Enokyan majisi ile ilgili sayfanızda bilgi verirseniz sevinirim. Enokyan alfabesi ve anahtarlari doğrultusunda bizim de kolayca uygulayıp sonuç alabileceğimiz bir şey midir?
Tehlikeleri varmıdır?
Kullanmak için inisiye olmak mi gerekir?
Yapılan her ritüelde ritüelin meleği! görevlendiriliyormuş bu dogrumudur ya da tehlikeli midir ?
Sayfanızdaki paylaşımları kuantum fiziği ve bilimsel dogrultuda yaptığınızı bilsem de bir okültist olarak bu konuda kendi tecrübelerinizi merak ediyorum. Beni kırmayacagınızı umuyor esenlikler diliyorum.
Sevgiler <3
YANIT
Sizi ne yazık ki hiç istemeden kıracağım değerli kardeşim, çünkü sizi kırmamak için yanıtımı sözlerinizin gerçekleri ifade ettiği noktasından yola çıkarak vermem gerek… oysa bunu yapmam tüm gerçekliği inkar etmek anlamında.
İnanın ki arkadaşlarımla bu soruyu kabul edip etmeme konusunda anlaşmazlık yaşadık. Genel görüş reddetme yönündeydi; ancak ben, mesajınızdan aldığım etki ve sonundaki güzel kalp işareti nedeni ile :) bildiğim gibi yanıtlamak istediğimi söyledim.
Gençlikte birkaç duayı ezbere bilecek kadar enokyenceye yakındım. Ne kadar inanılır bilemem ama hala kafam kızınca dudaklarımın arasından küfür yerine (küfür etmek bizde günahtır) bazı enokyence phases kaçar. O kadar bulaşmıştım bu işlere… Bu yüzden konu hakkında söyleyeceğim şeyler var. Ancak aktaracağım bilgiler beklentilerinizi karşılamayacak olsa da, "maji ve kelimeler" konusunda aydınlatıcı bilgiler taşımaktadır.
Yanıtımın başında sayfanın okurları için Enokyence hakkında kısaca konuşalım.
Enokyence’yi ilk olarak John Dee’nin 1659da, Kelly adlı bir medyumla yaptığı çalışmalarının anlatıldığı kitapta izliyoruz. Ancak bu lisanı 19. yüzyılda tercüme ettiğini savunanlar Golden Dawn adlı majikal örgüt (sözcüğü yanlış kullanamadım, bunlar basbayağı örgüt, aralarına da kadın almıyorlar). Peki, bu örgütün çalışmaları hangi sistemde? Kabala sisteminde. Kabala’nın kaynağı ne? Tevrat. Zaten örgütün kitaplarının her yanından İbranice, Yahveh’e saygı ve Yahudilik bilgileri fışkırır.
Günümüzde kimi okültistler bu lisanın 4. boyutu açtığını söylerler, bu boyut da “Cehenneme Açılan Kapı”dır. Kimse kusura bakmasın, yaşamın tekdüzeliğinden bunalan, okültizme biraz değişiklik bulmak adına giren bir sürü kişi bu lafları duyunca heyecana gelir ve biraz korkarak, biraz “mal bulmuş mağribi” gibi, sözlere “atlar”. Bilmedikleri ise -hazır mısınız duymaya- evrenin 11 boyutlu olduğunun bilimsel açıdan İSPAT EDİLDİĞİDİR. (Uzun uzadıya anlatırsam ipin ucu kaçar, soru gelirse açıklarım.) Bu 11 boyut ünlü Great Unification Theory'nin temelidir.
Ha, şu da var: Bu boyutlar cehenneme-mehenneme açılmamaktadırlar. :D
Şimdi okültün “karşı durulması zor çekicilikteki belirsizlikleri”ni sollayalım ve olayın özüne inelim.
Her kelime, hangi alfabeden kaynaklanıyor olsa, hangi meleğin lehçesi sayılsa da, sadece ve sadece “ses” adlı parçacıklardan oluşur. Ses ise bir dalgadır.
Ancak bu dalga mekanik bir dalgadır; bizim sevgili kuantum mekaniği dalgaları gibi (beyinle algılanan diyelim) değil, ilerlemek için bir “ortama” (maddesel iletkene) gerek duyan bir dalgadır. Yani hava ya da başka bir şey olmazsa ilerleyemez, yayılamaz.
