YANIT
Bu soru, sorulmasının hemen ardından sorucu tarafından iptal edilmiş. Ancak bu fırsat ile bazı bilgiler aktarabileceğim için hoşgörüsüne sığınarak soruyu iptal etmedik.1
Bizler kendimize paganist ve okültist desek de, aslında bu isimlendirmeler hatalıdır; çünkü okültizme eleştirel bir yaklaşımımız olmasından öte, inancımız bizim tarafımızdan yaratıldığı için, paganizm de değildir, ancak bu inanca yakın yapıdadır. Yanıtım da bu bağlamda olacaktır.
Dinlerin “gönderildiği” düşüncesi sitemimize uygun değildir. Bizlere göre göklerde oturup İmparator Ming gibi insan eylemlerini inceleyen, denetleyen, hal ve gidişe göre şunu-bunu “yollayan” tanrılar (ya da tanrı) yoktur.
Göklerde, öfkeli ve cezalandırıcı bir tanrı olduğu benzeri düşünceler insanları uzun vadede inançsızlığa, hatta isyana itebilecek olan Yahudilik nosyonlarıdır; çünkü bu kalıp gereği insanlar başlarına gelen talihsizliklerin, hatta felaketlerin nedeninin tanrı olduğuna inanırlar. Oysa Yaratıcı2 asla acı vermez. Bu konuya örnek olarak Müslümanlık dinin yaratıcı tanrısı Allah'ın sözleri örnek gösterilebilir.
Kaf 29
Ben asla kullarıma zulmetmem.
Yukarıdaki inançtan (Yaratıcı tanrının öfkeli bir varlık olması ve öfkelenince ceza olarak felaket ya da olumsuzluk "yollaması" inancından) daha da kötüsü, olumsuz olayların “onun tarafından yapılan bir sınama” olduğu inancıdır. Oysa her şeyi (evreni) arzusu doğrulusunda yaratmış bir tanrının yarattığını sınamasının (daha doğrusu sınama gereği duyacak olmasının) gerisindeki tutarsızlık açıktır.
Yüzleşilen olumsuzlukların nedeni -benzersiz bir iyilikte olan- Yaratıcı’nın inayetinden uzak kalmış olmaktır. Ancak bu hoşa giden bir düşünce değildir; çünkü değişmek, boyuneğmekten zordur.
Bazı duaların neden cevapsız kaldığı sorusuna da aynı kalıp çerçevesinde yanıt aranmaya çalışır ve işler iyice çıkmaza girer. “Tanrım neydi günahım?” haykırışları (çaresizliği) artık start almıştır.
Oysa Yaratıcı her isteği yerine getirir; onun gerçeği KARŞILIKSIZ VERMEKTİR. Ancak onun yapısı ile senkronizasyon sağlanacak beyin elektriği (karakter, düşünce yapısı) yoksa, kontak kurulamaz, ihsan edilenlere sahip olunması ciddi oranda zorlaşır. Onun koruyuculuğu ve vericiliği -kişi tarafından hatalı seçimlerle (örneğin -acı, korku, öfke yüklü- hatalı düşünce kalıpları ile) önemli ölçüde ketlenecek olabilse de- her zaman vardır. Bu düşünceye kanıt olarak Bohm’un (ve Broglie’nin) Pilot Wave teorisi (teorinin ezoterik yorumu) ve hipotetik parçacıklar olan takyonların makrokozmosa sızabilip bazı düzenlemeler yaptıkları görüşleri gösterilebilir.
Dileyen bu sözleri bir yaratıcıya bağlamayabilir de: Mutluluk öncel (Big Bang öncesi) bir "yapı"dır (buna dileyen tanrı da diyebilir). Ancak -bazı teorilere göre bölündüğü, bana göre insan bilincinin aldanarak ondan uzak kaldığı- için bir “niteliğe” ya da kavrama dönüşmüştür. (Yani insani bilinç, öncel iyilikten/tamlıktan/tamlık içeren bir yapıdan, hatalı frekansa çıkıp, madde olarak çökerek kopmuş bir PARÇADIR.) Bir diğer deyişle: Öncel evrende (cennette) mutluluktan başka bir şey yoktur ki… Mutluluk adlı ülkü, sadece bölünmüşlük (kötülük adlı bir zıtlık) var olduktan sonra bizlerin anladığı şekilde mana kazanır. Kötülük (acı), kopma ile var olmuştur, çünkü tamlıktan ayrılma söz konusudur. Ana alan mutluluk ve iyilik konumunda kalmış, "mutluluk ve iyilik" olarak bir nitelik kazanmıştır.
