YANIT
Öneriden önce sizi kutlamama izin verir misiniz? Şahane bir emeliniz, ya da hedefinizi var; sakın değişmeyin! Ancak izninizle bu benzersiz hedefinize küçük dokunuşlar yapayım, cila çekeyim.
Yukarıdaki paragrafı okuyan nice hanımın kaşlarının fena çatıldığını hissediyorum. Onlardan ricam biraz sabırlı olmaları, bizlerin anaerkil olduğumuzu anımsamaları ve sözlerimi sonuna dek dinlemeleridir.
Önce geyşa nedir, en azından anaerkil ortamın idealize ettiğimiz geyşa nedir, onun sınırlarını çizelim. Yansıtacağım modeli zevkimize göre uydurmadığımızı kanıtlamak adına (kimi zaman böyle sanrılara kapılanlar oluyor) öncel anaerkil uygarlıklardaki entu rahibelerini gösterebiliriz.1
Geyşalık, Venüs kadını2
(bizlere göre kadınlığın ana modeli) olmakla, yani “kadınsı” denilen özelliklerle ilgili bir kimliktir. Dileyen erkek geyşa olabilir, ya da dileyen kadın, Venüs kadını olmaz. Bunlar da olağan seçimlerdir; ancak azınlıktırlar. Anaerkide azınlıkta (marjinal) olanın da olağan (hatta sıradan) sayılması gibi ilginç bir yapı vardır.
Kadın ise erkeğe oranla cennete daha yakın olan cinstir. Kuran’da birbirinden güzel betimlemelerle tanıtılan cennetteki gerçeklere (rahatlık, keyif, lezzet, intoxication, güzellik, başdöndürme, ÇEKME, öfori) onlar yakındır.
Bu yüzden geyşalık öncelikle cennetten yansıyan kavramları taşımaktır. Kabul edilmesi belki zor olsa da, gerçek kadınlar (düzelteyim, temel modele uygun karakterdeki kadınlar) bundan (böyle olmaktan) gerçek bir mutluluk ve doyum hissederler.
Bu kavramlar nedir peki?
Öncelikle güzelliktir.
Cennetten yansıyan güzellik (ki, cinsel duyguları aktif TÜM ve de her zevk ve eğilimdeki erkekleri bir ölçüde de olsa kesinlikle uyarır/etkiler) çağa ve modaya göre değişmez. Onun gerisinde -inanılması güç ama- bir mantık vardır! O mantık S harfi ile tanımlanır. Yani köşeli olmamak, kıvrımlı olmaktır. S harfi, salınımı temsil eder, durağan değildir. Salınım, evrenin özüdür, daha doğrusu kurtarıcısıdır. Salınımın hatlara yansıması ise yuvarlaklıktır. Anton Le Vay, stiletto ayakkabının ayak fetişisti olmayan bir çok erkeğe bile çekici gelme nedenini bu ayakkabının kadın ayağında (tabanında) S oluşumunu yaratması olarak görür, ki ben de ona hak vermekteyim. (S harfi Yahveh tarafından yok edilmiş öncel evren ırkı ejderlerin kalıntısı olan yılanları ve yılan tapımını da temsil eder.) Yani geyşa güzelliğinde beden yuvarlak hatlarla donanmıştır, saçlar bile dalgalıdır.
Cennet güzelliğinde güzel giyim vardır… ama en çok da güzel koku vardır.
Geyşa olmak isteyen hanımlar ilk olarak makyaj ve erotik giyinme “sanatını” bilmelidirler.
Cennetten yansıyan ikinci kavram sanattır. Sanat kavramının en önde gelen kolu ise dans ve müziktir. Bu yüzden bütün geyşalar güzel dans ederler; çoğu şarkı söyler, ya da bir enstrüman çalar.
