Evrenin çekim yasasi ismiyle türlü internet videolarinda anlatilan, ayni zamanda Islamda dua ederken "Allah zaten çoktan kabul etmis gibi" dua et diye bize aktarilan yaklasim, aslinda beynimizde gerçekligi çökerterek gerçek yaratmak, ve senin anlattigin büyü tanimina uyuyor anladigim kadariyla.
Ancak bir sey soracagim. Illaki sen de yasamissindir, inancimiz her ne ise, bazen ne kadar dua edersek edelim, ya da maji pratik edersek edelim o istedigimiz sey olmaz. Belki dust particle nedeniyle belki NE varligi ile. Istedigimizin olmamasi aslinda yine bizim bu kosullari ortadan kaldiramamamiz yüzünden.
Ben Islam uzmani degilim ama Tekvir suresi 29'da "Allah istemeden siz isteyemezsiniz" diyor. Belki de bize "ruhundan üfledigi" söylenen yüce yaratici bizim isteklerimizi de yönetiyordur bir hakem gibi ya da baska bir nedenle.
YANIT
Sevgili öğrencime merhaba!
“’Allah zaten çoktan kabul etmis gibi’ dua et diye bize aktarilan yaklasim, aslinda beynimizde gerçekligi çökerterek gerçek yaratmak, ve senin anlattigin büyü tanimina uyuyor”
Evet; inanç varsa gerçeklik çöktü demektir. Ancak bu cümlen gerçekleri -olaya aşırı pratik açıdan bakarak (ele alarak)- yorumlamak anlamında. Yanıtımı biraz kapsamlı tutacak ve işi biraz kurcalayacağım. ;-)
“inancimiz her ne ise, bazen ne kadar dua edersek edelim, ya da maji pratik edersek edelim o istedigimiz sey olmaz.”
Çok doğru. Bizim bir sözümüz vardır, deriz ki: “Bizler adept düzeyinde olduğumuz halde başarı miktarımız %70’dir, bazen (nadiren) %80’dir.” Bu sonuç azımsanamayacak bir başarı olsa da, geleneksel “Her istediğini elde eden büyücü” kalıbı ile ilgisizdir. Yani evet; söz konusu %30’u her ne yaparsak yapalım, elde edememekteyiz.
“Belki dust particle nedeniyle belki NE varligi ile”
Çok güzel! Değerli bir öğrencimin teorilerimizi “hıfz etmiş” olduğunu görmek mutluluk verici… Ve evet; neden genellikle budur; yani Planck düzeyindeki bir kuşkudur. Kötü haber odur ki, söz konusu kuşku en çok beyin sahibinden kaçar, saklanır. Yani konu hakkında beyinde kuşku olduğu (böyle bir alan bulunduğu), genelde beyin sahibince bilinemez.
“Belki de bize "ruhundan üfledigi" söylenen yüce yaratici bizim isteklerimizi de yönetiyordur bir hakem gibi ya da baska bir nedenle.”
Yukarıda söz ettiğim %30luk başarısızlığın nedenlerini çok aradık, aramaktayız. Konu hakkında bazı teorilerimiz var tabi ki, ancak kimi zaman ilahi (spiritüel, paranormal) bir etkinin bunu engellediğini düşünmeden edemiyoruz. 722 sisteminde yer alan bir görüş vardır ve bilimsel kaynağı Bohm’un Implicate Order ve Penrose’un Proto-Consciousness ve Fundamental Spacetime Geometry; ezoterik ve psuedo-science karşılığı takyonlardır.
(Takyonlar hakkında detaylı bilgi edinmek için Tutsak Evren ve Sınırın Ötesi adlı kitabımı okuyabilirsiniz.)
Bu teori, derinlerde bir pozitif bir alan olduğu, bu pozitif alanın kimi zaman makroya “sızarak” işleri düzelttiği (ya da bilimsel görüşe göre quantum reduction’unu “etkilediği”) hakkındadır. Ancak dikkat buyurun; kullandığım sözcük “sızmak”tır. Yani giriş; kolay, olağan, gündelik, sıradan vb. DEĞİLDİR.
Makrokozmos bütünü ile tanrısal (mutlak şekilde pozitif yaratıcı yönetiminde) bir mekan sayılamaz. Yaşamdaki kötülük olarak nitelenen kavram ve olayların varlığı buna delildir. Kuran’da “Şeytan’dan korunuması” hakkında yer alan geniş çaplı uyarılar, böyle bir olasılığın varlığını göstermektedir. Bu olasılık varsa, Şeytan’ın etkinliği (yani ilahi etkinin mutlak olmadığı) anlaşılabilir.
Yahudilik kaynaklı “Her şeyi keyfine göre gerçekleştiren tanrı” modelinden etkilenirseniz, Kuran ayetlerini bu açıdan yorumlayarak yolunuzu kaybedebilirsiniz. Söz konusu yorum kişiyi satanistlerin şu rahatsız edici sorgulamasına götürür: “Tanrı her şeyi iradesine göre gerçekleştiriyorsa dünyasal olaylara bakarak onun ya en adil, ya en güçlü, ya da en iyi olmadığını kolayca anlayabiliriz.” Ve ardından “Beni oyuncak mı yarattın?” ve de “Tanrım neydi günahım?” benzeri sorgulamalara yönlendirir.
Bu bilgilerden sonra bizler -eğer bir beyinde temelde güçlü bir pozitif EM alan varsa, yani tanrı ile kontak bulunmaktaysa, ancak bazı nedenler yüzünden hatalı bir karar alınmışsa, bu seçimin sonucu evrimselleştirici değil (acıda bilgi vardır), kesin ölümcülse (kişiyi ciddi tehlikelere yönlendirecekse)- tanrısal pilot wave’lerin yollandığına ve majikal çalışmaları ya da duaların etkinliğini zayıflattığına inanıyoruz.
Ancak kişi eğer giderek EM dalga boyunu negatife çevirirse kontak kopar, en zor durumda aktive olan koruyucu kalkan dağılır ve o istek gerçekleşir!
NE taşıyan kişilerin olumsuz (örneğin, diğer kişilerin alanına giren) çalışmalarının (ya da kimi satanik çalışmaların) gerçekleşme nedeni budur ve çok, ama çok kötü bir gelişmedir; çünkü söz edilen –sözde- başarı aslında NE ile kontağın oluştuğunun göstergesidir. Yani kişi, seçtiği yön ile tanrısal –koruyucu- etkilere geçit vermemiş, çalışma ya da dua aracılığı ile evreni –istediği biçimde olsa da- negatif şekilde var etmiş demektir. Kendi açısından “başarı” olarak nitelenen durum, aslında çektiği NE ile kaderini farklı yaşam alanlarında öncekine oranla misli ile başarısızlıklarla, ruhunu ise tatminsizlik, korku, tasa, kaygı, hırs gibi olumsuz duygularla dolduracağı anlamındadır.
Aktardığım tüm bu bilgiler nedeni ile sınırları kesin çizgilerle çizili çalışmalar tehlikelidir. Bu şartlarda (yani kesin –muhteris- arzuların varlığı ile envoke olan NE ile) ilahi esin makroya “sızarak” yönlendirici olamayacaktır. Benzeri kara büyücülerde görülebilecek olan bilinçteki aşırı baskınlık (buna belki güç diyebilirsiniz) ile arzu var edilse de, var edilen arzu ortamında asıl gizli hedef olan (kara büyücü de bir uzaylı değil, bizim gibi bir insandır) keyif, eğlence, tatmin, doyum, başarı, dinginlik, heyecan benzeri gerçek arzuları asla realize ettirmeyecektir. Bu gibi kişiler arzularını elde etmiş, ama mutsuzluklarını öncekine oranla arttırmış olabilirler.
[Bence “olabilirler” değil, “olurlar”. Ama beni okuyan (salt kötülük yaparak NE celbi ile güçlenme amacında olmayan, satanizmi bir özgürlük arayışı olarak görüp benimseyen) satanist arkadaşlara fazla bilmişlik yapmamak adına, düşüncelerimi yumuşatarak aktardım. ]
Önceki yanıtlarımda defalarca yer verdiğim gibi, Crowley benzeri “aşırı başarılı” olarak lanse edilen (ve kimini yakından tanıdığım) nice majisyenin acı, korku, öfke, başarısızlık, hastalık, kayıp, düş kırıklığı ve en önemlisi ruhsal tatminsizlik içinde hayatlar sürmelerinin nedeni budur.
Buradan sizin aracılığınızla tüm öğrencilerime, beni okuyan majisyen ya da aprentislere (hala fazlası ile yaramaz bir tip olsam da ;-) ) yaşıma (deneyimime) ve yıllarımı bu konularda sadece çalışarak değil, araştırarak geçirmeme saygı olarak dinlemeleri ricası ile sesleniyorum:
1- Majikal çalıma öncesi kendinizi öncelikle RAHAT bırakın. İçinizde elde etme ihtirası, hatta farklı bir nedenden (örneğin gün içinde yaşanan bir olaydan) kaynaklanan acı/korku/öfke ve dalları dahil negatif bir duygu varsa çalışmayı erteleyin.
2- Çalışma başında çalışmanın gerçekleşmeyeceği bir ortamı visüalize ve kabul edin; böylece bu konudaki korkunuzu sıfırlayın. Çalışmanın başarısız olma ortamından korkarak NE celp etmeyin.
3- Spesifik (çerçevesi kesin sınırlar ile çizili) konularda çalışma yapmayın. Arzunuzu ele alın, sınırlarını kaldırarak kuantum evrenine yayın ve yeni, ESNEK bir hedef belirleyin.
4- İlahi esini (inançsızsanız pozitif vibrasyonları) yardıma çağırın (beyninizde PE altyapısı yaratın); yönlendiriciliğini -her nasıl olsa da- kabul ettiğinizi evrene deklare edin. (Andığım yaklaşım –benzerini sadece Müslümanlıkta gördüğüm- “hayırlı ise beri gelsin” kavramından başka bir şey değildir.)
Çalışmalara ancak bu ön hazırlıktan sonra geçin.
“Sence istedigimizi isteyebilir miyiz?”
Tabii ki! Majiyi sadece pir-ü pak olmak için yapmıyoruz. :) Bu konu genelde yanlış anlaşılıyor. Hala dünyadayız. Burada bir dolu eğlenceli şey var ve biz İNSAN ADLI YAŞAM FORMU OLDUĞUMUZ İÇİN bunları istiyoruz. Bundan doğal, güzel bir şey olamaz. Kendini yemeden iyi (örneğin lüks içinde) yaşamak istemek, yaşamı sevmekle de ilişkilidir. En güzel şeyler: Neşe, gülüş, eğlence, aşk, seks, heyecan, macera, dinginlik, doyum vb. vb. insanlar için ÖDÜLLERDİR! Ancak altını defalarca çizmek istediğim nokta şudur: İstekler HER KONUDA OLSA DA, çerçeveleri KESİN SINIRLARLA çizilmemeli, mümkün olduğunca ESNETİLMELİDİR. Farklı şekilde, daha basitçe anlatayım: Çalışmayı olayları DEĞİL, duyguları hedefleyerek yapın. Duyguların nasıl (hangi yollarla elde) edileceği konusunda esnek olun ve geleni saygı ile kabul edin. Şimdi de İslami metotla çalışan arkadaşlara en önemli tüyomu vereyim: Andığım esnek ve başarı elde etme imkanı en yüksek metot adına sadece "ya BARİ" ile çalışın. Yanına bir de Vedud katın. Başka şeye pek de gerek yok.
Somut örnekler vereyim:
“Abayı yaktığım Ayşe/Veli kollarıma düşsün, evlilik/çıkma teklif etsin” DEĞİL, Ayşe/Veli ile KARŞILIKLI ŞEKİLDE, EŞİT BİÇİMDE yaşanacak keyifli bir ilişkim olsun; olmayacaksa ondan iyisi ve keyiflisi gelsin, ÇOK MUTLU OLAYIM” (Aliyi veya Ayşeyi DEĞİL, mutlu olduğunuzu imajine edin.)
veya
“Anamı ağlatan patron/müdire işinden atılsın, düşüp bacağını kırsın” değil; “benim farkıma varsın, onunla dost olayım, vazgeçilmezi olayım, laftan anlamaz bir tip ise farklı bir yerde daha iyi pozisyona geçeyim” (gıcık patronu veya çıkıntı müdireyi DEĞİL, YİNE, mutlu olduğunuzu imajine edin.)
“Selamlar Sevgili Janus”
Bu sevgili Janus lafı benim olduğum yere su gibi yayılmama neden oluyor (yani pozitif dalga boyu vererek dalga fonksiyonuna geçiriyor). Çok teşekkürler.
[Bunun kadar keyiflendiren bir diğer tümce içinde “güzellik” kavramı geçenler, örneğin “güzel günler” dilekleri... (Kulaklara fısıldayayım. :) )
Güzellik; mutluluk benzeri yarım porsiyon makro kavramı değil; bıngır-bıngır bizim dünya yaşamına ait bir kavramdır. Onu küçümsemeyelim, baş tacı edelim, dil dışarda onu kovalayalım. Güzelliği –hangi alanda olursa olsun- elde eden, o alanda (hatta başka alanlarda) en uygun makro mutluluğuna da erişecek olabilir.
Müslümanlıkta güzellik övülür.
Hadis:
“Hayırları yüzü güzel olanların yanında arayın.” (Ebû Ya’lâ)
Ayet:
Tin 4 “Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.”
Secde 7 “Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.”
Yahudilik etkisi ile bazen bu ayetler dilimize “İnsan en iyidir” hatta kimi yerde “hayvanlardan üstün ve mükemmeldir” şeklinde çevrilir. Oysa her iki ayette de yer alan sözcük olan ahsen basbayağı “çok güzel” veya “en güzel” anlamında bir sözcüktür. :)
Bu konuda lafı iyice dağıtarak, biraz bilgi aktarabilir miyim?
Hz. Muhammet'in güzel bir erkek olduğu; dahası, süslenmeyi (daha güzel olma çabasını) sevdiği, saçlarına bakım yaptığı, gözlerine sürme çektiği hakkında hadisler vardır. Müslümanlıkta güzel koku sürmek bu yüzden sünnettir. Hz. Muhammet'in "sükke" adı verilen bir koku kutusu vardır ve bunu yolculuklarda bile yanından ayrımadığı bilgisi bulunur. Hanefi mezhebi kurucusu Ebu Hanife'nin öğrencilerine güzel (şık?) giyinme öğütleri ve kendinin çok değerli elbisleri olduğu; Hz. Muhammet'in eşi Ayşe'nın şıklığı ve takılarının zenginliği bilinir. Özellikle bayram ve Cuma günleri güzel kıyafetler giyilmesi de sünnettir. Kadınlara her türlü süs caizdir, ancak bu eylemi eşleri için yapmaları gereği vardır. Yani eşlerin birbirini uyarması teşvik edilir.
Oysa Hıristiyanlık ve Yahudilikte (bir dönem eşlerin bile soyunarak seks yapmasının günah olduğu sayılacak kadar) seks karalanır. (Hatta aşırı durumlarda erkekler semenlerini yüksüğe doldurup eşlerine vermişlerdir.) :D Ünlü Yahudi peygamberlerin (örnek İlyas, Elişa, Yeremaya) çirkin ve itici oldukları bizzat Tevrat'ta yazar.
(İlyas ve Elişa'nın gizleri hakkında detaylı bilgi edinmek için Ab-ı Hayat'ın İzinde: Mitolojiler ve Dinlerin Kılavuzluğunda Ab-ı Hayat Arayışı adlı kitabımı okuyabilirsiniz.)
Müslümanlıkta çok hoşuma giden bir diğer durum ise ipeğin ve altının erkeklere "haram" olduğu hakkındaki hadistir. Ben bu durumu "erkeklerin ve kadının genetik şifrelerine göre şıklık ve takı seçimi yapmaları gereği hakkında uyarı/mesaj" olarak görüyorum. Bu hadis modada gender equity için ellerinden geleni yapan ve geleneksel erkek giyim şovenizmi(!) yıkacağını söyleyen gay modacılara gelsin. ;-) Örnek "I couldn’t care less about their (erkekler) opinion.” Lagerfeld.
Dağıttığım konuyu bile dağıttım; :) toparlayayım: PE sahibi olanların fiziksel açıdan güzel olacağı, estetik açıdan güzel şeyler meydana getirecekleri varsayılabilir. "Önemli olan ruh güzelliğidir" düşüncesi tehlikeli bir ataerkil yalandır.
Bu düşünceye feedback yapalım: Madem ki güzelliği PE veriyor; o zaman güzelleşme çabası (gerek kendimizi, gerek giysilerimizi, gerek çevremizi GÖRSEL AÇIDAN güzelleştirme çabası) PE envoke edecektir.
Kişisel olarak güzelleşme çabasının ilk ve en basit adımını derli-toplu olmak şeklinde yorumluyorum. Amerikalıların yaydığı çapaçulluk modasına selam olsun. Hepsinin gerisinde büyük bir oyun olabilir, dikkatli olun… paspal olmayın.]