Özetle, Yahudilik çıkışlı düşünceler insanları -kişiliklerinde en küçük bir değişiklikte bulunmadan- her şeyi Tanrıdan beklemeye, örneğin -sözlerim biraz ağır olacak ama vurgulamak için hafifletmeyeceğim- dua adı altında dilenmeye yöneltirler. Dua etmek rahatlatıcıdır, ancak fazla gerekli değildir; çünkü Yaratıcı’ya en küçük bir benzeme sağlandığında, ona bir adım atıldığında, duaya gerek olmadan en gerekli yardımlar/destekler akmaya zaten başlar. Örneklemeyi yine Müslümanlık bazında yapalım:
“Allah Teala Hazretleri diyor ki: Ben, kulumun benim hakkımda yaptığı zanna göreyim. O , beni zikretti mi onunla beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim."
Buhariden alınan bir hadis-i kutsi. (Hadis-i kutsi: Allah’tan alınan hadis, hz. Muhammet’in kendi görüşlerini değil, Allah’ın sözlerini ifade etmesi olan hadis.)
Tevrat’ta yer alan düşüncelere inandırılan insanlar, beklediklerini elde edemeyince doğal olarak kuşkuya düşer, giderek öfkelenir, hatta isyan ederler.
Büyük plan zaten budur.
İnsan, kesinlikle tanrının “güdümünde” bir yaşam formu değildir.
Kuantum fiziğine göre evren (ya da kader) -bazı yorumlara (örneğin Bohr’a) göre bakış (ölçüm); bazı yorumlara (örneğin Stapp) göre bilinç (beyin elektriği) ile kişi tarafından inşa edilir.
Evren Yaratıcı'nın mutlak yönetiminde değildir ki insan olsun… Evrende her şeyin iyi ve düzgün olMAMASI, Yaratıcının her istediğinin OLMADIĞININ (farklı bir söyleyişle, gerçekliğin mutlak şekilde onun iyiliğine paralel gelişemediğinin) apaçık kanıtıdır. (“Kahpe felek” sözünün İslam’da kabul edilmesinin nedeni, “felek” olarak Dünya yaşamının görülmesidir. Makrokozmos, hatalı seçimlerle “kahpe” şeklinde nitelenecek bir yere dönüşebilir.) İnsan adlı yaşam formu, özgür irade, yani “seçim şansı” sahibidir. Bunun da kanıtı Yaratıcının insanları “hatalıyı seçmemeye karşı uyarmasıdır”. Uyarının varlığı, seçme şansının varlığına delildir. Seçme şansı varsa insan yönetilmiyor demektir.
Ortalama bin yıldan daha fazla zaman öncesinden kalmış açıklamalarla evrenin çalışma şeklini anlamaya çabalamak kişiyi çıkmaza sokabilir. Müslümanlıkta verilen bilgiler yanlış değil -zamanına göre yeterli olsa da- günümüz kriterlerine göre eksiktirler. Müslümanlık adlı yapı, inanılmaz güçlü olan Yahudilik propagandasının etkisi altında -kimse kırılmasın- özgün halini çoktan yitirmiştir. (Yitirmiş demeyelim, sözlerimi “Özgün hali gölgede kalmıştır” diye düzelteyim.) Özetle, özellikle bilimsel temelli beyinlerin (buna ampirik diyelim mi? :) ) olağan dinsel bilgiler bazında sorulara yanıt bulmaları çağımız standartları göz önüne alınırsa hayli güçtür. Bizim sistemimiz ise kuantum mekaniği temeline dayalı olduğu için, pek çok soruya makul yanıtlar verebilmektedir. Yanıtlarımızın Müslümanlık temel düşüncelerine paralel olması gözden kaçmamalıdır.
Toparlayacak olursak “Paganizm bozulduğu İÇİN dinler yollandı” görüşünün gerçeği yansıttığını iddia etmek doğru olmayabilir.
Peki, paganizm “bozulmuş” mudur?
Bence evet, Müslümanlık öncesi bozulmuştur.
Paganizmin “bozulduğunun” bazı açık göstergeleri vardır; bunların en çapıcı örneklerinden biri kurban geleneğidir. Müslümanlıkta -inançsız kesim tarafından- çok eleştirilen kurban olayının çıkışı paganizmdir ve paganizmdeki kurban yüz, ya da binliktir… hatta insan kurbanı da vardır. Örneğin hz. Muhammet’in babası Abdullah, babası Abdülmuttalip tarafından, edilmiş bir yemin yüzünden, Hübel adlı tanrıya kurban edilecektir. Ancak bazı olaylarla bu engellenir.