Cennetten yansıyan üçüncü kavram ise karşılıksız vermektir. Hz. İsa’nın önerdiği gibi “bir diğer yanağını çevirmek”tir. Bu durumu sıradan bir annenin hesap sormadan, büyük fedakarlık yaptığını düşünmeden, bir mucize yaşadığının farkına varmadan, MUTLU OLARAK memelerinden süt akıtmasına benzetebiliriz. Annelerin süt vermesi cennetlik bir şeydir. (Kişisel görüş olarak bu güzel eylemin özelde kalması gerektiğine, apaçık sergilenmesinin doğru olmadığına inanıyoruz.)
Dördüncü kavram bakım (karşı tarafa uygulanan bakım) ve şefkattir… Bundan mutlu olmaktır. Bakım kavramı içinde erkeğine güzel yemekler yapmak, onu hoş tutmak, zor zamanında ve zor olmayan zamanında onu daha iyi koşullara yönlendirmektir.
Ve geyşa olmak güzel sevişmeyi bilmektir. Seks, aslında bir erkeğin bir kadına abanması, mekanik hareketler yaparak sonunda rahatlaması değildir. Seks, iki ZIT kutbun, BÖLÜNMÜŞ İKİ PARÇANIN yeniden TAM olması, YEKPARELEŞMESİ ortamıdır. (Bu yüzden gerçek seks sonrası mide açlığı kadar, kimlikteki açlıklar sıfırlanır. Yaşam bir süreliğine kaygılardan arınır, dinginleşir.)
Ve bu yüzden seksin her iki tarafın ORTAK zevk ve doyumuna dayalı olması ŞARTTIR. Tek tarafın zevki ile yaşanan seks kutsal değil, fazla yemek sonrası kabaca -kusura bakmayın- “geğirip rahatlamaktan” öte anlam taşımaz. Hatta bir taraf doyumsuz kalırsa ciddi ölçüde NE celp eder.
[Kadınları cinsellik konusunda yetersiz bulan erkekler, genelde deneyimlerinde onları doyumsuz bırakmış kimliklerdir. Bu hataları ile çektikleri NE, onların ilişkilerinde doyumsuz olmalarına neden yaratmaktadır. Mükemmel eşler ile kurulan uzun soluklu ve/veya çok sayıda ilişkiler, kusursuz bilinçlerin ayrıcalığıdır. Herkes ilişkilerindeki (özellikle çok sayıda ilişkisi olanlar) başarıları gözden geçirip, başarı/mutluluk oranları ile PE miktarlarını kerteriz edebilir.]
Müslümanlık cennetinde bu yüzden (seks öncel tamlığa dönüş aracı olduğu için) cinselliğe gönderme yapan betimlemeler vardır. Bu anlatımı bazı (ataerkil) erkeklerde bulunan hoyratlık ve bencillik esasında yorumlamak yaşamı kadar, ölüm ötesini de deşife edememek anlamındadır.
Geyşa olmak adına istekle yola çıktığınızda bir kadın olarak yukarıdaki nice şartı kolayca realize edebilirsiniz; onlar sizde "yetenek" biçiminde hazırdırlar. Oysa binyıllar boyunca, bilinçle (var olan hasletlerinizi sergileyip kurtuluşa ortam yaratamayın diye) seksten zevk alamayacak konuma itildiğiniz için hem partnerinize zevk vermek, hem de eşit ölçüde almayı öğrenmek belki de size en zor gelecek bölümdür.
[Kişisel görüşüm, pek az kadının seks zevkini tanıdığı yönündedir. Hanımlar çok güzel sevişebilirler, partnerlerini benzersiz doyumlara ulaştırabilirler... ama bence elde edemedikleri, ya da etmekte zorlandıkları nokta kendilerini bırakmaktır. Ben bu yaşıma dek -grup seks deneyimlerim dahil- gerçekten kendini bırakabilen çok az sayıda hanım gördüğümü rahatça söyleyebilirim. Hemcinslerime bu konuda küçük bir tüyo vereyim: Kendini bırakabilen kadın estetik değildir. "Dağılmamış" hanımlar hala cenderelerini kıramamış olabilirler.]
Geyşa olmak bu kutsal davranışları sergilemek olduğu için kutsal bir konumdur.
Peki; bu kutsal konumu hanımlara önerir miyim?
İşte bu soru, bambaşka bir konudur.
