722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

ÖZEL İLİŞKİLER

SORULAR ANA SAYFA | TÜM ÖZEL İLİŞKİLER SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

13 Temmuz 2020
Kadınlar ve sekste "dağılmak"

"Hemcinslerime bu konuda küçük bir tüyo vereyim: Kendini birakabilen kadin estetik degildir. 'Dagilmamis' hanimlar hala cenderelerini kiramamis olabilirler."

Merhaba Janus, kendini birakmak durumunun her konuda, özellikle rahatlik durumuna geçmek için çok önemli oldugunu anliyorum. Hem iliskiler, cinsellik vs. hem de hayatin içindeki alma verme dengesini saglamaya katkisi açisindan" kendini birakabilmek" konusuna biraz daha deginebilir misiniz? Bence en çok zorlandigimiz sey bu, cevabinizin çok faydali olacagina eminim o yüzden simdiden tesekkürler, sevgiler.

YANIT

Ben sorunuzu canımın istediği gibi duyup, sadece cinsellik açısından yanıt verirsem kırılır mısınız? Sosyal yaşam + cinsel yaşamda rahatlık çok kapsamlı olacak, altından kalkamayabilirim.

Aslında kadınlar, yani insan adlı yaşam formunun dişisi, “dağılmaya” en yatkın örneklerdendir. Zaten bu yüzden çocukluktan başlayarak, özellikle ergenlikle birlikte, “edeplenmeye” başlar. Edep ve adap değerli kavramlardır, ancak erdemler ve yüce erekler (örneğin adalet, eşitlik) genelde tiranların istediklerini empoze etme yolu bulamadıkları zaman kullanmak adına el attıkları alanlardır. Bu “kullanılan" konular içinde edep ve hicap bazı erkeklerdeki bencilliği yaşatmak adına kullanılır… diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz; edep ve hicap, bazı erkeklerin korkularının (korkaklıklarını desem çok mu ayıp ederim?) yönlendirmesi ile baskı aracına dönüştürülür. Kavgacılık ve saldırganlıkla, cesaret farklı şeylerdir. En çok, korkan saldırır. Bir insanın korkmadığını en bariz şekilde sakinliği ile anlayabilirsiniz.

Erkeklerin bazıları tahmin edilmeyecek kadar korku içindedirler.

İşin beni gerçekten üzen yanı, ataerki adı verilen çarpık ve doğa dışı sistemin tüm erkeklere, en azından erkeklerin çoğuna ibla edilmesidir. Oysa erkekler, özgün yapı olarak kadınlara oranla daha alicenap, daha cömert, daha fazla sorumluluk alabilen kimlikler taşırlar! Bu eğilimlerinin nedeni ise kadınlara oranla daha zor “sallanmalarıdır”. Değişmezlik, ya da sağlamlık, erkeklerde daha yoğun bulunan özelliklerdir. Ne yazık ki bu gibi erkeklik nitelikleri de ataerki tarafından kullanılır. Erkek cinsinin bazı örneklerini , bu salgın döneminde 65 yaş üstü insanlara benzetebiliriz. Onlar NE adlı frekanstan daha yoğun şekilde etkilenecek yapıdadırlar. Fark odur ki, bu bir eksiklik (yıpranmışlık) sonucu değil, bir yapı gereği oluşan bir sonuçtur. Özetle; “dağılmaya yatkın” cins olan kadınları cendereye sokan korkmaya daha eğilimli olan bazı erkeklerdir.

[Arkadaşlarımdan farklı şekilde savunduğum bir diğer konu şudur: “Kurtuluşu -anaerkide sanıldığı gibi- kadınlar değil, kadınlarca kurtarılmış erkekler yapacaktır.” Erkeğin liderlik ve sağlamlık şeklinde özetlenebilecek nitelikleri rafine olunca, ortaya benzersiz belirleyicilikte bir model doğacaktır. Günümüzde bu modelde olan ve -tanıma şerefine ulaştığım- bazı erkekler vardır. Bunlardan pek çoğu iş adamıdır. Bu yüzden genç hanım öğrencilerime -tabidir ki istekleri varsa- bilimi önermem gibi, genç erkek öğrencilerime iş hayatını öneririm.]