Bir tanrı adına NEDENSİZCE hayvan öldürmek (aynı yaratıcı tarafından yaratılmış bir diğer canlının yaşam hakkını elinden almak) doğru bir şey olamaz. Eğer bu tutum doğru ise, Yaratıcının kimi yaşam formlarını kayırdığı, bu yüzden yeri gelince belki uzaylı bir ırkı insana kayırabileceği gibi rahatsız edici bir düşünce doğar; oysa Yaratıcı, insan bilinç yapısındakinden misli ile iyidir. Müslümanlığın ana akidesi paylaşma ve kardeşlik kavramı tabidir ki diğer tüm canlılarla kardeşçe yaşamayı da içerir. Yaşamı kutsayan bir tanrıya ölüm yaratarak yaklaşılacağı düşüncesi bize terstir.
Kurban, sadece Arabistan değil; İlk Çağ Yakın Doğu uygarlıkları paganizminde de görülür. Örneğin Sümer miti Gılgamış’ta yer alır. Tufan’dan kurtulan Utnapiştim, tanrılara teşekkür için kurban keser…
Gılgamış destanı Tablet XI
160 Tanrılar bu kokunun hazzını aldı,
(...) ve kurbanın üzerine sinekler gibi üşüştüler.
Tevrat’ta Yahveh için de kurban kesildiği hakkında sayfalarca bilgi vardır. Ancak Yahveh kesilen hayvanların -hazır mısınız duymaya- yakılmasını istemekte, bunu şart koşmaktadır! Etlerin yenmesi yasaktır. Mısır'dan vaatlerle çıkartılan insanlar sadece manna -ne olduğu hala çözülemeyen- bir şey ile beslenmektedirler. İşin daha ilginç yanı, çıkan yanık kokusunu hoş karşıladığı hakkında ayetler bulunmasıdır.
Tevrat - Çıkış 29
18 Sonra koçun tümünü sunağın üzerinde yak. Bu RAB'be sunulan yakmalık sunu, RAB'bi hoşnut eden koku, O'nun için yakılan sunudur.
25 sonra ellerinden alıp sunakta yakmalık sunuyla birlikte beni hoşnut eden koku olarak yak. Bu, RAB için yakılan sunudur.
Levililer 1
9 Kişi hayvanın işkembesini, bağırsaklarını ve ayaklarını yıkayacak. Kâhin de hepsini yakmalık sunu, yakılan sunu ve RAB'bi hoşnut eden koku olarak sunağın üzerinde yakacaktır.
10 “‘Eğer kişi yakmalık sunu olarak davar, yani koyun ya da keçi sunmak istiyorsa, sunusu kusursuz ve erkek olmalı.
11 Onu sunağın kuzeyinde, RAB'bin önünde kesmeli. Harun soyundan gelen kâhinler kanı sunağın her yanına dökecekler.
12 Kişi başını, iç yağını kesip hayvanı parçalara ayırmalı. Kâhin bunları sunakta yanan odunların üzerine yerleştirecek.
13 Kişi hayvanın işkembesini, bağırsaklarını, ayaklarını yıkamalı. Kâhin bunları sunak üzerinde yakarak sunmalı. Bu yakmalık sunu, yakılan sunu ve RAB'bi hoşnut eden kokudur.
Örnekler fazlalaştırılabilir.
Müslümanlık ise kurban olayını YARATMIŞ DEĞİL, RAFİNE etmiş olan dindir. Müslümanlık ile hekatomb (yüzlük kurban) geleneği sona ermiş, önceden kurbanlar gömülürken, kurbanın etlerinin yoksullara dağıtılma şartı getirilmiştir. Artık gelecek hakkında bilgi almak, Gışgamış'taki gibi tanrıları kan dökerek beslemek, ya da Yahveh’i hoşnut eden yanık kokusu çıkartmak için değil, SADECE yardım etme amacıyla hayvan öldürülecektir. Farklı bir bakış açısı ile bakalım: Zaten yenmek için öldürülen hayvanların etlerinin aciz durumdaki insanlara dağıtılması şartı vardır artık.
Yukarıdaki bilgiler sonrasında kurban bayramında -amca, dayı, birader, bacanak, muhtar emmi, kanka vb. ile “danaya girip kışlık et stokunu sağlama almak” bence Müslümanlık ruhuna uymayan bir davranıştır ve ne ölçüde sevap taşıdığı (PE celp edeceği) son derece kuşkuludur. Çünkü bu davranış Müslümanlığı getirdiği değişimi -bir hayvanın keyfi olarak sadece yardım amacı ile öldürülebileceği reformunu- hiçe saymak manasındadır. Kurban etleri önceden belirlenmiş yardıma muhtaç kişilere ulaşmıyorsa, yapılan eylemin “eski devirlerin pagan tapımı” olduğu düşünülebilir.