Yanıt olarak “Bazı şartlarda önerebilirim” diyebilirim.
Önce şu gerçeğin altını çizelim: Cennet olmayan makrokozmosta her şeyin bir bedeli, ya da daha kibarca bir söyleyişle, “tetikleyicisi ile geri yansıması” vardır. Tetikleme sonrası yansımayı yok ederseniz, aslında yok ettiğiniz sağlıklı işleyiştir. Farklı bir söyleyişle “talep edilen her şeye karşı başka bir şeyi arz etmek, arz edilen her şey için bir şey talep etmek” makronun temel esasıdır. Doğrudur; bu arz ve talebin oran ve miktarını belirlemek bilgeliktir; ama hala da arz/talep gerekliliği vardır ve değişmez.
Öğrencilerim bu noktada bana “Bu sözlerin karşılıksız vermenin kutsallığı ile çeliştiğini” söyleyip beni köşeye sıkıştırmaya çalışırlar. Oysa karşılıksız vermenin bile -önceki bazı yanıtlarımda değindiğim gibi- bir sınırı bulunur; karşılıksız vermenin de geri dönüşü vardır.
Diğer yandan arz edilen şeyler ne kadar değerli ise (yani ne kadar çok insan tarafından talep görüyorsa, ne kadar mutlu edici ise) bedeli için de o ölçüde çok şey talep etmek gerekir.
Yani makroda geyşa olmak gibi üstün nitelikleri taşıma konumunda olan, olabilen, kadınlığın en yüce değerlerine haiz kadınlar anaerkil uygarlıklarda varlıkları için maddesel bir bedel talep etmişlerdir.
Ataerkide bu da (PE celp eden şeyler için para talep etmek) lanetlenir! Oysa anaerkide para kutsaldır.
Anaerkil geyşalar varlıkları için başka ne talep edeler, ya da etmelidirler?
Bu hanımların, karakterleri doğrultusunda belirleyebilecekleri bir bedeldir.
Evet; para olabilir. Para istemek, PE kapsamındaki emeğe paraca bedel biçmek sadece ataerkide yanlıştır. Para, yaşamayı mümkün kılan (su dahil) her şeydir. Kaliteli eğitimin, sağlık hizmetlerinin, hatta nice dinsel hizmetlerin karşılığında para ödenmesinin doğal ve iyi olması gibi, geyşalık için de para istenebilir.
Paradan başka (ya da birlikte) talep edilecek geri yansıma bağlılık olabilir. Birlikte yaşamak olabilir. Resmi nikah olabilir. Çok eşlilik (çok kişiye geyşalık) olabilir. Arzularda yanlış yoktur. İnsanların kendilerini iyi hissetmelerine (PE celp etmelerine) neden olacak her emel doğru ve iyidir.
Yukarıda “bu kutsal konumu hanımlara bazı şartlarda önerebilirim” dedim. Eğer bir hanımın içinde;
-
geyşa olmaya eğilim varsa,
-
talep etmeyi başarabilecekse,
-
talep ettiği bedel realize edilmeyince eyleme/ortama son verebilecekse
önerebilirim.
Ancak anaerkil geyşa olmak -eğer ortam ataerkil ise- biraz kaygan zeminde ilerlemeye benzer. Bilgelik ister; ek güçlere (dengeye) gerek vardır. Andığım “bilgelik ve ek güç” ise makyaj yapmayı bilmeyi, çekici olmayı, uyarmayı (baştan çıkartmayı ;-) ) becermeyi, güzel sevişmeyi, dans etmeyi vb. öğrenmekle ilgilidir; ama bir kadının bence bilge olmak adına öğrenmesi en gerekli konu ERKEĞİNİ İYİ SEÇMEKTİR. Yanlış erkeği seçen bilge (geyşa) olamaz.