Peki dalga nedir? Dalga bir vibrasyondur.
Ve hepimiz biliriz ki vibrasyonlar “frekans” adlı birimlerle ölçülürler.
Yani seslerin belli frekansları vardır ve bunlar kulak zarına çarpınca beyine iletilirler, biz de böylece ya caddede hoparlörle domates satan kişinin ilginç ses ve lehçesini duyunca gülümser; ya da evening mood melodies adlı albümdeki parçaları dinler, gevşeriz.
Ve bu noktadan sonra korkarım ki yine kuantum mekaniğine geleceğiz. Kuantum mekaniği -bilirsiniz- her şeyi meydana getiren parçacıkların kendileri ve eylemleri hakkındadır. Yani her bir şey parçacıklardan (evrenin farklı piksellerinden) yapılıdır.
Kuantum mekaniği sesin de phonon adlı bir parçacıktan yapılı olduğu ortaya çıkartmıştır!
Fonon, bir enerjidir… Ya da bir enerjinin kuantum parçacığıdır. Sesin -evrenimizin mutfağı- mikrokozmostaki pikseldir.
Şimdi işleri biraz heyecanlandıralım: Fonon, bir bozondur!
Bozonlar kütlesiz olan, sadece belli kuvvetleri taşıyan parçacıklardır. Bozonlara biz “bedensiz varlıklar” deriz. Spiritüalistlar bize “Atma; varlıklar nedir biz biliriz, bedensiz varlıklar başkadır, sen otur majini yap, bu işlere karışma” derlerse, ben de onlara "Bir şey kütlesizse ona 'bedensiz' ve hala da varsa 'varlıktır' derim efendim” diye yanıt veririm. (Spiritüalistlerin böyle kaba konuşmadığını bilirim, çoğu iyi eğitimli, düzgün adamlardır.) Bu yüzden fononların belli kuvvetleri/enerjileri taşıdıkları söylenebilir.
Artık okülte geçelim:
722 sistemine göre majide kullanılan tanrı adalarının bazıları keşfedilmemiş bozonlardır ve fononlar, keşfedilmemiş bozonlarla ilgili yapıda olabilirler; ki, kelimelerdeki majikal güç/enerjinin altyapısında bu bilgiler vardır.
Yani evet; enokyence dahil, her bir majikal sözcük ve tanrı adında bir majikal enerji vardır.
Ve işi biraz karıştıralım: Ancak anımsanması gereken, sözcüklerin birim seslerden meydana geldiği ve birim seslerin fonon (bozon) olarak birim enerjiler taşıdıklarıdır.
Eş deyişle önemli olan sözcük, ya da lisan değil, lisanı meydana getiren sözcüklerdeki harflerin fononlarının enerjisidir.
Fonon adlı, her biri bir majikal enerji taşıyan minicik şeyler birleşirler ve ne yaparlar dersiniz?
Evet bildiniz: Harfleri yaparlar.
Bu yüzden majikal enerjiyi taşıyan aslında harflerdir. (Bu konuda eğitimde Akrofonoloji başlığında dersler vardır.)
“Lisan öğreten melekler” söylemini hoşgörülü bir tebessümle geride bırakabilsek bile; harflerin nasıl enerjiler taşıdıkları çözülmüşken, harflerden meydana gelen sözcüklerden oluşan bir dilin tümüyle majikal enerji taşıyor olması hiç akla uygun değildir. Böyle bir kombinasyon yapmak bütünü ile olanaksızdır. Eğer böyle bir lisan var edilebildiyse, servis edilen sadece bir “enerji çorbası” olacaktır.
Enokyence ve benzeri işlerin popülerlik nedenleri insanoğlundaki -sizi tenzih ederim- “avantacı” yandır.:) Maji zaten bu şekilde sunulduğu için hem popülerliğini yitirmez, hem de lanetlenir: Maji, ataerkide “Kompakt bir şeyi (bir metodu, bir lisansı vb.) öğren, istediğini elde et” formasyonunda servis edildiği için yerini bulamamış, ya da yerinden farklı yerlere savrulmuş bir disiplindir.
Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildir. Her şeyin bilinç ile var edildiği bir evrende, bilinci değiştiremeden, yöntem kaparak sonuca ulaşmaya olanak yoktur. Diyelim ben dangalağım, enokyence de muhteşem güçler taşıyan bir lisan. Bu şartlar altında bile kişi beyninde belli değişiklikler yaratmadan (“majikal” denilen beyin yapısına erişmeden) sabahtan akşama kadar duaları okusa da, sonuç nafiledir. Majiyi (kuantum evrenini bükmeyi) sadece bilinç başarabilir. Tamam, temel sesler –harfler- fononlardır, yani belli enerjiler taşırlar ve bunlar majide kullanırılar. Ancak “majikal beyin” denen yeteneğe ulaşamamış kişiler –sokakta domates satan pazarcının mikrofonu ile- (yani o desibelde) “Aaaaaa” veya “Eeeeeee” diye bağırsalar bile, etkileyebilecekleri tek odak kafaları şişen komşular olacaktır.
Cümlelerinize gelelim:
“Enokyan alfabesi ve anahtarlari doğrultusunda bizim de kolayca uygulayıp sonuç alabileceğimiz bir şey midir?”
Görüyor musunuz, ne kadar haklıyım: Arzunuz, “kolayca uygulayıp sonuca varmak” :) Oysa evrende There is no easy way out.
“Tehlikeleri varmıdır?”
Etkisi yoktur ki, tehlikesi olsun. Ama evet, eğer tehlikesi olduğuna inanırsanız tersliklerle karşılaşabilirsiniz… ve tersliklerin nedeni gizli katlardaki yaşayan kötü huylu varlıklar veya lehçenize gülmekten görevlerini ifa edemeyen melekler değil, basitçe sizin inancınızdır.
“Kullanmak için inisiye olmak mi gerekir?”
İnisiye-minisiye gibi işlere sakın ola tevessül etmeyin. İnisiyasyon, beyninizi altın tabakta “al yoğur” diye kim olduğu belirsiz kişilere teslim etmektir.
“Yapılan her ritüelde ritüelin meleği! görevlendiriliyormuş bu dogrumudur ya da tehlikeli midir ?”
Maji gerçekliği bükmek ise, ki öyledir, gerçekliğin yaratıldığı yerin mikrokozmos olduğu ortaya çıktığından beri astralın de mikrokozmos olduğu anlaşılmıştır. Peki mikrokozosun altını üstüne getiren Tevatron ve LHC’de neden kimse bu ritüel melekleri ile karşılaşmamıştır acaba? :D
“bu konuda kendi tecrübelerinizi merak ediyorum.”
Hemen enokyen duaları kullandığım çalışmalardaki tecrübelerimi nakledeyim: Koca bir sıfır!
Yıllarca benim de uğraştığım bu -kusura bakılmasın- çocukça işler insanları evrenin gerçek dinamiklerinden uzak tutmakta; kişiyi evrenini güzel şekilde yaratabilme yollarını öğrenmeye götürecek bilgilerden alıkoymaktadır. Gerçekler, “bilim” adlı, ulaşmak adına biraz (çok da değil) terlemeyi gerektiren yerdedirler. Oysa okült, “gizem” gibi heyecan ve ümit uyandırıcı bir mekandadır. İnsanların pek çoğundaki oportünist özün hangisini seçeceğini anlamak adına kahinliğe gerek yoktur. Ne kötüdür ki başarı (istekleri elde etme erki) sadece zorlukları aşmakla elde edilebilir. Bu evrensel yasayı ise kimse tersine çeviremez. Majisyenler bile…
Son sözümü söyleyeyim (yani son konferansımı vereyim:) ).
Enokyen anahtarlar yüzyıllarca “en bi’ gizli bilgiler” statüsünde kalmışlar, büyük dikkat ile saklanmışlardır. Fakat internetin yaygınlaşması ile büyü bozulmuş; sadece “şunun anahtarı” “bunun pek büyük anahtarı” “berikinin en öz anahtarı” adlı gizli kitaplar değil, enokyen anahtarlar da her yerde “şakır-şakır” yayınlanır olmuştur.
Peki ne değişmiştir?
Onları kullananlar kadar büyük büyücüler (Golden Dawn liderleri dahil) de hala bizim mahallenin berberi, bindiğiniz taksinin şoförü, falanın kayınçosu, kankanızın dayısıgil kadar hastalıklar, ayrılıklar, başarısızlıklarla boğuşan insanlardır… Bana bir tane bu işlerle uğraşan ve refah içinde, güzel dostlarla birlikte, hayatındaki didişmeyi en aza indirebilmiş, keyifli, sağlıklı, çok kişinin sevdiği, eğlencesi gırla, gözlerinden pırıltılar döken adam gösterin… ben de inanayım. Bu adamların ortak tek bir özelliği vardır; o da sinir küpü şekilde birbirlerini devirmeye çalışmalarıdır. Ha, enokyen anahtarlar buna yarıyorsa onu bilmem. :D
Bana inanmanız için size kendimizden bir örnek vereyim: Maji hocası olarak ortada gezen ve bu alanda izleyenleri (hatta sevenleri) bulunan biri olarak –kötü niyet taşısak- bir sürü atmasyon ile eğitimler yaratır, bunları pazarlardık. Bu negatif yolu seçsek, çevrede öylesine yoğun bir beklenti var ki, gelirimizin defalarca katlanacağı kolayca anlaşılabilir.
Ya da şöyle bakın olaya: Pozitif olmaya özen gösteren insanlar olarak, gizli ve çalışan majikal bir şeyler olsa (ki, bunlar muhakkak ki elimize geçerdi) neden öğretmeyelim? Eğer olsaydı kesinlikle öğretirdik (ve de köşeyi dönerdik). :D Majiye meraklı nice insanın eğitim programımızı inceleyince "tabana kuvvet" kaçtığını bilmiyor muyuz sanıyorsunuz? :) Ama katre değişmiyoruz. Eğer bu sayfalar boyunca size idealist olduğumuzu anlatabildiysek, sadece bu duruma bakarak olsun, majinin sadece “beyin ve bilim” olduğuna inanın. Bu yüzden size tek önerim şu olacak: Bırakın bu işleri. Güneşin (ya da Mehtabın) atında, sırtınızı bilime dayayarak ilerleyin. Akıl almaz evrensel gerçeklerin 1920den başlayarak bilim alanında büyük bir hızla deşifre edilmesinden beri maji artık bilimdir.
Belki içinden “Senin eline gizli bilgi yoksa bu senin sorunun... Hıh!” düşüncesi geçmekte olan kişiler vardır. O zaman ekleyeyim: Tabi ki elimizde bir dolu gizli denilen bilgi var. Uzun sayılabilecek yaşamım boyunca Bülent Kısa ve adını zikretmek istemediğim (hayatta olmayan) nice üstat ile çok yakın ilişkileri olmuş, Amerika’da bir kilise ve bir grupta senelerce bulunuş bir kimsenin elinde gizli denilen şeylerden olmaz mı? Sözlerime inanmanızı altını defalarca çizerek rica ediyorum: Bunlara elimizi bile sürmüyoruz! Neden mi? Yanıt basit: Çünkü hiçbir işe yaramamaktalar. Yaramadıkları için –mecburen- bilime girdik. Bilim hayranları olduğumuz değil, uyanık majisyenler olduğumuz için. :) Çok özür dilerim ama, evrensel gerçekler bilim tarafından kesin kanıtlarla bedava sunulurken bunlara elini sürmemek, hala Orta Çağdan kalma -gerçekten gülünç- şeylerden medet ummak, bize göre en temizinden "enayiliktir".
“esenlikler diliyorum.”
Ben de size Zephyros esintileri diliyorum. Hani, Ana Tanrıçanın basit bir aşk tanrıçasına çevrilmiş hali olan Afrodit, Kıbrıs’ta çırılçıplak denizden çıkınca onu örtmeye kalkmışlar, ama Zephyros adlı rüzgar, örtüleri aralamıştı, onun esintilerini… Ne de olsa en güzel o eser. Saçlarınızdan Zephyros esintisi, ruhunuzdan Zephyros esenliği eksik olmasın.
[Afrodit ve çıplaklıktan söz edince alakasız dipnotlarımdan birini daha döşeneceğim; biraz havayı dağıtalım. Ama bu sefer tam alakasız takılacağım. İsterseniz atlayın gitsin. Bu minval üzere yanıt vereceğim sorular gelmediği için, bazen çenemi tutamıyorum:
Antik Yunan’da yargılanmakta olan –adını unuttuğum- ünlü bir Afrodit rahibesi (Afrodit rahibeleri kutsal tapınak fahişeleridir) nasıl beraat etmiştir biliyor musunuz? Onu savunan kişinin bir anda “Güzellik örtü kabul etmez” diyerek elbiselerini üzerinden çıkartması ve öyle savunması ile. :DDD
Orhan Veli ne der bilirsiniz: “Şahane çıplaksın güzelim, giyin de görelim.”