[Kendi yaşamımdan bir anekdot eklemek ve (hem bir Mason locasında Üstad-ı Muhterem, hem de beş vakit namazında bir kişi olan) dedemden söz etmek isterim: Kendisi bir ateisti, babamı, damat olarak kabul edip çok yakın ilişki kurmuş biridir. Babam ise iç güveyi olarak senelerce yaşadığı halde, bu süreçte tek bir gün oruç tutmamış, kurban kesmemiştir. Dedem, her kurban bayramında etlerin tasnifi kadar, bayram öncesi yardıma muhtaç kişi arayışını bizzat takip ederdi. Dağıtılan etlerin yanında -önceden hazırlanan- zarflar içinde para yardımı yapıldığını da anımsamaktayım.]
Toparlayayım: Müslümanlık -gerçekten de iddia edildiği gibi- bazı amacını aşmış inanış ve eylemi rafine etmek adına yola koyulmuş bir din olabilir.
Peki; hedefine erişmiş midir?
Hayır. Bence erişememiştir.
Günümüzdeki Müslümanlık, pop kültürü yöneten bir bilinç tarafından yeniden dizayn edilmektedir. Müslümanlığın -Düşünsel içeriği (felsefesi) yerine- kurban, oruç, hicap, namaz, hac benzeri pratik uygulamalarla eş tutulması; bu eylemleri yapan nice kişinin gerçek ayetlerde vermek istenen bilgilerden bütünü ile bihaber olmaları, hala da kendilerini Allah'a yakın (dindar) sayabilmeleri bu görüşü desteklemektedir.
"Şaşarım o kimseye ki, Kabe'ye ulaşmak için yolları, dağları, tepeleri aşar. Mekke'ye varır. Ulaşır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ait o özel yerleri görmek için yolları aşar. Ama Allah'ın tecellisinin karargahı olan kalbine ulaşmak için gayret etmez” Muhamed bin Fadl.
Hz. Muhammet’in kaybından sonra adım adım yeniden kotarılan ve bazı bilinçler ile çağımızda zirveye ulaşmış olan yapı öylesine iticidir ki, nice aydın bu sistemden ürkmekte, dinsizliği tercih etmekte, ya da -kimse darılmasın, söylemek zorundayım- hiçbir şey bilmeden Hıristiyanlığa yönelmektedir. Oysa aradıkları özgürlüğü -aseksüelliği kutsallık kisvesi ile yücelten disiplinler yerine- Müslümanlıkta bulacak olabilirler. Yapılması gereken, çekilen duvarların ardına bakma yeteneği (cesareti) geliştirmekten öte değildir.
Tabidir ki inançsız olmak bir ayıp değildir. Ancak bilimsel verilere göre inançlı olmak daha mutluluk vericidir. :) (Bu konuda bilgi edinmek adına SEROTONİN, İNANÇ ve MUTLULUK adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
Hacca gitmek, namaz kılmak, İslamî hicaba göre giyinmek -eğer beyinde bunların gerekliliğine (iyiliğine) mutlak inanç, ve de uygulama sırasında rahatlama varsa- PE celp edeceklerdir. Ancak yine de -bize göre- Müslümanlığın bunlarla sınırlanması, içeriğin ikinci (hatta beşinci, onuncu plana atılması) PE celbi adına büyük kayıptır. Pratik uygulamaları ön planda tutmak "insanlık adına hiç de hayırlı olmayan bir plan"ı canlı tutma anlamına gelebiliyor olabilir.
Umarım düşünmeyi, araştırmayı seven beyinler sözlerimi duyar, ya da önem verir, ürküntüleri geride bırakıp, tarafsızca gömülü bilgileri ortaya çıkartma işine soyunurlar. Bulacakları şeylere şaşacaklarını ve sarfettikleri çabadan hiç de pişman olmayacaklarını biliyorum. Nereden mi? Şuradan: Biz de bu işe böyle girdik. :)
DİP NOTLAR
[1]
Sorucu e-mail vermediği için sorusunu iptal etmediğimizi kendisine bildiremedik. Soru sildirme olanağını kesinlikle kaldırdığımız halde, bu soru kararımızı öncesinde geldiği için eğer bize ulaşırsa soruyu silecek, yanıtı makale olarak Ezoterizm sayfasında yayınlayacağız.
[2]
Allah, Tanrı, Ana Tanrıça, Baba Tanrı, Buda,
the Unmoved Mover [Aristotle], Absolute Spirit [Hegel],
evren, kuantum uzay-zaman geometrisi, kuantum uzay-zamanına embed bir gerçeklik,
Implicate Order [Bohm], Kuantum evreninde gömülü Platonik değerler [Penrose], Proto- Consciousness [Penrose] vb.