Anaerkil erkekler karşılarındaki kutsallığın değerini bilir, onu örseleyecek şeyler yapmayı geçin, onun daha da ileri götürecek her türlü desteği verirler. Verilecek en büyük iki destekten biri talep edilen bedeli ödemek ise, diğeri de gerçek bir erkek olmaktır! Bir anaerkil geyşa, sadece gerçek bir erkek ile hak ettiği (kadına zevk verecek) konuma gelebilir. Evet; anaerkil geyşalar para kazanmak kadar, kendi zevkleri için bu işe soyunurlar! Erkek tarafından beslenmeyen geyşa, yanlış erkeği seçmiş, yani geyşa olamamıştır.
[Önemli bir parantez açmamak isterim: Söz ettiğim öncel anaerkil uygarlıklarda erkek geyşalar da vardır. Bunlar Tevrat'ta "Fuhuşa vakfedilmiş erkekler" olarak defalarca lanetlenirler. Bir erkek de bir kadına -kadının farklı beklentilerini doyuracak kadar uzmanlaşmışsa ve BUNDAN ZEVK ALIYORSA- geyşalık edebilir. Kimin alacağı, kimin vereceğinin yasası yoktur. Durum, karşılıklı anlaşma, doyuma erişme ve uyum ile belirlenir.]
Kadınların çağımızda dişiliklerini giderek reddetmelerinin (ataerkil ve aydın erkeklerden bu konuda destek görmelerinin) bir nedeni Kova burcudur. Ama sonuçları yaratan asıl neden ataerkil erkek hoyratlığıdır. Yani asıl sorunu yaratan Kova burcu değildir. Sorun, evrenin bölünmesinden beri var olan bir hatadır.
Toparlayalım: Hanımlar… Ataerkil ortamda erkeklere karşı dikkatli olun. YERİ GELDİĞİNDE, doğru şekilde (erkeklerin silahları ile savaşa girmeyerek) karşı koymayı elden bırakmayın. Ama beyninizin bir güzel köşesinde (en değerli ama belki de en gizli köşesinde), geyşalıkla ilgili bir alan muhakkak yaratın. Onu -yalnız olsanız da- kendi kendinize işleyin, zenginleştirin, süsleyin, donatın. Yukarıda verdiğim ana hatları kendi kimliğinize perkitin ve kendiniz çıkışlı bir geyşa olun. Gündelik yaşam içinde haksızlıklara karşı koyarken iyi ve doğrunun bu olduğunu ataerkinin size unutturmasına izin vermeyin.
Bekleyin beyninizdeki o güzel alan ile. O alanı cennetteki gerçeğine paralel (senkronize) hale getirdiğinizde (ama aldanmalara meyletmeden, korkmadan, gerçekten cennet ile senkronize ettiğinizde), sizin değerinizi bilip baş tacı edecek, birlikte makrodayken bile cennet esintileri içinde yaşayacağınız bir eş ile de otomatik olarak (fizik kuralı gereği) senkronize olacak; size özel kutlu bir erkek ile eşleşeceksiniz.
Değer bilemeyecek düzeydekilerin üzerine bir çizik atıp, ileriye doğru yeniden yola koyulun. Erkekliği pespaye eden ataerkillerden biri ile olmaktansa, bakım ve gelişim sürecinde biraz yalnız beklemek daha hayırlıdır.
Unutmayın! Siz kimseyi düzeltemezsiniz. Siz sadece var olacaksınız. Değişim vakti gelen, sizden feyz alarak kendi kendine değişecek. Bu değişim içinde sizi taşımanın değerini ve önemini anlamak evrimin ilk safhasıdır.
Sorunuz ve üslubunuzdaki incelik ve nezahet için teşekkürler...
DİP NOTLAR
[1]
Entu rahibeleri, Ana Tanrıça adına tapınakta fahişelik yapan kadınlardır. Entuluk, sosyolojik yapı içinde en yüksek makamlardan sayılmıştır. Toplumun en seçkin ailelerinin kızları bu ayrıcalığa -uzun eğitimlerden sonra- ulaşabilirlerdi. Ancak kadın savaşçılar -yani kılıç (labris) ve kalkan (pelta) ile savaşan kadın cengaverler- de aynı uyarlıklardan çıkmıştır. Fakat kadın savaşçılar azınlıktırlar.
[2]