Asıl soru/sorun şudur: Bu beyin kalıbı (cendere) nasıl dağıtılır?

Bazı önerilerde bulunayım.

Cinsellik sırasında dağılamama nedeni, hatalı bir şeyler yaptığına inanmakla ilgilidir. Zaten cenderenin varlık nedeni bu hissi yaratmaktır.

Hatalı olarak etiketlenen davranış,
hatalı bir davranışta bulunup moral değerlerle çatışmak
ve/veya
hatalı bir davranışta bulunup partnerin beğenisi (ya da bağlılığını) yitirmek kuşkusudur.

Önce moral değerler ile başlayalım: Seks ortamında tek bir moral değer vardır: O da -her zamanki gibi- diğer kişinin alanına girmemek, yani ona zarar vermemektir. Cinsellik ortamında başka bir moral değer yoktur. Seks, doğada özgürce dolaşan bir alan ile (ya da daha kolay anlatmak adına “bir enerji ile” diyeyim) kontaktır.

Yineleyelim: Doğada “moral değer” yoktur. Ataerkiller seksten “hayvanca duygu” diye söz ederler. Haklıdırlar! Ama bu söz, aslında seksi onurlandırıcı bir sözdür. Oysa ataerkiller -tıpkı yüzyıllar önce dünyayı uzayın merkezinde sanmaları gibi- insanı da (yani kendilerini) her şeyin üstünde görürler. Oysa hayvanlar birçok konuda insandan daha ileridedirler (tabidir ki insanlar da diğer birçok konuda hayvanlardan ileridedirler, ortada bir üstünlük savaşı yoktur). Hayvanların moral değerinin fazla olmama nedeni (oysa otoyolda yaralanan arkadaşının yanından ayrılmayan hayvanlar vardır, yani onların da İÇGÜDÜDSEL, doğala entegre, moral değerleri bulunur), anaerkide hiç de onurlandırılmayan tarzdaki akıllarının olmamasıdır. Sekste, o enerji ile kontak haline geçince “o tarz akıl” dumura uğrar. Yani dağılmak adına bu bilgiyi aklınızda tutabilir, enerji ile daha fazla kontak kurmaya çalışabilir, ya da “o tarz aklınızı”ın verdiği akılları kendiniz susturmaya uğraşabilirsiniz. Bu durumu sıkı bir kıyafeti çıkartmaya benzetin. Çabalayın, söküp atın üzerinizden. Aklınıza “Erkeğin elinin kiri, kadının alnının karası” sözlerini yumurtlayan kimlikleri getirin; birkaç zaman önce bir öğrencimin beni haberdar ettiği Twitter’deki kadınları yaptığı ironilerin gerçek şekilde savunanları getirin. O sıkı kıyafeti onlar giydirdi size. O kıyafetle dolaşmak, onlara “aferin, maşallah, çok iyi ettin, harika laf ettin” demektir. Oysa bir adım ötede sizi kollarına alıp keyiflendirmek adına bir deniz beklemektedir. Sekste ne kadar -onların görüşü ile- “ahlaksız” olursanız, o kadar zevk alacağınızı değil, aslında özgürleşeceğinizi anımsayın. İnançlı bir kişiyseniz Müslümanlıkta -belli kurallar çerçevesinde- Hıristiyanlık ve Yahudilikteki gibi seksin topyekun lanetlenmediğini; hz Muhammet’in cinselliğinden utanmayan bir peygamber olduğunu anımsayın. İnançlı değilseniz, paganizmde Ana Tanrıça’nın o kontak kuracağınız enerjide olduğunu, o enerji olduğunu, ya da size bir armağan paketi olarak onu yolladığını düşünün.

O enerji olun.

Şimdi de partneri yitirme kaygısına gelelim. Kadınların pek çoğunda “yanlış yaparak” partneri, hatta partnerin beğenisini/hayranlığını yitirecek olma endişesi vardır. Bunun nedeni aşka, ilişkilere çok önem vermeleridir… ki, bu çok doğru ve harika bir özelliktir. Bizlere göre yaşama bakış içinde ilişkilere verilen önem, kuantum mekaniği ile hilkatin sırrını aramaya verilen önemeden değerlidir. Hayatta kalmak adına avlanmak (çalışmak), bir an önce makrodan kurtulmak adına ilerlemek (evrimselleşmek) kaçınılmazdır. Ama bu zorunlulukların ilişkilerin değerine ve önemine gölge etmeleri doğru bir şey değildir.

