722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

MÜSLÜMANLIK

SORULAR ANA SAYFA | TÜM MÜSLÜMANLIK SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

9 Nisan 2021
müslüman olmak için ne lazım da sende yok ? (Janus'un İslam Dinine Eleştirileri)

Selam sevgili Janus
Her defa müslümanlıkla ilgili pozitif şeyler yazdığında bizler müslüman değiliz paganiz diye ekliyorsun peki müslüman olmak için ne lazım da sende yok ? bilmiyorum yeterince açık olabildim mi? Müslümanlığın şartları var ya hani kelime i şahadet , namaz kılmak, oruç tutmak...vs gibii onları yerine getirmek gerektigine mi inanıyorsun? Ben kendimi hem hicbir dine hem hepsine ait hissediyorum yani her dinin bende pozitif duygular uyandiran ritüellerini yaparim mantığıma yatmayan senkronize olamadigimi da yapamam o yüzden seni anlayabilmek istiyorum.

Ayrica geçenlerde biri seni ve 722 sistemini eleştirdi, ve kişisel gelişim kitaplarındaki cümleler dedi(genel olarak böyle bisi) sen de haklisin ama doğru tektir, içerikli bir cevap verdin, nacizane benim bir okurun olarak eklemek istediğim birşey var, sen o kişisel gelişim kitaplarına ek olarak neden sorusunun cevabını veriyorsun. Ve bu neden in cevabını almadan hicbir şeyi uygulamaya koyulamayan beyinler içinn inanılmaz önemli bir durum.. İyi insan olun! Peki neden? Cennet e gidersiniz... Neden? Hicbir şeyy beni tatmin etmiyordu ,bilimle buluşturup mantığa yatan cevapları şahsen ben zamanında çok kitap okumuş (Nerdeyse 5 yıldır bırakmış) biri olarak hicbir kişisel gelişim kitabında bulamadım. Sevgiler Janus.

YANIT

Bizi izleyen pek çok kişi “Müslümanlığı bu kadar beğeniyorsan Müslüman niye olmuyorsun?” benzeri sorular sormaktalar. Ancak bizlerin Müslümanlığı desteklememizin gerisinde ciddi ölçüde beğenimiz bulunması kadar; genele, olağana olan saygımız da vardır. Bize göre çoğunlukta olan bir ölçüde saygıyı –ya da uyumu diyeyim- hak eder. Eğer çoğunluk azınlıkta kalanın beklentilerine tamamen ters yapıda ise, azınlıkta olan yer değiştirmek için elinden geleni yapmalıdır. Bu bir kaçış değildir ve Müslümanlık kapsamında “hicret” olarak değerlendirilir. Ama eğer çoğunluğun içinde yaşıyorsa, o zaman –kendinden ödün vermeden- bir esneklik geliştirir ve ölçüsünde uyum yapar. Bizim de yapmaya çalıştığımız budur.

Bu görüş nedeni ile hiçbir zaman paganizmi övmedik; en azından Müslümanlığa üstün tutmadık ve de Müslümanlığı asla eleştirmedik; çünkü asıl yapmak istediğimiz kendi inancımızı yaymak değil, insanları oldukları yerde mutlu kılmaya çalışmaktır.

Ancak ilk kez olarak sadece iyi bir şeyler yapmak adına (hatta Müslüman tek tanrısı Allah’a inanmayan beyinlere farklı düşünceler aktararak onunla kontak kurulması adına) bazı yaygın inanışlara eleştiriler yapacağım. Bu çağda –özellikle düşünmeyi, araştırmayı, sorgulamayı seven gençler arasında- iman yaratmak için Yahveh tipi tanrı anlayışını geride bırakıp bilime paralel görüşler var etmeniz gerektiğine inanıyorum. Bilim dine, dindeki –değim yerinde ise- bağnazca Yahudilik yaklaşımı yüzünden uzak gibi durmaktadır. Oysa bilim, sadece tanrının varlığını değil, onun engin iyiliğini de adım adım kanıtlayacak olandır… ve bunu kuantum mekaniği ile gerçekleştirmeye çoktan koyulmuştur.