Hanımlar; DOZUNDA VE YERİNDE erotik giyimleri –tabi ki karakterinize çok ters değilse- baş tacı edin. Erkekleri “potansiyel tecavüzcü sapıklar” olarak görmeyin. Uyarılan her erkek (fark etmeden acayip, yamuk yumuk havalara girsek de ;-) ) bir anda PE ile kontağa da geçmiştir. Ağır dengesiz olmayan her erkek kendini uyaran kadına farklı/anlık bir sevgi duyar. Uyaran her kadın, erkeğin gözünde “şahane güzel” ve “sakınılması/korunması/gözetilmesi gereken şahanelik”tir. Erkekleri birkaç NE yüklü beyin süredurumları olan ve ataerkil kültür tarafından “olağan” şeklinde ortaya sürülen örneklere ibla etmek yanlıştır.
Erkeklerin neredeyse geneli, ataerkil aile gibi –bize göre- insan doğasına ters kurumlara bile “olağan bu, yapacak bir şey yok” diyebilerek boyun eğebilen, özde uyumlu ve saygılı (çelebi) yapılardır. Erkekler de kutsal varlıklardır; bu yüzden erkekleri uyararak PE yaratmak mümkündür.
Yakın Doğu uyarlıklarında Yahudiliğin yüzyıllarca “tutmamasının” ve Yahudilerin sıklıkla pagan inançlara geri dönmelerinin en önemli nedeni paganizmin çekiciliği kadar, krallıkların kadınlarının da çekiciliğidir. Bu gerçek, Tevrat’ta lanetleme sözleri ile sayfalarca anlatılır. Ataerkil inançlarda kadınların uyarıcı olmaları (giyinmeleri, takı kullanmaları, davranmaları) bu nedenle lanetlenir. Hedef, kadınlardaki “dişilik” adlı NEnin diş geçirmediği yenilmez enerjiye olabildiğince ket vurmaktır. (Bahriye Üçok hoca, Zekeriya Beyaz hoca ve diğer bazı hocalar gibi biz de –onların verdikleri bilgiler nedeni ile- Müslümanlıkta kadınların kapanmasının sanıldığı şekli ile olmadığına, bu durumun hz. Ömer tarafından önerildiğinden kuşkulanmaktayız. Ancak bu konular bizi aşar. Sadece az önce "ataerkil dinler" deyince, Müslümanlığı ayrı yere koyabilmek adına bu cümleleri ekledim. )
Çağımızdaki ket vurmanın en pratik yolu ise “akıl” adı altında pazarlanan “şeyler”dir. Akıl, kadınlardaki örtü altına saklanarak bile yok edilemeyen dişiliği kendilerine yok ettirme planının elemanıdır. Yaratıcılık ve sezgi ise “dişilik” adı altında küçümseyici şekilde sunulan gizemli ve doğal enerjinin (alevin)…
Hanımlar; her biriniz –istisnasız her biriniz- birer Afrodit rahibesisiniz. Tabi ki bunun için tapınak fahişesi olmanız gerekmez. İtici bir sözcükle “dişilik” olarak ifade edilen gizemli enerjinin (gizemli ateşin, hatta gizemli suyun) kendi içinizde ne olduğunu SİZ bilirsiniz. Onu –çağdaş yöntemlerle- gömmelerine ve lanetlemelerine izin vermeyin. Kendinize sahip çıkın. Unutmayın; dişilik sadece cinsellik de olmayabilir: İçeriğinde besleme (güzel yemekler yapma) vardır, güzelleştirme (evi, çevreyi, kendini, eşi) vardır, sevebilme (aşk) vardır, şefkat duyabilme (herkese yönlendirilebilecek bir duygu olan annelik duyguları) vardır... ve cinsellik vardır. Dişilik bir KOMBODUR. “Ben buyum; beni değiştiremeyeceksiniz!” diye vurun yumruğu masaya! Tabi ki yumruk-mumruk vurmayın, yumruğunuza yazık. Yürekten bir kahkaha atlatıp, saçlarınızı uçurarak dönün sırtınızı… Arkanızdan avel-avel baktıklarını bilerek kendinize koşun. Özetle: Uyarın... Sevin... (Ve yönetin. :-) ) ]