Ve bilin ki, ne kadar dağılırsanız, gerçekten dağılabilirseniz, partneriniz o kadar uyarılacaktır! Kadınların -saflık içindeki bir güzellikle- ilişkiye verdikleri değer benzeri, erkeklerde de yine -saflık içindeki bir güzellikle- partnerlerini mutlu etme arzuları bulunur. Ciddi ölçüde “üşütmüş” (NE altındaki) kimlikler dışında kural olarak HER erkek için partnerini mutlu görmek önemli bir mutluluktur. Sizler nasıl aşk konularında sezme sahibi iseniz, erkekler de seks konusunda benzer bir sezişe sahiptirler.

Bu noktada çok sevdiğim bir öğrencim bana -hiç unutmuyorum- "O zaman nasıl oluyor da erkekler safi poz olan porno ile uyarılabiliyorlar?" diye sormuştu. :)

Konuyu biraz dağıtmayı göze alarak bu konuyu açalım:

Başarılı fahişe zaten fazla uyarılmaz. Uyarılmaya odaklıysa ya tanımadığı müşterisi ile eşleşemez ve kişinin arzularını doyurmayı becermez; ya da uyarılır ve ortamı bir servisten, kişisel eşitliğe döker. Oysa o bir meslek icra etmektedir. Amaç zevkli anlar geçirmek değil, geçirtip para elde etmektir.

Bu konuda 1977 yapımlı Madame Claude adlı bir filmden alıntı yapayım. (Gerçek bir öyküdür.) Madam, eskort alırken bir sınav yapar. Adayları klozete oturtur ve biraz uyarır, kendilerini tatmin etmelerini ister. Kendinden geçeni işe ALAMAZ. :) Bazı ünlü fahişelerin randevuya gitmeden önce mastürbasyon yaptıklarını bilirim. Porno bir performans mesleğidir; porno yıldızlar da aktristirler. Kendi heyecanlarına odaklanırlarsa servis yapamazlar, hizmet veremezler (hizmet sözümde bir küçümseme yoktur, her iş bir hizmettir).

Peki erkeklerin sezişi varsa porno yıldızların çok uyarılmadığını sezmeleri ve uyarılamamaları gerekmez mi?

Gerekmeyebilir!

İşte burası pek az kişinin bildiği (belki erkeklerin bile fark etmediği) ya da gözden kaçırdığı bir önemli noktadır: Erkekler, kendilerine verilen hizmetten/emekten uyarılırlar! Yani tanımadıkları, eşleşmek istemedikleri bir kadının kendileri için o performansı sergilemesinden etkilenirler!

Yine bir filmden alıntı yapayım: Ne yazık ki bu kez filmin adını unuttum; zaten fazla önemli bir film de değildi. Filmde bir eskortla olan bir müşteri, kadınla tartışmaya girer. (Tartışma konusu da aklımda kalmadı.) Ve sonunda der ki, “senin aslında o ahlarının, ohlarının palavra olduğunu biliyorum. Ama o halin beni uyarıyor. İstesem seni gerçekten 10 saniyede uyarabilirim, ben yapmıyorum!” Eskort sözlere inanmaz ve meydan okur, adam kendisini uyarabilirse ondan aldığı ücreti geri vereceğini söyler. Adam kadının bacakları arasına çöker ve gerçekten on saniyede kadını “uçurur”.

Erkekler performans izlemeyi severler. ;-)

Ancak aynı erkekler, EŞLEŞTİKLERİ kadınlarda performnas izlemeyi hiç sevmezler!

Bu durumu bir başarısızlık, bir yetersizlik olarak görürler. Ayrıca yukarıda -saflık içindeki güzellik- şeklinde söz ettiğim özellikleri de partnerlerini “uçurmalarını” söylemektedir.

