Maji konusunu arastirirken isimleri vermeyeyim, majisyen olundugunda yani artik adept, cirak vs. gibi pozisyon gecildiginde, inisiye olundugunda, ileri seviye majisyenlerin majik isimler aldigini bircok yerde duydum. Bu konuda gorusun nedir? Bahsettigim majik tanrilar vb. gibi konular degil. Ornegin kisinin adi Ahmet, majik isim aliyor inisiye olunca(veya bu konsepti ben bilmiyorum- ileri seviye yetenekli majisyen olunca diyelim) tamamen baska bir ismi oluyor Ahmet yerine Janus oluyor mesela. Kendi aliyor, veriliyor onu bilemiyorum(veriliyordan kasit belkide ust baglantida oldugu plan vb. sizin Anaerkil gibi).
Sitede arama yaptim ama boyle bir baslik bulamadim. O yuzden sormak istedim. Belkide hic inandigin, toptan red ettigin bir konudur Kuantum ve bilimle uyusmayan. Ya da ezoterizm tapanli inandigin bir konudur. Sonucta, meraktan sormak istedim. Tesekkurler.
YANIT
Değerli kardeşim bu bakış açısı ve bu tip (ast/üst ilişkisinin olduğu; birinin en iyi bildiği, ötekinin dingil olduğuna inanıldığı) maji bize bütünü ile ters… Biz herkese "Kendiniz olun, böylece rahat olacaksınız, en kolay kutsallık rahatlıktır" diyoruz. Bu düşünceyi majide de savunuyoruz ve "kendi yöntemini yarat"ı eğitimde öğretiyoruz. (Yani bize "Bana maji öğret" diyen adama "Yok, sana kendi majini yapmayı öğreteceğim" diyoruz. :D Abarttım tabi ki.) Şimdi bu kafada olan bizlere gel de, adamın birinde –sırf grup lideri oldu diye- bir diğerinin adını değiştirme erki taşımasına sıcak baktır.
Milleti bir diğerinin emrine veren her şey ataerkidir. Bu sistemi pek beğenen kimseler NE celp edebilirler. Boynuz kulağı geçer diye bir laf vardır. Geçmez mi? Geçer tabi ki… Ama bu gerçek, ne boynuz, ne de kulak olmayan insana uyarlanırsa betlik doğar. Ve eğer uyarlanırsa, boynuzların en büyük hedefi kulağı geçmek olacaktır… çünkü kulak diye bir yüce erek vardır ortada. En iyiyi elde etmeyi arzulamak, pek çok insanın doğasında bulunan bir şeydir. Bu yüzden -örneğin politikada- liderler genelde önceki kulağın yerini alan boynuzlardır (Bizde boynuz kutsaldır, yanlış anlaşılmak istemem.) Birinin bir diğerine "şunu yap" dediği her şey yanlıştır. Bize göre herkes kendine neyin iyi geleceğini, en azından neyin gerektiğini (ki, bu gereklilikler içinde hata yapma eylemi de olabilir) bilerek doğar. Akıl vermek, insanın bilgisini yok etmektir.
Bana, "sen de akıl veriyorsun" diyecek kişiler olabilir. Ancak bu kişiler dikkat buyursunlar, ben soru yanıtlıyorum. Ayrıca bu sayfada hafiften "akıl verildiği" bellidir ve buraya AKIL ALMAK İSTEYEN (yani danışmak ve bilgi haznesini genişletmek isteyen) özgür iradesi ile gelir. Ayrıca bu sayfanın girişinde "Teorilerimizin doğruluklarına mutlak şekilde inansak da, mutlak doğrular oldukları hakkında bir iddiamız bulunmamaktadır" sözünün olması önemlidir.
Sahip olunan bilgiyi empoze etmek ile, yere bırakıp ilerlemek farklı işlerdir. Bize göre herkes birşeyler bilir ve çok kişi kızacak olsa da, bir tesisatçı da, bir parçacık fizikçisi de, yerlerinde aynı ağırlıktadırlar. Ve yine bize göre, herkes elindeki sahip olduğu bilgiyi yere bırakmalıdır. O bilgi bir gün birinin işine yarayacaktır.
Ve bu girizgahtan sonra cümlelerinize geçelim.
" majisyen olundugunda yani artik adept, cirak vs. gibi pozisyon gecildiginde,"
Dostum tam yaralı yerden vurdunuz. "Kase-i fâfur"dan artık "bin ah" işitmeye kazır olun.
Bizim en zıt çıktığımız iş, standart majide pek sevilen "inisiyasyon" adlı süreçtir. İnisiyasyon, bir saflamanın beynini bir diğerine "al yoğur" diye vermesinden başka da bir halt değildir. Bu eğitim işine başlarken "Yav, ne diyelim de bu işten yakayı sıyıralım" diye düşündük, düşündük… Sonra öğrencilere "Aprentis" (çırak) demeye karar verdik. (Anaerkide zanaat kutsaldır, sanat kadar kutsaldır; bu ortamda usta-çırak ilişkisi olduğu için çırak dedik.) Sözüme inanın, "öğrenci" demek bile zoruma gidiyor biraz.