Ve eleştirilerimi yapmaya başlayayım:

Allah’ın makrokozmosta mutlak güçlü olduğu, yani her şeyin SADECE onun iradesi ile geliştiği inancı çok tehlikeli ve bize göre gerçek dışı bir düşüncedir; çünkü böylece yaratıcının -iyiliklerin yanı sıra kötülük olarak nitelenecek unsurlara sahip madde evreninin- kötülüklerinin de kaynağının olduğu kabul edilmiş olur.

Fark edilmelidir ki, her eylemin mutlak yaratıcısı olan bir tanrının kendi kutsal kitabında sıklıkla “Şeytana uymayın” uyarıları yapması anlamsızdır. Her şey Allah iradesi ile tecelli etmekteyse, kişi şeytana uyunca –tövbe haşa- bu sonuçta da Allah’ın etkinliği/dahli var demektir. İşte bu –bize göre- çok zararlı düşünce yüzünden insanlar başlarına gelen her olumsuzlukta –gayet doğal (mantıklı) olarak- Allah’ı suçlamakta; öfke, acı, en azından kırgınlık içinde “Neydi günahım, beni oyuncak mı yarattın?” benzeri sorular sormakta ve büyük genlikte NE uyandırmaktadırlar.

Gerçeklere paralel yanıtlar ise SADECE makrokozmosun, Allah’ın inayet ve esininden BİR ÖLÇÜDE uzak bir yer olduğunu görmekle elde edilir.

Zaten bilim, makronun nasıl var olduğunu saniye-saniye bilmektedir; bir diğer deyişle madde evreni için ilahi bir yaratıcıyı gereksiz kılacak açıklamalar sunmaktadır. Yani eğer makroyu Allah yarattı derseniz, bilim kolaylıkla bu iddianın geçerliliğini çürüteceği için bir sürü inançsız insan var etmiş olursunuz.

Ancak bilimin Big Bang öncesini bilmemekte olduğu doğrudur ve bizim tezimiz, Yaratıcının asıl orada olduğu yönündedir. Bir teoriye göre Big Bang öncesi (cosmic inflation döneminde) sadece bozonlar (kuvvet taşıyıcı, etkileşim sağlayıcı parçacıklar) vardır. Bunlara –anlamayı kolaylaştırmak adına abartarak- tanrının orijinal pikselleri demek mümkündür belki de. Sonra bir terslik olmuş, patlama (bölünme) meydana gelmiş, bazı pikseller kuantum mekaniğinin “çökme” adını verdiği yapı içinde kütle kazanmış, makro meydana gelmiştir. (Kütle, ünlü Higgs bozonu ile var oluyor, ancak teorinin kavranması için “çökme” olayını ön plana aldım). Bu durumu bence dinsel ortamda başarılı biçimde “İnsan Cennet’ten kovuldu, dünyaya DÜŞTÜ” şeklinde ifade edilmektedir.

Yani;
bölünme (çökme), tanrıdan uzaklaşma;
birleşme, tanrıya yakınlaşma (öncel yerimize dönme)
anlamındadır.

Ana formül bu, yani ZITLIKLARI BİRLEŞTİRMEKtir.

Makronun tanrısal esinden uzak olduğu (bu alemde her şeyin tanrının isteği ve iradesi doğrultusunda var OLMADIĞI) yukarıda zikrettiğim bölme-birleşme savı açısından bakılırsa kara madde ve karanlık enerji adlı gerçekler bazında da anlaşılır:
- Evreni BİRLEŞTİREN (anaerkide kutsal manyetizma gibi çeken) kara madde %26,
- Big Bang benzeri BÖLEN kara enerji %70
- bizim bildiğimizi evren ise sadece %4
oranındadır.

Ve işin kötü tarafı: Bu kara enerji evreni GİTTİKÇE ARTAN HIZDA bölmektedir. Bilimcilere göre evren bu bölüş sonunda gerçek bir felaket olan “Kozmik Yırtılma”ya doğru gitmektedir. Komik yırtılmanın ne olduğu hakkında (siteye özel mail ile) soru sorulursa yanıtlayabilirim.

Şimdi psuedo-science’a (Sözdebilim’e) geçelim:1

  • Kütlesiz bozonlar ve anaerkide kutsal sayılan "atom çekirdeği"ni (atom çekirdeği, nucleus; ki 722 teorisine göre dişilerdir) bir arada tutan gluonlar grup (hadron) olmadıkça (grup teşkil etmedikçe) var olamaz gibidirler. Bilimsel jargonda “aynı kuantum durumunu işgal ederler”.

  • Fermiyonlar (örneğin elektronlar) ise aynı kuantum durumunda olamazlar. Oysa maddeyi yapan fermiyonlardır! Yani maddeyi yapanlar ayrı duranlardır. İlginç olan ise şudur: Onları yapıştıran (bir araya getiren, evreni daha da parçalanmaktan/bölünmekten koruyan) bozonlardır!

    Bozonların spin2 numaralar TAM SAYIDIR.
    Fermiyonların spin numaraları yarımdır.
    Yarım olmak, “bir bütünün ayrılmış/bölünmüş yarısı olmak” manasına gelebilir. Eş deyişle makroyu (kütleyi) var edenler, yarım (bölünmüş) olanlar ve yalnız duranlardır.

Bu veriler; makronun tanrıdan kopma ile var olduğu, bu yüzden bu mekanda her şeyin tanrısal sayılaMAYACAĞI düşüncesinin psuedo-bilimce kanıtı sayılabilir.

Söz konusu “mutlak hakim tanrı” modelinin kaynağı Tevrat’tır. Bu düşünce tipinin Müslümanlıkta da izlenme nedeni -bana göre- İsrailliyat; yani Müslümanlığa sızmış Yahudiliktir. Bir çok ulema hz. peygamberin ölümü sonrasından başlayarak bunu sezmiş… insanları uyarmaya çalışmış… ama ya ciddiye alınmamış, ya da cezalandırılmıştır. (Yahudilik ve Hıristiyanlığın tek tanrısı Yahveh hakkında Tutsak Evren ve Sınırın Ötesi adlı kitabımda ciddi ölçüde bilgi vermekteyim.) Çok ileri gitmekten çekinsem de bir görüşümü daha eklemek isterim: Kişisel olarak İsrailiyat’in Kuran’ın toplanma sürecinde de etkin olduğuna inanmaktayım.

Akılcı en küçük bir bakış bile Tevrat’ta kendini sayfalar boyunca “cezalandırıcı, intikamcı, kıskanç, savaşçı” olarak niteleyen bir yapı ile Kuran satır aralarında kalan güzellikleri söyleyen Allah’ın arasında derin farklılıklar olduğunu görebilir.

  • Allah; sever ve sevdiğini (sevebileceğini) sıklıkla söyler. Ayet numaralarını vermeyeceğim: Temizleri, adilleri, kendini sevenleri, iyilik edenleri, sabredenleri (liste uzundur) “sevdiğini” söylemektedir sık sık. Ayetlerde yinelenen sözcük hep aynıdır (YuHibbu) ve 39 kez yinelenir.

  • Savaş dini sanılan Müslümanlıkta savaşmaya SADECE “Sizi yurdunuzdan çıkartırlarsa” diye izin vardır. Bunun dışında Allah SÜREKLİ affetmeyi, hoş görmeyi, BARIŞI önermektedir. Esmaların (Allah’ın adlarının) en önemlilerinden olan “Selam” barış demektir. (Hadis: “Müslümanın, din kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir.”) Cahiller laf ile saldırınca ağırbaşlılıkla selam vermek gerektiğini belirtir. (Furkan 63). Ancak diğer yandan Müslümanlık, Hıristiyanlık gibi “diğer yanağını çevir” de dememektedir. Gerektiğinde güçlü olmak lüzumunu anlatan bilgiler vardır. (Ebu Hureyre'den hadis: "Güçlü mümin, Allah katında zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir." )

Bu düşünceler nedeni ile aşağıdaki argümanlara ulaşmak pek zor değildir:

  • “Allah deniyor” inancı büyük bir yanılgıdır. Denemeye gerek duyulması, yanıtın bilinmediği, deneme-yanılma süreci ile görüleceği düşüncesini çağrıştırır.