Bu nedenler yüzünden seks adlı enerji ile bütünleşen ve dağılan kadınlar, değil beğenilme düzeylerini yitirmek, partnerlerini misli ile uyarmış olacaklardır. Bu durum her iki taraf da -eşleşme ilişkilerinde- dağılsın diye doğanın (ya da yaratıcının) bilinçlere yerleştirdiği bir yapıdır. Kendinizi (hatta bir ölçüde partnerinizin varlığını) ne kadar unutursanız, o kadar dağılabilecek, böylece unuttuğunuz partnerinizi o kadar uçurmuş olacaksınız.

Seks sırasında aslında -bir anlamda- yalnızsınız! Beyninizde cinsellik uyarısının başladığı ortama girdiğiniz anda partneriniz artık bir yol arkadaşı bile değil, ortama girerken geçtiğiniz bir kapıdır. Burası biraz çetrefilli: Doğrudur; amaç ONUNLA “tam” olmaktır; ama bu arayışı -kabullenilmesi ve anlaşılması biraz zor olsa da- yalnız başınıza yapmanız önemlidir. Yani onunla tamlaşmak adına, önce kendinizle tamlaşmanız şarttır. Bu tamlaşma ise sadece ÖNCE TEK BAŞINIZA o enerji ile tamlaşarak olur.

Arada partnerinizi unutun. Salt kendi zevkinize, isteklerinize, beklentinize odaklanın. Kendinizle bütünleşin. Kendi ihtiyaçlarınızı bulup çıkartın. Bulunca onları yaşamak adına partnerinize koşun, ondan talep edin. Yani dağılmak adına (eğer bunda güçlük çekiyorsanız) partnerinizi biraz unutup ve kendinizle buluşmanın önemini kavrayın. Bu buluşma ile ortaya çıkanları koltuğunuzun altına alıp partnerinize gidin.

Dağılabilmek adına pop kültürde “kendine güven” adı verilen nitelik de çok önemlidir. BU YÜZDEN (yani kadınların kendilerine verdikleri değeri örselemek adına) ataerkil kültürde kadınlar sahip olmakta zorlanacakları modellere (örneğin zayıflık, bizim ırkımız için uzun bacak, küçük kalça) itilirler. Neredeyse her kültürde, her yüzyılda, kadınlar sahip olmadıklarına zorlanırlar! Bu zorlu (ve de gereksiz) çaba içine girince uğrayacakları başarısızlık nedeni ile kendilerini eksik, başarısız, albenisiz görmeye başlarlar. Oysa kadınların kurtuluştaki en büyük güçlerinden biri “kendilerinin doğal albenilerine yönelik farkındalıklarıdır”.

Yine bir anımdan söz edeyim: 1979 yılıydı. Suna Tanaltay ve eşi Erdoğan bey değerli dostlarımdı. Bir gün seksapel konusunda şakalaşarak tartışmaya başladık. Suna hanımefendi kilolu ve -af buyrun- biraz geniş kalçalara sahip bir kadındı. Ben -o tarihlerdeki benzersiz küstahlığımla- bu noktayı kendine anımsatmak cüretinde bulundum. Şimdi söyleyeceklerimi lütfen imajine edin, geçmiş bir “an”ı yansıtmaya çalışacağım. Suna hanım -sanırım çay getirme bahanesi ile- bir anda ayağa kalktı, gözlerini hoşça süzdü, çenesini biraz yana aldı ve havaya kaldırdı; “Erkeklerin çoğu kilolu hanımları daha fazla beğenir” dedi ve inanılmaz bir salınımla, tarafımdan küçümsenen kalçalarını son derece estetik şekilde hafife sallayarak odadan çıktı. O odada bulunan her erkek, ben dahil, onun arkasından bakakaldık. Bilim kadını kimliğinden -yeri geldiği için- bir anda sıyrılmış ve olduğu hali ile kendinden hoşnutluğunu (gücünü) öyle bir ortaya dökmüştü ki…

Bu unutamayacağım bir ders oldu benim için.

İşte kadın budur.

İşte kadında yok edilmeye çalışılan da budur.

Ve her erkek aslında kendinden hoşnut kadınları karşı koyulmaz bulur.

Bu kimsenin değiştirmeyeceği doğal bir fenomendir.

Birçok yanıtımda erkeklerin aslında kadınlardaki fiziksel özelliklerden çok, kadınların istekliliklerinden ve kendine güvenlerinden uyarıldıklarını anlatmaya çalıştım. Yani aslında tipin -lütfen inanın- neredeyse hiçbir önemi yoktur. Daha iyi olmaya MANTIKLI sınırlar içinde çaba gösterdikten sonra (bakımlı, hoş, dozunda erotik göründükten sonra) sahip olduğundan hoşnut olan (pop kütür göre kendi ile barışık olan) ve cinselliğe istek duyan her kadın, sekse açık, kadınlardan hoşlanan erkeklerin ezici çoğunluğu için karşı konulmazdır.

Kendinizi seksi bulduğunuzda mucizeler yapacağınız, harikalara imzalar atacağınız, beyninizde kader olarak embed şekilde vardır. Ataerki bunların peşindedir.

Bu “gücünü” fark eden kadınlar giderek kendileri ile daha da barışır, kendilerini (örneğin hafiften selülitli kalçalarını, ince dudaklarını, küçük göğüslerini, dolgun bacaklarını, aşırı zayıf bedenlerini, kısa boylarını, orta yaşta olmalarını vb.) olduğu gibi çekici bulur ve güvenlerine tavan yaptırırlar. İşte bu beyin elektriğindeki kadınlar artık kalıpları parça parça edip, “dağılacaklardır”.

[Yanlış anlaşılmak istemem: Bakımlı olmayan, OLDUĞUNDAN DAHA İYİ GÖRÜNMEK ADINA gönlüne göre belirleyeceği ölçüde bakım yapmayan kadınlar yukarıda anlattığım hasletlere uzak kalacak olabilirler. Bakım, kendine yakışanın bilinmesi ve daha güzelleşme isteği, dağılmaya götüren adımlardan biridir.]

Toparlayayım: Seks sırasında kendini bırakabilmek adına “o enerjiyi” hep anımsayın. Doğada var olan bir enerji ile “halvet olduğunuzu” düşünün. Yolunuzu bulmak adına onunla kontağa çalışın. O ortamda moral, HATTA ESTETİK değer olmadığını öğrenin.

Partnerinizi bile biraz unutun. (Bu önerim sadece hanımlar içindir.) Sadece kendi zevkinize odaklanın. Bunu yapabilmek adına o anda size destek veren doğal bir enerji ile el-ele olduğunuzu, giderek iç-içe geçebileceğinizi bilin. Yani dağılana dek partnere değil, enerjiye odaklanın.

Bunu başarabilirseniz o enerjiyi emmeye çalışın. Onu daha fazla hissetmeye uğraşın. İç içe geçin. Hayır; boş sözlerle uydurma imajinasyon ortamında, kendinizi aldatmıyorsunuz. Söz ettiğim kontak, seks majinin temeldir.

Uzun uzun düşünmek, irdelemek DEĞİL, mili saniyede “daha uyarılmak adına şimdi ne yapmak istiyorum?” düşüncelerinin yönlendirmesinde o eylemi/davranışı sezin. Bunu bulunca partnerinizi hatırlayın ve hemen arzunuzu çekinmeden, utanmadan deklare edin. İster parmağınızı burnuna sokun, ister onun eli ile kulağınızı kaşıyın, içten geliyorsa, sizi uçuracaksa, partnerinizi de etkileyecektir. Edepsiz olun! Çünkü sekste edep ile ketlenen doğallıktır. Utanmayın. Partnerinizi yitireceksiniz diye kaygılanmayın.

Eğer bu sözlerimden hiç biri size çekici gelmedi ise son olarak şunu önereyim: Kendiniz için değil, sevdiğinizi erkeğin mutluluğu adına dağılın. ;-) Eğer seksten hoşlanan ve sizden öte, kadın denen yaşam forumunun kül halinde seven bir erkekse, dağılabildiğinizde size “ram” olacaktır.

Bu güzel soru ve teşekkürleriniz için benden de misli ile teşekkürler...


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -