1- Bir odada oturuyorum diyelim. Çok basit bir sekilde yan odada bulunan sandalyeye ihtiyacim var. Ayaga kalkip, kolayca kapidan çikip diger odanin kapisindan içeri girip sandalyeyi elimle kaldirip ilk odaya getirmek varken; maji/sen bize diyorsun ki yere otur, bagdas kur, konsantre ol, derin nefes al, ver gamayi sandalye sana gelsin?! Bu nasil oluyor?
2- Bilmiyorum genel olaylari dünya çapinda takip ediyor musun ancak bahsettigin anilarindan ve yazim tarzindan ötürü en azindan Ingilizce'ye son derece hakim oldugun sonucunu çikariyorum. Bildigin üzere özellikle batida son dönemlerde "genderless" olma konusu ve genel olarak cinsiyetlerin esitligi hatta ayniligi üzerinde güncel yorumlamalar var. Artik insanlar oyuncak yaparken, dikis dikerek minik kuklalar yaparken (yapan arkadasim oldugundan biliyorum) ve benzeri rollerde "genderless" olmayi ön plana çikariyor. Bunun sizin disiplininize olasi yansimasi ne olabilir? Sürekli anaerkiden bahseden, cinsiyetleri taniyan ve bunlari öne çikaran bir anlayisin temsilcisisin sonuçta. Yeni bir koven çikip cinsiyetsiz bir god/goddess veya artik ne olarak adlandirirlarsa onun üzerinden majikal çalismalar yapip son derece tatmin edici sonuçlar alirlarsa, 722 lore'unu tabiri caizse rafa mi kaldirmamiz gerekecektir?
YANIT
Hemen bir noktanın altını çizmek isterim: 722 Sistemi anlı-şanlı bir disiplin değil, bir -ne diyelim- bir "bilgi topluluğu"dur sadece. Bizler de pırıltılı bir sisteme sahip bir Order değil; birkaç araştırmacı majsyeniz. Bir sistem kuralım diye ortaya çıkmadık. İlk adımda amacımız son derece bencilceydi; çünkü temeli "majide nasıl daha başarılı oluruz?" dan başka bir şey değildi. Zaman içinde baktık, kendi-kendine bir sistem oluşmuş. Ya, gelin şuna bir ad takalım dedik, araştırmalarımızdan kaynaklanan 2722yi düşündük, sonra 722de karar kıldık. Yani bizden de, 722den de çok bir şey beklemeyin.
Ama bu bilgi bütünü –bizce- tutarlıdır. En önemli bulgularımız diğer alemdeki kontaklarımızdan doğrulama alınmadan pek sunulmaz. (Evet, bu sözler kulağa gülünç geliyor. Ama biz bilim adamı değil, okültistiz. Bu "öteki dünya" işlerine inanırız. :) ) Yine de teorilerimizde ucundan kıyısından bilime dokunduğumuz için fark etmeden çok çam devirmiş de olabiliriz. Korkarım ki bilimciler okültizmi küçümsedikleri sürece, bu işler daha çok bizim gibi acemilerin elinde kalacak. :)
Sorularınıza geçelim.
1- Bu soruda siz tek bir eylemden söz ediyorsunuz; biz ise topyekun gerçeklikten… Yani gerçekliği bütün olarak değiştirmeden, o iskemleyi maji ile kımıldatamazsınız. Bacağıma kurşun sıkmak, ya da bindiğim dalı kesmek pahasına diyeceğim: Maji çok, ama çok zor bir iştir. Maji ortamında palavra bol olduğu için bir dolu saflama kişi, dört kul euzu, yedi salavat, iki fatiha, dört namaz, ve de elde ışın kılıcı ile imajinasyon, sağdan soldan bulunmuş bazı pratikler… artık her istediğini elde edeceğini sanır. Oysa kazın ayağı öyle değildir. Yani iskemleyi kalkıp almak varken, iskemle getirmek için maji yapmak, sağ kulağı sol elle değil, sol ayakla kaşımak gibi bir şeydir.
[Bunlarında ötesinde biz ne yere otururuz, ne oturup bağdaş kurarız, ne derin nefes alırız. Nefes, son derece karşı olduğumuz, hiç mi hiç bulaşmadığımız bir iştir. Bu yazdıklarınız bize hiç sempatik gelmeyen New Age işleridir. Biz meditasyon bile yapamayan beyinlere sahibiz. Bu ne bir üstünlüktür, ne de bir ayıptır… bir yapıdır. Bizler meditasyon yerine maji yaparız. Ama belki de bu ikisi pek de farklı şeyler değillerdir.:)
Önceden de yazdım: Maji –bizim düzeyde- FULLL beyin işidir. Eğitimde öğretilenler, beyni bu aşamaya getirmek için şarttır ama. Ben -bunu da önceden çok yazdım- yolda yürürken gördüğüm bir olay, ya da bana gelen bir uyarı ile ANINDA maji yapabilirim. (Cümlem "İllaki başarırım" anlamında okunmasın… tabidir ki "Yapar-yapar, çokluk başaramam" şeklinde de… ;-) )
]
Şimdi sorunuza biraz daha kapsamlı bir yanıt vereyim: Gama işini ortaya atan Orch OR kuantum yorumudur. Yani bu gerçek, bilim çıkışlıdır; okült değil. Bu yorum, gerçekliğin mikrotübüllerde, gama senkronizasyonu ile olduğunu ortaya çıkartmıştır. Yani herkes, (otistiğinden, IQ 200 beyinlisine dek herkes), KENDİ gerçekliğini, kendi mikrotübüllerinde var etmektedir.
Biz bu yorumu okülte uyarlıyoruz ve diyoruz ki:
- Evrende bazı bilimce yarı-yarıya kabul edilen enerjiler var. (Örnek renkler, sayılar, sesler (harfler) vb.)
- Evrende bazı bilimce henüz keşfedilmemiş parçacıklar, bozonlar var. (Örnek esmalar, tanrı adları, spiritler vb.)
Eğer;
1- Beyni gamaya çıkartmayı becerirseniz,
2- Okült konusunda (bilimce yarı-yarıya kabul edilen enerjiler konusunda) bilginiz varsa,
3- Bilimce henüz keşfedilmemiş parçacıklar, bozonlar konusunda bilginiz varsa,
bunları birbirleri ile kararak gerçekliği iradi olarak canınızın istediği gibi var edebilirsiniz.
Çok kabaca; mikrotübülleri iradi olarak titret, titretirken gerçekliğin ana argümanlarını (renkti, bozondu, fotondu gibi şeyleri) kullan… (ama tanrı aşkına beynine acı, bu zorluğu iskemle taşımak için ona taşıtma; :DD); beynindeki bir pis korkuyu, ya da nefreti temizle.
Buna karşın gama dalgası ile sandalye getirmek de mümkündür, ama bunun adına telekinezi denir. Telekinezi maji değildir… gerçeklik yaratmak hiç değildir.
(Gama dalgalarının neler yapacağını eğlence ortamında izlemek için size 1978 yılı yapımı olan Medusa Touch adlı kült filmi hararetle öneririm.)
2 - "Sürekli anaerkiden bahseden, cinsiyetleri taniyan ve bunlari öne çikaran bir anlayisin temsilcisisin sonuçta."
Hayır; pek çok kişiyi şaşkınlığa uğratacağım ama "Hiç değilim/değiliz". Yanlış anlaşılma nedeni sürekli anaerkiden söz etmemiz. Bu söylem bizi istemesek de kadınlar lehine cinsiyetçiymiş gibi gösteriyor. Oysa bizim kutsal olduğunu öğrendiğimiz, bu nedenle idealize ettiğimiz İKİ kimlik var. Bunlar en basit tanımı ile astrolojideki (ve diğer pek çok okült sistemde) Venüs ve AY planetinin tanımladığı iki kimlik, kavram. Ancak Ay, özellikle astrolojide, öylesine hatalı tanınmaktadır, öylesine dişilikle eş tutulmuştur ki, yanlış anlaşılmamak (ve hatta anlaşılmak) için Ay'ı ikinci plana almakta, Venüs'e vurgu yapmaktayız. Venüs nitelikleri, insan soyunun kadın cinsiyetinde baskın olduğu içi anaerkiden söz etmekteyiz.
[Özel yaşamımda hanım arkadaşlarımca "maço" olarak nitelenen kimlikteyim. Pek çok değerli hanımefendiyi baskıcılığıma dayanamadıkları, beklentilerimi karşılayamadıkları için yitirmişimdir. Çağdaş kadın adlı model benim özelime giremez. Yani cinsel kimliğimde erkeklik kavram son derece klasik, hatta günümüz şartlarında demodedir.
Ancak hala da erkekliğin, kadınlarda baskın olan enerjiden –kadınlara oranla- daha az pay aldığının bilincindeyim. Anılan bilinç ise kişinin kendi cinsel kimliği sınırları içine bazı –daha mutlu edici- kavramları alma gerekliliğini görmek olarak da yorumlanabilir.
Varlık bütünlüğünü bozmadan, daha iyi yaşamaya yöneltecek nosyonları karakterde özümleme çabası zaten evrimdir. Kişisel olarak söz ettiğim evrimi tamamladığımda hala çok sevdiğim erkekliğimden kopmadan, daha mutlu (o muhteşem hanımları elden pisi pisine kaçırmadan :DD) bir yaşama atlayacağımı biliyorum.
]
Anaerki erkekleri kadınlaştırmak değildir. Bunun kanıtı antik anaerkil imparatorluk ve krallıklarda izlenebilir. Söz ettiğim tüm ülkeleri hala da krallar yönetir.
Ama bu krallar tarihe "kadınsı" olarak değil; diğer standart krallara göre daha adil, uygarlığa daha düşkün, barışı daha dikkatle kollayan krallar olarak geçmişlerdir.
Aslında erkeklikten yana DA çıktığımız (hatta belki de sanılandan çok daha fazla çıktığımız) -olaya ezoterik açıdan bakarsak- görülebilir: Sistemimiz Venüs değil, AY üzerine kuruludur.
Ay, ezilen dişilik değil, yok edilen GERÇEK erkekliktir.
Bir toparlama yapalım: 722de ideal karışım bildik Venüs ve bilinmedik Ay'dır. Erkeklerle "Venüs'ü, kendi cinsiyet sınırlarınız içine alın. Bunu yapmak için kadınlara danışın. Böylece öz benliğiniz Ay'ı (mutluluğu ve gerçek erkekliği) bulacaksınız" diyoruz.
Biraz Ay'dan konuşalım.
Ay, Yakın Doğu mitolojilerinde daima tanrıdır; oysa batı kaynaklı mitolojilerde daima tanrıçadır.
Bizler Müslümanlık tek tanrısı Allah'ın, öncel insan beynince Ay ve Ay tanrısı olarak hissedilmiş bir bilginin, giderek gelişen insan bilincine sonunda gerçek hali ile, Allah olarak yansıdığına inanıyoruz. Batılı Müslümanlık karşıtlarınca "Müslümanlık Ay tapımıdır" iddialarının ve de bu iddialara bir dolu mantıklı argüman sunABİLMElerinin nedeni budur.
Konu kritik, farklı şekilde, daha açık dile getireyim: Allah, batılıların iddia ettiği gibi Ay tanrısı değildir. Ay; Allah'ın (ve bizim inancımızda Baba Tanrı'nın) ilkel insan beynine ilk yansımasıdır. İnsan (insan beyni) giderek evrimselleşmiş; modern insan denilen düzeye geldiğinde gerçek yapı, Müslümanlık dini ile –vahiylere dayalı olarak- ortaya çıkartılmıştır. Bu yüzden rahatça "Allah (ya da paganizmin Baba Tanrı'sı) bin yıllardır hep, her mitolojide vardır" denilebilir. Batılı araştırmacıların aslında kabul edemedikleri; etmemek için işi bir dolu gerçek dışı kalıba itekledikleri gerçek budur. Allah, yakın geçmişte Arabistan'da ortaya birden-bire çıkıvermiş bir tanrı değildir.
Özetle bizler hem Venüs olarak kadınlardan; ama hem de Ay olarak gerçek erkeklerden ("y" kromozomunun dertlerini aşmış erkeklerden) yanayız. Bu erkekler (ki, kendimizi bu düzeyde kesinlikle görmüyoruz, sadece ulaşılacak ideal olarak benimsiyoruz) bizim sistemimizde tamı-tamına kadına eşittir; "hayr" ve mutluluk katsayısı olarak kadından bir eksikleri yoktur.
Erkek, ataerki denilen hatalardan arındığında ne pasivize olacak, ne de ikinci planda kalacaktır. Savunduğumuz erkek modeli, hem standart erkekten daha mutlu, hem kadınlarca karşı konulmaz şekilde algılanan bir modeldir… ve hala da –bir anlamda- (lider demeyeceğim) belirleyicidir.
Kadınlar -bize göre- erkekler kadar "belirleyici" ve aktif olamazlar; çünkü çocuk doğurmaktadırlar. Bir çocuk ilk dört yıl boyunca uzmanlara değil, sadece anneye gerek duyar. Bir kadın çocuğunu uzmanlara bırakmadan -yanılıyor olabiliriz, bize göre- kariyer yapamaz. Bir kadının ortalama iki bebeği olsa, hayatındaki bu EN AZ sekiz yıllık "inkıta"nın yaratacağı sonuçlar göz ardı edilmemelidir. (Bize göre her bebeğin uzmana değil, KENDİ annesine ihtiyacı vardır.)
Bu konu (erkeklik adlı –bir anlamda- özgürlük) bir korsan karakterinde Daphne De Maurier'nin "Fransız'ın Koyu" adlı romanında hoş bir şekilde işlenmiştir: Bir senyörün serüvenci karısı, İngiliz kıyılarını soyan bir korsana aşık olur; sevdiği adamla denizlere açılmak ister. Korsanın bilge uşağı William ise ona –evli bir kadın değil- bir anne olduğu için bunun mümkün olmadığını söyleyecektir.
Roman şöyle biter: DİPNOT SPOILER İÇERİR!
1
Ve sorunuza net yanıt vereyim: Tüm bunlara rağmen özde (işin en doğru ve gerçek yanında) "cinsiyet" diye bir kavram olduğuna inanmıyoruz. (Bu konular üyelik isteyen yazılarda anlatılmaktadır.)
Konuyu açalım. (Aşağıdaki bilgiler salt ezoterizm temellidirler.)
Bölünme anında (bizi izleyen bir arkadaş olduğunuzu yanıtınızdan anladığım için detaya/açıklamaya girmeyeceğim) androgynous adlı bütünlük sadece ortadan ikiye ayrılmakla kalmadı. Eğer böyle olsaydı, o zaman ortaya birbirine benzer ama yarım iki parça kalırdı. Androgyanous bölündükten sonra xx ve xx olan iki paçadan birine y kondu. Dişi ve erkeğin oluş (ve de neden erkekte kadın geni bulunduğu) hikayesi budur. Gerçek (yani androgynous ilk insan) cinsiyetsizdir.
Kuran, 7 Araf
189 O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, (...).
Cinsiyetlerin var olması, bölünmüşlüğe işaret eder.
Söz ettiğim gerçek, farklı kültürlerin mitleri aracılığı ile verilir.
-
Ana tanrıça Kibele'nin İLK emanasyonu olan Agdistis hermafrodittir. (Bu bilgi ile paganizmde de –tıpkı Müslümanlıkta olduğu gibi- yaratıcının (hatta Ana Tanrıça modelinin özünün) cinsiyetsiz olduğu (ya da iki cinsiyetin bütünü olduğu) anlaşılabilir.)
Pausanias , Description of Greece 7.17
10 (...) onun hakkındaki yerel efsane şöyledir. Denir ki Zeus tohumunu uykusunda toprağa dökmüş, böylece zaman dişi ve erkek olarak iki cinsel organı bulunan içinde bir cin çıkmış. Bu cine Agdistis denmiş.
Dünya İnançları Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu - Kybele
Temel tapım yerinin Sakarya nehrinin ağzındaki Murat dağının güney yamaçları olduğu sanılmaktadır. Burada Kybele'nin adı Agdistis'tir.
Mitoloji Sözlüğü, Pierre Grimal - Agdistis
Frigya sınırlarında Agdos adlı ıssız bir kaya vardı. Burada, bir taş şeklindeki Kibele’ye tapılırdı.
-
Baba tanrının Hint emanasyonu olan Şiva, "Ardhanari" kimliğinde yarısı kadın yarısı erkektir. (Bu bilgi ile Hinduizmde de –tıpkı Müslümanlıkta olduğu gibi- yaratıcının (hatta Baba TAnrı modelinin özünün) iki cinsiyetin bütünü olduğu anlaşılabilir.)
Dünya İnançları Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu
Şiva, yarısı erkek-yarısı dişi tanrı... Hint inanışlarında tanrı Siva’nın erdişliği, erkek ve dişi ilkelerin kendisinde toplandığını dile getirir. Bu yüzden Siva, Ardhanari adıyla tanınır.
Şiva’nın sol yarısı dişi, sağ yarısı erkek olduğu için resimlerinde sağ tarafı Hint erkeklerinin geleneksel kılığı olan kısa bir “dhoti”; solu ise daha detaylı feminen elbiseler giymiş ve mücevherler takmış şekilde resimlenir
-
Ana tanrıçanın Yunan mitolojisine basit bir aşk tanrıçası olarak yansımış hali olan Afrodit'in oğlu Hermafroditos, hermafrodittir ve hermefroditizme adını vermiş kimliktir.
Örnekler çoğaltılabiir.
Dipnot olarak ekleyeyim; mitin geçtiği yer (Hermaphroditos adlı delikanlının hermafrodit bir varlığa çevrildiği yer) Salmakis gölü, Bodrum'daki Bardakçı koyu. Kibele'nin tapım merkezi olan Pessinus ise Ankara-Eskişehir karayolu üzerindeki Sivrihisar'ın 16 km güneyindeki Ballıhisar. Anadolu'muzun adı olan "Ana dolu" sözcüğünün çıkış noktası belki de Anadolu'da yer alan öncel anaerkil inançlardır.
"Yeni bir koven çikip cinsiyetsiz bir god/goddess veya artik ne olarak adlandırırlarsa"
Coven'a gerek yok; yukarıda dile getirdiğim gibi, bu bilgi Müslümanlıkla apaçık, diğer öncel mit ve inançlarda dolaylı olarak söylendi. :)
(Biz paganlar Ana Tanrıça – Baba Tanrı sözlerini ağız alışkanlığı ile söylemekteyiz. Kozmosun bir kenarındaki ortalama boyutlu bir galaksi olan Samanyolu'nun tek bir planeti olan Dünya'daki canlı türünü, evren ve evren ötesinin yaratıcısına ibla etmek yapacağımız bir iş değil. :) )
Birçok kişinin Müslümanlığı eleştirmek için kullandığı Necm 19-23 de –bize göre- anlattığım ayrımı sona erdirmeye çalışmaktadır. (Ayrıca 21'deki " Erkek çocuklar size de kızlar O’na öyle mi?" ayeti -bize göre- "kızları ayırmayın, onlar da bizdendir" manasındadır.)
"onun üzerinden majikal çalismalar yapip son derece tatmin edici sonuçlar alirlarsa"
Burada bir küçük yanlış anlama olduğunu belirtmek isterim. Majide tanrı üzerinden çalışma yapılmaz. "Majikal tanrılar" vardır, ama bunlar kuantum mekaniği tarafından keşfedilmemiş temel parçacıklardır (ve bize göre kuvvet taşıyıcı bozonlardır).
Majide tanrı ile ilgili gerçek şöyledir:
PEniz varsa, PE tanrı dalgaboyuysa (iyicil yaratıcının makroya dalgaboyları olarak yansımış enerjileriyse), onunla rezonansa geçeceğiniz çalışmalar (beyaz maji) otomatikman başarıya ulaşacaktır; çünkü PE ile başarısızlık (acı ve düş kırıklığı yaratıcı sonuç) diye bir şey YOKTUR.
Farklı bir söyleyişle; PEniz varsa, majiniz pozitifse (zaten bu iki durum birbirini var eder), KAÇINILMAZ OLARAK iyicil yaratıcı ya da Ana Alan ile kontaksınızdır. Söz konusu alan acı çektiren şey VERMEZ.
Daha da değişik şekilde dile getireyim: Çalışma sırasında BEYNİNİZDE GÜZEL DUYGULAR VARSA, iyicil yaratıcı ile kontakta olduğunuz için çalışmanız başarıya ulaşacaktır. Olumsuz hedeflerle maji yaparken, beyinde yukarıda andığım güzel duyguları üretme OLANAĞI YOKTUR.
Bu konuda majisyen arkadaşlar için küçük ve komik bir dipnot vereyim: (Rahat olun; alay etme bot'u aktive edilmiştir. "Kioh kioh" diye e-postasız mesaj yollayanlar bot aktif olduğu sürece kurbağaya çevrilmeyecektir. :DDD
[Biraz konudan uzaklaşacağım: E-potsa vermeyen kardeşler; yazdığınız bir şey hoşumuza gitmez de nefret mesajı atarız düşünceniz varsa, buna gerek olmadığını, canımız istese size, e-postanız olmadan majikal nefret mesajı ;-) yollayabileceğimizi bir fark edin. Bizde nefret-mefret mesajı yok. Rahat olun… E-postanızı rahatça verin.
Bizler, bize ödeme yapan kişilerin banka havalesi ya da EFT aracılığı ile görünen adlarını –sözüm yemin altındadır- yedi yıldır TEK bir kere (onu da ben yaptım… öyle değil mi Hilal? :DDD ) dışında araştırmamış kişileriz.
Adının karakteristik yapısı nedeni ile kimliğine çok kolay ulaşabileceğim bir öğrencimin tanınmış bir kişi olduğunu, onunla yıllarla süren iletişimi boyunca değil, bir sorusunda kendisinin söylemesi ile; yine adı son derece çarpıcı olan bir diğerinin ise bu konularda onlarca klibi olan bir kişi olduğunu Youtube'da gezinirken rastlantı eseri öğrenmişiz insanlarız.
Bi' rahat olun yav. :)
]
Ve konumuza dönelim.
Ben esmaları arkadaşlarım gibi görürüm. Kontak kurulunca onlara hal hatır sorarım, onlarla yeniden buluştuğum için sevinirim ve ancak böylelikle ricalarda bulunurum. Esmalar belki beni duyar, belki duymazlar… ama ben bu dostluk, hoş-beş ve rica ortamı ile beynimi POZİTİVE etmiş olurum.
Alay etme bot'u kapanmıştır. :)
Bu yaklaşımda en çok da Kerim esması ile başarı sağladım. "Ya Kerim", muhteşem bir esmadır. İki cümlelik yorumundan çok daha kutsal, çok daha hayırlı, çok daha dost bir tanrısal esintidir.
Tavsiye ederim.
Ama birinin alanına giriyorsanız SİZİN beyninizdeki dalga boyu nedeni ile NE otomatikman celp olur. Söz konusu radyasyon –tıpkı gama dalgası gibi- (bu gama dalgası EM tayftaki yüksek frekanslı dalga, beynin gama dalgası değil) size (belki de kendi fark etmeden) zarar verecek, yani çalışmanız görece başarılı olsa da, sizi başka alanda vuracak, illaki bir kayba uğrayacaksınızdır.
Makroda sonu gelmeyen kötülüklerin nedenselliğinin görülememe/fark edilemesinin nedeni, fark etmeden çekilen NEnin çok farklı alanlarda yıkıma neden olmasıdır.
Bu güzel sorularle kendimizi çok istediğimiz bir alanda ifade etmemizi sağlayan size, Jan'dan kalbi teşekkürler. :)
DİP NOTLAR
[1]
Kocasını aldatacak kadar aşık olan Dona, yine de çocuklarını terk edemeyecek ve korsan ile gidemeyecektir.