YANIT
Sahip olduğunuz bilgilerde bazı hatalar var. Bunların var olma nedeni sizden kaynaklanan bir eksiklik değil, kültürel kaynaklı (ki, kültür büyük ölçüde Yahudilik etkisindedir) inanışlarındaki hatalar. Siz de doğal olarak bu hataları doğrudur diye benimsemiş ve sorunuza yanıt bulamamışsınız. Ayrıca araştırmanızda bilgi noksanı da bulunmakta; bu noksan ise pek az kişi tarafından bilinmeyen bir -bize göre- gerçek. Ancak anımsatayım: Sözlerimizin mutlak doğrular olduğu gibi bir iddiamız yok. Verdiğimiz tek güvence “doğru olduklarına inandıklarımız” olmaları ile sınırlı. Bizim inandığımız her şeyin doğru olacağını düşünmek ise tabidir ki mümkün değil.
İlk olarak kültürel kaynaklı hatalardan söz edelim. İnsanların bu hatalara düşme nedeni onlara ezberletilen ataerkil yanlıştır ve gerisinde Yaratıcıyı Yahveh olarak (yani Tevrat yaratıcısı olarak) görmek vardır. Yahudilik öylesine baskındır ki, pek çok dinin gerçeği fark edilmeden pop kültür aracılığı ile yeniden biçimlendirilmiş, en azından rötüşlanmıştır.
Yahveh; insanları temelden hatalı (günahkar) gören, ürkütücü şekilde cezalandırıcı, ayrıca "intikamcı, kıskanç, savaşçı” bir tanrıdır. Bu sözler bana ait değildir; kendisini Tevrat’ta böyle (bu sözcüklerle) tanımlar.
[Ancak ben kişisel olarak böyle bir tanrı olduğuna inanmıyorum. Tevrat’ı insanlar yazmıştır. NE altındaki kişilerin üst otoriteye boyun eğme ve giderek üst otorite olma (önce ezilmek, sonra ezmek) tutkuları bilinir. Bu yüzden “yarattıkları” diyeceğim tanrı da kendilerine benzerdir. Oysa Yaratıcı neşe, coşku, yaşam isteği, heyecan, dostluk, aşk, eğlence, cinsellik, tatmin, rahatlık ve dinginlik gibi tüm olumlu kavramların çıkış noktasıdır; intikam, öfke, kıskançlık gibi negatif olanların değil. Negatif kavram ve duygular, bölünme sonrası var olmuşlardır. (Zaten Müslümanlık bunlara "günah" olarak niteler; yani Şeytani olgular şeklinde görür.)]
Şeytan, bize göre ne satanistlerin inandığı varlık, ne Yahveh, ne de başka bir şeydir. (Artık bence bu Ortaçağ tanrılarını aşmak gerek.) Şeytan, Big Bang sırasında meydana gelen, hatta belki de Big Bang’i yaratan bir frekanstır. Nasıl ateş yakar, elektrik çarparsa, o da böler. İnsan beynine girince (“ruh” adlı yapı ile kontağa girince) bazı tanrılar, şeytanlar, kavramlar, doğrular vb. kendiliğinden var olur… böylece bir kültür doğar. Amaç, yapısı gereği bölmektir. Ancak nasıl elektriğin ya da ateşin gizli bir amacı yoksa, onun da yoktur; o –bence- (bu konuda arkadaşlarımla ortak şekilde düşünmüyoruz) bilinçsizce bölmektedir. Bu frekans ile kontağa giren ruhlar sürekli korku içinde yaşarlar. Korkunun en büyüğü ise yaşamak (yani hayat denen süreç) korkusudur; çünkü çekmekte oldukları NE yüzünden sürekli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu korkuyu aşmak adına “dinginlik ve huzur” adlı kavrama “sığınırlar”. Kötü haber odur ki makrokozmos yapısında, yani yaşam denen süreçte, hiçbir yere sığınma imkanı yoktur. Yani bu arayış büyük bir tehlike içerir. Kurtuluş sadece değişmektedir.
İşte insanların ilk hatası bu hatalı arayışlarıdır. Ancak suçsuzdurlar; sadece beyinlerindeki frekans yönetimindedirler.
Bu “insanlar” sözlerimden kendimi ve arkadaşlarımı onlardan farklı, üst bir yere koyduğumu sakın düşünmeyin. Dünya adlı planette yaşayıp, hayat denen ortamda olan herkes bir ölçüde söz konusu tehlike altındadır:
-
Tehlike, hata yapılan anda NE yi celp etme tehlikesidir.
-
Hata, makro doğal yasalarına uygun düşünmemek, yaşamamaktır.