  • Allah’ın celal tecellisi olması ona –tövbe haşa- öfke ve hırs ibla etmektir. Oysa yaratıcı, insan beyni adlı organın kavrayamayacağı iyilikte ve makroya sevgi şeklinde –cılız biçimde- sızmış duygunun özü, çıkış noktasıdır.

  • Esmalarda “intikam alan” manasındaki Müntekim yer alır. İntikam gibi bir günah, nasıl olur da Allah’a atfedilir? (Anımsatmak isterim; ben Müslüman değilim ve bir araştırmacıyım. Yorumcuların “Allah’ın intikam aldığı doğrudur” yönündeki iddiaları beni ilgilendirmez. Bunlara inanmak ile yükümlü bir konumda değilim.)

  • Allah’tan korkulmaz, Şeytan’dan korkulur; korku, NEnin en belirgin tezahürüdür. Korku varsa, Şeytan vardır. Korku, Şeytan'ın obsesyon aracıdır. Allah sadece sevilir. Korku nedeni ile yapılan hiç bir davranış PE celp edemez. Oysa "sevap" denen tüm eylemlere yönlendirme amacı, Allah'ın enerjisi olan PE celbi ile (bu duruma "Allah'a benzeme ile" diyebiliriz) Allah ile senkronizasyon sağlanmasıdır.

  • Yaratıcı ceza vermez. Ceza olarak yaşanan kayıplar, Allah’ın inayetinden uzak kalmış olmak, uzak kalacak hatalar yapmak anlamındadır. Her şeye hükmettiği, her şeyi kendi iradesi doğrultusunda var ettiği ve mükemmel olduğu iddia edilen bir tanrının önce hatalı bir varlık yaratması, ardından o varlığı hatası yüzünden cezalandırması büyük bir çelişki, hatta –satanistlerin söylemine göre- akıl almaz bir adaletsizlik sayılabilir.

  • O asla kötü bir şey (dert) vermez. (Kaf 29 “Ben asla kullarıma zulmetmem”) O her bir kişinin en çılgınca istediği şeyleri tıpkı “anne, sütü ve süt verişi” gibi KARŞILIKSIZ veren ve böyle mutlu/var olan bir gerçekliktir. Müslümanlıkta karşılıksız vermek (paylaşmak), bu yüzden sevaptır. Amaç, Allah’a benzemek, benzeyerek rezonans oluşturmaktır. Eş deyişle sevapların nedeni Yahudilikteki gibi insanlara sert ve aksi bir tanrının buyruklarına –büyük ölçüde ceza korkusu ile- boyun eğdirmek değil; benzerlik yaratmak ve böylece senkronizasyonu güçlendirmektir. Bu nedenle isteksiz şekilde, stres altına girerek, hatta Cehennem korkusu ile uygulanacak oruç, kurban, namaz gibi eylemlerle beklenen ölçüde sevap kazanılamayacağı gibi; bir insanı affetmek, gönül almak, (ya da bir canlıyı) mutlu kılmak kontağı tesis edebilir. (Oruç, kurban, namaz gibi eylemler çok sevilen bir tanrının istediğine inanılarak, onu –onun istediğini yaparak- mutlu etmek amacı güdüyorsa tabidir ki PE celp edecek, yani sevap kazandıracak olabilir.)

Bu sonuçlar, araştırmalarımız sonucu vardığımız noktalardır, ancak hiç birinin mutlak gerçekler olduğu hakkında bir iddiamız bulunmamaktadır. Sözlerimiz, "diğer alem" denilebilecek bir yer ile kontağı olan okültist de denilebilecek araştırmacıların, iyi niyetle, bazı sorunları giderebileceğine inandıkları, bu yüzden dile getirdikleri teorilerdir. Ancak aşağıdaki ayet belki de sözlerimizdeki haklılık oranı hakkında bilgilendiricidir:

Şura
30 Basiniza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle isledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çogunu affeder.

