1. Ben bülent kisa'nin kitaplarini okuyunca, senin söylediklerinle bazi noktalarda çelisen seyler yazdigini farkettim. örnek olarak bülent kisa'nin baglama, lanetleme çalismalarini baskalarina bir çok kez yaptigini ve basarili sonuçlara ulastigini, sonucunda da kötü bir dönüt almadigini yazdiklarindan okudum. kendi ifadeleriyle, "astral boyutta karsilasilan 'haki' adli (saki degil) bir varliga, baska birisinin astral bedeni verilirse o kisi bir daha iflah olmaz, çok kötü seyler yasar" gibisinden bir sey demisti. zaten sisteminde de çokça bu tarz lanetleme, muhabbet çalismalari bulunuyor. ama sen, baska birisinin alanina girme ile ilgili çalismalarin pek bir ise yaramayacagini ve bununla beraber çok kötü dönütleri olacagini söylüyorsun anladigim kadariyla. hal böyleyse, ise yaramiyorsa bülent kisa gibi tecrübeli bir majisyen bu çalismalara neden vakit ayirip insanlarla paylasti?
2. sorum gene kara büyü hakkinda olacak. sen bir zamanlar kara büyücü oldugunu yazmistin. kara büyüden eger anladigim sey tamamen baskalarinin alanina müdahil olmaya yönelik majikal çalismalarsa, ve bu çalismalar da pek is görmüyorsa kara büyüden "bu çalismalardan bir cacik olmaz" diyip uzaklasman gerekmez miydi? demek ki sen de bu çalismalardan bir dönüt almissin ki, yillarca bu çalismalara seni yönelten bir inanç pekismis. ben böyle yorumladim, atladigim bir sey varsa cevapta belirt lütfen.
biraz uzun oldu, sorularim bu kadar. sürç-ü lisan ettiysem affola. iyi çalismalar dilerim, saygilarimla
YANIT
Yanıtları –sizin belirlediğiniz şıklar şeklinde- vereyim.
1- Bizler başta Kuran-ı Kerim, ardından Bülent Kısa dahil önemli odakların görüşlerine asla karşı çıkmayız. Onlarla aynı görüşte olmamamız ve kendi görüşümüzün mutlak gerçek olduğuna inanmamız, yanılmayacağımız anlamına gelmez. Bu yüzden yanıtımı bir “mülazahat hanesi” açık bırakarak okuyun lütfen.
Bülent, “kötü” diye nitelediği bir modele benzemeye tutkun, ama bizlerin (ve de bence genelin) “iyi” diye nitelediği bir kişi idi. (Örneğin geçmişin ünlü popçusu İlhan İrem onun için "En iyi yürekli kara büyücü" demişti ve Bülent buna pek gülerdi.) Onun kadar duyarlı, karşısındakinin hakkına saygılı, cömert, yardımsever bir arkadaşım olmadı; bu karakteri başkasında da izlemedim. Parasal destekten, bilgisel desteğe dek eli inanılmaz biçimde açıktı. Eski İstanbul beyefendisi denilecek (günümüzde örneği az kalmış) bir nezaket anlayışına sahipti. Dinlemeyi bilirdi. Anlamaya çalışırdı. Kesinlikle dogmatik değildi. Önceki yanıtlarımda söz etmiştim, bir daha dile getireyim: Ailesi ile yaşamaya karar veren bir hanım arkadaşına "Ya, ortamını bilmiyoruz, belki rahatsız ederiz, ondan onay gelmeyince aramam" benzeri düşünce ile telefon etmemişliği vardı.
Yeri gelmişken -önceden söz etmediğim, biraz "kritik"- bir anısını paylaşayım.
Ünlü bir astrolog hanımla özel ilişkisi vardı ve hanımı kendi yetiştirmişti. Yanlış hatırlamıyorsam (aradan otuz yıldan fazla geçti) hanıma iş bulan da kendisi idi. Ancak bu hanım –benim kriterlerime göre de- çok yanlış bir davranışta bulundu. Bülent öfkesini kontrol edebilen biri değildi, ama hanımlara eli kalkmazdı. Örneğin kendisine çok yakın bir hanım ile yaptığı bir tartışma sırasında kendini tutamamış, hanımın elbiselerini gardıroptan çıkartıp yerlere fırlatmışlığı vardı. Ama bu öfke anında bile, hanıma şiddet uygulamamıştı.
Ancak astrolog hanımla ilgili olayda bu gücünü kullanamadı ve korkarım ki hanım bir ölçüde zarar gördü.
Bülent öfkesi geçince ne yaptı dersiniz? Bir hafta boyunca hanımın daktiloda yazması gereken mesleki işlerini üzerine aldı ve hepsini kendi yaptı. Hanıma el sürdürmedi.
Bülent'in öfkesine hakim olamaması sonrasında yaptıklarının hatalı olduğunu düşünebilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz. Ancak şu noktayı gözden kaçırmamanızı rica ederim: Soğukkanlılıkla bir kenara çekilip hanıma lanetleme çalışması yapmadı. Suçu, sadece öfkesine hakim olamamaktı. Bunun hatasının bilincinde olduğu için kendince bir kefaret de ödedi. Bildiğim kadarı ile benzer olay bir daha asla yinelenmedi.
Ancak iş majiye gelince –bize göre- (tıpkı benim eskiden olduğum gibi) pervasızdı.
“Pervasızlık” dediğim niteliği hiç de “başıbozukluk” içermezdi. O sadece kendine göre “haksızlık” olarak nitelediği durumlarda pervazsızdı. Kendi aleyhine olan (çıkarına ters düşen) nice olayda, karşı tarafa hak verdiği için, lanetleme çalışmalarını –grup bazında- engellediğini bilirim.
Bu konuda da iki anıdan söz edeyim: İstanbul'un önde gelen bir üniversitesinde okuyan bir genç o zamanların en ünlü diyebileceğim bir dergisinde Bülent'in grubunda olduğunu, birlikte çalışmalar yaptıklarını, çok aktif olduğu bir alandaki başarısının (söz konusu genç, bu alandaki başarısı ile tanınırdı) anılan çalışmalara bağlı olduğunu açıkladı.
Tabidir ki anında -öncelikle üniversite çevresinde- çarmıha gerildi. Ciddi tepkiler almaya koyuldu ve aynı basın organında –biraz da Bülent ve grubunu aşağılayan- tamamen karşı görüşte bir demeç verdi. (Yanlış anlaşıldığını söyledi.)
Tahmin edersiniz ki ciddi bir tepki yarattı. Ancak Bülent devreye girdi, bütünü ile genci savunan yaklaşımlarda bulundu ve –belki de- gencin lanetlenmesini engelledi.
Bir diğer olayda ise grubun üst düzeyinde bir kişinin lanetleme çalışması isteğini engellemişti. Söz ettiğim üst düzey kişi, bir diğer kişi hakkında -onun sahip olduğu bir üstünlük nedeni ile- "Yok edilmeli" kararını verdi. Bülent ise "Adamda falan şey bizden çok diye neden yok edilecekmiş?" görüşü ile çalışmaya engel oldu. Oysa çalışma yapılsa ve başarılı olsa, grup üyeleri -belki de, emin değilim- bundan yararlanacak olabilirdi. Bu olaydan kısa süre sonra ise bana özel olarak "Falanca (söz konusu üst düzey grup üyesi) ileri gidiyor, asıl onun yok edilmesi gerek, bu kafada devam ederse onu ben yok edeceğim" diye konuştuğunu ekleyeyim. Tabidir ki rastlantı eseri, o üst düzey grup lideri kısa süre içinde hayatını kaybetti. Rastlantı eseri dedim; çünkü bence (tabidir ki emin değilim ama) eğer Bülent o kişiye lanetleme çalışması yapsa bana söylerdi diye umuyorum.
Ama dedim ya, kendine göre belirlediği (ve bence korku filmi karakterlerinden alıntı, yani içerikte gerçek kötülük olmayan, biraz teatral) bir modele benzemek için elinden gelen her şeyi yapardı.
O –tıpkı ben ve arkadaşlarım gibi- çocuksu bir karaktere de sahipti. Onunla bu yüzden DE çok iyi anlaştığımızı ekleyeyim. Kendine yakıştırdığı (gerçekten de ona yakışan, karizma veren) pop kültürde “karanlık” denilen maskesinin gerisinde son derece eğlenceli, neşeli, keyifli, gülmeyi ve şakalaşmayı seven, hoşsohbet biriydi. Onu dış kimliği ile tanıyan, ama yakınlaştıkça gerçeğini görerek şaşıran kişileri kendine özgü espri anlayışı ile kaç kez konu etmişti.
En sevdiği konulardan biri ise lanet-manet işleriydi. Bu konular açılınca coşar –içerik ters olsa da- insanı “ağzına baktıracak kadar” sürükleyici, hatta eğlenceli şekilde, konuşur, anlatır, anlatırdı. O “bu jargonda konuşmayı” çok severdi. Ben hayatı en çok bu konuşmalar sırasında doya-doya tattığına inanmışımdır.
Buraya dek aktardığım bilgilerle şunu demek istiyorum: Onun sözlerini, anlattığım kişilik portresi aspektinden okursanız, farklı sonuçlara ulaşabilir, farklı düşünceler geliştirecek olabilirsiniz!
“ama sen, baska birisinin alanina girme ile ilgili çalismalarin pek bir ise yaramayacagini ve bununla beraber çok kötü dönütleri olacagini söylüyorsun anladigim kadariyla.”
Evet; tam da bunu savunuyoruz.
Sözlerimizin çok basit bir de kanıtı var. Konuyu biraz açayım.
Lanetleme çalışmasında okült dile göre “envoke ettiğiniz”, bilimsel yaklaşımla “aynı frekansı ürettiğiniz için senkronize olduğunuz” vibrasyon “ayırıcı” yapıdadır. O şeytan mıdır? Yani bilinçli bir varlık mıdır? Bana göre değildir. Ben böyle şeylere gülümserim. Bizler okültist olsak da, bilimsel kafalı adamlarız. Bize göre elektrik nasıl ki çarparsa, o da kendine dokunulunca (senkronize olununca) böler.
Bölmek ayırmak demektir. Bu yapısı nedeni ile öncelikle senkronize olduğu alan (yani kara büyücü) üzerinde etkindir… yani onu böler.
Nasıl böler?
Çok çeşitli şekillerde…
Kara büyücünün alanı nerede zayıfsa (nerede korku varsa) orada böler. Sağlıksa, kanser yapar (kanserin nedeni çok farklı olabilir, kanser olan kişinin “kötü bir olduğu” gibi bir düşünce saçmadır). Ama genelde en fazla istenen (kaybetmekten ya da ele geçirememek hakkında en fazla korku olan) şeyden ayırır.
Yani kara büyücüyü hedefinden ayırır.
Peki, o zaman başarılı gibi görülen çalışmalar nasıl meydana gelmektedir?
Bu sorunun yanıtı kuantum mekaniği "Paralel Evrenler" teorisindedir (Everett'in Many Worlds teorisi). Kara büyüde başarı sanılan şey (yani bir kişiye zarar vermek) sadece kara büyücünün evreninde yaşanmaktadır. Hedef kişinin beyin elektriği negatif ise, kara büyücünün radyasyonları –hedef kişinin gerçek evreninde- kişiyi vuracak da olabilir. Ama değilse, yani hedef kişi pozitif beyin elektriğine sahipse, o kişi kendi evreninde keyif içinde yaşamaktadır. Lanetleme çalışmaları, yollanan radyasyonun frekansına yakın olma ölçüsünde etkindir.
2- “sen de bu çalismalardan bir dönüt almissin ki, yillarca bu çalismalara seni yönelten bir inanç pekismis.”
Çok haklısınız. Şimdi söyleyeceğim şeyleri tüm aprentis (majikal alanda çırak, ortama yeni girmiş) majisyen ya da satanist arkadaşların okumasını rica ediyorum.
Makro hayatlarımızda ortamın yapısı gereği kötüyü seçme, yani iyilikten uzak kalma durumu vardır. Bu diyarda iyiliğin gücü sınırlıdır. Bu gerçeği kabul eden, dinsel açıdan yanıt bulamadığı (“Neden tanrı yardımıma koşmuyor?” benzeri) ve giderek dinsizleşmesine neden olan nice soruya yanıt bulabilir, inancını yitirme tehlikesini aşabilir. Ancak ana yapı (buna makro dışı, ölüm ötesi diyelim) kesinlikle pozitiftir. Makro, bir halüsinasyondur. Bu yüzden PE, KİŞİNİN BEYİN ELEKTRİĞİ FREKANSI İZİN VERDİĞİ ÖLÇÜDE bilince SIZAR.
Başka türlü dile getirelim. Eğer benim son 30 yıldaki karakterim gibi –içinde iyiliğe inanç olan- ama sıkça saçmalayan (bu kadar gelişebilmiş :) ) biriyseniz, yapılan her ahmaklıkta, PE SIZAR (sızabilir) ve sizin “Yahu ne yaptım ben? Aklımı başıma alayım. Gidiş iyi değil” düşüncesi üretmenize yardım eder. Zarardan ÇABUK dönülür. Bu kişi kara büyüye başlamışsa PE sızıntısı yüzünden lanetleme çalışmasında BAŞARILI OLAMAZ veya yaptığının hatasını fark eder, çalışmaktan vazgeçer.
Bilinç, negatif enerji düzeyi yüksek olduğu ölçüde lanetleme çalışmalarında “başarı” olarak nitelediği geri dönüşleri elde eder. (Yineleyeyim: Bu geri dönüşler sadece hedef kişinin dalga boyu negatifse var olmaktadır. Değilse, hedef kişi kendi evreninde hey-hey-de-hey eğlenceyi sürdürmektedir.)
Yani kara büyüdeki başarı, tıpkı benim satanistken yaşadığım gibi, başın ciddi ölçüde dertte olduğunun kanıtıdır.
Ancak bu kişi (örneğin eski ben) hala da temeli pozitif olan bir ana alandaki yarı/iyi yarı kötü evrende (makrodadır). Yani NE ne kadar yoğun olsa da, eğer bilinç “beyin” denen bir organ aracılığı ile var ediliyorsa, yani kişi bir insansa, bu enerjiye ve yarattığı sonuçlara gün olur dayanamaz olur!
İnsan beyni kötülük üretmeye -temel yapısının pozitif olması nedeniyle (Ana Alandan koptuğu, özgün yeri Ana Alan olduğu için pozitiftir)- BİR ÖLÇÜDE dayanabilir.
Geçmişte yaşadığım tam da buydu. Negativitemin yüksekliği nedeni ile kayıplar “bölmeler” geç başladı… ve başladığında –örneklerini en yakınlarımdaki kara büyücü arkadaşlarımda da izlediğim gibi- karşı konulamaz ve yıkıcı oldu. O düzeye(!) erişince kaçmak mümkün olmaz. Derler ya, The prices must be paid. Oysa başlarda toparlanmak (korunmak) olasıdır… kolaydır.
Bu gün diğer birçok kişiden çok daha fazla pozitif enerjiye inanıyorsam, bu nedenle “canımı dişime takarak” çabalıyorsam, bunun gerisinde diğerlerine göre “özü pir-ü pak" sayılacak bir karakter değil; diğerlerine göre "olabilecekleri apaçık görmüş" (en dibe yakın yerleri görmüş) bir kişi olmam vardır. Benim gördüklerimi görecek kadar pisliğe batan herkes benim gibi yapar, bunu biliyorum.
Ayrıca temizlendikçe pozitif tarafta elde edilecek şeyleri fark ediyor, onlara ulaşma arzusu ile de doluyorsunuz. Bu farkındalık (coşku, eğlence, neşe, keyif, heyecan, dinginlik, doyum gibi şeylerin “iyilik” denilen ve dinlerce tatsız-tuzsuz bir şeye çevrilmiş yerde elde edilebileceği gerçeği) de tetikleyici/cesaretlendirici oluyor.
BU YÜZDEN kötülük kalıcı olmayacaktır. En balçığa batan bile, eğer insansa, dersini alacak ve elini PE ye uzatacaktır.
Satanist geçmişimde Bülent ve grubunun etkisi olduğunu düşünen çok kişi var. Oysa bu düşünce külliyeten hatalıdır. Ben onları tanıdığımdan önce Amerika’daki Şeytan Kilisesindeydim.
Bülent, benim “irin” enerjimden kurtulmamın ilk adımıdır!
Bu sözlere (Bülent'deki -belki biraz gizli, ya da inatla görmezden gelinen- PEye) inanmakta zorlanacak kişiler için küçük bir olay daha aktarayım.
Onunla birlikte bir ortamda ortak şekilde çalışırken, bir kahin ortaya çıktı ve hepimiz için yorumlarda bulundu. Bülent için şunu dedi: “NEyi pozitive etmek için var.” Bülent bu söze bir yandan kahkaha atar, bir yandan da hafiften (fazla çaktırmadan) kızardı. Kahinin kehaneti tabidir ki yanlış olabilir; ancak benim hakkımdaki kehaneti çarpıcı şekilde -bana- gerçek gibi geldiği için, Bülent hakkındakinin de gerçeği yansıttığını düşünmeden edemiyorum.
Bu yüzden bizler, Bülent ve arkadaşları (bildiğim kadarı hepsi diğer alemde, o yaşlarda olup makroya kazık çeken bir ben kaldım :D) gibi hayvansever, nazik, düşünceli, eğlenceli, sıcak, dost canlısı, benzerlerine kol kanat gerecek güç sahibi; ama kendi bilinçlerini diğerlerininkinden bir-iki level üstte tutmayı seven (ki, bu yaklaşıma bize bütünü ile terstir) satanistlere karşı değiliz. Bu kişiler –benim önceki halim gibi- batağa fena saplanmış insanlara, dinsel söylemlerle yaklaşanlardan çok daha yardımcı olabilirler. İnsanlar çıkış yollarını en kolay şekilde kendi yollarında ilerlerken karşılaşacakları sapaklara saparak bulabilirler. Onları -kurtarmak adına- başka yollara zorla itelemek, yollarını büsbütün kaybetmelerine veya ilerleme isteğini yitirip, oldukları yerde kalmalarına neden teşkil edebilir.
Bu yüzden beni okuyan –dinsel söylemlerdeki hatalar yüzünden- İYİLİĞİ farklı yerlerde arayan, oldukları yere "satanizm" diyen; ama içinde oldukları ortamın klasik yönlendirmesi ile kara büyüyü olağan görme hatasına düşmüş arkadaşlara sesleniyorum: Başarınız oranında başınız dertte olabilir. Satanist oldunuz diye kara büyü yapmanız (diğerlerinin alanına girmeniz) gerekmez. Aradığınız güzellikleri elde etme yolu şartları (diğerlerini) DEĞİL, beyin elektriğini değiştirmektir... çünkü şartları belirleyen beyin elektriğidir. :)
" sürç-ü lisan ettiysem affola."
Kaygılanmayın; sürç-ü lisan etmediniz. Aklınıza takılan soruların son derece net ve pozitif merak içinde (öfke kaynaklı salt saldırma ve yıkma itilimi taşımadan) sordunuz. Bunun ötesinde sürç-ü lisan etmiş olma endişeniz son derece değerli. Saygı bizden…