Adept, bize göre, beynini 100hz.de gezdiren, ya da bir majikal sistem yazmış olan değil; ne zaman, neyi yapacağını bilendir. Yanıtlarımda bu düşünceyi çok vurguladım. Adeptlik bence bilgi ile değil, yaşayarak (düşe-kalka yaşayarak) öğrenilen bir düsturdur… Majiye de uyarlanabilir. Yani bize göre bir adept bizim mahallenin imamı da olabilir, alt katımdaki pazarcı olan (ve inanılmaz güler yüzlü ailesi olan) komşum da olabilir, benim hiyeroglifleri deşifre eden editörüm Serdar da olabilir, inançsız bir bilim adamı da olabilir. Sadece majikal ortamda durarak adeptlik öğrenilmez. Bu yüzden maji ortamında kimin adept, kimin zımbırtı olduğuna kimse kolayca, durulan yere göre kesin karar veremez.
Bunca yıllık maji öğretmenliğimde ilk ayda bizimle yarışacak başarıyı yakalayan arkadaşlar gördüm. İlk hanımın –bu günün pop kültüründe- bazı kimliklerce "Kezban" diye aşağılanan kültürdendi. Ben ise soyu spiritüalistlerle, satanistlerle dolu bir aileden geliyordum.
(Bu konuda bilgi edinmek için gerçek hayattan alınmış OBSEDE OLMA HİKAYEM adlı dizinin
2 - RUHÇU DEDEM ve
3 - DEDEMİN SATANİST KARDEŞİ adlı yazılarımı okuyabilirsiniz.)
-
Hanımım Ayda (gerçek adıdır) ouja board'u ilk eline aldığında varlık sahibi oldu; benim olmam yıllarımı aldı.
Ben kendi maji gurubumu kurdum, lider oldum; çıkmaza düştüğümde onun varlığından (kendisi aracılığı ile) yardım isterdim.
-
En hızlı satanist zamanımda, yazmıştım, kurduğum satanik grup basına çıktığında Engin Ardıç köşesine –haklı olarak- bizi aşağılayarak almıştı. Bela-mı-belaydım, yıkıp döküyordum. Giderek kara cemaatlerde tanınıyordum. O ortam ülkemizde –en azından o devirlerde- yoktu (şimdiyi hiç bilmiyorum). Oraya herkes girmezdi. Ben "Karahan Adar" olarak (bu takma ismim de gerçekten kullandığım bir isimdir) şöhret sahibi oluyordum.
Ama bir gün Bilinç başlığında uzun uzadıya anlattığım -ailenin alay konusu- babaannem, aynı linkte anlattığım gibi kolumda çıkan satanik sicili bir dua okuyuşu ile iyi etmişti.
-
Babannem o duayı yazarak bana verdi. Ben de saklamışım.
Meraklısı için duayı vereyim:
" Bismillahi hayril esma-i bismillahillezi la yezurru measmihi şey-ün fil arz ve la fissema-i ve hüvessemiy-ul aliym."
Babannaemin yazdığı şekli ile aşağıda.
"Bismillahi hayrül esmai bismillahillezi la yedirriu ma ismihi şeyün filard vela fissemai ve hüves semiyyun aleyim amin."
(Bu duayı ilk kez paylaştığım ve babaanneme Fatiha okuyan sevgili Selma'ya bir kez daha teşekkürler. :) )
-
Bizim arkadaşlara geleyim. Yağız acayip iyi teorisyendir. En küçük bir abartmam yok; onun gösterdiği yoldaki bilgilerden açılmış bir klasör vardır; hazırlamakta olduğumuz Moon Magic'de yararlanmaktayız. Pirinçlere enerji yollama deneyleri vardır.
(Konu ile ilgili bilgi almak için SÖZLERDEKİ BÜYÜSEL GÜÇ makalesine başvurabilirsiniz.)
EEG ile ölçüldü; gamayı 100 hz.e çıkartmıştır. Zaman zaman bunalsa da güzel bir hayatı vardır. ;-)
Ve hala varlık sahibi olamadı, daha dün konuştuk. :D
Herkes bir yerde iyi, diğerinde kötüdür. Ve bu durum, gerçek ölçütü ile pek az anlaşılabilir.
" inisiye olundugunda, ileri seviye majisyenlerin majik isimler aldigini bircok yerde duydum. Bu konuda gorusun nedir?"
Sonunda soruna gelebildim. :DD
Nomen est omen… İsim kaderdir. Bu konuda pek çok yanıtım var. Ama sanırım (emin değilim) en kapsamlı yanıt Beynin sağı-solu ve Akrofonolji başlıklı yanıtımda.
Bu bilgilerden yola çıkarsak, adın önemini anlayabiliriz.
Şimdi bir düşünün: Kaderi etkileyecek bir ismi bir diğerinin vermeye hakkı olabilir mi? Kesinlikle olmamalıdır. Hatta bana sorarsanız, herkese 20li yaşlarında –isterlerse- isim değiştirme özgürlüğü verilmelidir.
[Anneciğime bana bu güzel (bizim konularla ilgili) ismimin nedeni olduğu için teşekkürler ediyorum. Yeniden buluşana dek, keyifli ol anneciğim. :)
Kehf 47-48 ve Müminun 15'de Ahiret "buluşma günü", Taha 59'da "şenlik günü" olarak ifade edilir.
]
" Ornegin kisinin adi Ahmet, majik isim aliyor inisiye olunca(veya bu konsepti ben bilmiyorum- ileri seviye yetenekli majisyen olunca diyelim) tamamen baska bir ismi oluyor Ahmet yerine Janus oluyor mesela."
Anladım da, neden olsun ki bu? Ha, şu olabilir. Kişi oturur, akrofonolojiyi inceler, ya da isterse (kararı kendi almak üzere) bana da bir sorar, yeniden ad alıp kaderini belirler.
Yani bunu yapmak için neden majide başarılı olmayı beklesin ki?
Yine de bir insanın majide başarılı olup sevindiğinde "E, bi de adımı değiştireyim, havam tam olsun" demek benzeri bir hoş gönül ile yola çıkmasında –bence- bir hata olmadığı gibi, bu tutum PE bile celp edebilir. Eğlenmek, keyiflenmek kutsal bir iştir. :)
" Kendi aliyor, veriliyor onu bilemiyorum"
Hay Allah müstehaklarını versin; evet, veriliyor.
" belkide ust baglantida oldugu plan vb. sizin Anaerkil gibi"
Anaerki, bir üst plan (sübjektif bir katman) değil, unutulmuş bir kültürdür arkadaşım. Yirmi yıldan fazla bir süre önce bir Mecusi üstat bana tanıttı. Uyanık bir ademdim, kurcaladım. Öğrenirken çok isyan da ettim; çünkü bendeniz gibi bet "herif-i nâ-şerif"ler için kabul etmek çok, ama çok zordur. Ama gerçeklerden kaçmak olanaksızdır. Kavga gürültü içinde de olsa, dokunan pırıldamakta (aydınlanmakta demedim; pırıltı kutsal, aydınlık engelleyicidir; bkz. "ışık hızı") ve akmaya başlamaktadır.
Sonra bilgileri kontağım olan o "bağlantılarıma" sordum, onay aldım. Yetmedi! :DD Kafadar arkadaşlarla bir araya geldik. (Bilim kafalı münkirleriz; çakradan, nefes taliminden, mantradan anlamayız.) Olayı bilimsel bazda incelemeye başladık. Söylenenlerin doğruluğunu –elden geldiğince- doğrulayan kanıtlara bulduk. 722 doğdu. :)
Sözün özü; kimseye –kendi hayatın adına- kendi üstünde erk vermemek gerek. Hoca yoktur. Bildiğini söyleyen vardır. İsteyen duyar, beğenirse kabul eder, beğenmezse teşekkür eder cızlamı çeker, ya da beğendiği yerleri alır, cancağızı isterse eğer-büker, kendi gerçekliğine monte der. Çok kişiye sormak fena bir iş değildir. Ama birilerinin lafına tümden beyinde kakalanmış "hocadır, ne diyosa o" bilgisi ile eyvallah etmek, el …'i ile gerdeğe girmek değil, kendi gerdeğine girmeyip yallah, hazreti sokmaktır. Sorulara yanıt verenlere saygı duymak da iyi bir şeydir… söylenenlere DAİMA birazcık kuşku ile yaklaşmak kaydı ile. ;-)
" Belkide hic inandigin, toptan red ettigin bir konudur Kuantum ve bilimle uyusmayan. Ya da ezoterizm tapanli inandigin bir konudur. Sonucta, meraktan sormak istedim. Tesekkurler."
Biz teşekkür ederiz arkadaşım. Jargonunuzdaki farklı incelik gözümüzden kaçmadı. Güzel gönlünüze, gönlümüzden selâm-ı mahsus ederiz. :)
[Dostlar; "Adam dualara mualara, Osmanlıca laflara girdi, yoksam kaymalarda mı?" demeyin. Selam-ı mahsus sözünü Atatürk'ten (onun bir mektubundan) öğrendim. :) Hoşuma gitti, kafamın bir yanına yazdım. İçimden geldi, bu güzel gönüllü arkadaş için kullanıverdim.
Hala hem paganist, hem Müslümanlık hayranıyız; bencileyin de hala hem Osmanlı, hem de Atatürkçüyüm. :)
]