Ve son olarak "Neden Müslüman değiliz?" sorusuna geleyim: Bir canlının yaşam hakkını elinden almanın,3 ya da (bize göre bir “su dini” olan Müslümanlık adına) bedeni susuz bırakmanın tanrının inayetine ne ölçüde uygun olduğu hakkında kuşkularımız vardır. Ayrıca bizler moral değerler ve etik kurallar açısından Müslümanlık ideallerine bütünü ile paralel yaşasak, bunları gerçekten (yürekten, Cehennem korkusu ile değil) savunsak, bu kuralların gerekçelerini bilimsel verilerle açıklamaya uğraşsak da; cinsel ahlak ve içki tüketimi açısından bu dinin beklentilerini karşılayabilecek kişiler değiliz. Kendimize "paganist" demek zorunda kalma nedenimiz bu... Yoksa ne Ay'a tapıyoruz;4 ne de çok tanrıcıyız. Müslümanlık "tek tanrı" diyor, biz "bütünlük" ve "tamlık"; ki, aynı şey bizce... Bu yüzden korkarım ki "müminler" şeklinde değil; "Müslümanlık-severler" (hayranlar, "fan"lar) olarak kalacağız. :)

“Ben kendimi hem hicbir dine hem hepsine ait hissediyorum yani her dinin bende pozitif duygular uyandiran ritüellerini yaparim mantığıma yatmayan senkronize olamadigimi da yapamam”
Bana göre güzel ve doğru davranıyorsunuz. Aslında bizim de size benzediğimizi rahatça söyleyebilirim. Bu yüzden biz de kendimizi ne tam pagan, ne de okültist olarak görüyoruz. Yahudilik, Hıristiyanlık, hatta –kötülük yapmaya (NE üreterek, bundan enerji çekmeye) değil, sadece olağandan daha serbest yaşamaya odaklı- satanizm dahil (tabidir ki en başta Müslümanlık olarak) nice din ve inancın kendi beyin elektriğimize uygun yerleri ile yaratığımız bir yolunuz var.

“benim bir okurun olarak eklemek istediğim birşey var, sen o kişisel gelişim kitaplarına ek olarak neden sorusunun cevabını veriyorsun.”
Bu sözlerden çok mutlu oldum; çünkü bütün arzumuz –elden geldiğince- somut nedensellik (gerekçe) verebilmek adına. Bu tutumu din ve bilimi BİRLEŞTİRMEK olarak da görebilirsiniz. Bize göre böylelikle Yaratıcı (biz Ana Alan diyoruz) ve kopmuş parça (ruhumuz) arasında yakınlık tesis olacak.



DİP NOTLAR

Bilimsel argümanlar kullanılarak ileri sürülen, ancak bilimsel çalışmaların gerektirdiği metot ve test edilebilirlik gibi standartları taşımayan veya yeterli bilimsel araştırma ile desteklenmeyen teori ve bilgiler.

Spin kavramını “Bir objenin kendi etrafında dönme miktarı ve böylece oluşan itme” şeklinde çok kabaca ifade edebilirim.

Kurban, Tevrat’ta uzun-uzadıya anlatıldığı üzere, Yahudi geleneğidir. Yahudilikte kural olarak öldürülen hayvanların kanı biriktirilir, tapınaklara serpilir; etler ise yakılır. Yahveh, yanık kokusunu sevmekte ve istemektedir (Tevrat, Çıkış 29, 18/25). Kurban geleneğini “aç doyurmak” (paylaşmak) ortamına çeken YEGANE din ve inanç Müslümanlıktır. Bu yaklaşım, paganizmde bile izlenmez.

Ay, derin anlamları olan bir sembolizasyon, bir simgedir. Ancak "Aşağıda olanın, yukarıdan yansıdığı" unutulmamalıdır. Ay'a saygı, misli ile Müslümanlıkta da vardır; Ay kimi ayetlerde Güneşten üstün tutulur (Nuh 16). Bazı batılı yazarlar bu yüzden (çok af edersiniz "bir şey anlamamaları yüzünden" diyeceğim) Müslümanlığa "AY tapımı" yakıştırması yapıp dururlar. Oysa belki de kendileri NE altında bulunan insanların -doğru ve yerinde bir iş yapıyoruz saiki ile- kaleme aldıkları metinleri kutsamaktadırlar.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -