Soruma gelecek olursam aslinda bu noktada biraz zor bir durumdayim :D Çünkü bu soruya dökmek istedigim merakimin kökleri bende benim anlayisimi bile asan bir sekilde kompleks ve derin. Ben evrenin kural ve yasalarini, gerçegin ve ruhun (zihnin, BEN'im) dogasi hakkindaki felsefeleri ve dinleri, ezoterizmi ve arastirmamin saçma kapsami yüzünden suan aklima gelmeyen terimlerle ifade edilen daha bir çok seyi arastirmis biri olarak itiraf ediyorum ki hiçbir sey bilmiyorum. Ama engel olamadigim sekilde çekildigim bir sey var: Sinirsizlik. Dogasi geregi ölçülmesi imkansiz olan, dogasi geregi imkansiz diye bir seyin varligini ortadan kaldiran o kaynak, sey, tanri. Hiçbir siniri olmamasindan dolayi onda imkannsiz diye bir sey yok, ama imkansizin olmamasida bir tür sinir olmaz miydi? Yapamayacagi sek yok demek yapamayacagi sey var demektir ama yok :D Ve bu anlayisi asan yapisi mükemmel. Tanri varsa sinirsizligi geregi hem kendisi hemde kendisinin ötesi olmaliydi. Yani sinirsizligin ta kendisi olmaliydi. Sinirsizlik tanrinin ta kendisi olmaliydi baska bir deyisle. Sizofrenik geliyorsa kusuruma bakmayin gereksi uzatmamin sebebi önce bu yazdiklarimi okuyup sonra sorumu okudugunuzda sormak istedigim seyi daha iyi anlayacaginizi düsünmemden. Bu konudaki dusuncelerimden bir kismini hediye ettim de diyebiliriz :D daha fazla sulandirmadan:
PE ile kontak neticesinde istedigimiz sekilde gerçekligi bükebiliyorsak bu gücün(kabiliyetin) tek siniri biziz ve ayni güçle bu gerçegide büküp pek tabii bunuda degistirebiliriz. Dogru mudur? Degilse bu gücün gerçek kapasitesi nedir? Dogruysa sonunda bu gücün bir noktadan sonra kendisini meydana getiren yapiyida(mikrokozmos) asmasi gerekir. Daha anlasilir olmasi için örnek vereyim. NE celp etsem bile kotu etkilerini gormedigim bir gerceklik. Zehri icebildigim ama zehirlenmedigim. Bu durumda artik PE kontagi sart olmaz ve en kotu ihtimal notr olurum(bu ne demek olacaksa artik). Demem o ki PE ile yaratimin sinirlari yoksa onu var eden yapiyida asabilir demek. Ama astiginda o nasil var olacak ? Boyle bir paradox olusuyor ve bunun hakkindaki dusuncelerinizi merak ediyorum. Diger bir kaç sorumla birlikte özet sayilabilecek haliyle(pek te sayilmaz ama sormaktaki beceriksizligimin farkindayim o yuzden olurda anlayamassaniz bunuda cevaplasaniz olur.
2- mikrokozmostaki frekans araliginin, parca cesitliliginin, kisaca icerdigi yapi taslarinin bir siniri var midir yoksa sonsuz mudur ?
3-Maji ile yaratimin siniri var midir? Maji ya da PE ile kontagin getirileri ile diyeyim; Bir ejderhanin sirtinda seytana yaptiklarinin kotu olduguna dair nasihat verip sonra ordan baska bi boyuta ucarak uzaklasabilir miyim? Tabi o sirada yanimdaki klonum yemek yiyecek ama benim karnim doyacak :D Sanirim sinirdan kastimi anlamissinizdir.
Zaman ayirdiginiz için çok tesekkür ederim. Uzun ve belkide yorucu bir yazi/soru oldu fakat daha kisa sekilde soramazdim gerçekten minnettarim ilgi ve alakaniza. Soru onaylanmasa bile okunucak sonuçta o yüzden moderetor abilerime/ablalarimada cok tesekkurler zamanlari icin. Sorularimdan asil merak nokta mi az cok kestirmissinizdir cunku biliyorum ki analitik yetenegi olan bir insansiniz. Size sormamin nedeni hem bilgi birikiminize, fikirlerinize guvenmem. Hemde 722 sistemine cok cekilmem ve kafamda biraktigi en buyuk soru isaretinin sonsuzluk ve sinirsizlik kavramlarina yaklasiminin nasil oldugu olmasi. En içten sevgilerimle iyi gunler dilerim bu yaziyi goren herkese. Saglicakla kalin.
YANIT
Sevgili arkadaşım, mesajınızı –lütfen kızmayın- gülümseyerek okudum; çünkü bizim genelde tutmadığımız felsefi kafa yapısının ("O öyle midir, yoksa bu böyle mi? Şu şöyle olabilse de aslında o, buna benzer, ama yine de şunun gibidir. O zaman o ve bu aynı şey midir?" tarzı düşüncelerin) en mükemmel örneklerinden birini vermişsiniz. :)
Biz bu düşünsel sistemi kıyasıya eleştirir, insanlara böyle düşünmenin NE celp kaynağı olduğunu söyleriz.
Ancak sözlerimiz "genel"e yöneliktir.
Bir arkadaş, sizin gibi, bu eleştirdiğimiz düşünce yapısını bize yansıtırsa "Valla eğer bu düşüncelerle az biraz bunalsan da, sonunda eğleniyorsan bize laf etmek, halt etmek manasına gelir" deriz.
Genelde insanlarla anlaşma nedenimiz, kavgasız gürültüsüz yaşama formülümüz, bireysel ilişkilerde gerçekten engin denilebilecek anlayışımızdır. Onlarca Kabalist, felsefe sever, hatta "çağdaş ve aydın" :-) arkadaşım vardır. Bu yüzden sizi bu düşünce sisteminiz hakkında tek harfle olsun eleştirmeyeceğim.
Yanıtın bilinemeyeceği soruya kafa yormanın bence (ama sadece bence) hiçbir anlamı, hatta değeri yoktur. LHC gibi bir laboratuvarda olsanız; elinizde somut gereçlerle evren ötesini araştırma imkanına da sahip bulunsanız, buyurun araştırın. Ama bu işlere ("O nedir? Bu nedir? O şu, mudur, yoksa bu mudur?"a) oturdukları yerde kuru-kuru düşünerek saranlar, bana göre gereksiz yere hayatı kaçırırlar.
Ama eğer sokakta değil, (bana göre) kuru-kuru düşünerek eğleniyorsanız, yine bana göre yaptığınız boş bir iş olsa da, siz, size göre, kendi gerçekliğinizde, en iyisini yapmaktasınızdır. :)
Fıtbol (özellikle yanlış yazdım :D) maçlarının da değeri yoktur; ama insanları oyalar ve eğlendirir. Sevene saygım, sevgim sonsuz olsa da, futbolu da, kuru-kuru düşünce proseslerini de eğlenceli bulmam. Benim için eğlence süslenip (cebim elverdiği kadar şık giyinmeyi çok severim, beni penye bluzla kimse sokakta göremez) bir bara gidip, şansım varsa iki hoş hatunla kesişmektir. Bunun da fazla değeri yoktur doğru; ama hala de bu da benim eğlencemdir.
Eğlenmek iyidir. ;-) beyninizi ister hilkatin sırrına, ister deplasman maçına yenge ile papaz olmadan nasıl gideceğinize, ister yanınızdan geçen tight'lı hatunun poposuna takın… iş ki eğleniyor olun… en iyisini yapmaktasınızdır.
Sorulardan önce düşüncelerinizi hediye etmişsiniz. Aldık, sağ olun. :) Ancak küçük bir eleştiri de yapayım: Bu düşünceleri sorudan önce yansıtmak, bize soruya yanıtın nasıl verilmesi gerektiği konusunda bir inancınız olduğunu da düşündürür. Yani soruyu tarafsız bir merak ile değil, düşüncelerinizin doğruluğuna kanıt arama arzusu ile sormuş olabilirsiniz. Eğer yanılmadımsa, sözlerim inançlarınızla çelişirse hafiften hırsa kapılmamaya özen gösterin derim. Şurada iki arkadaş iki lafın belini kırıp, tatlı-tatlı söyleşmek isterken, incir çuvalına dokunmayalım. Pardoksal cümlelerle dolu sorunuzu çaktırmadan sollayıp, "diğer bir kaç sorunuz"a yanıt vereyim. Bence aklınıza takılan durumlara yanıtımın sonunda az da olsa dokunmuş olabileceğim.
Cevabı döşenmeye geçmeden, öncel bir hatırlatma yapayım: Bizim düşüncemizin bilimsel görüşler karşısında fazla kıymet-i harbiyesi yoktur tabi ki, ancak hala da görüş sahibi olma hakkımız ("Amma romantik takılıyorlar" diye tî ye alınmaya göz yumarsak) vardır. :D
"1- mikrokozmosunda ötesi var midir?
Önceleri evren sonsuz sanıldı; sonra bilim dünyasında evrenimizin tek olmadığı ortaya çıktı. Makrokozmos, bizimki gibi evrenlerin içine olduğu bulk ya da hyperspace adı verilen ortamdaydı. Sınırları olduğu anlaşılan öncenin sınırsızlıkları ile dolu bir şeyin "de" sınırlı olduğunu düşünmekteyiz.
Bunu geçelim, biraz ilerleyelim: Bizim makro sınırlı ise, onu var eden mikro da aynı yapıdadır, yani sınırlıdır. Farklı bir söyleyişle: Evrenler denizindeki her evrenin kendi özgün mikrosu olduğuna (ama unutmayalım; diğer evrenlerdeki gerçeklik, illaki bizim temel parçacıklardan, örneğin elektronlardan, yapılı olmak zorunda değildir) ve –yukarıda söz ettiğim- "Tek olmayan (sınırlı şeylerden oluşan) bir şey sonsuz ve sınırsız olamaz" aksiyomuna göre bizim mikro da sonsuz değil demektir.
Şimdi pis laflar edeceğim; ama beyne şeytan kaçınca kovmak zordur, bu yüzden biraz şeytan uşaklığı yapacağım: Kişisel olarak "Evrenin ötesi teorileri" içinde benim en çok "ilahi bilgisayarcı" teorisi kafama takılır.
(Bu konuda bilgi edinmek adına EVREN BİR İLLÜZYON MUDUR? - 4. Bölüm: EVREN (GERÇEKLİK) BİR BİLGİSAYAR SİMÜLASYONUDUR adlı makalemi okuyabilirsiniz.)
Bana göre –sadece yüksek sesle düşünüyorum- evrenler denizi bir bilinç tarafından (ilahi bilgisayarcı) gerçekten deneysel olarak yaratılmış olabilir.
Ancak (artık romantik görüşler hız alıyor, lütfen alay etme mode'unuz biraz daha kısın ya da off'layın) bize göre onun da (bilgisayarcı hazretin de) ötesi var. O da güzel ve iyi tanrı. Yani -onun bunun çocuğu- bilgisayarcı (kendi iyiliği için, başka bilinçlerle deney yapmak p*çliktir) da, bir anlamda "kul"dur.
Daha anlaşılır olmak adına varlıkları sıra ile dizelim:
Makro ve mikro > başka makro ve mikroları içeren bulk > Bilgisayarcı > Tanrı.
Bu konuda bir kült film izlemek isteyenlere 1999 yapımı The Thirteenth Floor adlı filmi öneririm.
Tamam; belki bizler elektrik devreleriyiz. Ama madem ki bize bilinç verilmiş (varsın ilahi bilgisayarcı tarafından verilmiş olsun, bilinç bilinçtir) ve iyi ve kötüyü seçme imkanımız vardır; o zaman hala da tanrıyla senkronize olabilmek, hatta bilgisayarcıdan fazla PE celp etmek şansımız da var demektir. Bence bilgisayarcı hazret de aslında bunu görmek istemektedir.
Şimdi bana "Ya ondan da ötesi?" diyeceksiniz… işte bu yüzden bu konuda düşünüp durmak bence dışardaki hayatı (örneğin en hafifinden, yanınızdan geçen şortlu hanımların sunduğu muhteşem ziyafetleri :D ) kaçırmaktır. :)
"2- mikrokozmostaki frekans araliginin, parca cesitliliginin, kisaca icerdigi yapi taslarinin bir siniri var midir yoksa sonsuz mudur ?"
Bu sorunun bilimsel yanıtı var, yani felsefe değil. Bilim adamları elementer parçacıklar için "Artık en sona geldik diyemiyoruz" demektedirler (çünkü bunu defalarca dediler ve kısa sürede yanıldıklarını anladılar, daha küçüğünü buldular, artık "diyemiyoruz" diyorlar. :D )
Anlayacağınız, mikroyu deşifre sürecinde adım adım da olsa ilerliyoruz. Ancak varacağımız yer meçhul.
Kendini "Avantürye adamım" diye ifade eden babamın ilginç bir sözü vardı: "Asıl korkunç olan ölüm ötesinde bir Cehennemin olması değil, hiçbir şeyin olmamasıdır" derdi. :) Bu sözü evren ötesine uyarlayalım: Umarım varılacak nokta, hiçbir şeyin olmadığı, ya da kendi kendine, kendi kendini tekrarlayıp duran bir mekanizmanın olduğu bir gerçeklik(!) değildir.
Editörün notu:
Janus bu konuda 19-09-2022 tarihinde yayınlanan Nasil yasanmali? (Magical Dark Web) başlıklı yanıtında bazı bilgiler vermiştir.
"3-Maji ile yaratimin siniri var midir?"
Sonunda sınırlarla ilgili bildiğim yerden bir soru geldi. :) Artık rahatça konuşayım.
Majinin sınırı yoktur. Ancak söz konusu sınırsızlığın sınırını çizen beyin enerjisidir. (Cümle tuhaf, ama aklımdaki kavram tam da budur.)
Cümlemi şöyle açayım: Beyin enerjiniz ne kadarsa, majikal gücünüz de o kadardır. Sonsuz denecek güce erişirseniz, sınırlar da kalkar. Ama erişememeniz için makroda bir dolu sınır vardır. Bu yüzden cümlemi yine açayım: Makro sınırlarının olmadığı bir evrende majinin sınırı yoktur.
Fakat şurası önemlidir: Madem ki evren, bilinç (bir anlamda beyin dalgaları) tarafından yaratılmaktadır, o zaman "evrende sınır var" bilgisi de bir beyin tarafından yaratıldı, yani mutlak gerçeği yansıtmıyor demektir. Siz ve ben ve herkes, buna inandırıldığımız için evreni böyle yaratıyor, sınırsızlığa ulaşamıyor, daha doğrusu, inancımızla koyduğumuz engelleri aşamadığımız için sınırsızca var edemiyoruz.
Bize göre bu engeller sınırsızca var edemeyelim diye şeytan tarafından konuyor. Bebeklikten beyine "Cık, öyle şey olmaz, yapılamaz, yapamazsın" diye dökülen temellerle… Anneler, babalar buna inandıkları için bunu öğretiyorlar, masallar bunu söylüyor, derslerde bu öğretiliyor, romanlar bunu yazıyor… Bu şekilde biçimlenen beyinler diğerlerini bu şekilde biçimlendiriyorlar. Birbiri üzerine binen bu bilgi yığması ile beyin durduruluyor; söz konusu bilgi yığını "kişisel inanç"a dönüştürülüyor.
Bir öğrencimin sözleri ile kendi bacağıma kursun sıkayım: Maji de yok… Majikal yöntem de yok… 722de yok… Yani inanmazsanız yok, inanırsanız var. :) çünkü sadece inanç (beyin gücü) var. İnanç, beynin volüm transmisyonudur. Ne kadar inanç, o kadar yüksek gamadır.
Ama belki bu gerçek(!) de sadece buna inandığımız için var. :DDDDD
Çok ileri gittiğimin farkındayım ama hızımı aldım, durmayacağım: Öğrenilecek de bir şey yoktur. Tüm insan çabaları boştur. Zaman kaybıdır. İstediğin kadar ara, tara, incele, araştır; varacağın yer sadece diğer inançlarca sınırları çizilmiş bir ortamdır. :) İşin kötü yanı, bu "diğer inançlar"ın şeytan güdümünde olabileceğidir.
İşte pek çok okuruma safsata gelen bu durum reel olduğu için insanlık tarihinin 10.000 yılı boyunca hiçbir dert, en küçük bir şekilde yok edilememiştir. Tıbbın her hastalığa bulduğu çare sonrası yeni bir hastalık çıkar. Teknolojinin sunduğu en yeni ve konforlu yaşam ASLA beyinsel rahatlık (rahatlama) yaratamaz. Bilim insan ömrünü uzatır; ama mutsuzluk miktarı azalmaz... hatta artar.
Engeli yaratan şeytan tarafından aldatılan insan beynidir. Bu kafayla askere giden beyin, tezkere alamadığı ile kalmaz; hatta olduğu yerde bile pataklamaz… giderek batağa batar. Çağdaş insanın, ilkel insana göre mutsuz olma nedeni bu, yani "yahu nasıl da geliştim, aklımı ne biçim kullanıyorum" diye-diye şeytan eline düşmesidir. Rahatlık adına bilimi yaratan, teknoloji üreten, kentleri kuran insan; yediği haltın herzevekilliğini anlayınca köy ürünleri modasına ve sahil kasabasına yerleşme projelerine gömülür. Oysa gemi çoktan kaçmıştır… demeyeceğim! Kaçmak için binilecek ve kaçırılmış bir gemi yoktur ki… Sokrates'in dediği gibi, kişi nereye giderse gitsin, kendini (beynini, daha doğrusu formatlanmış beynini) de birlikte götürecektir.
" Bir ejderhanin sirtinda seytana yaptiklarinin kotu olduguna dair nasihat verip sonra ordan baska bi boyuta ucarak uzaklasabilir miyim?"
Bu laf çok güzel; Ergin işaret çakıp bana göndermiş. :D Tabi ki bunu yapabilirsiniz, ama ilk önce, ilk adımda, ejderlerin bir zamanlar var olduğuna %100 inanmanız gerek… ki, bu mümkün değildir. Beyninizde Penrose'un ortaya attığı gibi quantum dust speckler (1 planck’dan küçük boyutlu bükülmeler yapacak düşünce parçacıkları) olduğu takdirde bunlar negatif çökmeye (ejderhanın varlığına inanma zorluğuna) neden olacaklar demektir.
Çizgi ötesine biraz daha taşalım ve sıradışı düşünceleri majiye uyarlayalım: Bize göre majide imajinasyon bile boş iştir. Kendimi sizler için (sizlere farklı gerçekleri göstermek için) kurban ediyor, sırları ifşa ediyor ve diyorum ki: Ben yıllardır imajinasyon yapmıyorum. Şu anda karşımda bir Katolik papazını, bir gay male stripper olarak, hem de pırıl-pırıl parlaklıkta, 3D izleyecek imajinasyon gücüm olsa da yıllar yılıdır çalışmalarımda tek bir imajinasyon yapmamışımdır.
Kimseye imajinasyonsuz çalışın demiyorum. Sadece "Ben imajinasyonsuz çalışıyorum ve başarılı olabiliyorum" demekteyim. Bunun nedeni ise imajinasyonun gereksiz olduğu yönündeki BENİM İNANCIMDIR. Beyninde "imajinasyonun önemi" kalıbı olan bir kişiye "Arkadaş, bırak bu işleri, sadece inan, istediğin olacak" deseniz, bu sözleriniz de sempati ile karşılansa bile, o adamı akşam çalışmada ciddi bir başarısızlığa itmiş olabilirsiniz. Sözlerinize inanmış olması, beyninin ona inandığı (beyin kuantum düzeyindeki dust speckleri temizleyebildiği) anlamına gelmez. Bebeklikten atılan temelleri kırmak çok zor ve zamana bağlıdır. (Eğitimde imajinasyon öğretme nedenimiz biraz da budur.)
" o yüzden moderetor abilerime/ablalarimada cok tesekkurler zamanlari icin."
Teşekkür etme inceliğiniz için bizden de teşekkürler. :) Ancak aramızda abla yok… sadece araştırmacı büyükbabalardan mürekkep bir ekibiz.:)
" Sitenin sorular bölümünü bir kaç yildir takip eden birisi olarak öncelikle hayranlik duydugum bir kimlik oldugunuzu belirtmek isterim."
Keşke iltifatınıza layık biri olsam arkadaşım. Benim gerçeğimi –hep derim- hayatımdaki hanımlar bilir; çünkü sadece onlar belli kapılardan "içerilere" girebilmiş olanlardır. Bana ilgilerini gösteren hanımefendilere daha ilk başta –tüm dürüstlüğümle- söylerim: "Ben cellatım" derim. Gerçekten böyledir, gerçekten tam böyle söylerim. Hiç biri inanmaz. Beni Janus olarak görüp beğenmişlerdir çünkü. Çok, ama çok üzülerek, gerçek anlamı ile üzülerek, söylemem gerek ki, kısa sürede ne kadar haklı olduğumu, ne ölçüde yanıldıklarını görürler.
Ben "bülbülü öldüren" bir "korkunç kelebek koleksiyoncusu"yum. Kimseyi öldürdüğüm ya da kadın koleksiyonu yaptığım yok tabidir ki; tırnak içindeki sözler, benim devrimden kalan filmlerden alıntıdır. Yeri geldi, hasar verdiğim güzel kalpler için (beni hala okuyorlarsa, onlar kendilerini bilirler) çok üzgün olduğumu söylemek istedim.
Güzel gönlünüze sağlık sevgili kardeşim; ama bu onurlandırıcı sözleri bir hak edene lütfedin. Gönlümü hoş eden sözlerinize karşılık ben de size tüm sırları içeren bir mikrofilmi şu köşeyi döner dönmez bulmanızı dileyeyim. (Bizim beyin mikrofilmde kaldı; mikroçip dönemine gelemedik hala. :) )