YANIT
Size ihanet eden erkeklere yaklaşmanın iki farklı yolunu anlatacağım. Bu bakış açılarından birini seçebilirseniz ve bunda ısrarcı olabilirseniz, sıkıntılarınızı azaltabilirsiniz.
1 – İhanet için "ayıptır" veya "günahtır", ya da "anaerkide yeri yoktur" gibi sözleri –onlar gerçekleri ifade etseler de- demeyecek, ama şunu söyleyeceğim. İhanet, bir erkek için kişilik güçsüzlüğüdür. Hanımlar darılmasın, anaerkide kadın ve erkek, kişilik özellikleri açısından eşit (benzer) değildir. Erkek; iki cins arasında sarsılmaz, ağır yükleri taşıyabilen, zorluklara kolay tolere eden, kol-kanat geren, şaşacak olabilirsiniz ama (önceki bir yanıtımda söz ettim) besleyen taraftır. Bu yüzden erkek acı vermeyi zayıflık olarak yorumlar. Böyle yorumladığı için güçlüdür, ya da güçlü olduğu için böyle yorumlar. Yani aldatan erkek, kişilik gücü olarak ideal/özgün (Baba Tanrıya benzeyen) modelde değildir. (Müslüman arkadaşlar rahatsız olmasınlar. Bizler, Müslümanlık tek tanrısı Allah'ın, antik çağların Baba Tanrısının modern hali olduğuna inanırız.)
Bazı kişiler "Sözleriniz beni ilgilendirmiyor, ben kendim gibiyim, kendimi böyle seviyorum" diyecek olabilirler. Ancak unutmamaları gereken şey, kişilik gücünün benzersiz bir PE celb edicisi sayılmasıdır. Güçlü kişiliği olan erkekler "Özveri (fedakarlık), anlayış, hoşgörü, alçak gönüllülük, affedicilik, merhamet, sabır, nezaket, şefkat" benzeri kendilerine –bir anlamda- yasaklanmış karakter özellikleri kadar; "efendilik, cesaret, cömertlik, sakinlik ve otorite" gibi kendilerine daha kolay gelecek nitelikleri de kolayca realize ederler. Anılan erdemleri kişiliğinde taşıyan kişi, envoke ettiği PE ile, daha sorunsuz, daha başarılı, daha eğlenceli, daha heyecan dolu bir yaşam modeline sahip olacaktır. Yani kişilik gücü "aferin maşallah" almak veya "cennetlik kul" olmak için değil; mutlu ve doyumlu yaşamak için gereklidir. İşin tedirgin edici yanı şudur ki, kişilik gücü zayıf erkeklerin diğer erkeksi özellikleri de, celp ettikleri NE yüzünden dumura uğrar. NE engelleyiciliği ile eşleşmelerinde hem doyum elde edemezler; hem de beklentilerine uygun eşlerle karşılaşamazlar. Bu demektir ki, ihanet eden erkeklerin doyum noksanı yüzünden bu yola tevessül ettikleri düşüncesi yanlıştır. Onlar kimliklerindeki negativite yüzünden uygun eşleşmeler yaşayamamakta; belki de bu yüzden ihanet etmektedirler.
Bir hanım yukarıda anlattığım düşünceleri iyi değerlendirmeli ve partnerinde ne ölçüde kişilik gücü arayacağına karar vermelidir. Eğer anlattığım düşünceler ikna edici gelmişse, bu nosyonun önemini ve yaratacağı sonuçları hissedebilmişse, bundan böyle çok yakışıklı veya zengin olan nice erkek, izlenen kişilik gücü noksanı yüzünden kolayca ekarte edilebilecektir.
2 - Özel ilişkilerde insanları yaptığı en büyük hata, sevilen kişiyi mükemmel olarak görmek, ya da mükemmel olması gerektiğini düşünmektir. Oysa makrokozmosta soluk alan ve insan forumda yaşayan hiçbir can kusursuz olamaz. Bir erkek (ya da kadın) siz onu sevdiniz ya da eş diye seçtiniz diye yalan söylemeyi, geç kalmayı, gevşek, sorumsuz, eli sıkı, nobran olmayı, kırıcı konuşmayı, yaşamını paylaşmamayı, erkek arkadaşlarına olağandan fazla önem vermeyi, çalışmak istememeyi, ya da işkolik olmayı bırakmayacaktır. Bu bilgiye (bilince, hatta bilgeliğe) sahip olmak ilişkiye akıtılacak en büyük mutluluk yakıtıdır.
