeşilin tayftaki dalgaboyu tektir. Ancak –kim ne derse desin- bu dalgaboyunun beyin tarafından nasıl yorumlandığı bilinemez.

Ancak hala da empoze edilen bir renktir; müzik veya kulak değil.

Bu yüzden diyoruz ki; makroda olsak da, makroda olduğumuzu sansak da, hatta makro aslında Cehennemin bir katı olsa da, hala da ana yönetim (gerçek) iyicil yaratıcıdır. Başımıza açtığımız bu makro derdine rağmen hala da ona ulaşmak hiç de zor değildir; çünkü EĞER doğru düzgün kullanabilirsek –önceden başımıza iş açmış olsa da- kurtarıcımız da sayılabilecek ve de yönetimi SADECE bizde olan bir kişisel bilincimiz vardır. :) Kukla olmamak ve/veya yanlışı seçmiş olam olasılığı; doğruyu seçme olasılığının da bulunduğunun kanıtıdır.

Umarım anlatabilmişimdir.

Kuantum mekaniği iyi güzel de, ortaya çıkarttığı bazı ("kendi dünyamızda yalnızız" benzeri) şeyler hafiften insanı ürpertiyor da.

Babam kendini "avantürye adamım" diye ifade eden enteresan bir kişilikti. Bazı ilginç de sözleri vardı. Bunlardan birinde derdi ki "Asıl felaket öldükten sonra bir cehennemin olması değil, hiçbir şeyin olmamasıdır." :D

Ferhat'a olduğu gibi, adamı ruhsal açıdan sallayacak bilgilerin varacağı nokta umarım insanların "benden başkası olmadığına göre, kafamdaki sorular kadar, o sorulara yanıt veren kuantum mekaniğini ben var ettim" diyeceği noktaya gelmez. :) Bu noktada sizin perspektifinizden bakarsak bir Janus'u siz; benim zaviyemden bakarsak bana soru soran sizi ben var ettim demektir. :DDD

Şimdi sorunuz yer almayan farklı birkaç kelam edeyim.

Bizlere göre yapayalnız olmasak da, çökmüş olduğumuz için, Cennet'ten (tanrının inayetinden) uzak kaldığımız için, sandığımızdan çok daha fazla kendi başımızayız. Bu nedenle arzuları elde etmek adına tanrıya el açıp dua etmek anlamsız ve onlara ulaşmayı önemli ölçüde geciktiren bir iştir. (Tanrı ile konuşmak ve rahatlamak ile, hırs ve korku içinde ondan bir şeyler istemek farklı işlerdir.) Zaten Müslümanlıkta kişisel çabanın üstünlüğüne gönderme yapan birçok ayet ve hadis vardır. (“İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.” Necm 39. Önce tedbir, sonra tevekkül.)

Bu nedenle hayatımızın erkini ele almalı; her şeyi kendimizin yapacağını, başarının da tatsızlıkların de kendimizden geldiğini görebilmeliyiz.

"E, tanrı ne olacak o zaman?" diye sorarsanız derim ki; "Eğer bir tanrı varsa (ki, bize göre mutlak olarak vardır); biz ona dilenci gibi yalvarıp yakarmadan da bize yardım edecek kadar iyi bir gerçektir."

Yalvarmaya gerek yok. Ona benzeyin, o en iyisini siz istemeden verecektir.

(Bu -imana dayalı- düşünceye inançsız arkadaşlar "bilinçli bir yaratıcı bulunmasa da; anılan şekilde kendi kendine işleyen evrensel bir mekanizma bulunduğu" açısından bakabilirler.)

Vermeye hazır bir şey var dostlar… Ve almaya hazır bir şeyler de… Onlar sadece rezonans beklemekte. ;-)


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -