YANIT
Eski öğrencime selamlar! :)
Öncelikle “bizim” dünyadan aykırı bir yanıt vereyim; ardından ise olağana yaşama uygun, belki de duymanız gereken asıl yanıtları…
Mesajınızın “kimseyi beğenmez oldum” cümlesine gelene dek özetlediğiniz durum bizim yaratmaya çalıştığımız kadın güvenidir. Anaerkil ortamın olağan kadınları zaten böyledir; birer kraliçedirler: Erkeklerin geneli tarafından yeğlenen, üstün mizaçlı kadınlardır onlar.
Dikkat buyurun, üstün güzellikteki demedim; çünkü güzellik bakanın gözünde oluşan bir kavramdır. Gözden giren EM alanın (daha doğrusu alanın radyasyonunun, ki, buna ışık ya da foton diyebilirsiniz) beyin tarafından yorumlanıp beyin sahibine BEYNİN MESAJI olarak iletilmesi durumudur. Yani alanlar senkronize olmuşsa beyin “Bunu güzel olarak gör” der… biz de güzel olarak görürüz. Alanların frekansı farklı olduğu için senkronize olamadılarsa beyin “Bunu çirkin olarak gör” der… Biz de bunu kabul ederiz. Ancak eğer alan full pozitif ise, evrenin muhteşem anaerkil gücü “manyetizma” devreye girer ve önüne ne çıkarsa ÇEKER! İşte bu yüzden “çekiciliği yaratan karakterdir” demek hatalı değildir. Anaerkil ortamın PE taşıyan hanımlarında ise bu haslet vardır. Onları genelde herkes sever, erkeklerin pek çoğu çekici bulur.
Bu hanımlarda ise kimi adayları kabul etmeme (buna belki beğenmeme diyebiliriz) durumu görülebilir olsa da, küçümseme duygusuna rastlanmaz. Hele ki hata affetmemek -söz konusu tavır NE ile ilgili olduğu için- hiç bulunmaz. Yani basitçe beğenmediklerini (sizi tenzih ederim) küçümseyen ve hata affetmeyen kişilerin PE ile yakın kontakları bulunamayacağı, bu nedenle gerçek anlamı ile çekici olamayacakları, aynı nedenlerle PE taşıyan (ki, buna “güzel ilişkilerin kurulacağı” diyebiliriz) kişilere çekici gelemeyecekleri bir fizik kuralı gereğidir.
Şimdi ideal kişileri biraz geride bırakalım ve birçok kişinin -çektikleri hatalı frekanslar nedeni ile- içinde yaşamak zorunda kaldıkları reel ortamlara dönelim.
Ego, sadece özgün olarak yükselme eğiliminde ise yükselir. Yani kişilikte yapısal olarak (karakter olarak) kendine dönük denilebilecek esintiler yoksa dıştan gelen etkiler egoyu hayli zor yükseltirler. Yükselme olarak ifade ettiğiniz durum bir dengesizliktir, yani olağanın dışına çıkmaktır. Karakterde böylesine bir eğilim yoksa, denge genelde tesis edilir, ya da var olan sürdürülür; kişi nerede, ne zaman, nasıl frene basacağını ve fabrika ayarlarına (doğal dengeli yapıya) kendini döndüreceğini bilir.
Bana göre çevresinde çok fazla hayran olduğuna inan kişiler aslında buna gerek duymaktadırlar ve söz konusu ihtiyacın nedeni, tüm ihtiyaçlarda olduğu gibi, yoksunluktur. İnsanlar doğal olarak sahip oldukları yetenek, nitelik, ya da varlıkların farkına varmazlar ve bunlara fazla dikkat etmeden yaşarlar. (Örneğin yürümekten, koşmaya; konuşmaktan, yazmaya değin nice zorlu iş, tüm elde edilme zorluklarına karşın olağan olarak benimsendikleri için fark edilemeden ifa edilirler.) Bu yüzden sahip olunduğuna (ve bunların aşırı değerli olduğuna) inanılan nitelikler aslında sahip olunmayan kavramları göstermektedir. Bu konulara yönelik dokunuşlar bilinç tarafından (ihtiyacı gidermek için) aşırı büyütülmektedir.
Ayrıca -erkeklerin geneline çekici, kadınların geneline antipatik gelmek- şeklinde özetlenebilecek konumun varlığı benim beyin yapıma ve geçmiş deneyimlerimle kazandığım inançlara pek uygun değildir. Eskilerin “Her kör satıcının bir kör (ya da topal) alıcısı vardır” sözünün ifade ettiği gibi, beyin elektriğindeki negativite yüzünden aurada iticilik meydana gelmemişse, engelli, klasik estetik değerlere uygun olmayan yapı sahibi, olağan boyutlarda sayılmayacak, “sadece annesinin sevebileceği” denilen kişiler dahil, herkes birilerine çekici gelir. Bu doğal bir yapıdır. Söz ettiğim doğal yapı en açık şekli ile hayvanlar arasında görülür. Beyin yapıları insanlar gibi yorum yapma kapasitesine sahip olmadıkları için, düşüncelere (seçimlere) bağlı negatif elektrik sahibi olmayan, böylece de karizmaları yok olmayan her hayvan -azgınlık dönemi gelince- birçok hayvan tarafından seçilir ve döllenir.
