sevgilimi -partnerimi- çok seviyorum. hayat ne getirirse getirsin ondan vazgeçmeyecegim. olumlu/olumsuz her animda/aninda onunla olmak istiyorum. ancak küçük sorunlarda büyük tartismalar yasayabiliyoruz. sorunu en dogru nasil çözebilirim? ona nasil yaklasmaliyim? tartismalarin kaynagi olarak beni görüyor.
ve iliskimizde hosuma gitmeyen olaylarda enerjim büyük ölçüde negatiflesiyor, olumlu ruh halimi hemen kaybediyorum. her rahatsiz eden seyi, sunu yapma bunu yap diye onunla paylasmak akilci gelmiyor. bunaltmak da istemiyorum onu. konusmadan da çözülmez ki. negatif olaylarda nasil dogru iletisim kurabilirim? (ayri yasiyoruz, genellikle haftada 1-2 kere bulusuyoruz. o çalisiyor, ben üniversite ögrencisiyim.) belki de psikolojik danismanlik yapmalisin Janus. çünkü yolumuzu aydinlatmada çok basarilisin.
ve iliskilerde kiskançlik hangi sinirlar içerisinde normaldir? sorularim o kadar çok ki. darlamam umarim :) eger yanlis kisiye danisirsam objektiflik kazanmak yerine hatalar yapabiliyorum. senin fikirlerin beni hiç yanlisa götürmedi. gevezeligim bundan.. mutlu anlar çokca senin olsun.
YANIT
Merhaba sevgili sanal öğrencim...
[Bu cici hanım, sanal öğrencim olduğu için (kibarlığından artık bana özel mesaj atmıyor, soruları için bu linki kullanıyor) ona yönelik hitabım aşırı samimi olacaktır. Hanım öğrencilerimi fark etmeden hiç sahip olamadığım kızlarım gibi görürüm. İhtiyar biri olduğum için onlara torunlarım gibi hitap etmekte de bir yanlış bulmam. Okurlara önceden belirtmek istedim.]
“sence hayatimizdaki insanin esimiz olmasina (evlenmeye) karar verebilmek için bazi kriterler var mi? büyük bir pismanlik yasamamak adina belirleyici olan isaretler?”
Evet var! Hem de kesinlikle var… Bu -bir anlamda- gerekliliklerin nedeni ise evliliğin pek çok insanın doğasına ters yapılı bir kurum olmasıdır. Asla “evlilik kötü bir şeydir” demiyorum. Evlilik ortamında çok mutlu olacak karakterler de vardır. Gerçekte kötü olan (yani acı verici olan) evliliği bir olağan gereklilik olarak empoze etmektir. Bu baskı, sadece acı değil, çok yoğun acılar, hatta geniş çaplı felaketler yaratabilir. Madem ki evlilik “duruma göre akmakta olan, katı kuralsız, yani kaynağını doğallıktan alan bir yapı” değildir; o zaman içerikte de şartlar bulunacaktır.
Şimdi söz ettiğim şartları belirlemeye başlayalım:
Evlilik şartları! ;-)
1 - Aşk, tıpkı mutluluk gibi, muhteşem bir sonuç, benzersiz bir erek, kutsal bir odak sayılamaz. Aşk ve mutluluk, kişinin PE miktarına paralel olarak arada uyanan duygulardır. Kalıcı değillerdir. Onlar, üretilen PE miktarına koşut ödüller, armağan olarak kişiye sunulan tatillerdir. Bu yüzden aşk ve mutluluk ekseninde (yani aşık olup, ve/veya mutlu olmak adına) evlenmek, otel rezervasyonumuz sona erdiği halde eve dönüş biletini kaybetmek, hatta dolu bir silahı şakağa dayayıp Rus Ruleti oynamakla aynı manaya geliyor olabilir.
Evlilik -kanun çerçevesinde yapılan- bir antlaşmadır. Daha doğrusu sübjektif değil, objektif bir sistemin kurulup sürdürüleceğine dair karşılıklı verilen sözdür. Bu yüzden kurulmakta olan sistem (evlilik ortamı) çok, ama çok iyi müşahede edilmeli, sınırları belirlenmeli, kişisel görev ve sorumluluklar saptanmalı, beklentiler açıkça deklare edilmeli, bu durumlar baştan detaylı şekilde konuşulmalıdır.
2- İnsanlar evlendi diye (hatta ebeveyn oldular diye) bir anda muhteşem ve kusursuz varlıklara dönüşmezler. Bu nedenle eşin bir dolu hata yapacağı baştan kabul edilmeli, bunlarla yüzleşince dehşete kapılıp ataerkil pasajlar içeren konferanslar verilmemeli, sakinlikle soruna çözüm aranmalıdır. Eğer hatalar sürekli yineleniyorsa boşanmanın yasal bir hak olduğu düşüncesi benimsenerek bu kuruma girilmelidir.
3 - Evlilik bir eğlence ve seks merkezi değil, bir çeşit sığınaktır (bu sözümde bir aşağılama yoktur). Eğlenmek ve heyecan dolu bir seks hayatı olmasını isteyen kişilere uygun değildir. Evlilik, yapısı gereği durağanlık içerir ve durağanlık illaki kötü bir kavram olmasa da eğlence, coşku, heyecan, çok eşli seks benzeri kavramlarla fazlaca uyuşmaz. Risk faktörü minimize edilmiştir.
Evlilik heyecan olmasa da, rahatlık, neşe, keyif, farklı doyumlar gibi anaerkide kutsanan kavramları içerebilir; yani bu kavramlar karakter gereği durağanlık içinde elde edebiliyor olabilir. Ancak bu güzellikleri elde etmenin yolunun daima talep etmek değil, eşit miktarda arz ve talep etmek olduğu unutulmamalıdır.
4 - Evliliğin alışkanlık yaratacağı, bunun sanıldığı kadar kötü bir şey olmadığı, evliliğin yararının alışkanlığa tolere etmeye bağlı olduğu, bu yüzden de alışkanlığın anlamı (ne getirip, ne götüreceği) çok dikkate incelenmelidir.
5 - Yukarıdaki gerçekler nedeni ile aşık olunan değil, hem fiziksel olarak çekici bulunan, hem de iyi arkadaşlık edilebileceği düşünülen kişilerle evlenmek evliliği çok da keyifli bir ortama dönüştürebilir. Seksolog Alex Confrot’un öne sürdüğü gibi “Zaman içinde insan arkadaşı ile seks yapmayı becerebilir, bunu uzun vadeye yayabilir.” Tabidir ki arkadaşlık tesisi de çok değerli ve özveri (vericilik) isteyen bir kavramdır; yani pek çok şey vermeye (pek çok şeyden vaz geçmeye) hazır olmak gerekir. Evlilikte arkadaşlık tesis edilebilmişse, daha doğrusu arkadaşlık edilebilecek (benzer) bir kişi eş seçilmişse, doyurucu bir seks hayatının olmayacağı düşüncesi yanlıştır. Dahası; arkadaşlık ortamında iletişim daha güçlü ve sağlıklı olduğu için cinsel yaşam uzun yıllar aktif de kalabilir. “Vurulmaya” dayalı seks sanılanın aksine kısa dönemlidir; çünkü bu evren “alışmak” faktörü üzerine kuruludur.
6 - Evlilik sadece malların değil, yaşamın ve yaşam alanın da tam yarısını yitirmek anlamındadır. Kendi kendisinin efendisi olmaya meraklı kimlikler (bunda da bir hata yoktur, örneğin ben böyle biriyim) evlilikte karşı tarafa otorite kurmaya kalkarlar ve böylece envoke olan NE acı yaratır.
7 - Evlilik bir bedeldir. Bazı şeyleri elde etmek için ödenmesi şart olan bir bedel… Bu bedelin ödenebilmesi için o şeyleri ne kadar istendiği dürüstçe ve uzunca bir süre irdelenmelidir.
Evlilik monoloğundan sonra sana gelelim. :)
“sevgilimi -partnerimi- çok seviyorum. hayat ne getirirse getirsin ondan vazgeçmeyecegim.”
Şimdi ağır saçmaladın bebeğim. Bu bakış açısı yaşam denen mekanizma gerçeklerinden uzaktır; bu yüzden başa dert açar. Yarın ne olacağını bilemediğimiz için, yarından ne korkmak, ne de kesin schedulelar yapmak doğru bir davranıştır.
“olumlu/olumsuz her animda/aninda onunla olmak istiyorum.”
Cümleyi (beyin elektriğini) rafine edelim ve şöyle diyelim, düşünelim: “Onun olanak tanıdığı, izin verdiği ölçüde olumlu/olumsuz süreçlerde onunla birlikte olmayı çok istiyorum. Umarım buna imkan bulunur.”
“ancak küçük sorunlarda büyük tartismalar yasayabiliyoruz.”
Tartışan kişilerde negatif bakışı olduğu (en azından pozitif bakış olmadığı) söylenebilir. Büyük kavgalar genelde ben merkezli yaklaşımları olan insanlar arasında çıkarlar. Yani kavga içindeki kişilerde genelde amaç, sevilen kişiyi ONUN İSTEDİKLERİNİ VEREREK mutlu etmek değil, onu kendine zevk verecek şekle iteklemektir. Bir insana “Değiş” demenin “Sen olduğun gibi bana uygun değilsin, mutlu olmam için benim ihtiyaçlarıma uygun hale gelmen gerek”ten başka anlamı yoktur.
“sorunu en dogru nasil çözebilirim? ona nasil yaklasmaliyim? tartismalarin kaynagi olarak beni görüyor.”
Haklı olabilir tatlım. Çünkü yukarıdaki cümlelerin aşka bütünü ile yanlış (ataerkil) bir yaklaşımın olduğunu düşündürüyor.
“ve iliskimizde hosuma gitmeyen olaylarda enerjim büyük ölçüde negatiflesiyor, olumlu ruh halimi hemen kaybediyorum.”
Bu gibi davranışları (hataları diyeyim mi?) dile getirebilmek de bir erdemdir; seni kutlarım. Güzellikler doğru atılan güzel adımlar bunlar…
“her rahatsiz eden seyi, sunu yapma bunu yap diye onunla paylasmak akilci gelmiyor. bunaltmak da istemiyorum onu. konusmadan da çözülmez ki.”
Sana ciddi bir eksi puan veriyorum. Benim öğrencim nasıl “sorun konuşmadan çözülmez” diyebilir? Sürekli konuşmalarla hiçbir şey çözülemeyeceği gibi, sorun çığırından bile çıkabilir, sizin ortamınızda olduğu gibi kavga ile sonuçlanabilir. Üzücü olsa da ekleyeyim: Kocaları tarafından hayatlarından edilen kadınların pek çoğu o ortama “konuşalım” niyeti ile gitmişlerdir.
Onu konuşarak bunaltacağından korkman, onu bunalacağı kadar çok isteğin (ya da değişmesi yönünde arzun) olduğunu gösteriyor. Bu beyefendi seni mutlu etmek adına bu kadar huyunu elemine etmek zorundaysa sana uygun olabilir mi? Arada bazı isteklerin, ricaların olması doğaldır. Bunları beden dili ile (azdan başlayıp artan oranda) anlatmak gerekir. Susuş, bakış, uzaklaşma, surat asma olarak nitelense de soğuk bir tavır üstlenmek önemli mesajlar verebilir. Kırgınlığı kırılıp dökülmeden, ağır başlılıkla, adamı ürkütmeden, gerçekte surat “sallandırmadan” (soğuyarak) belli etmek, ortalama algısı olan kişilere bile değişim isteği yaratabilir. Bu adam ne de olsa seni seven biridir, siparişleri getiren market çalışanı değil.
“negatif olaylarda nasil dogru iletisim kurabilirim?”
Negatif olayın içeriği çok önemli... Yani hangi davranışları negatif diye adlandırdığın ve bunların gerçekteki önemini bilmek gerek. Aklıma takılan ise neden negatif olay olduğu? Birbirini seven insanların arsında -kişilerde PE varsa- negatif olay sayısı hayli azdır. Taraflar özveri adlı zorluğu üstlenecek karakter gücünde iseler olay kısa sürede çözüme kavuşur. Ancak eleştiride sözcükleri değil, yukarıda tanımladığım gibi -azdan başlayarak- beden dilini kullanmak önemlidir.
“ve iliskilerde kiskançlik hangi sinirlar içerisinde normaldir?”
Zor bir soru bu tatlım. 2012ye dek kendini aşk adamı olarak gören, hayata “kadınlar ve ilişkiler” penceresinden bakan, akla gelecek her şeyi gören ve korkusuzca “bu işlerde” uzman olduğunu düşünen biri olarak vardığım sonuç şu: Kıskançlık varsa NE vardır! Kıskançlığın gerisinde kimlikteki (hatta ruhtaki) ciddi bir eksiklik yar aldığı düşünülebilir. Bu eksiklik kişiyi, kendi içindeki eksiği, başkası ile doldurmaya götürür. O dolduruş boşalmaya başlayınca (karşı taraf su koy vermeye koyulunca) öyle bir yalnızlık ve acı yaşanır ki, kötü bir öfke doğar. Buna da kıskançlık denir.
Eğer erkekleri (onlardan biri için “Her şeyi onunla istiyorum” diyecek kadar) hayatında ön plana alırsan, boşluğu onlarla doldurmaya çalışıyor olabilirsin … yani ana alanında bir boşluğun varlığı ortaya çıkar.
Aşk ile tamamlanmaya çalışmak yanlış bir iştir. Herkes, zaten olabildiğince tamdır. Cennette bizi bekleyen diğer yarı (Müslümanlıkta şahane biçimde, detayla anlatılan huri ve gılmanlar) kişinin karakterinin (varlığının) diğer yarısıdırlar, ayrılmış kısmıdırlar… yani kendidirler. Kişi kendini kendisi ile ne kadar tamamlarsa, cennetteki diğer yarı ile, yani cennet ile, senkronize olmayı o kadar becerdiği için, yaşamında gerçek mutluluk gelmeye koyulacaktır.
Sistemimizde buna “Tek kişilik balo salonu” adı verilmektedir.
O zaman ne yapalım: Beyefendi ile arana biraz nefes alma mesafesi yarat. “İllaki de o”dan vaz geç; “Ben ve kendim, ve de o” ya atla. Adamı suçlama, o olduğu gibi biri, değiştiremezsin. Ayrıca onun kendi olmaya hakkı var. Onun kendi olarak en doğru şeyi yaptığını, onun açısından bakınca -ruh hastası değilse- haklı olabileceğini kavra. Onun açsıdan bakmayı becer. Kendini tüm etmenlerle onun yerine koy.
Onun olduğu göle doğru açıdan bakınca bile bulanık bir su mu görüyorsun? Balık dalamıyor musun o suya? O zaman demek ki sana uygun değil… Ellerini yıka ve gelecek göllere, nehirlere, hatta belki denize doğru ilerle. Bu süreçte kendini sev, şımart, güzelleştir.
Ya da su bulanık sayılmaz, ama ortamda hava sıcak mı değil?
O zaman da bu bölgenin ikliminin böyle olduğunu gör; gözünü kapa, burnunu tıka, dal suya… başla kulaç atmaya… Yüzdükçe ısınacak, hatta şevk dolu yüzüşünle başka balıkların dikkatini çekecek olabilirsin. ;-)
Hanımlar: Size aşık olun değil, “keyifli ve rahat olun” diyoruz. Bir genişlik içinde, bir kez daha vurgulayayım, ANCAK BU GENİŞLİK VE RAHATLIK İÇİNDE, işte tam da o zaman, gerçek aşk BELKİ doğacak bile olabilir. Ama bize göre aşk ve mutluluğa aşırı önem vermek, özellikle kadınlar için, ataerkil bir TUZAKTIR. PE aşk ile değil, rahat bir beyin elektriği ile celp edilir. Kendi içinde tam olan, kendine yeten, ama kendi içine kapanmayan, PE celp eder. Beyin elektriği pozitif olmayanı ise kara sevdalar beklemektedir.
Başınızı romantik (ataerkil) palavralardan kaldırın, karşı cins ile yaşanacak doyumsuz güzelliklere “siz ve kendiniz” tam olarak yeniden başlayın. Aşkın karşısına, “aşka hazır” olarak çıkın. Eğlence ve tatmin sizi ancak o zaman bekliyor olacak. Bu “ermişliğe” ulaşabilirseniz, kıskançlık duygusunun artık sizde bulunmadığını göreceksiniz. Bu sözleri -her inançta aşk olarak nitelenen Venüs planeti ile sembolize edilen- Ana Tanrıça inancından gelen bir paganistin söylediğini unutmayın. Aşk ortamındaki gönül kırgınlıklarınızın nedeni, aşkın ne olduğunun size unutturulmuş olmasıdır belki de.
“çünkü yolumuzu aydinlatmada çok basarilisin.”
Yaşa be :) Bu yanıtımdan sonra umarım senin beyefendi ile kapıma dayanmazsınız. :) Bebeğim, hakkımda söylediğin tüm gönül okşayan sözler için teşekkür ederim. Gönlünden fışkıran hepsi sana misli ile geri dönecek…
İçinde çok şahane bir kadın var. Biraz dağınık enerjisi… saçılmış oraya buraya. Onu bir eline alıp gerekli mekanlara kollabore etsen, kendin ile buluşup kucaklaşabilsen, erkek arkadaşınla sorun kalmayacağı gibi, belki de onu artık kendine layık bulmamaya başlayacaksın. :D
Bir söz vardır “Gençler bilseydi, yaşlılar yapabilseydi” diye… onu “Erkekler bilseydi, kadınlar yapabilseydi” diye değiştiriyoruz. Şunu hiç unutma: “Gerekli güç, bir kadın olarak damarlarındaki asil kanda değil, beynindeki elektrikte mevcuttur.”
Bebeğim, hakkımda söylediğin ve yaptığım işte bana yüreklilik ve enerji kazandıran cümleler/düşünceler için sonsuz teşekkürler ederim. Güzel gönlün hep şen olsun, etrafın Biscolata erkekleri ile dolsun (bir paganist olarak "yeşil panjurlu evde, aynı yastıkta kocayacağın eş" dileyecek değilim :DDD) Tebessüm yaratmak adına abarttım. İstek ne ise, en iyisi daima odur.