-
Makro doğal yasaları, serbest seks ortamında yaşamak değil (doğal içgüdüler deyince o anlaşılır); “rahatlık” adlı beyin süredurumuna ulaşmaktır sadece. (Seks, genelde bu kavrama dahildir, ama karaktere göre ikinci planda da olabilir.)
Başta söz ettiğim ikinci yanlış dinlerin insanları birbirlerine savaştırdıkları, yani kendilerinden olmayanı düşman saymalarıdır. (Zaten sorunuz da bu konu üzerinedir.) Oysa hayır; dinler, gerçek dinler, insanları savaştırmazlar! (Bizler “din” olarak –yani Yaratıcı’dan doğrudan gelen sözleri deklare eden sistem- sadece özgün Müslümanlığı görüyoruz. [Paganizm din değil, inanç sistemidir.] Vahiy ile alınmış kitabı olduğu global şekilde kabul gören din Müslümanlıktır. Yahudilik ve Hıristiyanlığın kaynak kitapları insanlar tarafından yazılmıştır.)
Konuyu açalım.
Birçok kişiyi hayrete, hatta öfkeye düşüreceğimi bilsem de, farklı şeyler söyleyeceğim. Ben bir araştırmacıyım ve bu sayfanın amacı popülarite kazanmak (“layk almak” :) ) değil, sorular gelirse bulgularımı aktarmaktır. Sanılan aksine Müslümanlığın özgün hali savaşçı DEĞİLDİR. Bedir, Hendek gibi savaşlar sadece küçük kapsamlı “kapışmalardır”. Müslümanlığa savaşçı görünümü veren hz. Muhammet’ten sonra gelen halifeler ya da yöneticilerin -yüzleşilen bazı olaylar sonucu alınmak zorunda kalınan -geçici kararları kalıcıya dönüştürmeleri olabilir. Müslümanlıktaki özgün içeriğin start alması da aynı zamana denk gelmektedir.
Halifeleri ya da yönetcileri suçlamıyorum; şartlar (yeni dini ayakta tutma çabası) öyle davranmalarını gerektirmiş olabilir, bilemem; Müslümanlık uzmanı ya da tarihçi değilim. Tasavvuftan bile anlamam. Benim bildiğim ezoterim ve pozitif enerjidir ve Kuran ayetlerinde bunu bulunca dile getirir, bu ayetlerden yola çıkarak düşüncelerimi aktarırım. Yineleyeyim: Kuran’da bizim öğretiye (ve genelde anaerkil paganizme) son derece paralel, inanılmaz güzellikte, bu sayfalara eklemeden durmadığım ayetler vardır. Bu bilgilerin vahiy ile alınmış olduğu iddiası, spiritüel/mistik/paranormal (tanrısal) bir ortamdan kaynaklandığını düşündürür ve bu durum değerlerini arttırır. Ancak bunlar Hz. Muhammet’in uydurmaları olsalar bile değerlidirler. Önemli olan, geliş yönteminden çok içeriktir.
Yani Müslümanlık bir savaş değil, barış dinidir.
Bu site izleyicisi birçok kişinin tek kaşını kuşku ile havaya kaldırdığını düşündüğüm :) sözlerime birkaç örnek vereyim:
-
Selam Allah’ın adlarındandır.
Selam, Bakara 208 de geçer ve anlamı “barış”tır. (“Ey
İnananlar! Hep birden barışa (slm’e) girin.”)
(Bu konuda bilgi edinmek adına SELAMÜN ALEYKÜM ve ŞEYTAN - 1. Bölüm: Güzel Esma "Es Selam"
adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
-
Müslümanlıkta sanılanın (ve de bazı uygulamaların) aksine, kutsal mekanlara saygıda din ayrımı gözetilmez.
“Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi.” Hac 40.
-
SADECE insanları yurtlarından çıkartanlarla -savaşılması değil- onlarla dost olunmaması gerektiği söylenir. (İnsanları yaşadıkları yerden çıkmaya zorlamak ciddi bir NE nedenidir.) Bu durum bazılarınca savaş izni olarak algılanmıştır.
“Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever.. Allah, ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi
yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder; kim
onları dost edinirse, işte onlar zalimdir.” Mümtehine 8-9.
-
İnsan öldürmek (yaşama hakkını elinden almak) büyük oranda yasaklanır.
“Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.” Maide 32.
Kabul ediyorum; Kuran kapsamında Tevrat’a son derece benzer bilgiler de vardır. (Aydınların pek çoğunu dinden uzak tutan bu ayetlerdir.) Bu “iki farklı içerik” çelişkidir tabi ki, oysa Yaratıcının sözlerinde çelişki olabilir mi? Söz konusu çelişkiyi -Hz. Muhammet’in isteği olmadan, onun ölümünden çok sonra toplanan Kuran’a Yahudilerin ayet eklemiş olabilecekleri; ya da silinmiş, yıpranmış şekilde yaprak vb. üzerinde gelen ayetlerin yanlış okunması, okunamayınca -iyi niyetle- çevredeki alışkın olunan Yahudilik inancı temelinde algılanmaları olabilir. Ezoterizmi bilim açısından incelemiş bir okültist olarak bildiğim şudur:
Makrokozmosta “saf” ve “bütünüyle tanrısal” yani “el değmemiş” bir şey var olamaz. Fizik yapıya aykırıdır bu. Buna dinler de dahildir.
Bizler nesh edilen bazı ayetlerin asıl veri (tanrısal olan ayet) olduğunu düşünüyoruz. Düşmanın öldürülmesine izin veren ve "Kılıç ayeti" olarak tanınan Tevbe 5 "Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün." bu konuya örnektir. Kaldırılan ayet ise Kafirun 6'dır ve "Hoşgörü ayeti" oarak tanınır.
"Sizin dininiz size, benim dinim bana."
Bu görüşte (yani gerçek ayetin Kafirun 6 olduğu görüşünde) olan bazı Müslüman araştırmacılar ve ilahiyatçılar da vardır. Prof. Dr. Metin ÖZDEMİR, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi: “Tevbe (…) bu konuda ellerinde söz konusu neshin varit olduğuna dair ne Kur’an’dan ve ne de en zayıf hadislerden bile bir kanıtları vardır. Bu tür yaklaşımlar, tamamen ulemanın siyasi ve konjonktürel içtihatlarına dayanmaktadır." Yukarıda ben de aynı tezi savundum zaten. (Nesh edilen, yani kaldırılan, ayetler hakkında bilgi edinmek adına KURAN'DAKİ ÇELİŞKİLER -
1. Kuran'ın Toplanması ve KURAN'DAKİ ÇELİŞKİLER -
2. Nesh Etme ve Mensuh Ayetler adlı yazılarımı okuyabilirsiniz.)
Toparlayayım: Dinler (yineleyeyim: kişisel açıdan din olarak sadece özgün Müslümanlığı görüyorum) ve pozitif inanç sistemleri (örneğin anaerkil paganizm) insanları ne salt huzura (bu "yaşam denen akım" ile ilgisi olmayan, genelde aseksüel "huzur" kavramının çıkışı Hıristiyanlıktır), ne de savaşa yönlendirirler. Onlar "bütünleşme ve böylece daha iyi yaşama" amacına odaklıdırlar. Hatta Müslümanlığın öncel amacı (Tevrat’taki gibi) sadece dinin tanrısına taptırmak (boyun eğdirmek) değil, insanın iyi yaşamasıdır!
Kuran’da -bizim düşüncelerimize paralel görüşteki- ayetleri vahyeden, bize göre ful pozitif, mutlak estetik değerler içeren, insan beyninin algılayamayacağı iyilikteki “Ana Alan”ın yegane amacı insanları ait oldukları yere, öncel mekanlarına, yani kendi yanına, sinesine yeniden almaktır. İnançsız kişiler bu düşünceyi “kollarını açmış bekleyen bir anne ya da baba tanrı” şeklinde değil, senkronize olma eğilimi içindeki bir ful pozitif fizik alan olarak da görebilirler. (Bize göre bu alan bilinçlidir.)
Gösterdiği yollar, öğütlediği kavramlar yeniden hep birlikte olmak, yani insanları öncel mutluluğa ulaştırmak adınadır. O bilinç, ya da alan, “erdemler” şeklinde yorumlanan kavramlar temelinde gerçekler içerir. Bu yüzden "iyilik" de diyebileceğimiz bazı tutumlar, beyin elektriğinde onunla senkronize olacak yapı var eder. Bu yaklaşımın anaerkil ezoterizm ve sistemimizin “öncel bütünlüğe dönüş” adı verilen sonucu yaratacak olması anlamlıdır.
Özetle, bize göre dinlerde savaşlara neden olan,
-
sonradan meydana gelen NE sızıntıları,
-
insan bilinci kaynaklı eklentiler (yineleyeyim, bu eklentiler iyi niyetle, yani yeni inmiş dinde kalıcılık sağlamak amacı ile de yapılmış olabilir),
-
yaygın kültürün etkisinde kalıp içeriğe ulaşamamak,
-
tanrısal sözleri hatalı yorumlamaktır.
Bizler de size huzurlu ve de şen günler dileriz. ;-)