Bir kadın ya da erkeğin karşı cinsten her kişiye çekici gelmesi de doğal yapıya uygun değildir. Okültizmde aura olarak ifade edilen, özellikle beyinden, ama bedenden de yayılan EM alanın dalga boyunun her insan ile çakışmayacağı ve bu yüzden kimilerine çekici gelmeyeceği olağan bir fizik yasadır. Farklılık varsa (ki insanlar arasında parmak izi kadar farklılık vardır), senkronizasyon da zor olacak demektir. Bu yüzden yaşadığınız durum kendini aldatma, acıları maskelemek adına yaratılan bir illüzyon olarak yorumlanabilir belki de…
Anlattığım sonucu (ya da ihtiyacı) erkeklerin çoğunun hissedeceği de bilinmelidir. Erkekler tarafından flörtün ilk adımında (sonra misli ile geri alınacak olsa da ;-) ) kadının ihtiyaç duyduğu kavramlar sunularak tuzak kurulur (tuzak sözümde bir kötüleme yoktur; flört konuları erkeklerin çoğunca keyifli bir avlanma ortamı olarak algılandığı için bu sözcüğü kullandım). Erkeklerin arasında hayli popüler olan “Her balık, kendi yemiyle avlanır” sözünün çıkış noktası budur.
Sizin kendinizi sunuşunuz BDSM ortamının slave olarak adlandırılan konumdaki (ya da bu eğilimdeki) erkeklerine hoş gelmişse böylesi övgüleri alacağınız kaçınılmazdır. Unutulmaması gereken ise bu jargonun standart bir kalıp olması; sözlerin çıkış noktasının karşılarındaki hanımların nitelikleri ile en küçük bir ilgisi bulunmamasıdır. Bu yüzden Mistress’lik (seks ortamında erkeklere hükmederek uyarılan ya da böyle uyararak maddesel gelir elde eden kadınlar), BDSMnin bu denli popüler olmadığı benim gençlik yıllarımda kural olarak itici, yaşlı, ya da fazla müşteri bulamayan eskortların avlanma alanı olmuştur; çünkü görüntü ve gerçek kalitenin slave’ler üzerinde en küçük bir etkisi yoktur. :) Onları heyecanlandıran, herhangi bir kadının kendilerine -kendilerinin belirlediği tarzda- egemenlik uygulamasıdır. (Belirleme varsa, gerçek anlamı ile egemenlikten söz edilemeyeceği de açıktır.:D)
[Bu noktada konu ile doğrudan ilişkisi bulunmasa da BDSM hakkında eğlenceli olduğuna inandığım bir parantez açmama izin verin: Erkek slave’ler aşırı şekilde kendilerine dönük kimselerdir ve yegane istekleri (olağan cinsellik ortamı erkeklerinin misli ile) kendi istediklerinin yapılmasıdır. Yani flört ortamının en zevk verici yanı olan işin “çakışma/seçilme/yeğlenme/uyuşma” kısmı bu kişiler için sıfırlanmıştır. İsteklerini her kim ifa ederse onunla eşleşir, ondan uyarılırlar… tabi ki istekleri aynen ifa edildiği sürece!
Bu duruma en komik örnek Belle de Jour (1967) adlı kült filmin “Profesör” (Marcel Charvey) kimliğidir. Profesör, ünlü ve saygın bir bilim adamıdır ve slave’dir. İhtiyaçlarını tatmin için düzenli olarak bir geneleve gitmektedir. Arzularını eskortlar bilmekte; kendilerine öğretilen senaryo doğrultusunda davranmakta ve konuşmaktadırlar. Senaryo gereği profesör ezik, zavallı, itilip kakılan, önemsiz, güçsüz bir uşaktır. Eskortlar tarafında hor görülmekte, azar işitmekte, dövülmekte ve çiğnenmektedir. Bu davranışlara tepkisi ise o kadar edilgendir ki, izleyici bu aktörün gerçekten de kişilik olarak zayıf bir kimse olduğunu fark etmeden düşünüyor olabilir.
Eve yeni gelen ve “yöntemi” bilmeyen eskort (Catherine Deneuve) profesörle odaya girince olağan şekilde soyunarak sekse başlama pozisyonu alır. Profesörün ise bir anda değişerek en maço erkeklere taş çıkartacak kadar eskortu azarlamaya koyulması ve beden dilindeki farklılaşma, bu ortamın insanı kahkahaya boğacak bir gerçeğidir. ]
Sonuç olarak:
-
Eğer BDSM ortamındaysanız (özellikle bu ortama yeniyseniz) size yöneltilen övgüleri kös dinler gibi dinlemenizi önerebilirim.
-
BDSM ortamında değilseniz, size yöneltilen abartılı övgülerin sahiplerinin slave olabileceğinden de kuşkulanmanız yerinde olur. ;-)
-
Bu ortam ise, özellikle acı verici bir ilişki sonrası duygusal travma yaşayan hanımlar için -tabi ki hanımın eğilimi varsa ve ortamı fazla ciddiye almayacaksa- bir ruhsal tedavi merkezi olabilir. O yüzden sözlerin üzerinde fazla durmamak kaydı ile eğlenceli bir macera yaşamak adına bu övgülerin sahiplerine bir “Mistresslik çekin”, bakalım neler olacak. :D
(Aşırı yükselen ego dahil tüm NE izlerinin majikal çalışma ile yok edilebileceğini anımsatmama izin verin.)
Eğitimden hoşnut kalmanız bizleri çok sevindirdi. Bunu bize yansıtmanız da… Düşünceli davranışınız için çok teşekkürler.