"Aşk her şeyi affeder mi?" diye eski bir parça vardır. Bu soruya kendimiz yanıt verelim: Bence aşk varsa, affeder. Ve ardından "Kaç kere affeder?" diye bir ikinci soru soralım. Bence affetmenin sayısal bir sınırı yoktur. Eğer aşık olunan kişi ataerkil yönlendirmelerle kusursuz, hatta kutsal olarak algılanmamışsa, "dur" noktasını rakamlar değil, gönül söyler. Gün gelir… aşk biter… affetme de…
Bu ikinci bakış açısı kendilerine daha uygun gelen hanımlar kimsenin kusursuz olmadığı kadar, kimseyi değiştiremeyeceklerini de kabul ederlerse, sorunlu erkeklerle doyurucu ilişkiler yaşayabilirler.
İlişkilerdeki dertler, göklerdeki anlayışsız, hatta bir bakış açısına göre zalim bir tanrı tarafından gönderilmez. Kader, kişisel beyin elektriğinin dalgaboyu tarafından süperpozisyon olasılıklarından birini çöktürür. Bu mekanizma, bilimciler tarafından formüle edilmiştir.
(Bu konuda bilgi almak için Kuantum evrenine sorulan sorular adlı yanıtıma göz atabilirsiniz.)
Demek oluyor ki ihanet eden partnerlerle olan kişiler karşı tarafı suçlayacaklarına, kendi beyin elektriklerini (bilinç yapılarını) tarafsız, yürekli ve detaylı bir analizden geçirmelidirler.
Ve cümlelerinize geçelim.
" birbirimizi biliyoruz ancak hiç görmemistik çünkü farkli sehirlerdeydik."
Aynı sokakta, hatta aynı iş yerinde bile olabilirsiniz. Bu tatsızlıklar yaşamın doğasında vardır. Yapılması şart olan (NEden kaçmak için yapılması şart olan) görmezden gelmek ve DÜŞÜNMEMEKTİR. Konu hakkındaki her bir düşünce, kaygı, stres, hüzün ve kasvet var eder. Bunların celp ettiği NE, ilişkiyi daha da çıkmaza sokar. (Ve bir dipnot: Düşünmemeyi başaran kişi, beynine hükmetmeyi öğrenmekte dev bir adım atmıştır.)
" sehirden nefret ediyorum"
Bu cümle NE varlığına kanıttır. Bir şehri sevmemek doğaldır; hatta kişi kendi ülkesini bile farklı ülkeleri yeğleyecek kadar az sevebilir. Ancak bu duygu ve düşünceler eğer nefret içeriyorsa, KİŞİYE AİT DEĞİLDİRLER. Bunları yaratan bir şekilde celp olmuş NEdir.
" korkuyorum herhangi bir yere gitmekten."
Yaşam süresince yüzleşilen tehlike katsayısı kişisel seçimler kadar, NE celbi ile tetiklenir. Önlemcilikle yaşama aktif katılım PE; korku ve kapanma ise NE celp eder. Sakin, dikkatli, artı ve eksilerin bilincinde olsa da gereksiz korkuyu geride bırakabilmiş bilinçler tehlikeden korunurlar.
" sürekli kendimle konusuyorum bu konunun benim için önemsiz olmasi gerekiyor"
Bu linkte yıllardır verdiğim yanıtlarda sürekli yinelediğim gibi, kendinizi haklılığınıza, olayın önemsizliğine, olayı büyüttüğünüze, güçlü olduğunuza, sorunu aşacağınıza ve benzer konulara ikna için düşünmek büyük bir NE celp edicisidir. HİÇ düşünmemek, bunun için de başka şeyler düşünmek tek yoldur. Konu hakkında –dertleşme dahil- konuştuğunuz ölçüde de NE celp olur. (Psikoterapiye karşı olma nedenimiz budur.) Sözler, düşüncelerin sesli yansımasıdır. NEnin var ettiği alanı dağıtmak için düşünmemek ve doğaya o alanı silmesi için şans/zaman vermek gerekir. Düşüncelerle foton bombardımanına son verilirse, beyindeki olumsuz olayın var ettiği alan ve negativitesi temizlenir, olay bellekteki can sıkıcı ama fazla etkisi olmayan bir anı olarak hatırlanır.
" beni aldatan kisiyle su an olan gayet güven ve sevgi içerisinde çok saglikli ve dogru hissettiren bir iliskim var"
Bu çok güzel bir durum... Ancak hatalısınız! Hatanız, partnerinizi yukarıda anlattığım gibi, kusursuzluğa itmeye devam etmenizdedir. Sevdiğiniz beyefendi, tıpkı sizin gibi, ya aynı hatayı yineleyecek, ya da daha büyük bir olasılıkla, başka bir hatalı davranışta bulunacaktır.
Sevdiğiniz kişi (ya da hayata bakışınız) hakkında yukarıda söz ettiğim 1. ya da 2. seçenekteki uygulamaya kesin karar vermeli ve seçiminizden geri dönmemelisiniz.
" geçmis benim için çoktan kapanmisti"
Geçmişi size verilen güvenceler, hatta gözlemler ile kapattıysanız düş kırıklığına uğrayacak olabilirsiniz; çünkü karakterlerin değişimi (evrimi) çok uzun yıllara bağlıdır ve en bariz düzelme ancak yaşlılıkta realize olur. Bunun yerine size yine iki şıktan birini seçip, bu seçim ve bakış açısında ısrarcı olmanızı öneririm.
" belki güzel oldugunu görmekten,"
Güzellik diye bir şey yoktur… aslında tabi ki vardır ve bizde fiziksel güzellik ve bunun için çaba içine olmak kutsaldır. Ancak güzellik ve çekicilik farklı şeylerdir ve birinin çekici olduğunu düşünmek, ondan etkilenmek kişinin bilinç yapısına bağlıdır. Bir astronom ve bir Cumhuriyet bilim kadını olan üvey annemin sözü ile "Sevince göze sihirli su sürülür". Aslında sevmediğimiz kişilere yönelik güzellik algımız bile birbirinden çok farklıdır ve ortak bir referans noktasından uzaktır. Herkesin tek bir kişiyi nasıl gördüğünü print edecek bir cihaz icat edilse, ortaya çıkan görüntülerin aynı kişiye ait olamayacağını düşündürecek kadar farklı fotoğraflar ortaya çıkacaktır. Güzel olduğunu düşündüğünüz nice aktörün, belki de arkadaşlarınız tarafından itici kabul edilmesinin gerisinde bu "birikimlere ve yaşananlara dayalı algı" farkı vardır. Bir diğer kişiyi kıskanacak ölçüde kendinden güzel bulmanın gerisinde ise o kişinin fiziksel niteliklerin gücü/fazlalığı değil, bakandaki NE vardır. Sağlıklı gözlem, sadece tarafsız ve çok da anlam ifade etmeyen bir karar veriş (örneğin daha güzel, ya da daha çirkin olduğu hakkında bir karar veriş) ile sınırlıdır.
Bir insanın güzel olduğunu fark etmekle, onu çekici bulmak çok farklı şeylerdir. İlgi ve aşk, en güzellere değil, çekici bulunanlara duyulur. Güzelleşme çabası aşk ilişkilerinde başarı değil, bakana güzel duygular (PE) yaratmak için gereklidir… bu yüzden kutsaldır.
" bana bir sey bir laf söyleyeceginden bilemiyorum korkuyorum."
Kişiler farklı kimliklere sahiptir; bu yüzden bizler kişiye özel (nokta atışına benzeyen, "şunu şöyle yap" veya "bunu böyle söyle" benzeri) önerilerde bulunmayız; soru gelirse, anaerki adında öğrendiğimiz bilgileri aktarırız. Bu nedenle bu cümleniz için (yani benzer bir durumda insanlar nasıl davranıyorlar, bunun nasıl geri dönüşleri oluyor hakkında bilgi aktarmak için) izninizle kendi hayatımdan örnek vereyim.
Sürekli söz ettiğim ve 1.5 yılda boşandığım 2. eşim onu tanıdığımda evliydi ve son derece saldırgan bir eşi vardı. Öyle ki ilişkimizi öğrendiğinde üzerime apansız sopa ile saldırdı (onu ilk böyle tanıdım); kendimi bir taksiye atarak kurtuldum. Giriş katı olan evimin camlarını kırdırdı ve ikinci kez kendi kırdı.
Ben ise ona telefon açıp konuştum.
Bir zaman süregelen paslaşmalardan sonra bir toplantı anlamında üçümüz yemeğe çıktık. Yemeğin sonunda kendisi bana "Arkadaşım" diyordu ve birlikte gittiğimiz lavaboda, pisuvarda küçük tuvaletini yaparken dert anlatıyordu. Bu tavrı bir benimseme, kabullenme işaretiydi.
Bu –bence- başarımın gerisinde onun, benim kadar acı çektiğini GERÇEKTEN, YÜREKTEN, RİYASIZ anlamam ve bunu ona –acıyarak ya da acındırarak değil, tarafsızca- anlayış içeren bir soğukkanlılıkla yansıtabilmem vardı. Bu tutum, onda saldırganlığa neden olan korkuyu ve bunun evladı öfkeyi büyük ölçüde azalttı.
Duygularımdan ve sevdiğimden geri adım atmadım. Yalakalık etmedim, yatıştırmaya çalışmadım; tepki verme gücümü, sert yanımı, yapabileceklerimi vurgulamadım. Fazla aşırıya gitmemeye özen göstererek eşini ne kadar sevdiğimi anlattım. Onun da aynı kişiyi (eşini) ne kadar sevdiğini bildiğimi anlattım. Benzerliklerimizi anlattım. Buradaki tek suçlunun ben olmadığımı anlattım. Aynı ölçüde dert içinde olduğumuzu ve ancak el ele verirsek bu beladan kurtulabileceğimizi gösterdim. Hatalı olduğumu kabul ettim. Buna rağmen çaresizliğimi da anlatabildim. Sözlerimde en küçük bir abartı yoktu. Bir insan saf bir kalp ile, korkusuz ve tarafsız bir bakış ile, kendini anlatıyordu. Bu süreçte farklı bir bakış açısı kazandı. Beni de, eşini de farklı algılamaya koyuldu.
O gece dönüşte ikisi, karı-koca tekme-tokat birbirlerine girdiler. Az kaldı ciddi bir araç kazası yaşanıyordu. Aramızdaki yaşanan sorunların asıl suçlusunun ben değil, ikisi arasındaki nice şey olduğu da ortaya çıktı böylece.
Kısa süre sonra yirmi yıllık evlilikleri sona erdi; evlendim.
"Sonunda ben kazandım" asla diyemem. Gerçekte, böyle bir kişiyi sevmenin/seçmenin hatasını ilk yılda yaşadım. Tahmin edeceğiniz gibi beni de aldattı. Yaptığım hata bana hayatımın 2 yılına, çok kötü geçecek (beni, ruhsal dengemi yitirme noktasına getirecek) 1.5 yıllık evlilik ve bir Mercedes arabaya mal oldu.
Hayat böyle bir yerdir; daha doğrusu böyle –ben dahil- hatalarla dolu insanlardan kurulu bir yerdir. Benim hatam, evli biri ile ilişkiye girmekti. Bu günkü kafam ile öyle bir insanı çekici bulmazdım. Ne kadar inanılır bilemem ama son 20 yıldır özel ilişkilerimde evli olan hanımlardan –ne kadar arzu duysam da, zorlanarak da olsa- uzak durmayı öğrendim.
Yaşantımdan bu parçayı, bazı kişilere doğru gelebileceğini ve onlara yön tabelası olabileceğini düşündüğüm için anlattım.
Benim olayımın başka karakterler ya da farklı yaşam dinamiklerine uygun olmayabileceğinin farkındayım. Ancak şu da var: Eğer korku yoksa (buna bağlı olarak öfke yoksa), eğer dürüstlük varsa, eğer KENDİNDEN VERMEK göze alınmışsa, eğer denge kurmak adına özveri yapmaya karar verilmişse, zorlu ve çapraşık ilişkilerde de bir farklı yol açılacak olabilir.
Korkmayın. Düşünmeyin. İç sesinizi dinleyip doğru olduğunu sezdiğiniz İSTEMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ yapmayı göze alın. Zaman verin. Her şey yoluna girecektir.
Bu basit bir süreç değil; kolay çıkış yolu yok. Ama inanmak ve çaba göstermekle hallolmayacak sorun olmaması da bir makro yasasıdır. En büyük zorluklar, aslında en çok o konuda en iyi olacağımız için NE tarafından (başarımızı engellemek için) var edilir.
Bunu gerçeği görebilmek, herkese ek bir güç verecektir.