Farazi sekilde konusuyorum. Diyelim ki majinin krallari/kraliceleri bizleriz. Istedigimiz her seyi tek seansla gerceklestirebiliyoruz. Boyle bi sey yapabiliyorsak zaten pozitif bi kimligimiz vardir ve zaten nasil yasanmasi gerektigini biliyoruzdur dersiniz diye dusunuyorum -sanirim. Ama diyelim ki bilmiyoruz. Nasil yasamak lazim hocam? Yani bi kurallar kitabi yok ya bu isin, bir de ustune bir suru bilgi dolduruyoruz beynimize buyurken, buyudugumuzde. Bir cogu dogru mu yanlis mi bilmiyoruz bile. Yine de dogru oldugunu dusundugumuz bir seyi yaptigimizda da iyi hissediyoruz. Nasil yasanmasi gerektigi biraz da subjektiftir de ama hayattaki en onemli konu herhalde hocam ya. Kac yasina geldim hala daha ogrenemedim :) Bir de yine maji bu konuda nasil yardimci olur acaba veya olur mu?
YANIT
Merhaba arkadaşım. :)
Nasıl yaşamak gerek? :) İşte bütün mesele…
Vereceğim yanıtta daha önce söz etmediğim, en azından bu kadar açıklıkla söz etmediğim şeylerden bahsedeceğim. Bunun nedeni ise mesajınızda "majinin kralları"ndan söz etmeniz; yani majinin kralları olduğu hakkında bir düşüncenizin bulunması. Bu sözünüzden yola çıkarak -size hoşça vakit geçirtmek için- ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir ortamdan; majinin olmasa bile, okült dünyanın krallarının bulunduğu bir mecradan söz edeceğim.
Bizlerin içinde olduğumuz okült dünya pek çok "ben majisyenim" diyen kişinin içinde bulunduğu dünyadan farklıdır. "Bizlerin içinde bulunduğumuz dünya" dediğim ortam (dikkat edin; "bizlerin ait olduğumuz dünya" demedim) aslında birbirini tanımayan majisyenlerden, hatta bedensiz varlıklardan oluşan global bir ortamdır. Bizim referans noktamızdan bakınca hayırlı bir yer değildir; orası bir çeşit Deep Web'dir. Adı geçen yerde -pek çok kişinin aradığına emin olduğum- gizli siciller, dualar, yöntemler yer alır. Herkes birbirine "karanlık sırlar" verir, kendi yaptığı garip çalışmaları anlatır. Kolayca tahmin edilebileceği gibi (ya da "bize göre" diyeyim) bunların tümü (pek çoğu bile değil, tümü) palavradır.
Belki değildir; bu yargıya varan bizler yanılmaktayızdır. Ancak 1984 yılından beri aktif majisyen olduğum için (ki, önceki dönemimdeki çıraklık sürecini bu yıllara katmıyorum) bu konuda görüş sahibi olmaya hakkım olduğunu da düşünmeden edemiyorum. Andığım Magical Dark Web'deki majisyenlerin pek çoğu oğlum yaşındadırlar.
(Majikal hayatımın aslında çocukluktan başladığı hakkında bilgi almak adına MAJİKAL GEÇMİŞİM > Çocukluğum adlı linke başvurabilirsiniz.)
Kadınların bu ortamda olmaması ise bize göre anlamlıdır ve kadın karakterinin majiye ne kadar farklı (witchcraft vari; yani sırtını idealardan çok, doğaya dayayan şekilde) baktığının kanıtıdır. Kadınlar –tıpkı bizler gibi- Ay ve Güneş altında çalışmayı ve -hiç de bizler gibi olmadan- nedensellik arayışlarına gömülmemeyi severler.
Magical Dark Web kimlikleri birbirlerine inanılmayacak kadar benzerdirler. Hepsi hırslı, öfkeli, yıkmaya meyilli, ben merkezli, üstün olma tutkusu dolu (içimden "üstün olma manyağı" demek geldi ama dilimi ısırdım :) ) ve tuttuklarının altın olduğunu öne süren kimliklerdir. En sevdikleri şey adam lanetlemektir. Bana göre kötülüğe soyunuk bu hazretlerin neden ağırlıklı olarak karı-kız düşürmek için değil de, adam yıkmak için yırtındıklarını anlamak mümkün değildir. ;-)
Bizler, yani bu sitede size yanıt veren ben ve araştırmacı majisyen arkadaşlarım, bu gurubun outer cycle'ındayızdır. Oralara isteyerek, ya da rica ile veya "sahib-i kart yakînimdir" kartvizitleri ile girilmez zaten.
Bizler yaşamakta olduğumuz alçak gönüllü hayatı kendine uygun gören insanlarız. Hırs kumkuması değil, sefa p*'i adamlarız. Tüm başarı eksikliğime rağmen (sık sık başarı yüzdemizin %70lerde olduğundan söz ederim) ek güce gerek duymayız. Bu sözleri ise sadece hayatından gerçekten hoşnut ve imanlı kişiler söyleyebilirler.
Şimdi en önemli noktaya gelelim: Bu kimliklerin aralarında genelde ortak görüşler vardır. Sanılanın aksine, Crowley ve Golden Dawncılar gibi kendi aralarında birbirlerini yemezler. Büyük çoğunluğu güzel yazan, çok şey bilen, çok düşünen, ideaları parmağına "Çin İp Oyunları" gibi dolayıp çözüverme ustalarıdır. (Okültistlerin pek çoğu iyi felsefecilerdir.) Bu yüzden burada –felsefeye gömülmüş beyinler için- tadından yenmez tartışmalar yapılmaktadır. Canına cefa ederek gıdım gıdım öğrenmek isteyenler bu tartışmalardan yararlanabilir de. Ne de olsa onlar evrenin işleme mekanizmaları hakkında felsefecilerden çok daha fazla şey bilmektedirler.
Sorduğunuz soru ise, andığım ortamdaki en etkin (bence azgın) okültistlerce bile yanıtı en fazla aranan ve ortak paydada buluşulamayan sorudur. Bir diğer görüşle, yıkıp dökme konusunda birbilerinin sırtını kaşımayı çok seven bu hazretler arasında bir tek bu konuda ortak görüş yoktur. :)
Bu "ben herşeyim"ci tiplerin toplaştığı mecrada soruya iki şekilde yanıt verilmektedir.
Andığım iki farklı görüşün biri "Hiçbir şey yapma, anı yaşa" der; ardından "Hiç bir şey için uğraşma, plan yapma, ülkülere boğulma, amaçlar edinme; çünkü hiçbir şeyi değiştiremezsin" diye devam eder.
Bu görüş, bizdeki genişlik yüklü bir "boşver"cilik değildir; çaresizlik ve bundan doğan bir kötümserlikle doludur.
Bu görüşün temeli, evrenin kendi kendine işleyen bir mekanizma olduğu inancına dayanır. Tanrı yoktur. Bu yüzden iyilik de yoktur. Sınırsız sanılan evrenimiz bir zardır. Akla gelmeyecek kadar fazla sayıdaki zarlardan birinde yer alır. Zaten evren bu zarların arada çarpışması ile var olmuştur (Big Bang). Bir gün zarlar sükunete ulaşacak olsa da, ardından yeni bir çarpışma vuku bulacak, makro yeniden meydana gelecektir. Bu nedensiz bir döngüdür. Sonu da yoktur. Durdurulamaz. Önlenemez.
İkinci görüş ise daha da sataniktir. Bu görüşe göre doğru olan sadece kişinin kişisel isteklerine uygun olandır. Bireyseldir. Kişiye özeldir. Tek tipe indirgenemez. Bu yüzden herkes isteklerini yaşamalıdır. Doğru olan isteklerdir; bu nedenle doğruyu yaşamak için yapılması gereken sadece istekleri yapmaktır.
Bizim dış çemberde olduğumuz bu okült dünyada söz konusu tartışma sürer gider… bence dünya var oldukça sonuca bağlanamadan sürecektir. Andığım ortamın kimliklerinin en sevdiği şey tartışmaktır. :D Hazır anlaşamadıkları bir şey buldukları için, tartışır dururlar.
Bizler ise olaya farklı bakarız. Bizim görüşümüz, yukarıdaki iki görüşün sentezine bizler tarafından bir şeyler katılması olarak yorumlanabilir.
Bize göre –birinci görüşteki gibi- işleri kurcalamak anlamsız zaman kaybıdır. Ulaşılacak mutlak bilgi yoktur.
[Bizlerin araştırma yapma (Cennet'i arama) nedenimiz, Hanok gibi kolay yoldan (hak etmeden) Cennet'e kapak atmak değil; felsefeye yatkın beyinlerimizi güvenli sulara yönlendirmektir. Entelektüel beyin sahibi olmak –bize göre- pis bir iştir. Bu gibi beyinlerin tehlikeyi görüp, gereksinimlerini güvenli konulara yönlendirmeyi becermeleri şarttır.
İşin kötüsü, ataerkil kültür en olağan beyinleri bile fabrika ayarından uzaklaştırır; entelektüel tipe itmek için elinden gelini yapar… örneğin kitap okumayı yüceltir.
Oysa kitap okumak pek az beyne uygun bir iştir; bu alışkanlık, çocukluktan başlayan bir zorlama ile var edilir. İnsanlar ise kendilerine uygun olanı bilerek doğarlar. Bu sözlerimizin kanıtı ise her yaş, kültür ve cinsiyetten insanların, hiçbir yönlendirme olmadan ellerindeki mobil telefondan gözlerini ayıramamaları; ama bunların pek azının kitap okuru olmalarıdır. :DD
]
"En doğru yol kişi istekleridir"i savunan ikinci görüşe yakınlığımız ise şöyledir: Bize göre doğru olanı kişi istekleri değil, kişi rahatı belirler. Kişi zaten rahatı ister. Bizim sistemimizde rahatlık en büyük erektir. Ancak rahatlığın ne olduğu çok iyi anlaşılmalı, dikkatle deşifre edilmelidir. Rahatlık, her zaman istekleri yaparak elde edilemez. Bilakis, bazı istekler kişiye rahatsızlık vermekten öte, başı derde sokarlar.
Bu iki teoriye bizim eklediklerimiz ise rahatlık ile "iyilik/güzellik" olarak nitelediğimiz tanrısallık arasındaki bağlantıdır. Yani gerçek anlamı ile rahatlığı kavrayan ve bunu kimliğine perkitmeyi başaran, tanrısallık ile senkronize olur.
O zaman bizim ekolün "DOĞRU YAŞAMAK" başlığındaki anlayışı aşağıdaki kalemlerde toparlamak mümkündür:
- Fazla düşünme.
- Rahat ol.
- Tanrısallık ile kontak kuracak ve "iyilik ve güzelliğe" ulaşacaksın.
Bu noktada bir parantez açayım: Bizim "iyilik" anlayışımız, ataerkil kültürdeki Yahudilik baskınlığı ile var edilen "cennetlik" başlığı ile kakalanan, dünya dışı bir kimlik modeli ile ilgisizdir. Bizler iyiliği ve güzelliği, Müslümanlığın temeli olan "Her dünyasal güzel şey insanlar içindir, ama onlara ulaşmanın yolu erdemlerdir" düşüncesi ile yorumlarız. Yani bizlerin iyiliğinde hem dünyasal zevkler, hem de erdem vardır. Bu nedenle görüşümüzü "dünyasal zevklere sadece erdemle varılır" şeklinde dile getirmek mümkündür.
Tüm bu inançlar nedeni ile hem güzel yaşamanın, hem de kutsiyete varmanın yolu fazla düşünmemek ve rahat olmaktan öte değildir. :)
Rahat olmayı deşifre edemeyenler için iki ufak tüyo vereyim: Her nasıl yaparsanız yapın, önce korku, sonra öfke duygusundan uzak durun. Bunun için de bu iki duygu uyanmaya başladığında gecikmeden sevdiğiniz işe atlayın.
Güzel yaşamak ne kadar kolay… Zor olan düşünmek ve çözüm aramak. :DDD
Cümlelerinize geçelim.
" Diyelim ki majinin krallari/kraliceleri bizleriz. Istedigimiz her seyi tek seansla gerceklestirebiliyoruz. Boyle bi sey yapabiliyorsak zaten pozitif bi kimligimiz vardir ve zaten nasil yasanmasi gerektigini biliyoruzdur dersiniz diye dusunuyorum -sanirim."
Ha-ha-haaaa… Harikaaa… Tam da bunu söylerim valla. Sizi kutlarım. Dünyamızı iyi tanımışsınız. :)
" Yine de dogru oldugunu dusundugumuz bir seyi yaptigimizda da iyi hissediyoruz."
Sevgili dostum, ben sana ne diyeyim; yahu zaten cevabı biliyorsun. Ne sorup duruyon o zaman? :DDD
" Nasil yasanmasi gerektigi biraz da sübjektiftir"
Evet, yine doğru… yani doğruyu yine biliyorsun.
" Kac yasina geldim hala daha ogrenemedim :)"
Çok da güzel öğrenmişin işte… Kusura bakma ama senin derdin (şakalaşıyorum) merak etmek, araştırmak ve böylece eğlenmek. :D Yanıtları bildiğin soruları sormanın başka anlamı olabilir mi? :)
" Bir de yine maji bu konuda nasil yardimci olur acaba veya olur mu?"
Maji –bize göre- her şeydir. Eğitim verme nedenimiz biraz da bu inancımız, majiye güven ve hayranlığımızdır. Tabidir ki maddesel kazanç da nedenlerin içinde önemli bir kalemdir; ama derdimiz salt para kazanmak olsa astrolojik harita çıkartırız, Tarot falı, el falı bakarız, göz okuruz. Oysa bu faaliyetlerin tümüne –kuantum mekaniğini tanıdıktan ve sistemimizi kurduktan sonra- son vermişizdir. İnanmadığımız, yararını görmediğimiz şeyi, açık olacağım, "satmamaktayız".
Maji ile beyninizi (düşünce sisteminizi) istediğiniz kalıba sokabilirsiniz. Tabidir ki bu beyin gücünüz ve PE miktarınıza koşuttur… ama mümkündür. Zaten PEyi de maji ile celp edebilirsiniz.
Kendimden örneklememe izin verin: Benim bu kadar neşeli ve görece pozitif olma nedenim majidir. Gerçek kimliğim, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar karamsardır. Öyle değil mi Fus'um? ;-) Ve yine –sizler için- itiraf ediyorum: Majiye bir süre (uzunca süre) ara verdiğimde, eski endişeler, kaygılar, korkular, negatif bakışlar aktive olmaktadır.
Maji hakkında sınırsız düşünün… Eğer majikal beyin gücünüz, doğru majikal bilgileriniz ve yüksek NE miktarınız varsa "Dünyanın İmparatoru" bile olabilirsiniz. Ancak bu başarı sanılan sonuç, çok az kimsenin taşıyabileceği felaket bir akıbettir.
Maji, insanlara majisyen olma sürecinde bunu da öğrettiği için kimse dünya imparatoru olmaya soyunmamaktadırlar. Dünya imparatoru olmaya ancak novice büyücüler kalkarlar. Onların da bu sonucu elde etmeye güçleri yetmez. :D
Sözün özü: Majiyi, kalem etekli insan kaynakları müdürünü elde etmek, ya da yazışılmakta olunan Brad Pitt'in Türkiye şubesi ile "yuva kurmak" için sadece acemilerce kullanılır. Bunlar da zaten acemi oldukları için becermezler. :)
Zaman içinde pek çok kişi başarısızlıklar nedeni ile majiden ayrılır; kimi ise benim gibi kara Majinin yemlemelerini yer, NEye bulaşıp her şeyini yitirir. Ama pek az kişi; inanan, çalışan, sabreden birkaç kişi, öğrenmeye başlar. Öğrendikçe hedefleri rafineleşir; büyücü, adept olma yolunda ilerlemeye koyulur.
İşte zevk, eğlence, başarı dolu dünya da ancak o zaman var olmaya başlar.
Ama ne yazık ki pek az insan bu düzeye gelebilmektedir.
" Sevgiler saygilar hocam"
Allasen bana "hocam" filan demeyin. Sonra alışacak, havalara gireceğim. :) Ben sadece çok yaşamış (uzun yaşamış), çok gezmiş, gezerken dikkatlice/uyanıkça bakmış, biraz bilmiş –kabul ederseniz- arkadaşınızım.
Çokttaaaan unutulmuş bir çağdan gelmem (tüh, yaşım çıktı ortaya :D ) ve bu yüzden biraz eski moda geleneklere bağlı olmam hasebi ile biraz farklı mesafe bana iyi geliyor olabilir… Buna zaten nezaket diyorlar. Başka da bir beklentim gerçekten yok.
Bu sayfa isteyenin bar, isteyenin lüks Cafe (adına "Kahve Gezegeni" diyebiliriz ;-) ), dileyenin mahalle kahvesi olarak görebileceği; ortak kafadaki adamların, cici hanımların (bizim dünyada kadınlar cici ve hanımdır… tokatlamasanız yaaa!) ve meraklı tiplerin neşe içinde lafladığı bir ortam sadece. :)
Sevgi, saygı benden de size; sevgili kardeşim, arkadaşım.